Karlsruhe'deki Almanya Federal Savcılığı’nın talimatıyla Almanya, İsviçre, Yunanistan, Avusturya ve Fransa’da ATİK’e yönelik yapılan operasyon kapsamında tutuklanan 12 kişi ile ilgili savcılığın hazırladığı iddianame skandallarla dolu. Uluslararası sözleşmelere göre suç teşkil etmesine rağmen, iltica prosedürü çerçevesinde verilen ifadeler iddianameye girdi. Bununla da yetinmeyen savcı Türkiye’de polis tarafından işkence altında verilen ifadeleri Almanya’daki soruşturma dosyasına koydu. Savcı, Fransa’nın ‘Şehit Kent’ diye kabul ettiği Kobanê için yapılan eylemleri suç delili saydı ve Avrupa’nın hiç bir ülkesinde terör listesinde bulunmayan TKP-ML ve yine Hollanda merkezli ATİK’i suç örgütü saydı. Soruşturma kapsamında İsviçre’de gözaltına alınan Mehmet Yeşilçalı ise doktorların cezaevinde kalamaz raporuna rağmen 15 Nisan’dan beri tutuklu. Davayı bir hukuk skandalı olarak niteleyen sanık avukatlarından Avukat Hüsnü tutuklanmaların hukuki değil politik, sindirme ve korkutma amaçlı olduğunu belirtti.
Türkiye’de 1990 yılında TKP-ML üyesi M.D’ın işkence altında verdiği ama daha sonra mahkemede geri çektiği ifadeleri doğrultusunda Mehmet Yeşilçalı, “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Ömür boyu hapis cezası alan Yeşilçalı, 1997 yılında Ceza yazasında yapılan değişiklik üzerine serbest kaldı ve 2007 yılında da İsviçre’ye siyasi iltica talebinde bulundu. Talebi kabul edilen ve C statüsünde oturum hakkına sahip olan Yeşilçalı, 15 Nisan 2015 tarihinde Almanya Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında Almanya’ya iade edilmek üzere evine yapılan bir baskın sonucu gözaltına alındı ve ardından tutuklandı. Fribourg Merkez Cezaevinde tutulan Yeşilçalı’nın yanısıra aynı dosya kapsamında Fransa, Almanya ve Yunanistan’da de olmak üzere 11 Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) üyesi daha tutuklu bulunuyor.
‘TKP-ML’nin Batı Avrupa Merkez komitesinde yer almak ve örgüt adına faaliyet yürütmek’ iddiasıyla Almanya’nın ‘Yurt dışında Suç Örgütüne Üyelik ve Destek kanunun 129a ve b maddeleri gereğince yargılanan 12 kişi ilgili hazırlanan dosya ise skandal niteliğinde.
‘BÜYÜK İHTİMALLE ROJAVA’YA GÖNDERMİŞLERDİR‘
Dosyada adı geçen Mehmet Yeşilçalı’nın ‘suç örgütü’ üyesi olduğuna delil olarak, ATİK’in Türkiye, Ortadoğu ve Dünya genelindeki politik gelişmeler ile Rojava Kürdistanı’na destek amaçlı organize ettiği ve İbrahim Kaypakkaya posterlerinin asıldığı bazı panel ve etkinlikler gösteriliyor. Yeşilçalı’nın da yapılan toplantılar sonrası İsviçre’ye giderek faaliyetlerde bulunduğu iddia ediliyor. İhtimaller üzerinden hazırlanan dosyada “Söz konusu kişiler TKP-ML’nin Batı Avrupa Merkez Komitesidir. Bu çerçevede toplantılar almışlardır, bu toplantılarda kararlar almışlardır ve bu çerçevede geceler düzenlemişlerdir. Orada yardımlar para veya eleman toplayıp belki Türkiye veya Rojavaya göndermişlerdir. Bu paralar büyük ihtimalle TKP-ML’nin finansmanına gitmiştir...” şeklinde ifadeler yer alıyor. Fakat yasal olarak yapılan bu etkinliklerde toplandığı iddia edilen paraların kime, ya da hangi hesaba aktarıldığına dair veya hangi olaylarda kullanıldığına dair hiç bir somut bilgi dosyada yer almıyor.
‘TKP-ML TERÖR LİSTESİNDE DEĞİL‘
Yeşilçalı ve 11 kişinin üyesi olmakla suçlandığı TKP-ML ise Avrupa’nın hiçbir ülkesinde terörist olarak kabul edilmiyor. Dosyada örgütün Avrupa’daki örgütlenmede kullandığı ad olarak kabul edilen ATİK de merkezi Hollanda’da bulunan bir sivil toplum kuruluşu. Yeşilçalı’nın İsviçre’deki avukatlarından Hüsnü Yılmaz, şu ana kadar Avrupa’nın hiçbir yerinde TKP-ML, ATİK veya müvekkili Yeşilçalı’nın adının dahi geçtiği herhangi olayın yaşanmadığını, soruşturma dosyasında dahi adının geçmediğini söyledi. Yılmaz ayrıca konuyla ilgili İsviçre Konfederasyonu Başsavcılığı’na da başvurduklarını fakat Başsavcılığın kendilerine verdiği yanıtta, Yeşilçalı’nın adının şu ana kadar hiçbir soruşturma dosyasında da geçmediğini söylediğini aktardı.
İLTİCA İFADELERİ DOSYADA
Dosyaya ayrıca Yeşilçalı’nın 2007 yılında İsviçre’ye iltica talebinde bulunduğunda İltica Başvuru Merkezi’nde vermiş olduğu ifadeler de girmiş. Fakat Cenevre Sözleşmesi gereğince Uluslararası Koruma altında bulunan mültecilerin, iltica prosedürü kapsamında verdikleri ifadeler geldikleri ülkeler veya üçüncü bir kişi ile paylaşılamaz. “Dosyada siz iltica başvurusunda bulunurken TKP-ML’den bahsetmişsiniz, demek ki hala içerisindesiniz gibi ifadeler kullanılıyor” diyen Avukat Yılmaz, bunun bir suç olduğunu belirterek, “Bu şu anlama geliyor: Siz iltica talebi yaptığınızdaki beyanlar her an size karşı kullanabilir. Aslında Cenevre Mülteciler Sözleşmesi diye bir şey yoktur biz istediğimiz şekilde size bildiğimiz gibi mültecilik hakkı veririz veya vermeyiz. Versek de oradaki beyanları size karşı kullanabiliriz. Yani Avrupa’da mültecilik talebinde bulunan insanlar mültecilik dosyasından dolayı ceza dosyasıyla karşı karşıya kalabilir” dedi.
TÜRKİYE’DEKİ POLİS FEZLEKESİ DE DOSYADA
Türkiye’de Yeşilçalı hakkında polis tarafından hazırlanan soruşturma fezlekesinin aynısı dosyada yer alıyor. 1990 yılında M.D’ın gözaltında işkence üzerine Yeşilçalı ile ilgili verdiği ama daha sonra çıkarıldığı ilk mahkemede söz konusu ifadelerin işkence ile alınmış olduğunu belirterek geri çektiği ifadeler de yer de dosyada yer almış.
DOKTOR RAPORUNA RAĞMEN TUTUKLU
Öte yandan İsviçre’deki doktoru tarafından hazırlanan ve Türkiye’de maruz kaldığı işkence nedeniyle Post-Travma geçirdiği, bu nedenle de cezaevinde koşullarında kalması sağlığı açısından olumsuz sonuçlar doğurur şeklindeki raporuna rağmen Yeşilçalı hala tutuklu. Avukatı Hüsnü Yılmaz, “Müvekkilim politik mülteci. İsviçre dışında yere gidemeyecek birine kaçma riski vardır deniyor. Başka yerde iade talebi ile karşılaşırsa direkt Türkiye’ye gönderilir. Ayrıca delilleri karartma durumu da olamaz, zira 2012’den bugüne güya yapılan soruşturmada hiçbir suç unsuru olabilecek durum yok. Bu durumda karartma olmaz, olsa olsa dosyadan yasa dışı yollardan eklenmiş belgeler olur, bunu da zaman gösterecek.” şeklinde konuştu.
‘MÜLTECİLİKLERİ NEDEN KABUL EDİLDİ?‘
Bu davanın Almanya’nın elinde patlayacağını söyleyen Yılmaz, “Türkiye’de demokratik çerçevede kurulmuş dernekler politik alanda yok işte şu örgütün yan kolu onun adına faaliyet yürütüyor diye suçlanıyorlar ve iddianamelere bu şekilde geçiyor. Almanlar ATİK için aynısını yapıyor” dedi. Yılmaz, işkence ve baskılardan kaynaklı yaşam alanı bulamayın insanların Avrupa’ya geldiğini belirterek “Bu kişiler bu durumlarından kaynaklı veya bu yönlü ifadelerinden dolayı suçlu görülüyor. Demek ki iltica ifadeleri artık sanık ifadeleri ile eşdeğer ve her söylenen her an ceza dosyasında delil olabilecek. Bu durumda mültecilik diye bir şey kalmayacak” diye konuştu. Müvekkilinin Almanya’ya iadesinin yasal olarak mümkün olmadığını ifade eden Yılmaz, iade talebinin mümkün olabilmesi için isnat edilen suçun her ülkede de suç olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
‘ALMANYA TAŞERONLUK YAPIYOR‘
Bu operasyonun Türkiye’nin Almanya üzerinden muhalif kesime yaptığı bir operasyon olduğunu belirten Yılmaz, “Tutuklama kararı Türk yargı mekanizmasının hazırladığı biçimde. Dosyanın yarısı TKP-ML’nin kuruluş tarihi ile ilgili. Ve sonra birden bire Yeşilyolu Almanya’da toplantıya ve İsviçre’de panel ve gece düzenlemiştir diyor. Ama ilk anlatılan TKP-ML tarihi ile Yeşilçalı arasında hiçbir organik bağlantı yok. Bu karar Türkiye ile birlikte alınmış ve takip süreci de, tutuklanan insanların hakları ciddi şekilde ihlal edilerek, ortak veya bilgiler paylaşılmıştır. Türkiye teknik olarak bu operasyonu yapamayacağı ve 12 kişinin hiçbirini iade talepleri üzerinden alamayacağı için Almanya taşeronluk yapmıştır” dedi.
‘YUNAN MAHKEMESİ KARŞI ÇIKTI‘
Yunanistan’da iki kişinin tutuklandığını ve ilk görülen mahkemede Almanya’nın iade talebinin ret edildiğini hatırlatan Yılmaz, “Bu da olayın politik bir şey olduğu ülke içinde bir suç örgütünün olmadığı ilk defa Yunan yargısı tarafından belirtildi. Almanya, Türkiye’nin etkisi altında kalmadan adil bir süreç işletmesi mümkün görünmüyor. Çünkü ekonomik ilişkiler ağır basıyor ve Alman istihbarat, polis birimleri Türkiye ile el ele çalışıyorlar. Karşılıklı ciddi bir etkileşim var. Almanya Avrupa’nın Türkiye’si olma yolunda ciddi adımlar atıyor 129b ile. Ama bu durum Alman yargısının bağımsızlığı noktasında da önemli bir test. Bizler bu konuya her seferinde vurgu yapacağız. Bu İsviçre için de geçerli. İsviçre bu politik meselenin içerisinde yer almamalı ne kadarda karar yetkisi ilk aşamada politik bir kurumun, Adalet Bakanlığı’nın elinde olsa dahi” diye konuştu.
TÜRKİYE IŞID’E SİLAH AMLANYA YARGI YOLUYLA DESTEK VERİYOR
129a ve b maddelerinin Kürtler veya Türkiyeli demokratik ve devrimciler dışında herhangi bir uygulama alanı olmadığını söyleyen Yılmaz, bunun bilinçli, uzun vadeli düşünmüş ve değişik ülke diasporalarının sindirilmesinin amaçlandığı kaydetti. Ermeni soykırımı ya da onu örnek alan Naziler ile yine Türkiye’deki KCK operasyonların başlangıç aşamalarına dikkat çeken Yılmaz, “Seçilmiş belli insanlarla başlayıp sonra yayıldı. Buradaki konsept aynı. Bunun önüne geçilmezse arkası gelecek binlerce insan bu tezgahtan geçecek. Bu sadece Almandakileri değil İsviçre’deki mültecileri de ilgilendiriyor” dedi. Zamanlama olarak da Ermeni Katliamının Almanya tarafından kabul edilmesine denk geldiğine vurgu yapan Yılmaz, karara karşı Türkiye’ye tutuklama hediyesi verildiğini söyledi. Yılmaz Almanya’nın Rojevaya destek etkinliklerini suç delili orak görmesinin IŞİD’e destek anlamına geldiğini belirterek, “Türkiye silah gönderiyor, Almanya yargılamalarla aynısını yapıyor. Bu durumda Almanya’dan İŞİD saflarına gitmiş insanlık suçu işleyenler, onları bu yola itenler ile Kobane de insanlığın onurunu savunmuş olanlar ve onlara destek verenler aynı kefeye konulmuş oluyor” şeklinde konuştu.
ADALET BAKANLIĞI’NA İADEYİ RET ÇAĞRISI
Zürih’de tanınmış ceza avukatlarından olan Marcel Bosonnet, Almanya’dan Ulrich von KLANGGRAFF ile beraber Yeşilçalı’yı savunacaklarını belirten Yılmaz, şu anda dosyaya avukat olarak dahil olmak isteyen başka duyarlı meslektaşlarının olduğunu belirtti. Ayrıca parlamento nezdinde de girişimlerde bulunduklarını söyleyen Yılmaz, iadenin ret edilmesi ve Yeşilçalı’nın serbest bırakılması için İsviçre Adalet Bakanlığına iletilmek üzere bir imza kampanyasının organize edildiğine dikkat çekti. Yılmaz, İltica ifadelerinin dosyada kullanılması ve işkence altında alınan ifadelerin dosyaya konulmasına ilişkin de BM ve uluslararası kurumlar nezdinde girişimlerde bulunabileceklerini söyledi.