İmralı Heyeti: Öcalan'ın özgürlüğü acil gündem!
İmralı Heyeti, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin kaldırımasının değil, Öcalan'ın özgürlüğünün acil gündem olması gerektiği açıklamasında bulundu.
İmralı Heyeti, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin kaldırımasının değil, Öcalan'ın özgürlüğünün acil gündem olması gerektiği açıklamasında bulundu.
İmralı Heyeti, Öcalan'a yönelik tecridin ve iki tutsağın İmralı'dan sürgün edilmesinin 'savaş çağrısı' olduğunu belirtti. Heyet, uygulamaya sert tepki gösterirken, derhal hükümetin açıklama yapmasını istedi. Heyet, sadece tecridin kaldırılmasının değil, Öcalan'ın özgürlüğünün de acil gündem olması gerektiğini bildirdi.
İmralı Heyeti, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile birlikte İmralı Cezaevi'nde kalan tutsaklardan Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş’ın Silivri Cezaevine gönderilmesine ilişkin açıklama yaptı.
Açıklama, Meclis'teki grup toplantı salonunda İmralı Heyeti Sözcüsü ve HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tarafından yapıldı. Toplantıya, heyet üyeleri İdris Baluken ile Pervin Buldan da katıldı.
'HÜKÜMET BARIŞI DİNAMİTLEDİ!
Önder, açıklamasında şu hususlara dikkat çekti:
"Sözde yüzde 50 oy almış bir hükümet. Telaşlarına baktığımızda, hiç kimse bu hükümette yüzde 50 oy almış bir hal görmez. Ağzını her açtığında öfke, kin, nefret saçan bir hükümet gerçekliği var. Bu yüzde 50, bir tek pervasızlıklarında, kanun tanımamazlıkta geçerli. Onun dışında bu hükümette yüzde 50 oy almış bir hükümetin özgüveninden zerrece eser yok. Bunun sebebi şuradadır; 7 Haziran ve 1 Kasım arasında Türkiye halklarını, Türkiye emekçilerini, yoksullarını rehin alarak yarattıkları hormonlu büyümedir. Hormonlu büyümedir. Bütün Türkiye tehdit, şantaj ve gayri hukuku yöntemlerle gerçekleştirdikleri sözde büyümenin sancılarını yaşayıp bedelini ödüyor.
Bu ülkenin en can yakıcı gündemi, hepinizin bildiği gibi barıştır. Bölgemiz ve bütün dünya için böyle bir gündem söz konusuur ve neşet ettiği topraklar bizim içinde olduğumuz topraklardır.
Aklıselim olan herkes, 'barışı dinamitlemek için yapılacak en son şey ya da yapılmayacak tek şey' diye sorulduğunda, Sayın Öcalan'ın üzerinde müzakere sürecinde hükümetle mutabık kaldığımız sekretaryasının dağıtılması, Sayın Öcalan'a tekrar o dört metrekarelik hücre koşullarına tecrit koşullarına geri döndürülmesidir, diye cevaplar.
'DERHAL YALANA BAŞVURMADAN BİLGİLENDİRME YAPSINLAR'
Hatırlayalım; bu ülkenin en tepesinde, hükümetin karar sürecindeki bütün bakanları, başbakanı, bütün AKP sözcülerine, vekillerine kadar ağızlarında bir replik vardı; 'bunlar Öcalan'ı boşa çıkarıyorlar.' Bunlar dediği biz, bölge halkı, kadını, genci. 'Aslında Öcalan barışı istiyor' diye başlayıp onlarca cümle kuruyorlardı. Ne oldu? Bu kadar Sayın Öcalan'ı izzetliyordunuz, bu sektetaryayı da müzakerelerde kayıt altına almıştık, mutabık kalmıştık; ne oldu da yanındaki iki arkadaşı ailelerine bile haber vermeden en temel insan haklarını yok sayarak sürgün ettiniz?
Pervin Buldan, Adalet Bakanı ile ısrarla görüşmeye çabaladı. Bunun gerçek sebebini anlamak için. Bir gün telefonlarına çıkmadı, ikinci günün sonunda verdiği cevap; rutin bir işlem. İlk sorduğumuzda siyasi sorumluların hiçbirinin bu sürgünden haberinin olmadığını gördük. Muhtapalarımızın hepsi ya ilk bizden duydular ya da çok iyi rol kesiyorlar. Bir gün de bizi beklettikten sonra verdikleri cevap; rutin. Rutin bir vasatlık bu ülkeyi cendereye almış, rutin bir ciddiyetsizlik bu ülkeyi pençelerine almış kıvrandırıp durmaktadır. Bunun siyasi sorumluluk ciddiyetiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Siz bu ülkede Adalet Bakanı olacaksınız, İmralı Cezaevi gibi bir yerde -barışın teminatının olduğu yerde, barış önderliğinin, barış mimarlığını tutulduğu yerde- böylesine hayati bir şeyde, 'şu gerekçelerle sürgün oldu' diye açıklama yapılması gerekirdi. Rutin olan işte bu seviyesizliktir, ciddiyetsizliktir. Çünkü cezaevinde hele hele İmralı gibi bir yerde böyle bir rutine ne kanunda, ne hukukta ne de siyasi sorumluluk ahlakında zerre kadar yer yoktur, olmamalıdır. Bu vesileyle hükümetten, her konuda konuşmaya çok düşkün sözcülerinden temsilcilerinden ve Başbakan'dan acil açıklama istiyoruz. Kamuoyunu bu konuda derhal net bir şekilde ve yalana başvurmadan bilgilendirmekle mükelleftirler."
AÇLIK GREVLERİ SÜRECİNE DİKKAT ÇEKİLDİ
Önder, açıklamasının devamında, açlık grevleri sürecini hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Tecridin kaldırılması, müzakerelerin başlaması temel önermesiyle açlık grevi başlatılmıştı. 60 güne yakın sürdü, ölümün eşiğine gelen yüzlerce insan oldu. Yine hatırlayın; bugünkü gibi temelsiz, gayri ahlaki, ciddiyetsiz bir Tamil formülü, Srilanka formülü dillendiriliyordu. Hatırlayın; bunların Meclis'te işi ne, gerillayla karşılaşmış konuşmuşlar, diye dokunulmazlık dosyalarımızı öne alıp teamül ve yasaları, iç tüzüğü yok sayarak bizi cezaevlerine gönderme planı yaptıkları günlerdi. Açlık grevi, müzekere sürecine hükümeti sevk eden en önemli siyasi tutum olarak tarihimizdeki yerini almıştır ve biz o gün görüşmeleri başlattık. Burada gördüğünüz heyet, Baluken, Buldan ve eş genel başkanlarımız, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılma sözünü, onun barınma, görüşme koşullarının düzenlenmesi sözünü aldıktan sonra cezaevlerindeki ve geniş kesime yayılan açlık grevlerini, ölüm oruçlarını bitirmede inisiyatif geliştirdi. Ondan sonra da ilk İmralı görüşmesi başladı."
'SAVAŞA DAVETİYE ÇIKARMAK!'
Önder, "Sayın Öcalan üzerinde tecrit geliştirmek, can güvenliği ve sağlık kolulları hakkında örgütünü, halkını endişeye sevk etmek savaşa davetiye çıkarmaktır" diyerek, şunları belirtti:
"Hükümetin, hepimize toplumsal maliyeti çok büyük olabilecek gelişmelerden korunmak için bir an önce durumu eski koşullarına getirmesi ve bu konuda kamuoyuna acil ve net şekilde bilgilendirmesi gerekmektedir. Şimdi, sanırım artık herkes şu konuda hemfikirdir; siyasi temsilciler ve hükümet yetkilileri ne diyecek, diye bekliyoruz. Bugüne kadar hep Sayın Öcalan üzerinden 'o aslında barış istiyor, gelişmeleri iyi görüyor, bunlar gitse sopayla kovalar' gibi ayrı bir yere koyup mümtaz bir kymet atfediyorlardı. Bugün onun müzakere, özgürlük, güvenlik koşullarının daha geliştirilmesi gerekirken daha geriye götürülmesi, savaşı kimin istediğini, kimin bu savaşı kendi varlık sebebi için gerekçe haline getirdiğini, savaş ve düşman olmadan bu hükümetin bu ülkeyi idare etme sevk ve kabiliyetinin olmadığını göstermiştir.
'MARMARA DENİZİ KADAR HENDEK KAZMIŞ OLURSUNUZ!'
Tecrit otplumsal barış ve ortak geleceğimizin arasına Marmara Denizi kadar bir hendek kazmış olmak demektir! Sizin basit bir hezeyan veya pervasızlıkla kazdığınız bu hendek daha sonra kapatılması için çok büyük emek ve çabayı gerektirecek. Buradan, İmralı Heyeti olarak hükümete şunu söylemek istiyoruz, en basit, en temel ahlaki tutumunuza bir an önce geri dönün, verdiğiniz sözlerin hakkını yerine getirin. Sekretarya bizzat sizin önerdiğiniz, düzenlediğiniz, kalıcılığını taahhüt ettiğini kurumdur; bunu kafanıza göre eğip bükemezsiniz."
'ORTADOĞU'DAKİ KAOS DA DERİNLEŞİR'
"Otoriterlik beraberinde daima zulmü getirdiği kadar çaresizliğin görünür olduğunu da getirir çünkü otoriterliğe yönelenler, her gün daha fazla şiddet, zulüm yapmadan bu otoriterliğini baki kılamaz" ifadesini kullanan Önder, Öcalan'a yönelik tutumun Ortadoğu'daki kaosu da derinleştirebileceğini söyledi. Önder, şöyle konuştu: "Sayın Öcalan bölgedeki kaosa getirilebilecek en insani, çözüme dönük en nitelikli önermelerin sahibidir. Bunu da bizatihi hükümet temsilcileri teyit etmişlerdir. Ortadoğu'da mezhep, inanç temelli ve birbirine düşman eden, halkların iradesini yok sayan yaklaşımlar yerine Ortadoğu'yu halklar evi yapmayı öneren en demokratik teklifi sunmuştu. Leyla Zana ile Ortadoğu'da, bölgede Sayın Öcalan adına hükümet yetkililerinin bilgisiyle öemli görüşme ve diyaloglar geliştirmiştik. Hem devlet hem de Sayın Öcalan ile sonuçlarını paylaşmıştık. Böyle bir noktadan buraya getirmek bölgedeki kaosu da derinleştiren kapıyı aralamak demektir."
'SAYIN ÖCALAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ DE ACİL GÜNDEMDİR'
Önder, sadece tecridin kaldırılmasının değil, Öcalan'ın özgürlüğünün acil gündem olması gerektiğini de belirtirken, şöyle dedi: "Artık tecridin kaldırılması da değil, gelişmeler Sayın Öcalan'ın özgürlüğünü acil gündem olarak önümüze koymuştur. Eğer yeni anayasa istiyorsnaız, eski anayasa ve ona bağlı yasaların yarattığı bütün bu düşmanlaştırma zeminlerini ortadan kaldırmakla başlamalısınız. Niyetiniz gerçek demokrasi ise bu ülkede demokrasinin olmadığı zamanlarda soğan doğrar gibi bol keseden dağıtılan müebbet hapislerin, 15-20 senelerin bu toplumun ortak vicdanında yarattığı yarayı tamir etmekle başlayabilirsiniz. Öbür türlü kendi kendinize havanda su dövmüş olursunuz."
İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, açıklamasını "Çok geç olmadan acil bir bilgilendirme ve daha önceki diyalog ve müzakere sürecinde mutabık kalınananlara geri dönme çağrısında bulunuyoruz" diye tamamladı.
'SAVAŞI ÖNLEMENİN YOLU BASİT'
Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Önder, "Biz insan canı ve insan sağlığı ile ilgili olan hiçbir eylem biçiminin gündeme gelmesini istemeyiz, bu konuda bir çağrı da yapmayız. Bu konudaki tutumumuz kendimizle sınırlıdır. Açlık grevi yapılacaksa biz yaparız" dedi.
Önder, İmralı'da kaç tutsağın kaldığına ilişkin, "8 aydır tecrit uygulanıyor. 'Beş kişi vardı, ikisini götürdüler' derim ama meğer üçünün de başına bir şey gelmiştir" ifadesini kullandı.
Önder, şunları da belirtti: "Gelişmelere baktığınız zaman, KCK sürekli Sayın Öcalan'ı tek yetkili müzakere önderliği olarak tarif ediyor. Hükümet bu değerlendirmeleri KCK'den aldı, Sayın Öcalan'ı kıymetlendirdi. Şimdi ona dönük yeniden bir tecrit politikası geliştirmek, hükümetin savaş çağrısı yapması anlamına gelir. Bunu önlemenin yolu; çok basittir, maliyeti yoktur, toplumsal barışımıza katacakları çoktur; başta ailesi, avukatları, bizlerle ve kendileri kimle istiyorsa onlarla görüştürmelidirler."
CENAZELERİN BEKLETİLMESİNE TEPKİ
Önder, devlet güçlerinin katlettiği 50 sivilin cenazelerinin de hale defnedilememesine işaret ederek, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Diyanet İşleri Başkanı'na sert tepki gösterdi.