İmralı sürecine sınıfsal yaklaşım - Veysi Sarısözen

İmralı sürecine sınıfsal yaklaşım - Veysi Sarısözen

Birisi Erdoğan’ın “bölgesel emperyalist” programı...

Diğeri Öcalan’ın “bölgesel devrim” programı...

Artık ne Atatürk’ün “ulus devlet” programının toplumsal bir temeli var. Ne de tek ülkede “sosyalizm” programının bir anlamı... Ya onun “alternatifi” gibi sunulan “sürekli dünya devrimi”?.. Bu programın da ortada hiçbir alameti yok. “Küresel emperyalizme karşı küresel direniş, bölgesel emperyalizme karşı bölgesel devrim...” Günümüzün gerçeği böyle...

Benim kişisel düşüncelerim de şöyle:

Erdoğan’ın “bölgesel emperyalist” programı nasıl bir şeydir? Emperyalizm gibi bir şeydir. Onun tıpkısıdır. Boyu posu bölge sınırları dışına çıkamayacak olan bir emperyalizmdir. Şu anda hakimiyet alanı Kuzey Kürdistan ve Kıbrıs’tır. Gözü Kerkük’te ve Rojava’dadır. Güney’i “neo kolonyalist” yöntemlerle hakimiyeti altına almaya çalışmaktadır. Erdoğan şunu biliyor: Kürdistan’a egemen olan, tüm Ortadoğu ve Kafkasya’ya egemen olur. Erdoğan’ın programı, “rakip devletlere üstün gelmek, ABD emperyalizminin küresel çıkarlarıyla kendi bölgesel emperyalist çıkarlarını bağdaştırmak, efendinin “taşeronu”, bölgenin “efendisi” olmak ve böylece bölgede güç merkezi olma yoluyla AB sermayesine eklemlenmek” şeklinde özetlenebilir.

Çağın gerçekliği şu: Küresel emperyalistler masa altından ve bölge savaşları yoluyla birbirlerini tekmeliyor olsalar da, bir tür “barışçı paylaşım” süreci yaşıyorlar. Büyük devletlerin arasında bir “dünya savaşı”, (en azından ilk ikisi gibi bir savaş) ufukta gözükmüyor. O nedenle “ya dünya devrimi dünya savaşını önler, ya da dünya savaşı dünya devrimine yol açar” dediğimiz zamanlar şimdilik, (teorik demeyelim), pratik bakımdan geride kaldı.

Ama şu var: Dünya savaşlarını aratmayan bir “sürünen bölgesel savaşlar zinciri” yaşamaktayız. Bu savaşlarda emperyalizmin paylaşma kudurganlığı temel rolü oynuyor. Ama özgün olanı, bir dizi eski “bağımlı” ülkenin bölgesel emperyalizm aşamasına yükselmesi ve bunların arasındaki çelişkilerin bölgesel savaşlara yol açması...

İşte “küreselleşmenin” organik bir devamı olan “bölgeselleşme” süreci, aynı anda hem “bölgesel emperyalist savaşların”, hem de “bölgesel devrimci süreçlerin” nesnel temelini oluşturuyor.

1980 darbesi öncesinde, tüm Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya’da devrimci sürecin merkezi Türkiye’ydi; Türkiye’nin Batısıydı, Ancak, nasıl 19. yüzyılın sonuna doğru devrimci sürecin merkezi Avrupa’dan Rusya’ya kaydıysa, tıpkı öyle, Türkiye’nin Batısından Kürdistan’a kaydı. O nedenle devrimci süreç Kürdistan’da patladığı için biçim olarak “Kürdi”, içerik olarak “genel demokratik, devrimci ve halkçı” bir karakter kazandı.

PKK’nin, BDP’nin, PJAK’ın, PÇDK’nin, PYD’nin savunduğu Demokratik Konfederalizm programı, Erdoğan’ın “bölgesel hegemonya” programının alternatifidir. Bu program, Kürdistan’dan tüm bölge ülkelerine yayılan “demokratik cumhuriyet”, “demokratik özerklik”, ve bileşimine katılan her milletle, her etnik toplulukla, her dinsel, mezhepsel aidiyet ve her yerel kültürle sürekli büyüyen “demokratik ulus”, bütün bunların içinde birleşeceği, duvarları (sınırları) anlamsızlaşmış, içinde “komünal, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik toplum”un inşa edileceği, “konfederal Ortadoğu-Kafkasya Ortakevi” gibi kategorilerle belirleniyor.

Bunları neden yazıyorum? Şundan: İmralı sürecini hiç kimse sıradan bir “çatışmasızlık”, “geri çekilme”, bunun için “pazarlık” sanmamalı. Yaşadığımız gerçeklik, öncülüğünü Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaptığı devrimci süreci savunmak, onun yakaladığı tarihsel fırsatı insanlığın barışçı hayrına kullanmak, Rojava devrimini zafere ulaştırmanın bölgesel koşullarını yaratmak gibi muazzam bir anlama sahip...

İmralı sürecinde iki program çarpışıyor. “Çarpışıyorsa”, İmralı sürecinde hangi yolda uzlaşma aranıyor? “İki program” arasında mı? Değil. Bu iki programın hedeflerine hangi yoldan yürüyeceği tartışılıyor; savaş yoluyla mı, barış yoluyla mı? Öcalan “barış” tarafındadır. Erdoğan savaş tarafındadır. Son tahlilde, ya Öcalan’ın tarafı üstün gelecek, devrimci süreç barış yolundan yürüyecek; ya da Erdoğan’ın tarafı üstün gelecek, savaş bölgesel devrime yol açacak... Bu böyle ama; şu anda savaş her iki taraf için “ölümcül” sonuçlara gebe... Bölgesel emperyalizmin doğasına aykırı da olsa, bu tehlike, “barışçı yolu” gerçekçi bir seçenek haline getiriyor.

Büyük günler yaşıyoruz.

Kaynak: Özgür Gündem