İsveç parlamentosunda Türkiye’de Sendikal Haklar paneli

İsveç parlamentosunda Türkiye’de Sendikal Haklar paneli

Türkiye’nin 4 büyük işçi ve memur sendikaları konfederasyonlarının; Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK  yöneticileri,  İsveç Parlamentosunda düzenlenen bir panelde Türkiye’de  sendikal hakların önündeki engelleri tartıştılar, barış süreci ve Başbakan Erdoğan’ın 30 Eylül günü kamuoyuna açıkladığı demokrasi paketi konusundaki düşüncelerini katılımcılarla paylaştı.

İsveç Memur Sendikaları Konfederasyonu’nun (TCO) daveti üzerine Stockholm’e gelen DİSK Genel Başkanı Kani Beko, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Eyüp Alemdar ve KESK MYK Üyesi Ali Berberoğlu TCO Başkanı Eva Nordmark ve TCO’nun diğer yöneticileriyle bir araya gelip Türkiye’de sendikal hareketin sorunlarını tartıştıktan sonra İsveç Parlamentosunda yapılan bir panele katıldılar.

12 EYLÜL 1980 DARBESİNDEN BERİ DEVLETİN SENDİKALARA YÖNELİK TUTUMU DEĞİŞMEDİ

Ev sahipliğini İsveç Parlamentosu bünyesinde oluşturulan “Türkiye’de İnsan Haklarını Destekleme Komitesi”nin yaptığı panelin ilk konuşmacısı DİSK Genel Başkanı Kani Beko, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Türkiye’de işçi sınıfı ve sendikal hareketinin yoğun baskı ve saldırılara uğradığını, DİSK ve DİSK’e bağlı sendikaların kapatıldığını ve yöneticilerinin cezaevlerine doldurulduğunu hatırlattıktan sonra aradan 33 yıl geçmesine rağmen devletin sendikalara yönelik tutumunda bir değişiklik olmadığını, sendikalara yönelik baskı ve saldırıların artarak sürmekte olduğunu vurguladı.

“Geçtiğimiz yıl yapılan Anayasa değişiklikleri ve sendika yasasındaki değişiklikler askeri darbenin etkilerini azaltmak bir yana daha da perçinlemiştir. Cezaevinde tutulan çok sayıdaki sendikacı, sendikal çalışmalar sıırasında işten atılan veya şiddet gören çok sayıda işçi bunun başka bir göstergesidir. Önümüzde grev yasakları, sendika üyeliği  önündeki yasal ve fiili engeller, toplu sözleşme hakkının önündeki engeller, yıllardır devam eden mahkemeler şeklinde özetleyebileceğimiz hak ihlalleri listesidir” diyen Beko, Türkiye işçi sınıfının karşı karşıya bulunduğu en büyük sorunlardan birinin taşeronlaştırma olduğuna dikkat çekti.

Hükümetin siyasi bir malzeme yaptığı ve büyük bir başarı olarak gösterdiği Marmaray’ın yapımında haftanın 7 günü  düşük ücretle çalıştırılan taşeron işçilerin büyük bir payı olduğununun unutulmaması gerektiğini söyleyen Beko, Marmaray’ın bitiminden sonra taşeron işçilerin işsiz kaldıklarını ve kendilerine tazminat ödenmediğini ifade etti.

Türkiye’de kıdem tazminatlarının işçiler açısından en güncel sorunlardan biri olduğunu, hükümetin yeni bir yasa tasarısıyla kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmaya çalıştığını belirten Beko, konuşmasını “OECD ve Dünya Baknası’nın dayatmalarıyla ve işverenlerin lobi örgütlerinin çabalarıyla kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek istenmektedir. Kıdem tazminatlarının bir fona devredilmesi planlanıyor. Ancak daha önce işsizlik sigortası için kurulan fon başka amaçlarla kullanıldı” diyerek sürdürdükten sonra işçilerin aynı hüsranı yaşamak istemediklerini söyledi.

İŞÇİ SINIFI NE YAPMASI GEREKTİĞİ SORUSUNUN CEVABINI GEZİ DİRENİŞİNDE BULDU

Türkiye’de iş gücünün yarısının kayıt dışı olduğunu, her gün ortalama dört işçinin iş kazalarında yaşamlarını yitirdiğini, askeri ücretin açlık sınırının altında olduğunu belirtikten sonra “Biz bu karanlık tablonun içinde ne yapmamız gerektiği sorusunu kendimize soruyoruz” şeklinde konuştu.

İşçi sınıfının bu sorunun cevabını Gezi Parkı eylemlerinde bulduğunu söyleyen Beko, Türkiye’nin 81 iline yayılan eylemlerde işçilerin, gençlerle, kadınlarla ve toplumun ezilen diğer kesimleriyle buluştuğunu, 3 ay boyunca özgürlük ve sosyal adalet için mücadele ettiklerini dile getirdi.

DİSK’in Gezi eylemleri sırasında “Diren İşçi” adını verdikleri bir kampanya başlattığını, kıdem tazminatının gaspedilmesine, özel istihdam bürolarına, taşeronlaşmaya ve iş kazalarına, sendikal yasaklara ve kısacası köleliğe karşı başlatılan kampanyanın Türkiye’nin her tarafında devam ettiğini ifade etti.

“Adalet, demokrasi ve özgürlük için mücadelemiz sürecektir. Orta-Doğu’da silah tüccarlarından başka kimseye faydası olmayan savaşlara karşı barış için mücadele edeceğiz. Kürt sorununun barışcıl ve demokratik bir biçimde çözülmesi için mücadelemiz dün vardı, bugün de var, yarın da sürecek” diyen Beko, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü ve sosyal bir anayasa hazırlanması için kampanya başlattıklarını söyledi.

Türkiye’nin AB’ye üye olabilmek için atması gereken adımları atmadığını, sendikal yasaların ILO sözleşmesine uyumlu hale getirilmediğini belirten Beko, Türkiye ve Avrupa’daki sendikalar arasındaki işbirliğinin geliştirilmesinin gerekli olduğuna değindi.

TÜRKİYE’DE 11 MİLYON İŞÇİDEN SADECE 1 MİLYONU SENDİKA ÜYESİ

Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, son 10 yıl içinde Türkiye’de küresel ekonomiye uyum adına makro dengelerde olumlu bir seyir gördüklerini, Türkiye’nin geliştiğini ve büyüdüğünü, ciddi anlamda demokratikleşme ve insan hakları konusunda ilerlemeler kaydettiğini öne sürdükten sonra endüstri sisteminin bu gelişmelere uygun olmadığını söyledi.

Türkiye’de çalışan 11 milyon 600 bin sigortalı işçiden yalnızca % 8,8’inin (1 milyon) sendika üyesi olduğunu belirten Arslan, bu tablonun Türkiye’ye yakışmadığını ifade ettikten sonra bunun nedenlerini, işverenlerin sendikalara karşı tahamüsüzlüğü ve marjınal kesimlerin  sendikaları meşru görmemesi  olarak sıraladı.

AKP İktidarının işçi ve emekçi düşmanı yasalarını ve taşeronlaştırma politikasının sendikal örgütlenme üzerindeki etkilerini gizlemeye yönelik bu açıklamasının ardından Arslan, hükümetin makro ekonomik gösterdege başarılı gözüktüğünü, işverenlerin kazançlarını artırdıklarını ancak işçiler açısından aynı şeylerin söylenmeyeceğini belirtti.

Türkiye’nin kriz döneminde önemli bir iş başardığını, 2012 yılında yeni sendika mevzuaatını yasalandırdığını, önceki yasanın cunta döneminde kabul edildiğini, yeni kabul edilen yasada olumlu ve olumsuz yanlar bulunduğunu söyledi.

BARIŞ SÜRECİNİN BAŞARISI TÜRKİYE, BÖLGE VE DÜNYA İÇİN ÖNEMLİ BİR KAZANIM OLACAK

Yeni yasada sendika yöneticilerine yeni güvenceler olduğunu, toplu sözleşme görüşmeleri yapılabilmesi için işkolu ve işyerleri barajı gibi dünyanın hiç bir ülkesinde olmayan olumsuz yanlar bulunduğunu belirten Arslan, Türkiye’nin 2012 yılında barış süreci macerasına girdiğini söyledi.

Barış sürecinin başarısının Türkiye, bölge ve dünya için önemli bir kazanım olacağını, ancak sürecin zor olduğunu, 90 yıllık bir sorunun çözümünün kolay olmadığını belirttikten sonra Hak-İş Başkanı sıfatıyla “Akil İnsanlar” içinde yer aldığını ve “Doğu Anadolu”yu gezdiğini ve incelemelerde bulunduğunu, halkın eşit yurttaşlık temelinde birlikte yaşamayı talep ettiğini, silahların asla tekrar ateşlenmemesini istediklerini söyledi.

“Bölge Halkı”nın % 75’inin hemen ve acil olarak  barış istediğini söyleyen Arslan, kendilerinin Hak-İş olarak bu sürecin başarıyla sonuçlanacağına inandıklarını söyledi.

AKP’NİN DIŞARIYA GÖSTERDİĞİ PEMBE TÜRKİYE TABLOSU  İLE EMEKÇİLERİN TABLOSU FARKLI

KESK MYK Üyesi Ali Berberoğlu, son iki yıl içinde KESK’e yönelik operasyon ve baskıların arttığını, tutuklanan KESK yönetici ve üyelerinin sayısının 170’e yükseldiğini, bir kısmının serbest bırakıldığını ancak şu anda 47’sinin cezaevlerinde bulunduğunu söyledi.

Türkiye’de sendikaların kendilerini ilgilendiren yasal düzenlemelerle ilgili  basın toplantısı yapmalarının bile suç sayıldığını, 2012 Mart’ında yeni sendikal yasası ve eğitim yasası parlamentoda tartışılırken yasayı protesto etmek için yaptıkları gösterinin polisin saldırısına uğradığını, 502 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşmasının önümüzdeki yılın 13 Ocak’ta başlayacağını belirtti.

Türkiye’yi anlayabilmek için iki tablo bulunduğunu söyleyen Berberoğlu,  birinci tablonun 11 yıldır iktidarda bulunan AKP iktidarının dış kamuoyuna, Dünyaya gösterdiği  Türkiye’de demokrasi sürecinin tamamlandığı, hatta ileri demokrasiye geçildiğinin savunulduğu, Türkiyenin büyüdüğü, kişi başına düşen gelirin arttığı, hatta sendikal haklar konusunda Türkiye’nin Avrupa’nın bile ilerisinde olduğu iddia eden bir tablo bulunduğunu söyledi.

İkinci tablonun karanlık bir tablo,  işçilerin ve emekçilerin tablosu olduğunu, bu tablo ile AKP’nin bembe tablosu arasında hiç bir benzerlik bulunnmdığını belirttikten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü.

“Türkiye’nin ekonomisinin büyüdüğü söyleniyor ama emekçilerin gelirleri bir türlü artmıyor. Hükümet ant-demokratik uygulamalara karşı çıkan herkesi kendini yıkmaya çalışan teröristler, darbeciler olarak görüyor. Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesine karşı direnen gençlere yapılanları tüm dünya izledi. Olaylar sırasında sıkça polisin orantısız güç kullandığı söylendi. Ama bu tabir tam olarak durumu ifade etmiyor. Bizce en uygun tabir yapılanların bir polis terörü olduğudur.”

AKP’nin her zaman yasalarda değişiklik yaptığını propaganda ettiğini, ancak yasalarda yapılan değişikliklerin tamamının emekçilerin çıkarları değil sermaye ve AKP’nin ideolojik yaklaşımlarının temel alındığını dile getirdikten sonra Hükümetin geçtiğimiz günlerde açıkladığı “Demokrasi Paketi”nin hayal kırıklığının ötesine geçemediğini belirtti.

DÜNYADA EN FAZLA GAZETECİ, SENDİKACI, ÖĞRENCİ VE YAZARIN TUTUKLU OLDUĞU ÜLKE

Türkiye’nin dünyada en fazla, gazeteci, sendikacı, öğrenci ve yazarın tutuklu olduğu ülkelerin başında yer aldığını, iş kazasında yaşamını kaybedenler sıralamasında dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci sırada olduğunu belirten Berberoğlu, taşeronlaşma ve kaçak işçi çalıştırmanın artmayı sürdüğüne, resmi istatistiklerin çalışanların % 40’nın kayıt dışı çalıştığını gösterdiğine dikkat çekti.

Yeni kabul edilen yönetmenliklerin AKP Hükümetinin kendi kadrolarını devlet kurumlarına yerleştirecek şekilde hazırlandığına dikkat çeken Berberoğlu, yönetici kadrolarına bu şekilde atanan yöneticilerin emekçilerin muhalif sendikalarda örgütlenmelerini engellemek için ciddi çabalar gösterdiklerini dile getirdi.

TÜRK-İŞ: GEZİ EYLEMİNE SALDIRAN POLİSLER YARGI KARŞISINA ÇIKARILSIN

Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Eyüp Alemdar, Türkiye’nin AB üyeliği için verdiği destekden dolayı İsveç hükümeti ve sendikalarına teşekkür ettikten sonra Gezi Parkı eylemleri sırasında Türkiye’de hoş olmayan olayların yaşandığını, güvenlik güçlerinin demokratik haklarını kullananlara karşı sert tavır aldıklarını, bazı göstericilerin yaşamını yitirdiğini, çok sayıda yaralanan olduğunu hatırlattıktan sonra sorumluların yargı karşısına çıkarılmasını ve hak ettikleri cezaya çarptırılmasını istediklerini söyledi.

Alemdar, bir yandan bunu söylerken ardından bazı göstericilerin polise yönelik şiddet içeren yaklaşımlarının bu tutumun ortaya çıkmasına neden olduğunu söyleyerek polis şiddetini aklamaya çalıştı.

Türkiye’nin Avrupa ve Dünyada görülen ekonomik krizden fazla etkilenmediğini söyleyen Alemdar, çalışanların sorunlarının yeni sorunlar eklenerek sürdüğünü, 2012 yılında yeni sendikalar yasasının kabul edildiğini, yasada olumlu ve olumsuz yanlar olduğunu, aradan bir yıla yakın süre geçmesine rağmen sendikal örgütlenmede başarılı olamadıklarını, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılamadığını, bu engellerin başında taşeronlaşma olduğunu dile getirdi.

TCO’yu temsilen panele katılan Thomas Janson, Türkiye’deki 4 büyük konfederasyon yöneticisinin İsveç parlamentosunda bir araya gelerek panele katılmalarının bir ilk olduğunu ve tarihi önemi olduğunu belirttikten sonra, TCO’nun İsveç işçi Sendikaları (LO) ile birlikte uzun yıllardan beri Türkiye’de sendikalara destek verdiklerini ve vermeye devam edeceklerini söyledi.

“DEMOKRASİ PAKETİ” YETERSİZ, YENİ PAKETLERİN GELMESİ GEREKİR

Bir katılımcının konfedarasyon yöneticilerinin Erdoğan’ın açıkladığı “Demokrasi Paketi” ve  barış sürecini nasıl değerlendirdikleri sorusunu Kani Beko, DİSK olarak açıklanan paketi yetersiz gördüklerini, Kürt sorununun isyan veya inkarla çözümlenemeyeceğini belirterek Türkiye’de kalıcı bir barış olabilmesi için Kürtlerin taleplerinin karşılanması gerektiğini söyledi.

Mahmut Arslan, paketin son paket olmadığını Başbakan Erdoğan’ın altını çizdiğini, bunun çok önemli olduğunu ve sürecin devam etmekte olduğunu gösterdiğini, tüm dünyada bu tür süreçlerin uzun ve yorucu olduğunu belirtti. Her iki tarafında karşılıklı taktiksel bir çalışma olduğunu iddia eden Arslan “PKK, KCK ve Hükümetin taktik yarışı içinde olduklarını görmek lazım. 21 Mart’ta Abdullah Öcalan’ın konuşması artık silahlı mücadele döneminin bittiğini işaret etmektedir. Bizim görevimiz bittiği halde bölgedeki ziyaretlerimizi sürdürüyoruz. KCK ve PKK tabanı da dahil silahların yeniden ateşlenmesini istenmiyor. Bizim gözlemlerimiz Mart 2014’e kadar sürecin yavaşlayacağı, seçimlerden sonra tekrar hız kazanacağını düşünüyoruz...”şeklinde konuştu.

Kürt sorununda gelinen noktayı yeterli görmemekle birlikte sorunun çözümünde önemli bir mesafe kaydedildiği düşüncesinde olduğunu dile getiren Arslan, sorunun 90 yıllık bir geçmişi bulunduğunu, çözüme yaklaşıldığını ve yeni paketlerin gelmek zorunda olduğunu, sürecin başarıya ulaşmasının Türkiye ve bölge açısından ve tüm Dünyadaki Türkiyeliler açısından çok önemli olduğunu söyledi.

HÜKÜMETİN KÜRT SORUNUNU ÇÖZME NİYETİ VARSA 10 BİNİ AŞKIN TUTSAĞI SERBEST BIRAKSIN

Berberoğlu, Hükümetin gerçekten Kürt sorununu çözme gibi bir niyeti varsa öncelikle cezaevlerinde tutulan 10 bini aşkın tutsağı serbest bırakması gerektiğini söyledi. 2004 yılında ana dilde eğitim hakkı talep ettikleri için Eğitim-Sen hakkında kapatılma davası açıldığı için ana dil eğitimi ile ilgili tüzüklerinde bulunan maddeyi çıkarmak zorunda kaldıklarını hatırlattıktan sonra  başbakanın yerlerin Kürtçe isim alabileceklerini, x, q ve w harflerini serbest bıraktıklarını, ana dilde eğitimin özel okullarda okunabileceğini açıkladığını söyleyen Berberoğlu “Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz Kürt Özgürlük Hareketi 40 yıldır verdiği bir mücadele var. Bu noktaya böyle gelindi. Paket Kürtlerin taleplerini karşılamaktan uzaktır. Onlar da bu tepkinin farkında. Hükümetin  Kürt Hareketinin verdiği mücadele ve Gezi eylemleriyle epeyce sıkıştığı kanaatindeyiz. Seçim göz önüne alınarak böylesi bir paket açıklanmıştır. Biz barışın seçimlere heba edilecek bir sorun olmadığına inanıyoruz. AKP ile AKP’siz barış için sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.

Alemdar, barış sürecinde gelinen noktanın önemli olduğunu ve heba edilmemesi gerektiğini, her iki tarafın iradesiyle konunun çözüme kavuşturulacağına inandığı söyledi.