Kadın hakları konusunda mevcut sözleşmeler uygulanmıyor
Kadın hakları konusunda mevcut sözleşmeler uygulanmıyor
Kadın hakları konusunda mevcut sözleşmeler uygulanmıyor
Son 30 yıl üzerine yapılan araştırmalar, dünya üzerindeki her üç kadından birinin şiddet gördüğünü ortaya koyarken, kadınlara yönelik yaşamın her alanındaki ayrımcılıklar devam ediyor. Kimi uzmanlar, uluslararası toplumun kadınları korumaya yönelik yeterli hukuki enstrümanlara sahip olmadığını düşünse de, kadın hakları savunucuları özellikle ‘var olan enstrümanların uygulanmasından’ yana.
Ekim ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda konuşan özel raportörlerden Raşida Manjoo, kadınlara yönelik şiddeti engellemek için yeni bir uluslararası koruma sözleşmesının hazırlanması gerektiğini söylemişti. Kadınlara yönelik sistemli, yaygın ve ağır insan hakları ihlallerinin olduğuna dikkat çeken Manjoo, mevcut sözleşmeların üye ülkelerde bireysel, kurumsal ve alt yapısal şiddetten hesap soracak yetkinlikte olmadığını savunmuştu.
“ÖNEMLİ OLAN KANUNLARIN DOĞRU BİÇİMDE UYGULANMASI”
BM’nin kadınlara yönelik şiddeti engelleyici geniş bir çerçeve sözleşmesına ihtiyaç duyduğuna vurgu yapan Manjoo’nun talebi birçok uluslararası kadın hakları savunucusu kuruluş tarafından doğru bulunmuyor. Uluslararası Sivil Toplum Aksiyon Ağı (ICAN) kurucularından Sanam Naraghi-Anderlini, BM özel raportörünün ortaya attığı fikrin ‘prensipte doğru’ olduğunu ve kadına yönelik şiddete özel hukuki enstrümanların gerekli olduğunu dile getirdi.
IPS haber ajansına konuşan Naraghi-Anderlini, BM tarafından şimdiye kadar kabul edilen yasaların önemli olduğuna dikkati çekerken, sadece bazı kanunların olmasının yeterli olmadığının da altını çizdi.
ABD ve Avrupa ülkelerinden Pakistan’a kadar birçok ülkenin kadınları korumaya yönelik ulusal yasaları kabul ettiğini hatırlatan ICAN kurucusu, buna rağmen kadına yönelik şiddetin birçok ülkede ‘farklı biçimlerde ve amaçlarla’ yayıldığına değindi. Naraghi-Anderlini, “gerekli olan, mevcut yasaların etkili bir biçimde uygulanmasını sağlayacak mekanizmalardır” diyerek, esas sorunun var olan kanunların doğru bir biçimde uygulanmaması olduğuna vurgu yaptı.
“ÖNCELİKLE TOPLUMLAR İÇİNDE DUYARLILIK OLUŞTURULMALI”
BM’nin sözleşmelarla ilgili bölümünün eski yöneticilerinden Palitha Kohona da, kadınları korumaya yönelik yeni bir global sözleşmenın başarısının garanti olmadığı görüşünde. Yeni bir sözleşme taraftarlarının, uluslararası toplumu yeni bir çerçeveye ikna etmeleri gerektiğini söyleyen Kohona, mevcut uluslararası hukuki enstrümanların yetersiz olduğunun ispatlanmasının önemine değindi. Kohona, kadına yönelik şiddetin engellenmesi için toplumlar içinde bir duyarlılık oluşması gerektiğine de dikkat çekti.
CEDAW’I YENİLEYECEK SİNERJİ YOK MU?
Kimi insan hakları savunucularına göre ise, 1979 yılından bu yana BM’nin kabul ettiği Kadınlara Yönelik Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi (CEDAW) mevcut haliyle yeterli. Global Network of Women Peacebuilders (GNWP) adlı kuruluşun uluslararası koordinatörü Mavic Carbera-Balleza, yeni bir BM Kadın Hakları Konvansiyonu’na ihtiyaç olmadığını savunuyor. Balleza, CEDAW’ın kabul edilmesi için onlarca yıl süren kadın mücadelesinin yeni bir sözleşme ile tehlikeye gireceğinde ısrar ederken, bu sözleşmenin üye ülkelerin parlamentolarında onaylanması için uzun mücadeleler verildiğinin altını çiziyor.
IPS ajansına konuşan Balleza, 1990’lı yıllarda kadın hakları için ulaşılan mücadele düzeyinin şimdilerde yakalanmasının zor olduğunu kaydederken, “bu global dinamik artık yok. 1995 Pekin Kadın Konferansı’nın yakaladığı etki düzeyine yakın yeni bir konferansın bir daha gerçekleşmesi zor” dedi. Balleza, kadın hakları ile ilgili ‘teorilerin’ artık fazlasıyla yapıldığına vurgu yaparken, “var olan enstrüman ve mekanizmaların nihayet hayata geçirilmesini istiyoruz” eleştirisinde bulundu.
ICAN kurucularından Sanam Naraghi-Anderlini ise, mevcut hukuki enstrümanların uygulanabilmesi için, uygulamada sorumlu olan ülkelerin çalışanlarının da belli bir eğitimden geçirilmesi gerektiğini düşünüyor. Naraghi-Anderlini, şiddete uğrayan kadınlara yardım etmeyi reddeden resmi görevlilerden ‘hesap sorulmasının’ mümkün hale getirilmesini de istiyor.