Kadına karşı şiddet ve Hevsel Bahçeleri için Araştırma Önergesi

Kadına karşı şiddet ve Hevsel Bahçeleri için Araştırma Önergesi

HDP Amed Milletvekili Nursel Aydoğan, kadına yönelik şiddet ve cinsiyetçi ayrım ile Hevsel Bahçeleri'nin yok edilmesine dair verilen kararlar hakkında Meclis Araştırması açılmasını istedi.
Aydoğan, AKP iktidarının ‘Yeni Türkiye’ şiarıyla anti demokratik tüm uygulamalarının ve güvenlikçi politikalarının üstünü örtmeye çabalarken kadın kırımının vardığı noktanın da içler acısı bir hal aldığına dikkat çekerek, "Kadına yönelik şiddetin, tecavüzün aynı zamanda bir demokratik zihniyet sorunu olduğu medyaya yansıyan ve yansımayan haliyle, şiddetin ölüm, tecavüz ve taciz biçimiyle ortadadır. AKP iktidarı döneminde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na ayrılan merkezi bütçe her yıl artmakta ve yine bu durum ile birlikte bakanlığın yetki alanı da genişlemektedir;  ancak buna rağmen kadına yönelik sistemli erkek şiddeti de reform adı altında yapılan düzenlemelere rağmen artış göstermektedir" dedi.
Aydoğan, şunları kaydetti:
"Önceki dönemlerde adı Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanlığı olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın görev ve yetki alanının genişlemesi AKP iktidarının daha özgürlükçü, demokratik bir yapıya kavuşmasından değil aksine kadına aile dışında birey olarak var olma hakkı tanımadığından ve kadına birey olarak yaşam hakkı tanımayan muhafazakâr ve otoriter erkekliği egemen kılan geleneksel aile yapısını güçlendirme politikasından kaynaklanmaktadır.  Bu durum somut olarak kendisini, toplumsal yaşam içerisinde iktidar dilinin kadına biçtiği anne ve eş olma rollerini birey olarak ‘kadın’ olma durumundan ayrı bir şekilde kullandığı çoğu örnekle de ortaya koymuştur."
'YÜZLERCE KADIN CİNAYET VE TECAVÜZE UĞRADI'
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ve Bianet'in verilerini hatırlatan Aydoğan, "2008 yılında 61, 2009’da 105, 2010’da 165, 2011’de 121, 2012’de 139, 2013’de 229 ve 2014’ün ilk 10 ayında 255 kadın katledilmiştir. 2010 yılında en az 207,  2011' de en az 161, 2012’de 150,  2013’te 167,  2014’ün ilk 9 ayında ise 288 kadın ve kız çocuğu tecavüze uğrarken sadece 2014 yılı Ekim ayında ve basına yansıyan hali ile Ekim’de 28 kadın ve kız çocuğunu öldürürken,  10 kadına tecavüz etmiş ve 35 kadın ve kız çocuğuna şiddet uygularken 6 kadın ve kız çocuğuna da cinsel tacizde bulunmuştur" dedi.
ŞİDDET NEDEN ARTIYOR?
Hükümet üyelerinin kimi dönemlerde “kadın erkek eşitliğine inanmadığını” tekrarlaması,  “kız mıdır, kadın mıdır bilemem; kızlı-erkekli kalınan evlerde karışık şeyler oluyor, muhafazakâr bir parti olarak bunlara müsaade etmeyiz” gibi söylemlerinin, kürtaj ve sezaryen yasağı ile kadının kendi bireysel iradesi ile karar verebileceği doğurganlığına devlet müdahalesini meşrulaştırdığına vurgu yapan Aydoğan, televizyonlarda hamile kadının sokağa çıkmasının 'terbiyesizlik' olarak sunulduğunu, Kürt kadınlarının kuma alınmasının Kürt sorununun çözümü olarak gösterildiğini, örtüsüz kadının 'satılık ya da kiralık perdesiz eve' benzetildiğini belirtti. Yine erkekler için çok eşliliği savunan, kadın cinayetlerinde kadını suçlu gören belediye yöneticileri ve danışmanlarıyla kadının kahkahasını ve iffetini denetlemeye dair söylemlerin de, AKP döneminde kadına yönelik şiddetin her yıl nasıl ve neden arttığının da resmi olduğunu ifade eden Aydoğan, HDP olarak kadın cinayetlerinin nedenlerinin araştırılarak alınacak tüm önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasını istediklerini bildirdi.
'DİCLE VADİSİ VE HEVSEL BAHÇELERİ'Nİ YOK ETME KARARI'
Öte yandan Aydoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Sur ilçesi ve Yenişehir ilçesi sınırları içerisinde bulunan Dicle Nehri etrafındaki 7.517.732.11 metrekare yüzölçümlü alanın tarım arazisi niteliğinden çıkarılması için başvuru yaptığını;  İl Toprak Koruma Kurulu'nun  bahsi geçen alanı tarım dışına çıkarma kararı aldığını belirterek, konuya ilişkin, yaşanacak tarih, ekoloji ve doğa tahribatının önüne geçilmesi için gerekli adımların atılmasının gerektiğini bildirdi ve bu sebeple Meclis Araştırması açılmasını istedi.
Kapitalist modernitenin dayattığı kentleşme sürecinin sancılarının günümüzde tarih, doğa ve kültür; yaşam alanları arayışları doğrultusunda rant yaklaşımına kurban edildiğini ifade eden Aydoğan, AKP hükümetinin tarihi Hasankeyf gibi yok etme kararı verdiği örneklerden birinin de Amed'in Dicle Vadisi ve Hevsel Bahçeleri olduğunu kaydetti. Kent, Urfa ve Elazığ yönünde genişliyorken ve bu alanın kentleşmeye daha açık olduğu gözlenmişken, Dicle Vadisinin bulunduğu alanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca seçilmiş olmasını 'manidar' bulan Aydoğan, Tarımsal niteliğinin kaldırılıp yapılaşmaya açılmasının önü açılan bu alan yalnız Diyarbakır kentine ait değil aynı zamanda bir Dünya mirasıdır.  Dicle vadisinin karşı karşıya bırakıldığı bu süreç 2000 yılında  "Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı" şeklinde Kültür ve Turizm Bakanlığının UNESCO geçici listesine girmesiyle başlamıştır. Ekim 2011’de UNESCO'ya sunulan alanın sınırları, yerel kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri doğrultusunda Kültür Turizm Bakanlığınca belirlenmiştir" dedi.
'HEM KORUMA PLANINI HEM DE TAHRİBAT KARARINI İMZALADILAR'
Aydoğan, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı'nın Dünya Mirası adaylığının Haziran 2015 tarihinde Almanya / Bonn kentinde yapılacak UNESCO Genel Kurul toplantısında karara bağlanacağı bilgisini vererek, şu hususlara değindi: "Alan Yönetimini onaylayan Eşgüdüm ve Denetleme Kurulunda; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Kültür Bakanlığının yereldeki il müdürlükleri, Büyükşehir ve ilçe Belediyeleri, Ekoloji Derneği temsilcileri bulunmaktadır ve Yönetim Planı bunların imzasıyla yürürlüğe girmiştir. Ancak İl Tarım ve Toprak Koruma Komisyonu’nda da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın yerelde temsilcilikleri bulunmakta ve söz konusu 'Dicle Vadisinin Tarım vasfından kaldırılması kararı'nı da bu kurumlar imzalamıştır.  Bu durum aynı zamanda trajikomik bir durumdur. Yani bir yandan koruma planı olan Alan Yönetim Planını imzalamışlardır, diğer yandan ise alanın tahribatına yol açan karara imza atmışlardır."
'UNESCO SÜRECİ RİSKE ATILDI'
Toprak Kurulunun verdiği bu kararla UNESCO sürecinin ciddi boyutta riske atıldığını belirten Aydoğan, İl Toprak Kurulu'nun, ilgili yasa ve Yönetmelikte tanımlanan görev ve sorumluluklarının dışında bir karar aldığını kaydetti.