Kalkan: Kürtler buranın sahibidirler, gidecek olanlar kendileri
Kalkan: Kürtler buranın sahibidirler, gidecek olanlar kendileri
Kalkan: Kürtler buranın sahibidirler, gidecek olanlar kendileri
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Türk ordusu askeri operasyonları sürdürdüğü müddetçe gerilla operasyonlarının da süreceğini belirtti. Kalkan, BDP ve HDK heyetine Karadeniz'deki saldırıları da değerlendirirken, sorunların hükümetin demokratik zihniyet ve politikalara sahip olmayışından kaynaklandığını belirti. Kalkan, "Türkiye toplumun bu hale getirdiler. Türkiye toplumu böyle değildi. Karadeniz böyle değildi, şoven değildi, milliyetçi değildi, devrimciydi" dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Salı akşamı Nuçe TV'de gazeteci Erdal Er'in sorularını yanıtladı. Kalkan, gündemdeki konuları değerlendirirken, "Hükümet çözüm üretmez, çözüm süreci gelişmez ise herkes bilsin ki karşılığı olarak mücadele şiddetlenecek" diye uyardı. "Operasyonları sürerse gerillanın da operasyonları sürer" diyen Kalkan, "Ama tabii ki savaşın durmasını, ateşkes olmasını isteyenler, bunun karşılığını göstermeliler; bir çözüm projesi olmalı. Ben şunu söylemiyorum; çözüm projesi olduğu gibi gelmeli ve ateşkes ile çözüm birlikte gelmeli değil, bir çözüm eğilimi, çözüm yaklaşımı olmalı, üslubuyla, anlayışıyla, zihniyetiyle, sözüyle bir tutarlılık olmalı" ifadelerini kullandı.
PKK silahı bırakıp gitsin şeklinde Türk hükümet yetkililerinin açıklamalarına da cevap veren Kalkan, "Kürtler buranın sahibidirler, gidecek olan kendileridir, zorla gelmiş olanlar, baskı uygulayanlar, yerel olmayanlar giderler" dedi.
Karadeniz'deki ırkçı saldırıları değerlendiren Kalkan, şu hatırlatmalarda bulundu: "Kırk yıl önce Ertuğrul Kürkçü Karadeniz’e gittiğinde Dev-Genç Başkanı olarak kitleler gürül gürül sokaklara çıkıyorlardı. Karadeniz böyle değildi, şoven değildi, milliyetçi değildi, devrimciydi. Mahir Çayanların yurduydu. Fındık mitingleri, devrimci mitingleri unutuldu mu? Değil. Kırk yıl içerisinde durum değişti. Bu kadar devrimciliğe açık toplumu şimdi en şoven en faşist, Kürt düşmanı haline gerdiler."
Kalkan, Fransa'yı Paris katliamını aydınlatmaya çağırırken, şu soruları yöneltti: " Niye Paris katliamı aydınlatılmadı? Nerede Paris’in sosyalist yönetimi? Aileler hesap soruyordu. 50 günü geçti. Ben inanıyorum ki Fransa yönetimi aydınlattı, her şeyi biliyor. Ama kamuoyuna açıklamadı. Niye? Acaba Suriye üzerinden Türkiye ile pazarlık mı yaptılar? Sormak istiyorum ben! Açıklasın, aydınlatsın. Suriye üzerinden Türkiye ile anlaştılar, Türkiye Suriye’de Fransa’yı destekleyecek, onun karşılığı olarak Türkiye’nin payını, kendi payını Paris katliamının nasıl olduğunu açıklamaktan vaz mı geçti?"
Kalkan, ABD'nin de aslında Kürt sorununda adım atmadığı için ABD Ortadoğu’da çıkmazda olduğunun altını çizdi.
‘ÖLÜMÜMÜZ ÜZERİNDEN HESAP YAPIYORLAR’
Yönetiminize yönelik daha önce suikast planları yapıldığı yansımıştı. Paris’te bir katliam gerçekleşti. Hükümet’in yönetiminize yönelik politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok tehlikeli, kural dışı, savaş dışı kirli bir politika bu. Hiçbir güç böyle gizli alçakça suikastlardan medet ummamalı. İş o noktaya giderse tehlikeli olur böyle yapmak birilerinin elinde değil, isterse herkes yapabilir. Herkesten çok da PKK yapabilir. Eğer yapmıyorsa şimdiye kadar yapmamışsa bu siyasi çizgisi gereği örgütlü bütünlüğü tutarlılığı gereği, fakat AKP ya da PKK karşıtlarının tamamı bunu yaptılar. Avrupa'da şimdiye kadar böyle bir durum olmamıştı. İş bu noktaya kadar getirildi ama şunu biliyoruz 2006’da da benzer açıklamalar yapılmıştı. İşte özel güçlerin harekete geçtiğini ve PKK’yi yönetiminden yok edeceğini bazıları söylemişti. Biz o zaman teşhir ettik ve sonra ABD elçisi 'biz buna destek verebiliriz' dedi. Ve Erdoğan büyük tepki duydu. Halbuki tepki duyacak bir şey yoktu. Yardımda destek de bulunmak istiyordu. Biz o zaman anladık ki AKP böyle bir plan yapmış ve ABD desteğini bu planın teşhir edilmesi olarak gördü aslında. Tepki ve öfkeyi onun için duydu. Şimdi bazı çevreler yazdılar 'böyle bir politika var ne anlama geliyor.' Yani PKK yönetimi yok edilir ise sorun biter PKK’yi yok ederiz, Kürt sorununu bastırırız. Yani bazı kişilerin yokluğuna kalmışlar sadece imha etmek, öldürme planları da yapmıyorlar geçen bir kanalda bilmem şunun şu hastalığı var, bunun bu hastalığı var deniliyordu öyle ölümümüzü bekliyorlar. Ölümümüz üzerinden hesap yapıyorlar. Öyle bir duruma düşmüşler ki bir kaç kişinin varlığı koskoca devlet için tehdit yaratıyor bu mümkün mü? Yani akıllı mı mantıklı mı böyle olabilir mi? Hadi diyelim onlar yok oldu; peki bu Kürt halkı, Kürt sorunu yok mu olur? Kürtlük ne onlarla var oldu, ne de Kürt sorununu onlar icat ettiler. Sadece çözüm mücadelesi geliştirdiler, sorunu ortaya koydular, çözüm dinamiklerini yarattılar buyurun çözümde sizde bundan kurtulun diyorlar. Vallahi şükranla karşılanması gereken bir tutumken bu kadar düşmanlıkla, karşıtlıkla karşılanıyor. Bu aslında soykırım zihniyetinin devam ettiğini gösteriyor.
‘SUİKAST PLANLARI ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLEDE BASINA YANSIYABİLİR’
Elinizde bu konuyla ilgili yeni bilgiler olduğunu daha önceki açıklamalarınızdan biliyoruz...
Evet var, arkadaşlar çalışıyorlar, bazı çevreler var. Yani bu tür çabalar sadece Avrupa’da değil, gerillaya dönük de vardı. Geçmişte de vardı. 2007’de de bazı sonuçlar yayınladık. Önümüzdeki günlerde belki basına verilebilir.
Hükümet bu politikadan vazgeçmiş değil mi?
Henüz değil tabii. Şimdi bunu bir lütuf gibi görüyor. Bizimle pazarlık yapmak istiyor. Tayyip Erdoğan, siz bütün siyasi yaklaşımlarınızdan vazgeçer silahı da bırakır başınızı alır başka yere giderseniz, öldürmeme sözü vereceğim, öldürme kararını geri alacağım diyor. Bunu kaç seferdir basında açıklıyor. Bu demektir ki yapmazsanız öldüreceğiz öldürme kararı vermiş. Her şeyin karşılığı için pazarlık yapıyor. Yani o kararı değiştirmeyi bize kaşı bir pazarlık olarak yapıyor. Olmaz ki bu.
‘OPERASYONLAR SÜRERSE GERİLLANIN DA OPERASYONU SÜRER’
Askeri operasyonlar var. Operasyon devam ederse, Medya Savunma Alanları’na yönelik hava saldırıları devam ederse ne yapacaksınız?
Elbette saldırılar devam ederse Kürt halkının direnişi gerillanın direnişi sürer. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve tereddüdü olmasın. Hiç kimse bunu yeni bir görüşmüş gibi görmemeli, bu konuda her hangi bir muğlâklık olmamalı. Yönetimden arkadaşlar açıkladılar. Net konuştular. İki boyutlu çalışıyoruz dediler. Cemal (Murat Karayılan) arkadaş açıklamalarda bulundu. Net söyleyeyim. 'Eğer gerçekten Önder Apo’nun çabalarına olumlu karşılık verilir Kürt halkına adil davranılır çözümden yana eğilim gösterilir çözüm projeleri ortaya konulur ise, o eğilim de gelişebilir. Biz ona da açığız, onu da dikkate alıyoruz. Ama operasyonlar devam ederse, ona karşı gerillanın eylemleri de kesintisiz devam eder' dedi. Operasyonları sürerse gerillanın da operasyonları sürer. Biz ona göre de hazırlanıyoruz. Bu konuda hiç kimse sanmasın ki PKK zayıftır, Kürtler zayıflamıştır kayıp veriyorlar, şehit ve riyorlar biz daha çok silaha sahibiz vuruyoruz, kırıyoruz, korkarlar bu direnişi sürdüremezler. Hayır, hayır Kürt halkı ve gençliği özgürlüğü elde etmek için son nefesine kadar direnmekte kararlı. Direnişi çok daha boyutlandırmak için, aslında bize baskı yapıyorlar, zor frenliyoruz bazı şeyleri daha da ileri götürmek istiyorlar o bakımdan hiç kimse şunu sanmamalı; PKK bu direnişi sürdüremez, Kürtler direnemezler mücadele edemezler. Dolayısıyla vazgeçerler biz operasyonları sürdürürsek tehdit edersek korkuturuz ezeriz. Bunu yapamayacaklarını gördüler. Korkutamayacaklarını da herkes iyi bilmeli şimdiye kadar ki sonuçlar bunu kanıtlıyor. Bir şey söylememe gerek yok. O halde şunu herkes bilmeli. "Tabi biz hep öyle yapacağız, isteğimiz bu" demiyorum ama eğer hükümet çözüm üretmez, çözüm süreci gelişmez ise herkes bilsin ki karşılığı olarak mücadele şiddetlenecek.
‘HÜKÜMETİN HASSASİYETİ YOK, FAŞİST POLİTİKALARI VAR’
Daha çok sizin adım atmanız isteniliyor, Türkiye’nin ‘hassasiyeti’ var, ‘hükümetin hassasiyeti’ var. Sizin yok mu?
Nasıl yok? Sorun hassasiyet sorunu değil. Hükümetin hassasiyeti yok, hükümetin faşist politikaları var. Milliyetçi şoven politikaları var. Bunla doldurduğu çevreler var. Hükümet demokratik zihniyet ve politikaya sahip değil. Sorunlar buradan kaynaklanıyor. Bu noktada hiçbir hassasiyet yok. Ben size söyleyeyim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Hükümeti'nin de Kürdü imha ve inkar etmekten, Kürdü Türkleştirmek istemekten başka bir zorlu sorunu yok. Bu anlayıştan vazgeçsinler. Kürt, Kürt’tür. Kürtler bir millettir, Türkler gibi onların da millet olarak hakları vardır. Bu haklar temelinde kardeş olup yaşayın deseler bir günde çözülür sorun bir günde. Hiçbir sorun kalmaz. Sorun AKP’nin ve devletin bunu diyememesinden, böyle bir zihniyet ve politikaya sahip olmamasından kaynaklanıyor. Eğer gerçekten çözümü engelleyen yer görülmek isteniyorsa oraya bakılmalı. Çözümün önü açılmak isteniliyorsa oranın üzerine gidilmeli. Dikkat edilmeli. Şunun için söylüyorum bunu, tabi önder Apo İmralı’dan mesajlar veriyor, çaba harcıyor. Dedim ya iğne ucu ile kuyuyu kazarak adeta yani bir çözüm umudu yaratmaya çalışıyor. Fakat yani İmralı’dan ne çözümü yaratacak İmralı çözüm projesini defalarca ortaya koydu. Bunu engelleyen, çözüme gelmeyen Türkiye tarafıdır, devlettir yani.
‘ÖCALAN'SIZ BARIŞ OLMAZ AMA SAVAŞI YÜRÜTENLER VAR’
Görüşme masanın bir tarafında hükümet ya da devlet, diğer tarafında Sayın Öcalan varsa, sayın Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi gerekmiyor mu? Eşit olmayan koşullarda çözüm nasıl olur?
Biz aslında geçen yıl, güzün açıklamalar yaptık, yönetim olarak, tek tek bireyler olarak. Biz savaşı yürütüyoruz, bunu herkes bilmeli. Eğer Kürtler adına savaş sürüyorsa PKK yürütüyor, PKK’nin, KCK’nin yönetimi var. Yönetim örgütlüyor, yürütüyor. Savaşa bunlar karar verdi, savaştan bunlar sorumlu. Savaşı durdurmak isteyenler varsa buraya müracaat edecekler, burayla şey olacaklar. Hükümet eğer istiyorsa dedik burayı görmeli. İmralı’ya gidildi, gidilebilir dedik, Önder Apo da adresi gösteriyor, işte açıkça söylediler, kardeşi ile yapılan görüşme sonunda, kardeşi açıkladı, somut olarak belirti, ben sorumlu değilim diyor, ben yürütmüyorum diyor, bunu yürütenler ordadırlar. Eğer istiyorsanız bende olumlu görüş belirteyim ama siz da görüş belirtin, siz çaba harcayın, diyor. Bu bakımdan yani bir defa adresler doğru seçilmeli; öyle Önder Apo bu savaştan herhangi bir sorumluluğu yok. Barış yaratma gücüdür, Önder Apo’suz barış olmaz ama savaş yürütmüyor, savaşı yürütenler var. Şimdi o bakımdan eğer gerçekten PKK'den çözüm isteyenler varsa buyursunlar PKK’ye, bakalım PKK ne diyor, onu dinlesinler, bu konuda biz görüşümüzü belirtik, görüşmelere de açığız dedik. Ama tabi ki savaşın durmasını, ateşkes olmasını isteyenler, bunun karşılığını göstermeliler; bir çözüm projesi olmalı. Ben şunu söylemiyorum; çözüm projesi olduğu gibi gelmeli ve ateşkes ile çözüm birlikte gelmeli değil, bir çözüm eğilimi, çözüm yaklaşımı olmalı, üslubuyla, anlayışıyla, zihniyetiyle, sözüyle bir tutarlılık olmalı. Bir de yani işte o zaman çözümün önünü açacak adımlar atılabilir. Bizden ateşkes yapılısın talebinden bulunanlar herhalde buna karşılık bazı şeylerde yapabilirler.
‘ÖNDER APO’NUN KOŞULLARI DÜZELTİLMELİ’
Eğer bu ateşkes olmasını Önder Apo’ya bağlıysa ancak İmralı buna arabuluculuk yapıyorsa o zaman şu ortaya çıkıyor ki, bir rol oynayabilmeli, imkanı olmalı, zemini olmalı. Bu kadar baskı tecrit altında avukatlarıyla bile görüşemiyor. Bir denizin ortasında, ondan sonra herkese olaşacak, sorunu çözecek, çözüm gücü olacak bu mümkün değil. Çalışabilmesi için, barış için çalışabilmesi için tabi ki, koşulların değişmesi lazım. Bu kadar operasyonlar, saldırılar varken, siyasi alanda varken, diğer alanlarda varken olmaz yani bunlar karşılıklı bir proje olarak öngörülebilir, adımlar atılabilir yoksa zordur.
Önder Apo’nun bizimle ilişki kurması, yani görüşmemiz, tartışmamız gerekli. Bu imkana sahip olması gerekir ki işler yürüsün, bunu kişi olarak istemiyoruz, yönetim olarak da değil, savaşı geniş bir ordu yürütüyor, halk yürütüyor, insanlar her gün kan döküyorlar ve bu kadar zorluk altındalar. Bu insanlar boşu boşuna yapmıyorlar ki, amaçsız, bilinçsiz değiller, hepsinin ikna edilmesi gerekir. Bunları ancak Önder Apo ikna edebilir.
Sayın Kalkan, hükümetin dilini nasıl buluyorsunuz? Tehdidvari bir dilin olduğunu görebiliyoruz, 'aman şunu yaparsanız bozarız, ya da şöyle yapmazsanız bozarız.' Bir baskı mı oluşturmaya çalışıyorlar, pazarlık gücünü mü artırmak istiyorlar? Bu dil çözüme ne kadar hizmet eder.
‘EGEMEN VE ŞOVEN BİR DİL’
Bir egemenlik yaklaşımı o. Aslında şoven milliyetçi yaklaşımların tezahürü oluyor, bunu böyle görmek lazım. Yani normal da olabilir, kendilerini o egemen üstten gören psikolojiden, ruh halinden kurtaramıyor olabilirler ama bir politika olarak da uyguluyor da olabilirler, çok bilinçli de olabilir. Öyle bir ortam yaratılar ki, sanal bir ortam, daha önce bu daha yaygın vardı, İmralı görüşmesi ile bu biraz aşılıyor, ama tabi bir buçuk ayı aşan bir süre oldu, aslında bu süre heba edildi, bu konuda da hükümet cephesinde bir tutarsızlık vardır. Bu biçimde nereye kadar gidebilir bilemiyoruz ama bu onda yararlanarak şöyle bir ortam yaratıldı, sanal bir ortam!
‘HERKES ADINA ERDOĞAN KONUŞUYOR’
Kendi adına da söylüyor, PKK adına da konuşuyor, İmralı adına da konuşuyor, hepsini kendi konuşuyor, medya ellinde, böyle AKP’yi cilalayan bir propaganda ortamını yaratılar. Bir demokratik çevreler de, toplumda, hatta Kürt tarafında bu sanal ortamla sanki gerçekten ilerletilmiş bir şey, bir durum, bir süreç varmış gibi izlenimini yarattılar bunun üzerinden baskı uyguluyorlar. Bu mücadeleden vazgeçirme, mücadeleyi zayıflatma, bir pasifikasyon politikası, pasifikasyon tarzı, bu konuda da çok usta oldukları anlaşılıyor. Kendi yaratıkları ortamla insanlara işte bir tehdit aracı olarak kullanıyorlar, bak süreç var, yaparsanız bozulur, o halde yapmayın yani herkes durun, siz durun, bizim dediğimiz ilerlesin gibi bir ortam yaratılar.
Yalçın Akdoğan diyor ki 'operasyonlar devam edecek çünkü bizim kontrolde tutmamız gerekiyor' diyor. Süreci bozabilirler, ikincisi; 'biz kendi pazarlık gücümüzü korumak için bunu yapmamız gerekiyor' diyor…
Tamam, bilinçlidir, o kadar pazarlık yapan birisi bu sorunu çözemez yani. Kürt sorunu öyle bir sorun değildir. Öyle bir yaklaşımla kesinlikle çözülemez bunu net söyleyebilirim. Öyle bozulacak bir durum falan da yok. Kürtler bu konuda çok bilinçliler, PKK çok tecrübeli, çok denetimlidir de, yani bazen hataları oluyor, hatalar olduğunda biz hatadır, kontrol dışıdır diyoruz, özür de diliyoruz. Bizim için de ters olan ama yanlışlıkla yapılmış olanı açıkça ortaya koyuyoruz. Fakat bunlar istisnadır, azdır. PKK öyle zayıf bir örgüt değil, kontrolsüz bir örgüt değil. Dolayısıyla ikide bir Kürtleri hemen bozgunculuk, yapabilirler, yanılabilirler, ortamı bozabilirler gibi görüyorlar. Nerdeyse kaçıp gidecek sanıyorlar, kimsenin bir yere gideceği falan yok.
‘KÜRTLER BURANIN SAHİBİDİRLER, GİDECEK OLANLAR KENDİLERİDİR’
Ülkemizi terk etsinler diyorlar...
Kürtler buranın sahibidirler, gidecek olan kendileridir, zorla gelmiş olanlar, baskı uygulayanlar, yerel olmayanlar giderler. Kürdü kendi yurdunda nasıl çıkaracak, PKK’ye de diyorlar, çık git, nereye gidiyorsan git, bir çıkacak, bir yere gidecek varsa aynaya bakmalılar. O zaman görürler kimin çıkacağını, kimin nerden çıkması gerektiğini, bunu tehdit olarak söylemiyorum, bu bir zihniyet durumudur. Sen demokratik değilsin, sen her şeyi ele geçirmişsin, diktatör gibi her şeyi kendin yönetiyorsun öyle olmaz. Yani bu Kürt olduğu için olmadığı için değil, demokratik bir yönetim değil. Türkiye’nin diğer yerleri, diğer bölgeleri açısından da böyle değil. Hakan Şükür demiş ki ben Arnavut'um kıyamet kopmuş, halbuki en büyük milli oyuncuydu. Herkes bir zamanlar arkasında şey oluyordu. Şovenizmin derecesini görelim bunu kim yaratı, bu şovenizmle hangi sorun çözülür. Niye bunun üzerinde durulmuyor, Sinop, Hatay es geçiliyor. Bir baskı olarak o yaratılmaya çalışılıyor. Bu konuda BDP’nin de HDK’nin de dikkatli olması lazım. Birçoğu hükümet tarafından, devlet tarafından organize yürütülüyor. Doğru, Yalçın Akdoğan’ın dediği doğru. Bir korkutma, sindirme böyle baskı altına alma, koltuğun altında tutma hareketi. Mutlaka bunun da kırılması lazım.
PKK’yi o biçimde hizaya getiremezler, yanıltamazlar bunu herkes bilmeli. Halkın korkmasına, çekinmesine gerek yok. Böyle ince camdan olunmuş bardak değil ki çıt düştü kırıldı, sıcak su koydun kırdı. Bir sorundur, demokratikleşme sorun, bir halkın özgürlük sorun. Yılardır süren mücadele var, savaşlar veriliyor. Bu kadar sert mücadeleyle yürüyor. Ne mücadele kolayı biter, ne süreçler kolayı çözülür, tık kırıldım işi değil. Bu yaklaşım insanları mücadele alıkoyma, uzaklaştırama hiç kimse buna itibar etmemeli. Dikkatli olmalı, oyuna gelmemeli kararlıkla her kes mücadelesini kendi çerçevesinde yöntemi, tarzı neyse eksiksiz yürütmeli. Mücadelede en küçük bir zayıflık olmamalı.
Hükümet beklenti yaratıyor ama çözmüyor…
Beklenti tehdit ortamı yaratıyor. Sadece beklenti değil, onu anlatmaya çalışıyoruz. Tehdit ortamını yaratıyor, şüphe yaratıyor, öyle ki kimse bir şey yapmasın AKP’nin dediğine, yaptığına evet desin. Ondan ötede ses de çıkarmasın, hata nerdeyse BDP faaliyet de yürütmesin. Sinop, Samsun için bir şeyler dendi fakat Hatay’ı gördük. Demek ki bir konsept var. Organize yaklaşım var. Bunun öyle MHP’yle izah edilecek bir durum falan yoktur. Budan hükümet sorumu, AKP sorumlu. Şimdi AKP gerçekten ne yapmak istiyor, doğru anlamak lazım, tutarlık yoktur. Önder Apo yla ilk görüşmeden sonra, daha bir hafta geçmeden Paris katliamı oldu. Sinop var, Samsun var, Hatay var. BDP eş başkanlarına, HDK’ye yönelik saldırı var. Biz bunları es geçemeyiz, görmezden gelemeyiz.
‘HER YERE SALDIRI VAR’
Operasyon yapıldı haberleri de var..
Her yere saldırı var. Biz onları kanıksadığımız için artık bir şey demiyoruz. Savaş gereği sayıyoruz. Fakat Sinop’u görmezden gelemeyiz. Bir Madımak’tı, bir Maraş’tı. Önder Apo Paris için dedi, 'ikinci Dersim katliamı', 'ikinci Maraş katliamı', 'ikinci Madımak katliamı'. Hatay’da oluyor, Sinop’ta oluyor. Tayyip Erdoğan bunu Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’yle atışma yöntemiyle örtemez. Onlara yükleyemez. Onlar da diyor AKP vardı. Bir çoğu sivil polisti. Öyle olmasa bile hükümet sorumlu, niye tedbirlerini almadı? Alamıyor niye 9 saat o kadar tehdit, tehlike altında oldu. Polis bile diyor, bir size bilmem ne demek istemiyoruz, müdahale etmek istemiyoruz vazgeçin. Peki, Kürdistan’da da aynı şeyi mi söylüyorlar.
‘40 YIL ÖNCE KARADENİZ BÖYLE DEĞİLDİ, DEVRİMCİYDİ’
Devletin yaratığı bir kültür var, PKK’nin de yaratığı bir kültür var. Kürdistan’da benzer görüntüleri görmüyoruz. Bunu neyle açıklıyorsunuz?
PKK’nin çizgisiyle bağlantılı. Evet, iki ayrı kültüre bağlı. Kürt milliyetçiliği var. PKK milliyetçidir, böyle PKK dar milliyetçidir diyenler yanılıyorlar. Tayyip Erdoğan Kürt milliyetçiliği eziyorum derken PKK’nin guruna dokunuyor, hiç alakası yok. PKK başından beri Tayyip Erdoğan sandığı milliyetçilikten Kürtçülükten kendini ayırarak başladı. O Kürtçüler şimdi Tayyip Erdoğan’ın koltuk değneği halindeler. Tayyip Erdoğan’ın kanallarından dolaşıyorlar AKP propagandasını yapıyorlar. PKK’ye karşıdırlar. Kürtçülüğe karşıyım derken, Kürtçülük yapanlarla sarmaş dolaş kol kola yürüyor. Gerillaya merhaba demiş birkaç milletvekilinin nerdeyse aforoz edecek duruma geldi. Kimlerle kol kola geziyor, kimle flört ediyor? Kimse görmüyor, anlamıyor öyle değildir. Şimdi bütün bunlar Türkiye de olup biterken, Kürdü imha eden, inkar etmek istiysen zihniyetin, yani kültürel soykırım zihniyetin politikaların kırk yılık PKK’ye karşı saldır, Kürtlere karşı saldırısında ortaya çıkaran düşüncesi ve zihniyetidir. Türkiye toplumun bu hale getirdiler. Türkiye toplumu böyle değildi. Kırk yıl önce Ertuğrul Kürkçü Karadeniz’e gittiğinde Dev-Genç Başkanı olarak kitleler gürül gürül sokaklara çıkıyorlardı. Karadeniz böyle değildi, şoven değildi, milliyetçi değildi, devrimciydi. Mahir Çayanların yurduydu. Fındık mitingleri, devrimci mitingleri unutuldu mu? Değil. Kırk yıl içerisinde durum değişti. Bu kadar devrimciliğe açık toplumu şimdi en şoven en faşist, Kürt düşmanı haline gerdiler. Ahmet Türk’e yumruk atıyorlar. Kürde merhaba demiş, Kürde dost olmuş insanları vuruyorlar. Yani dikkat edelim, Kürt de değiller zaten. İşçileri sokmuyorlar çalışmak için. O duruma getirdiler. Bu izlenen şoven, ırkçı politikalarla, PKK’ye karşı yürütülen savaş politikalarla bağlıdır. Türkiye hükümetleri yaratı, bu durumun yaratılmasında en az CHP, MHP kadar AKP de sorumudur. Kendi sorumluluğu altındadır. Diğerlerine yıkarak kurtulamaz onu anlatmak istiyorum. Ben bu işin içinde yokum diyemez. Böyle politikalarla da başa çıkamaz. Onları suçlayarak, yada dil ucu politikalarla şovenizm kırılamaz.
Kürtlerdeki bu durum kendiliğinden değil. Önder Apo‘nun düşüncesiyle bağlantılı. Önder Apo‘nun verdiği ruhla, bilinçle bağlı, PKK çizgisiyle, PKK gerçeğiyle bağlıdır. Tümüyle topluma sinmiş denemez ama en azından toplumu kontrol altında tutuyor, yönlendiriyor. Bunun ne kadar kardeşliğe açık olduğu, demokrat olduğu, diğer halklarla yaşama yanlısı olduğu ortada. Hiç kimseye karşıtlığı yok. PKK gerillasının birleşimi de öyle zaten.
Hükümete güvenmiyorsunuz. Güvenebilmeniz için ne olması gerekiyor?
Sorunu güven güvenmemek olarak ele almak siyaset de çok doğru değil. Siyaset güven ilişkileriyle yürümez. Pazarlıklarla yürür. Bu doğru. Fakat Kürt sorunu salat siyasi bir sorun olarak da görmek dar bir yaklaşım olur. Yetersiz bir yaklaşım olur. Katı siyasi kuralarla Kürt sorunu çözülemez. Başka yaklaşımlar gerekli. Katı siyasi yaklaşımın ötesinde gerçekten de güven verici yaklaşım gerekli, kardeşlik yaklaşımı gerekli. Sosyal kültürel dostluk yaklaşımları gerekli. Güven sorunu burada ortaya çıkıyor. Kürt sorununda güven sorun vardır. Kürtler güvenmiyorlar.
GÜVENSİZLİK ORTAMI DEVLET POLİTİKALARINDAN KAYNAKLI
Geçmiş politikalardan mı kaynaklı?
Evet, devletin politikalarından kaynaklı. Düşman deyiler, karşıt deyiler temkinlidirler. Güven duymuyorlar. Yüzbin kat haklıdırlar. Neye güven duysunlar, ortada güven duyulacak hiçbir şey yok. Şimdi AKP diyecek‚ bana güven duysunlar. Turgut Özal da diyordu‚ 'bana oy verin gerisine karışmayın.' O felsefeyle olmaz. Tayyip Erdoğan’a güven duysunlar ama nasıl duysunlar? 'Düşünmeseler Kürt sorun olmaz' dedi. İnkar ve imhadan vazgeçmiyor. Hala 'terör örgütü' diyor, 'terörün elebaşı' diyor. Bu üslupla ne yapabilir? Bu üslupla eğer Türk şovenizmini, ırkçılığını dizginleyebileceğini sanıyorsa yanılıyor. Onlara karşı ancak doğru tutumla olabilir. Bu bakımdan kardeşlik yapan bir topluma karış bu kadar baskı saldır inkar imha uygulaması, bu güvensizlik yaratılır, doğaldır.
Herkes diyor ki “Kürtler güven versinler” Kürtler neye güven versinler? Kime ne hakaret ettiler ki özür dilesinler, kime ne zarar verdiler ki özgür dilesinler! Özgür dileyecek, zararı ödeyecek, baskı yapan, hakaret eden, inkar eden güven verecek, baskı uygulayan. Bunu yapanın da devlet olduğu açıktır. Yani bu Tayyip Erdoğan nasıl diyelim böyle adımlar atmaya yöneldi de, aslında 2005 Ağustos ayındaki Amed konuşması, Ankara’daki konuşma, ilginç, bir de o boyutu var. Başbakan Tayyip Erdoğan her şeyi konuşuyor, söylüyor…
Sayın Kalkan işin uluslar arası boyutuna gelelim. Önümüzdeki günlerde ABD Dışişleri Bakanı Türkiye’de olacak, Merkel de Türkiye’de, masada yine PKK ve Kürtler var.
Evet, siyaset hareketlendi. Masalar kuruluyor, görüşmeler yapılıyor, pazarlıklar oluyor. Herkes de merak ediyor. Geçmişte de oldu, ne olacak acaba? Yeniden tabii eski oyunlar tezgahlanıyorsa tehlikeli. Eski oyundan kastımız ne? İşte Türkiye zorlandı, PKK direndi, AKP de PKK karşısında başarısız kaldı, yenildi, o halde zorlanıyor, desteğe muhtaç, ben seni PKK’ye karşı destekliyorum derim, biraz PKK’li tutuklarım, PKK terör örgütü derim taviz koparırım biçiminde pazarlık yapılıyorsa tehlikeli. Bu konuda uluslararası sistem de tutarlı olmalı, ciddi olmalı. Sorun Kürt sorunu, bunu küresel sistem yarattı. Kapitalist modernite düzeni yarattı. İki yüzyıllık Ortadoğu egemenliğinin ortaya çıkardığı bir sorun ve sorunu sistem yönetiyor. Dolayısıyla uluslararası boyutu önemlidir. Sorunu yarattılar, bu devletleri de ortaya çıkardılar, boyunlarına yüklediler Kürt sorununu. Onları da kendilerine bağlı kılmak için Kürt sorununun çözdürtmüyorlar, ayakta tutuyorlar. Önder Apo, 30 senedir bunun açıklamasını yapıyor. 15 senedir İmralı’da söylenmedik söz, ortaya çıkarmadık düşünce bırakmadı ki gerçekleri görsünler diye. Komplo bu anlamdaydı; işte bir Kürt kapanı oluşturulmuş, çatıştırılıyor. Kürtler de bağlı kılınıyor. Ortadoğu’nun devletleri de bağlı kılınıyor. Bu kötü bir yaklaşım, emperyalist bir yaklaşım, sömürgeci bir yaklaşım. Böyle devam edilirse tabii ki Kürt soykırımından sorumlu olan bir yaklaşım oluyor. Kürt soykırım denilen sistem oraya dayanıyor. Şimdi böyle olmamalı. Böyle olacaksa eğer AKP zorlandı, gidelim işte PKK’ye bir-iki söz söyleyelim, Türkiye’den biraz daha çıkar sağlayalım, ihale alalım, bilmem şu bu ticaret kapısını açalım, biraz daha sömürü imkanını artıralım deniliyorsa tabii bu gayri insani bir yaklaşımdır. Sömürgeci, emperyalist bir politikadır. Bunu açıkça söylemeliyiz. Böyle olma ihtimali var. Bu konuda duyarlı olunmalı.
‘NEREDE PARİS'İN SOSYALİST YÖNETİMİ’
Niye Paris katliamı aydınlatılmadı? Nerede Paris’in sosyalist yönetimi? Aileler hesap soruyordu. 50 günü geçti. Ben inanıyorum ki Fransa yönetimi aydınlattı, her şeyi biliyor. Ama kamuoyuna açıklamadı. Niye? Acaba Suriye üzerinden Türkiye ile pazarlık mı yaptılar? Sormak istiyorum ben! Açıklasın, aydınlatsın. Suriye üzerinden Türkiye ile anlaştılar, Türkiye Suriye’de Fransa’yı destekleyecek, onun karşılığı olarak Türkiye’nin payını, kendi payını Paris katliamının nasıl olduğunu açıklamaktan vaz mı geçti? Bu ibare vardır. Bizim şüphelerimiz var. Açıkça belirtiyorum. Yanlışsak, doğruları ortaya koysun. Koymazsa, şaibelidir. Böyle bir gizli pazarlık vardır deriz.
‘ABD KÜRT SORUNUNDA ADIM ATMADIĞI İÇİN ORTADOĞU'DA ÇIKMAZDA’
Bu kadar operasyon yapıyorlar. Bu operasyonu İspanya’ya yayıyorlar. Bilmem ekonomik kaynakları kurutacaklarmış. Zaten AKP de, biz ona Çiller yasası dedik. Tansu Çiller döneminde biraz oluşmaya yüz tutan Kürt sermayesini tasfiye etmek için yasalar çıkarttı, katliamlar yaptı. Şimdi AKP’de onu yapıyor. Böyle olmamalı. Eğer böyle olmazsa, tabii insan olumlu bakabilir. Bu görüşmeler bu temelde olursa tabii tehlikeli. Yoksa geçmişi devam ettiren olur. Kürt sorununun çözümünü engelleyecekler demektir, ona müdahale etmek istiyorlar. Çözümü geliştirme değil de, çözümü önlemek, engellemek karşılığında pazarlık yapıyorlar. Çünkü sorunu yaratanlar onlar. Sorunu yarattık, çözelim diye yaklaşıyorlarsa, iyidir. Obama ilk başkan olduğunda geldi, DTP başkanı olarak Ahmet Türk ile görüşme yaptı. “Kürt siyasetçisiyle ilk defa görüşüyoruz” dedi, bazı açıklamaları oldu, beşinci yılı oldu ama çok ileri adım atılmadı. Aslında Kürt sorununda adım atmadığı için ABD Ortadoğu’da çıkmazdadır. Suriye’de de çıkmazda, Mısır’da da çıkmazda, Tunus’ta da çıkmazda, Libya’da da hiçbir sorunu çözemedi ki, o politikayı yürüten dışişleri bakanını neredeyse ABD’nin Senatosu yargılayacaktı. Öyle çıktı senatodan. Çünkü sonuç alamadı. Çok başarılı değildi. Başarılı olduğu sanılıyor, başarılı değildir. Başarısızlığının nedeni ne? Yani demokratik görünüm veriyor, ama AKP demokratik tutarlılık göstermedi. Kendi demokrasisi içerisinde bile Ortadoğu’ya tutarlı yaklaşmıyor. Bunu en açık bir biçimde Kürt sorununa yaklaşımda görüyoruz. Güney Kürdistan’a böyle yaklaşıyor diye, ABD Kürt sorununa çözüm üzerinden yaklaşıyor dememek lazım. Onu kendi siyasetinin aracı yaptığı için öyle yaklaşıyor. Niye? İran’da, Türkiye’de de, Suriye’de de Kürtler var. Suriye’de Kürtler en dinamik demokratik güç olduklarını ortaya koydular. Bilinçli, örgütlü, demokrasinin en güçlü dinamiği, savunucusudurlar. ABD hala görmezden geliyor, uzak duruyor. Hala bazı çevrelerin baskı uygulamasını destekliyor, göz yumuyor. Yani bir tavır koymadı, bir politika geliştirmedi. Böyle olmaz. Bu biçimde olmaz. Tabii dikkatle izlemek lazım.
Batı Kürdistan da bununla ilişkili bir durum. Nihayetinde hükümetin orada uyguladığı politikada tayin edici olacak.
Doğru, yani ABD’nin de, Avrupa Birliği ülkelerinin de, Türkiye’nin de, Ortadoğu ülkelerinin de tutumunu gösteriyor. Tabii bu daha çok da Kuzeyde Türkiye politikası, işte Kuzey Kürdistan’da PKK’nin yürüttüğü çözüm mücadelesine yaklaşım aslında Kürt sorununa yaklaşımın anahtarıdır.
Son olarak önümüzde 8 Mart var. Kürtler uluslararası komployu protesto etmek için alanlara çıkmıştı. Bu halan de devam ediyor. Önümüzdeki dönemde de 8 Mart önemli bir durak. Sonrasında Newroz geliyor. Sayın Öcalan da Newroz’u işaret edebilir veya en azından bu türden beklentiler var Newroz’a ilişkin. Herkesten beklentiler var.
Tabii uluslararası komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla büyük bir fedai direnişi oldu. Bu bir tutumdu, tavırdı. Uluslararası komployu boşa çıkartan, başarısız kılan, yenilgiye uğratan tutumun temellerini attı. Yani uluslararası komploya karşı mücadelenin ruhunu, direncini yarattı. 2006 15 Şubat’ında komploya karşı mücadelede Kürt halkı ikinci bir tutum koydu ortaya; “biz bu İmralı sistemini kabul etmek istemiyoruz” dediler. İlk defa “İmralı parçalansın, Önder Apo özgür olsun, İmralı işkence sistemiyle birlikte yaşamak istemiyoruz” dediler. Şehit Viyan bu ruhun, bilincin sembolü, öncüsü oldu, çağrısı oldu. Gerçekten de halk öyle bir tutum koydu. Şimdi 2013 Şubat'ı da bir üçüncü çıkış gibidir. İlk defa bu kadar kitlesel oldu, bu kadar yaygın oldu. Kürdistan’ın dört parçasında ve dünyanın dört bir yanında, gerçekten de en ileri düzeyde bir ulusal birlik ve ruhla komplo lanetlendi, protesto edildi ve tek bir ağızdan Önder Apo’nun özgürlüğü istendi; “İmralı yıkılsın, parçalansın” dedi. Önderlik etrafında Kürt halkının ve dostlarının sımsıkı bir birlik oluşturdukları açıkça ortaya çıktı. Tabii bu süreçle bağlantılı, bunun kıvılcımı da Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşlar oldu. Paris katliamıyla işte PKK kurucularını vururuz, kadın direnişçiliğini vururuz, Kürt kadınına, Kürt toplumuna, geri adım attırırız, korkuturuz, ürkütürüz hesabını yapanlar yanıldılar.
‘KÜRT TOPLUMUNU TÜMDEN ÜRKÜTMEK İSTİYORLAR’
Yalnızlaştırmak mı istiyorlar, Filistin gibi…
Evet, öyle de yapmak istediler. Kürt kadını şahsında direnişi geriletmek istiyorlardı. Kürt toplumunu tümden ürkütmek istiyorlardı. Tabii bu yoldaşlara sahip çıkma, Avrupa’dan Kürdistan’a kadar her alanda sahip çıkma tutumu bu hesabı yapanların hesaplarını kursaklarında bıraktı. Tersine, PKK’nin nasıl şehitleriyle, önderliğiyle birlikte yekvücut olduğunu ve özgürlükte nasıl ısrarlı ve kararlı olduğunu, her türlü bedeli ödemeye gücüne, cesaretine, fedakarlığına hazır olduğunu ortaya koydu. Bir de PKK’nin dünyadaki gücünü, duruşunu ortaya koydu. Kürt halkının, Kürt kadınının mücadelesinin dünyayı ne kadar etkilediğini, dünyada nasıl bir çekim gücü olduğunu ortaya koydu. Bu temelde 15 Şubat komplosunu protesto gelişti. Bunlar iç içe geçtiler ve yeni bir duruş koydu Kürt toplumu 2006 Şubatında İmarlı ile yaşamak istemiyoruz dedi, 2013 Şubat'ında ise İmralı yok olmalı, Önder Apo özgür olmalı, dedi. Bu kesin bir duruştur. Bu temelde büyük bir duruş gösterildi. Ben bu tutumu gösteren herkesi selamlıyorum. Bu direnişin çok yüce, kutsal bir direniş olduğunu belirtiyorum. Bu devam edecek diyorum. Kürt kadını Paris katliamına karşı daha büyük bir dirençle Önder Apo çizgisinde daha da bilinçlenip örgütlenerek daha keskin bir mücadele yürüterek ortaya çıtı. Daha şimdiden 8 Mart etkinlikleri başladı. Sara, Rojbin ve Ronahi bayrağı altında yürüyor bu kutlamalar. Bu büyük şehitlerimizin anısı temelinde geliştirilmiştir, doğru tanımlanmıştır. Her şey iyi yürüyor.
‘EN KİTLESEL 8 MART OLACAK’
Ben inanıyorum 8 Mart bir gün değil. Tabii şimdiden başladı, sürekli her gün 8 mart olarak kadın özgürlük devrimi olarak yaşanacak. Her alandaki kadınlar Önderliğimiz ve şehitlerimiz öncülüğünde özgürlük bilinçlerini, eylemlerini geliştirecekler. Bu 8 Mart da şimdiye kadar olan 8 Martların en devrimci, en özgürlükçü, en mücadeleci, en kitlesel 8 Mart'ı olacak, bu temelde Newroz'a yeni bir doruk, yeni bir zirve ortaya çıkacak. İnancımız bu, isteğimiz bu. Bu temelde şimdiden tüm kadınların 8 mart özgürlük bayramlarını kutluyorum, halkımızı da bu Newroz’u Önder Apo’ya özgürlük Newroz’u yapmak üzere kendi özgürlük iradelerini dost düşman herkese bir kere daha zirvede gösterme çağrısı yapıyorum.