Kalkan: PKK, Önder Apo’nun tarzının sonucudur

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan: Objektif koşulların doğal sonuçları, Önderlik ve PKK’yi var etmedi, tam tersine PKK’yi var eden o doğal sonuçları, Önder Apo’nun anlama ve yaşama dönüştürme tarzı var etti.

PKK’nin kurucularından PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, PKK’nin kuruluşunun 40. yıl dönümü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı. Kalkan, iki bölüm olarak hazırladığımız özel söyleşinin birinci bölümünde, PKK’nin ortaya çıkış koşullarını ve Önderlik gerçeğini; Kürt halkı ve Ortadoğu açısından ne tür değişimler yarattığını anlattı.

PKK’nin kurucularından Duran Kalkan ile özel söyleşimizin birinci bölümü şöyle:  

PKK’yi ortaya çıkaran koşullar neydi, bu anlamda Önderlik gerçeğini nasıl okumak gerekiyor?

Ben öncelikle PKK’nin 41. yılını, yani Parti Bayramımızın başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşlara, halkımıza ve dostlarımıza kutlu olmasını diliyorum. Haki Karer yoldaşla başlayıp bugüne kadar gelen Delal, Atakan, Zeki yoldaşlara kadar uzanan tüm kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. 41. Parti Yılında -ki bu özgür Kürdistan yılı oluyor- özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese başarılar diliyorum.

PKK, ÖNDERLİK HAREKETİDİR

PKK, bilindiği gibi Önderlik hareketi ve partisidir. Bir şehitler partisidir. Önder Apo, PKK’nin Haki Karer’in anısının örgütlenmesi ve eyleme geçirilmesi olduğunu söyledi. Hareket olarak biz de hep bir Önderlik hareketi olarak ele aldık, değerlendirdik, katılım gösterdik, pratikleştirmeye çalıştık. Halk, önderlik ve kendisini birleştirdi. PKK’yi kimliği olarak gördü. Özgür Kürt kimliği, özgür halk kimliği, özgür ülke kimliği olarak değerlendirdi. ‘PKK halktır halk burada’ dedi. PKK’yi ortaya çıkaran koşulları anlamak için önce bu gerçekleri anlamak gerekiyor. Yani PKK’nin ne olduğunu, ne olmadığını iyi bilmek lazım.

DİĞER PARTİLERLE BENZEŞTİRELEMEZ

Dolayısıyla PKK’yi diğer partilerle karıştırmamak, onlara benzetmemek, onlara bakarak ölçüp tartmamak ve değerlendirmemek gerekiyor. Bu bakımdan da bazı koşullar oluştu; PKK ortaya çıktı dememek onu da bazı maddi koşullarla izah ve ifadeye kavuşturmamak lazım. Öyle yapılırsa yanlış olur. Bu, PKK gerçeğini doğru anlamamak olur. PKK’yi başka partilerle, dünyada, bölgede ve Kürdistan’da kurulmuş-yıkılmış, çeşitli ideolojik-politik çizgileri benimsemiş partilere benzeştirmek olur. Bu durum onlarla karıştırmak anlamına gelir. Bu da insanı ne kadar objektif bilgiye dayalı analiz geliştirmeye çalışsa da PKK gerçeğini doğru ve tam anlamaktan uzak kılar.

NEDİR ÖNDERLİK PARTİSİ?

Önderlik partisi olmak kendine has özellikler içerir. Nedir önderlik partisi olmak? Demek ki PKK masa başında kurulmamış, çeşitli güçlerin anlaşması ve uzlaşmasıyla oluşmamış. Bir ittifak hareketi değildir. Önder, yeni bir yaşam yolu açan, yol çizen, yol gösteren demektir. Önderlik partisi olması, PKK’nin yeni bir yolda yürümeyi esas aldığını ifade eder. Var olan yolları reddettiğini, kabul etmediğini dolayısıyla ayrı bir yaşam yolu benimsediğini; toplum için, ezilenler için, emekçiler, işçiler, kadınlar, gençler için, Kürt halkı için ayrı bir var olma ve özgür yaşama yolunu seçtiği anlamına geliyor. O bakımdan da öyle bir siyasi, askeri hareket, dar bir eylemsel güç değildir. Bir zihniyet olayı, bir yaşam felsefesi ve ideolojisidir. Eyleme bunlar yön veriyor. Bu doğrultu da eylemler gerçekleşiyor. Bu bakımdan demek ki PKK’yi ortaya çıkaran koşulların başında önderliksel doğuş geliyor, önderlik gerçeği geliyor. Önder Apo’nun ruhunda, duygusunda, düşünce ve davranışında ifadesini bulan özellikler geliyor. PKK’yi var eden koşullar her şeyden önce bu oluyor. PKK bazı objektif koşulların zorlamasıyla ya da bir araya gelmesiyle, bazı kişilerin ittifak yapmasıyla, masa başında anlaşmayla ortaya çıkmıyor. Tam tersine yeni bir yaşam zihniyeti, yaşam felsefesi, yaşam ideolojisi olarak doğuş yapıyor, gelişim sağlıyor ki bu da Önder Apo’nun duygu ve düşüncelerinde, onların yön verdiği yaşam ölçülerinde, ret-kabul ölçülerinde, doğru-yanlış ölçülerinde kendisini ifadeye kavuşturuyor.

NEDEN ŞEHİTLER PARTİSİDİR?

Diğer yandan Önder Apo, PKK’ye, şehitlerin anısının örgütlenmesi, dedi. Haki Karer’in anısının örgütlenmesi olduğunu söyledi ve şehitler PKK’lidir, dedi. PKK’yi şehitler zincirinin oluşturduğu bir güç olarak tanımladı. Peki, bu şehitler neyin şehitleriydi? Önderliksel doğuşun, önderliksel gerçekliğin şehitleriydiler. Önderlik felsefesinin, ideolojisinin ve teorisinin şahidiydiler. Onun doğruluğunun, güzelliğinin, birey ve toplum için doğru yaşam yolu olduğunun şahidi oldular. Şehit, şahitlik anlamına geliyor. Bir gerçeğe, yaşamını ortaya koyarak şahitlik yapmayı ifade ediyor. Haki Karer, Önder Apo’nun önderlik gerçeğine şahitlik yaptı. Başta Kürt toplumu, ezilenler olmak üzere şunu ilan etti; bu, önderliksel doğuştur, yeni bir önder doğdu, doğru yaşamı bu gösteriyor, dedi. Buna şahitlik etti ve yaşamını ortaya koydu. Sonuna kadar gerçek budur, buna inanırım, dedi. Diğerleri de onu izlediler. Şehitler zinciri bu temelde oluştu. Demek ki şehitler partisi olmanın da önderlik partisi olmakla doğrudan bağlantısı var. Parti masa başında kuruldu, bazı insanlar kurdu, program yaptı, karar aldı, eyleme geçti, mücadeleye atıldı ve şehitler verdi, denilemez. PKK böyle gelişmedi. Daha ortada resmen parti yokken, savaş yokken, eylem yokken sadece bir önderliksel doğuş ve önderliksel yürüyüşün başlangıcı varken şehit vermeye başladı. Şehadet, bu gerçeklere şahitlik yaptı. Yaşamını ortaya koyan insanlar, yeni bir önderliğin doğduğunun şahidi oldular, iman edeni, inananı oldular. Yeni yaşam gerçeğini, yaşamını ortaya koyma temelinde böyle sahiplendiler. Bütün bunlar, inkar edilen ve imha edilmek istenen, üzerinde sömürgeci-soykırımcı bir baskı ve egemenlik kurulmuş bir toplum için yeni bir başlangıcı ve miladı ifade etti. Kendisine dayatılan bu gerçekliği reddederek, var ve özgür olunabileceğini, yeni bir yaşam yolunun mümkün olduğunu ve onun mücadele edilerek kazanılabileceğini ifade etti, ilan etti.

BİR HALKIN YENİDEN DOĞUŞU

Önderliksel doğuş ve onun doğruluğuna yaşamını ortaya koyarak inanma yani şehadet, Kürt halkının yok sayılıp yok edilmesinin bu dünyada tek gerçeklik olmadığını, onun dışında da bir gerçekliğin nasıl olabileceğini, bu toplumun yeniden dirilebileceğini, kendi diliyle, kültürüyle, tarihiyle, toplumsal değerleriyle özgürce yaşayabileceğini iddia eden, temsil eden bir gerçeklik olarak doğdu. Önderliksel doğuş ve önderlik gerçeği bunu ifade ediyor. Bu anlamda önderliksel doğuş, soykırım altında yok edilmeye çalışılan bir halkın yeniden doğuşunu, dirilişini, silkinerek her türlü yok edici etkene karşı durup, mücadele ederek ondan kurtuluşunu ifade ediyor. Böylece önderliksel doğuş, Kürt insanının ve halkının önderlik şahsında yeniden özgürce doğuşunu, dirilişini ifade etti.

HALK, PKK’Yİ KİMLİK BİLDİ

Önderlik şahsında doğan özgür Kürt insanı, özgür Kürt kadını, özgür Kürt halkı oldu. Bunun için halk PKK’yi kendisine kimlik bildi. ‘PKK halktır, halk burada’ dedi. Bu oldukça önemliydi, anlamlıydı. Hiç kimse bunu böyle düşünerek, tartışarak, sloganımız bu olsun diye ortaya çıkarmadı. Toplum, önderliksel doğuş ve şehadet temelinde yürüyüşün kendisi için böyle bir anlama geldiğini hissetti ve meydanlara çıktı, bu hissini slogan yaptı, haykırdı, bütün düşmanlara karşı, bütün saldırılara bu anlayışla, bu sloganla karşı koydu ve direndi. Kendini var etti ve savundu. PKK’yi kendisi için kimlik bildi.

ÖNDERLİK, TANRI VEYA PEYGAMBER DEĞİL

Bütün bunları niye söylüyoruz, tabi önce PKK’nin ne olduğunu doğru bileceğiz ki o zaman PKK’yi ortaya çıkaran koşulların neler olduğunu doğru anlayalım. PKK’yi doğru tanımlayamazsak, doğru anlayamazsak onu var eden koşulları da doğru anlayamayız. PKK’yi var eden gerçekliği yanlış yerde arayabiliriz, farklı yerde arayabiliriz. Bulduğumuzu sansak bile doğru ve yeterli bir biçimde bulamayız. O nedenle bunları ifade ediyoruz. Yoksa objektif koşullar, siyasi-askeri durum, dünya, bölge, Türkiye ve Kürdistan’daki gelişmeler genişçe değerlendirilebilir. Çünkü böyle bir önderliksel doğuş 1970’lerin başında gerçekleşti. 1970’lerin başındaki durum neydi? Dünya açısından, Ortadoğu açısından Kürdistan ve Türkiye açısından değerlendirilebilir. Önderlik gerçeği de nihayet o koşullarda ortaya çıktı. Önderlik de gökten düşmedi, tanrı değildir, peygamber de değildir, vahiyle çalışmıyor. Bir müneccim de değil, rüya görmüyor yani. Bir insan duyuyor, anlıyor, düşünüyor, seçiyor, iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımı var, doğru-yanlış ayrımı var. Yaşayan bir canlı, düşünen bir canlı, yaşamın ne olduğunu, nasıl yaşanabileceğini, neye yaşam denebileceğini kendisi belirliyor. Özgür iradesi var, kararlı, seçiyor bunu. Öyle bir çizgide yürüyor. Böyle bir kişilik, bir objektif ortamda oluştu.

20. YÜZYIL DÜNYASININ KOŞULLARI

Bu kişiliğin, bu biçimde şekillenmesini yaratan etkenler vardır. İnsanlar, doğup büyüdükleri çevrenin özelliklerini taşırlar, oradan yetişirler, kendi özelliklerini oradan kazanırlar. Önder Apo’yu da bu özellikler şekillendirdi. Buna 20. Yüzyıl dünyası da diyebiliriz. Bu dünya küresel, kapitalist, hegemonik bir dünyaydı. İlk defa iktidarcı-devletçi sistem 1. Dünya Savaşı’yla kapitalist modernite tarzında küresel hegemonik bir güç haline geldi, bütün dünyayı ele geçirdi. Kapitalist devletler arasında dünya paylaşıldı. 1. Dünya Savaşı, paylaşım savaşı oldu. Böyle bir hegemonik paylaşımda, Kürt toplumuna düşen ise yok sayılmak ve yok edilmek oldu. Yani soykırım dayatması oldu. Sadece Kürtlere mi, değil. Yani birinci dünya savaşı içerisinde savaşın merkezi olan Ortadoğu’da soykırımcı bir zihniyet ve siyaset ortaya çıktı. Bu soykırımcılık da esas olarak Osmanlı devleti yönetiminde var olduğu İttihat ve Terakki’nin oluşturduğu, ortaya çıkardığı yönetici elitte şekillendi. Ermeni toplumuna uygulandı, Süryani-Asuri, Rum toplumlarına uygulandı. Başat olarak da Kürtlere uygulandı. Diğer toplumsal yapılar böyle bir soykırımcı zihniyet ve siyaset için birer lokma olma özelliği taşıdılar. Demek ki zayıftılar, yani küçüktüler, tarihsel olarak zayıf bir konumdaydılar, kolay yutuldular.

SOYKIRIM DAYATMASI VE KÜRTLER

Kürtler ise öyle kolay bir lokma olmadı. Çok çeşitli nedenlerle taa doğal toplumdan, neolitikten, kadın devriminden, tarım-köy devriminden gelen özellikleriyle toplumsallığı yaratan temel başat bir toplum olması nedeniyle iktidarcı-devlet sistemi saldırıları karşısında hep özgür, demokratik toplum olarak var olma mücadelesini başat olarak sürdürmüş olması nedeniyle önemli değerler, bir kültür birikimi ortaya çıkarmışlardır. Onlara dayanarak öyle kolay lokma olmadı tabi. Fakat bu durum neyi doğurdu? Daha uzun sürece yayılmış, daha şiddetli bir saldırıyı ve direnişi doğurdu, mücadeleyi ortaya çıkardı. Yüzyıla yayılmış sömürgeci-soykırımcı saldırı buna karşı var olma ve özgür yaşama direnişi. Bu, benzeri olmayan bir durumdur. Dünyada, tarih içinde de bir benzeri yoktur, en azından ben bilmiyorum. Sanıyorum yoktur da. Hiç kimse gösteremez, tarih içerisinde yüz yıl boyunca bir topluma soykırım saldırısı uygulanmış, yok sayılmış ve yok edilmek istenmiştir.

ÖNDERLİK ÖZELLİKLERİN OLUŞUMU

Önder Apo, 1950’den sonra yoğunlaşan bu soykırım biçimine ‘Kültürel Soykırım’ dedi. Sadece kültürel soykırım değil, Kürt’e dayatılan soykırım, başat bir soykırımdır. Fiziki katliam, yok etme var, tehcir var, sürgün etme, dünyanın dört bir yanına savurma var, demografiyi değiştirme, Kürt toplumunun içerisine başka toplumları yerleştirme var, asimilasyon/kültürel soykırım var. Bütün özellikleriyle var. Örgütlü ve planlı olarak da yürütülüyor. İşte Önderlik özelliklerinin nereden oluştuğunu, Kürt’e dayatılan bu soykırım saldırısında aramak lazım. Önder Apo’nun özgür yaşam anlayışı, iradesi, özellikleri, tutkusu, duygusu da durduk yere ortaya çıkmadı. Önderlik gerçeği böyle vahşi bir soykırımın yok ediciliği karşısında insan olma, var olma bilincine ulaşma ve onun örgütüne, eylemine cesaret etmeyi ifade ediyor. Önder Apo da kendi var oluşunu hep böyle değerlendirdi. Koşulları ararken burada aramak gerekiyor.

BLOKLAR, TOPLUMSAL DEĞİŞİM VE ARAYIŞLAR

1. Dünya Savaşı içerisinde Ekim Devrimi gerçekleşti. 2. Dünya Savaşı, faşizme karşı sosyalist ve demokratik cephenin mücadelesiyle geçti ve bu cephe zafer kazandı. Dünya iki bloka ayrıldı. Bunun ardından kapitalist-emperyalist blok ile onun alternatifi olarak demokratik olma iddiasındaki blok çatışmaya başladı. Her şey, bu iki blok arasındaki çatışmaya bağlandı. Toplumlar uyandılar, mücadele yürüttüler. Ulusal kurtuluş mücadeleleri, işçi ve emekçilerin devrim mücadeleleri, kadınların özgürlük mücadelelerinin iç içe geçtiği, birlikte geliştiği bu mücadelelerden kendini koruyabilmek, daralan ortamda daha fazla sömürü geliştirebilmek için kapitalist sistem farklı farklı sömürgecilik türleri geliştirdi. Yeni sömürgecilikler icat etti ki daha fazla sömürü elde edebilsin. Bütün bunlar 1960’ların sonu 70’lerin başında dünyada da Ortadoğu’da da Kürdistan’da da resmen önemli bir kesişme ortaya çıkardı. 20. Yüzyıl’ın ilk son çeyreğine girerken ciddi bir kesişme oluşturdu. Alternatif olamayan sosyalist sistem, reel sosyalizm çözülme belirtileri içine girdi ama onu aşmak için 68 gençliğinin devrim hareketi, Avrupa’da patlak verip dünyaya yayıldı. Doğu Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da ulusal kurtuluş devrimleri zafer kazandı. Çin, Vietnam, Küba, Angola gibi değişik kıtaların halkları gerçekten de sömürgecilik altında inleyen halklar için bir kurtuluş umudu oldular, kurtuluş meşalesi yaktılar. Yeni sömürgecilik daha fazla sömürü için Türk egemenliği altında Kuzey Kürdistan’ın daha derin sömürüye açılmasını getirdi. Bu da sosyo-ekonomik yapıyı parçaladı, eski sosyo-ekonomik yapıyı yıktı. Feodal, köylü toplumu yerine şehirleşme, işçi, öğrenci, emekçi benzeri kesimi geliştiler yani toplumsal yapı değişti, yeni zihniyetler ve yeni arayışlar ortaya çıkardı. Toplumda bir hareketlilik ortaya çıktı.

70’LERİN KÜRDİSTAN’A YANSIMASI

Diğer yandan sosyalist hareket, ulusal kurtuluş hareketi, gençlik hareketleri, Ortadoğu’yu derinden etkiledi. 1971’deki Türkiye devrimci gençlik direnişi, yani onu takip eden İran’da, yine Arap aleminde Filistin direnişleri, Ortadoğu’da bir hareketlilik ortaya çıkardı ve bütün bunlar da Kürdistan’ı, Kürt toplumunu etkiledi. Soykırım altında kültürel soykırıma dayalı olarak yeni bir gençlik, aydın tabaka ortaya çıkardı. 1970’lerin ortasından itibaren Kürdistan’da gelişen akımlar bu tabakaya dayanıyor. Aslında ilkel milliyetçiliğin, KDP’ciliğin 1975’te Cezayir Anlaşması’yla yenilgisi ardından ortaya çıkan bu yeni gençlik-aydın tabakasına dayalı bir biçimde başta Kuzey Kürdistan olmak üzere Kürdistan’ın diğer parçalarına da yayılacak şekilde yeni akımlar ortaya çıktılar, o akımların bilinçlenmesine dayandılar. PKK de bu dönemde böyle bir tabakaya dayalı olarak var oldu, gelişti. Önder Apo da böyle tarihi bir süreçte yeni aydın-gençlik tabakasının içinde şekillendi. Onun bir üyesi, ferdi olarak şekillendi. Bu tabakanın çeşitli özellikleri vardı. Arayışçıydı, devrimciydi, mücadeleciydi, var olanı reddediyor, yeni şeyler arıyordu ve bu dünyayı sarstı.

PKK BUNLAR İÇİNDE ŞEKİLLENDİ

Hem reel sosyalizmi sarsan bir devrim akımı oldu hem de Türkiye, İran, Ortadoğu’ya yayıldı, Asya’da, Amerika’da, Afrika’da muzaffer ulusal kurtuluş devrimleri olarak şekillendiler, yoğun gerilla hareketleri olarak gelişim gösterdiler. Bu denli devrimci bir süreçti, dünya açısından da Ortadoğu açısından da sistemin, kapitalist modernite sisteminin, krizinin, kaosunun derinleştiği, çelişkilerin artığı sert mücadelelere dönüştüğü bir süreçti. PKK de bunlar içinde şekillendi, Önderliksel doğuş, PKK’nin varoluşu, gelişimi bütün bunların ortamında oldu. Bazılarından olumlu yönde ders aldı. Bazılarının olumsuzluklarından, eksiklik ve hatalarından ders çıkarttı. Kendine özgü bir gelişimi oldu. Bunlar birer gerçek, insan böyle değerlendirebilir. Fakat hep reel sosyalist, düz ilerlemeci mantık şöyle değerlendirdi; sosyo-ekonomik yapı değişti, yeni sınıf ve tabakalar ortaya çıktı, onlara yeni bilinç oluştu, o bilinç de yeni örgüte dönüştü, ondan da yeni partiler kuruldu. PKK’ye bu formül tam uymuyor. Evet, Önder Apo, o zaman da değerlendirdi. Bunlar, Önderliksel doğuşun gerçekleştiği, PKK’nin kurulduğu dönemlerde yoğun bir şekilde tartışıldı. Bunu böyle olduğu gibi ele alan, değerlendiren, buna dayalı olarak var olup parti olmaya çalışan kişiler, gruplar, örgütler ortaya çıktılar, dolayısıyla yoğun tartışmalara yol açtı.

ÖNDERLİK KENDİSİNE VERİLENİ REDDETTİ

Önderlik de o zaman şöyle değerlendirdi: Evet, doğru yeni şeyler ortaya çıktı. 1. Dünya Savaşı’nın Kürdistan’ı bölen, parçalayan, yok sayan, yok etmek isteyen sistemi Kürdistan’da sosyo-ekonomik yapıyı değiştirdi, parçaladı, yeni toplumsal kesimler ortaya çıkardı, böyle bir değişim yaşandı. Tüm bunlar, Kürt toplumunun uluslaşması, demokratikleşmesi Kürt özgürlüğü temelinde olmadı. Tam tersine sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasetin egemenliği altında oldu. Bütün bu yeni doğuşlar, Kürt varlığını değil, Kürt yok oluşunu temsil etti. Kürt’ün Türkleşmesini, yok oluşunu, asimilasyonunu ifade ettiler, dedi. Dolayısıyla objektivite Kürt’ü var eden değildi, yok edendi. Kürt varlığı ise bu objektiviteye ters olarak gelişti. Evet, onun için de bir aydın gençliğe dayandı. Önder Apo da öyle bir aydın gençlik oldu ama o aydın gençliği ortaya çıkartan güç ona diyordu ki; sen iyi bir Türk’sün, Türkleşeceksin artık Kürtlük bitmiştir. Önderliksel doğuş ise bunun tersi oldu. Hayır, ben öyle olmayacağım, dedi. Bu yalandır, sahtedir, beni ters yöne götürüyor, hakikat olan, doğru olan, benim kendi özümle, kültürümle, tarihimle birlikte var olmamdır, dedi. Kendisine verileni, dayatılanı reddetti. Ondan aldığını Kürt varlığı ve özgürlüğü temelinde kullandı.

Objektivitenin ortaya çıkarttığı aydın gençliğe verileni esas alıp olduğu gibi yürütmedi. Onu reddederek, onun tersi yönde yürümeyi esas aldı ve önderliksel doğuş, PKK gelişimi işte böyle bir durumu ifade ediyor.

PKK’Yİ NEDEN SUÇLADILAR?

Dolayısıyla o sürece, o objektivite ile anlaşılacak, düz ilerlemeci, objektivist mantıkla anlaşılacak, çözümlenecek bir hareket değildir. Öyle bakanlar anlamazlar. Öyle bakanlar zaten PKK’yi hep bir oyun olarak değerlendirdiler. Yalandır, sahtedir, böyle bir şey yok, dediler. Her biri bir diğerinin ajanı olarak gördü. İşte Önder Apo’dan tut, hareketi var eden kadrolara bin bir türlü şey yakıştırdılar, suçlamada bulundular. Her biri egemen güç, diğerinin ajanı olarak saydı. Çünkü onların mantığına göre; PKK var olmayacaktı. Böyle bir Kürt doğuşu olmayacaktı. İşleyen süreç Kürt’ün yokluğu üzerineydi, bunun için gerekli tedbirleri almışlardı. Bir gelişme olacaksa Kürt’ü yok eden, Kürt’ü Türkleştiren bir gelişme olacaktı. PKK bunun tersine olunca, hepsi buna karşı bir başka gücün bir oyunu, bir tezgahı olarak ele aldı, değerlendirdi. Uzun süre böyle bir anlayışta kaldılar, savundular. Önderliği ve PKK’yi anlamadılar. Sonra gerçekler ortaya çıktı, herkes anladı. Fakat bazıları hala anlamamazlıktan geliyor. Ucuz suçlama, PKK’yi ucuz reddetmenin bir aracı, bir yöntemi olarak ele alıyor. Başlangıçta PKK’yi anlamakta, Önderlik gerçeğini anlamakta zorlandılar. Onun için çok ucuz suçlamalarda bulundular.

PKK, O MANTIKLA ANLAŞILAMAZDI

Geçen 45 yılın belgeleri ortaya çıkarılıp arşivleri dökülse bu durum net görülür. Neler söylenmemiştir ki; hepsi birbiriyle çelişkili, bin bir türlü yakıştırmada bulunulmuştur. Çünkü önderliksel doğuş ve PKK anlaşılamadı. O mantıkla anlaşılamazdı da. Kürdistan’da birçok çevre anlamadığı gibi tehlikeli de gördü. Örneğin Kemal Burkay gibiler büyük tehlike saydılar. Halka çağrı yaptılar; önleyin, engelleyin, çocuklarınızı tutun, Apo yeni bir katliama götürüyor, PKK tehlikeli işler yapıyor. Toplum da örneğin başta Dersim olmak üzere, soykırımdan geçmiş toplumsal gerçeklik, kurtuluş ve özgürlük iyidir ama zordur, hatta imkansız gibidir, kim yapabilir? Bütün isyanlar oldu, direnişler oldu, Amed’den Dersim’e, Agirî’den Colemêrg’e, Doğu Kürdistan’dan Kuzey Kürdistan’a kadar hiçbiri başarıya gitmedi, hepsi ezildiler. Bu kadar direniş ezilmişken, bu kadar aşiret gücü, beyler yenilmişken, birkaç aydın, genç, öğrenci ne iş yapabilir? diye soruyordu. Dolayısıyla onlar da gerçekleşmez, yapılamaz gördüler. İnanamadılar, güvenemediler. Arşivler bütün bunları net bir biçimde ortaya koyar.

Tabi hala da Önderlik gerçeğini doğru anlama, doğru yaklaşım gösterme yoktur. Önder Apo, 20 yıldır İmralı işkence sistemi altında tutuluyor. Dünya sistemi tutuyor, kapitalist modernite sistemi, iktidar ve devlet sistemi uluslararası komployu yürüttü, kararlaştırdı, planladı, uyguladı, İmralı sistemini ortaya çıkarttı. 20 yıldır Önder Apo’yu o konumda tutuyor. Hala da tutuyor. Gerekçesi nedir? Sen bu dünyaya terssin, var olamazsın, sen bizim dünyamızı ters yüz ediyorsun, diyorlar. Kürt’ün yokluğu üzerine oluşmuş bir dünyaya karşı Kürt’ün özgürce varlığını temsil eden, savunup yaşar kılanlar, Kürt’ün yokluğu üzerine oluşmuş dünyayı tersyüz ediyorlar. Onun için başlangıçtaki anlamama, birbirini suçlamada kullanma durumu, şimdi belli bir anlamaya dönüşse de bu sefer sert bir mücadele, saldırı olarak ortaya çıkıyor. Elbette PKK, 1970’lerde ortaya çıkan bir harekettir. 1970’li yıllarda Kürdistan’da, Türkiye’de, Ortadoğu’da, dünyada yüzlerce, binlerce grup doğdu, liderlik gelişti, partiler kuruldu. Önemli bir mücadele süreciydi fakat hepsi bir yanadır, PKK ve Önderliksel doğuşu bir yanadır. Onlara benzemez.

ÖNDER APO’NUN TARZI VAR ETTİ

Bu bakımdan da objektif koşulların doğal sonuçları, Önderlik ve PKK’yi var etmedi, tam tersine PKK’yi var eden o doğal sonuçları, Önder Apo’nun anlama ve yaşama dönüştürme tarzı var etti. O tarzı var eden zihniyet, ideoloji, yaşam özellikleri var etti. Onlara ters düştü. Bu anlamda da Kürt’ün yokluğu üzerine kurulan dünyada Kürt’ü özgürce var ederek, yeniden bir şekillenmeyi dayatır hale geldi. Şimdi PKK devriminin, Kürdistan özgürlük devriminin Türkiye ve dünyayı etkileme, tüm insanlığı bu kadar etkileme gerçeği buradan ortaya çıkıyor. Mücadele daha fazla derinleştikçe, sürdükçe, bu etki ortaya çıkacak, daha şiddetli hale gelecek, değişim dönüşüm daha fazla yaratıcı olacak. Sadece sınırlı bir etkilenmeyle kalmayacak, bir değişime-dönüşüme yol açacak.

Önder Apo, “Kürt toplumsallığını kendi yaşamımla, kendi yaşamımı da Kürt toplumunun özgürce varoluşuyla birleştiremeseydim bu gerçekleri ortaya çıkaramazdım” dedi. Nasıl bir toplumsallığı ifade ettiğini, esas aldığını kişilik olarak ortaya koydu. Bu önemlidir.

İkincisi, “Benim çabam sadece insan olarak var olmak ve insan olarak kalmaktır. Eğer insan diye bir tür varsa ve bu dünyada yaşıyorsa, bu Kürt’e dayatılanla olmaz. Kürt inkarı ve imhası var oldukça bu dünya da insanlığın varlığından söz edilemez. Dolayısıyla objektivite Kürt’ü var eden değildi, Kürt’ü yok edendi. Kürt varlığı ise bu objektiviteye ters olarak gelişti, özgür Kürt varlığı tüm insanlık açısından bu anlamı ifade etti. İnsan olmak, insan olarak var olmak, insan olarak kalmak bütün çabam budur, başka bir şey değil ve ben insanlığı arıyorum” dedi.

“İnsanlık burada var oldu, toplumsallık burada var oldu, kökleri buradadır. O köklerden arıyorum, insanlık burada kaybedildi, Kürt’e soykırım dayatılarak kaybedildi, Kürt’ü özgürleştirerek insanlığı yeniden buluyorum, yeniden özgürce var ediyorum” dedi.

KÜRT ÖZGÜRLÜĞÜ İLE ÖZGÜR İNSANLIK

Eylemini bu kadar yalın, açık, somut tanımladı. Öyle bazılarının sandığı gibi onun bunun hakkına, hukukuna zarar veren ya da dünyaya şunu, bunu yapan değil. Gerçekten bir tür olarak tanımlanmış, kendi özellikleriyle bir şey varsa o halde onun gerçekliğini ortaya çıkartmayı ifade ediyor. Bu kadar yalın, bu kadar açıktır. O halde Kürt’e dayatılan öyle sıradan bir soykırım değil, yok etme değil, aslında Kürt’ün yok edilişi şahsında bütün insanlığın, değerlerinin bitirilişidir. Bilmem asimilasyonla, tehcirle, her türlü hakaretle, haksızlıkla insanlık değerlerinin yok edilişidir. Kürt varlık ve özgürlük hareketi, özgür insanlık değerlerinin yeniden dirilmesi, kazanılması, ortaya çıkarılması ve yaşanır kılınmasını ifade ediyor. Kürt özgürlüğü ile özgür insanlık yürüyüşü bu denli iç içe geçmiş bulunuyor. Önder Apo’nun özelikleri, Önderlik özellikleri, PKK öncülüğüne içerilmiş özellikler bunlardır.

DEVRİMİN ORTADOĞU’YA ETKİSİ

PKK, Ortadoğu halkları açısından nasıl bir değişim yarattı?

Değişim biraz yarattı, aslında daha yaratıyor. Önder Apo, devrimimiz daha yeni başlıyor, dedi. Esas mücadele bundan sonra sürecek, esas devrim ve değişim bundan sonra yaşanacak. Doğrudur, yaşanıyor son üç-dört yıldır özellikle DAİŞ faşizmine karşı Güney ve Batı Kürdistan’da yaşanan mücadeleler, bunu biraz daha belirgin bir biçimde ortaya çıkarttı. Mesela geçtiğimiz günlerde Lübnan’da bir konferans oldu. Ortadoğu krizi, Ortadoğu’da uygarlık krizi ve demokratik uygarlık çözümü üzerine Önder Apo’nun çözüm zihniyetinin ve projesinin değerlendirildiği, tartışıldığı bir konferans, Arap alemine dönük bir yansımayı, şekillenmeyi ifade ediyor. Oradaki arayışı, yönlendirmeyi içeriyor. Önemli bir konferanstı. Mesela Arap toplumunda belli değişiklikler oldu, oluyor. Irak’ta değişiklik oldu, belki baştan itibaren de o kadar katı inkarcılık oluşmamıştı ama Güney Kürdistan’ın Arap milliyetçiliğinin kırılmasında, dağıtılmasında, mevcut sistemi, statükosu, yeni bir durumu ifade etti. Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya dayatılan ulus devlet milliyetçiliğinin Arap sahasında kırılması, Kürt inkarından vazgeçmesi anlamında önemli bir gelişme oldu. Şimdi Suriye’de fiili olarak benzer bir durum yaşanıyor. Rojavayê Kurdistan’ın şekillenmesinde giderek o da bir sisteme ve statükoya dönüşme eğilimi taşıyor. Bu gösteriyor ki aslında Arap sahasında Kürt’ü ret eden milliyetçi zihniyet ve siyasette önemli bir kırılma var.

ARAP SAHASINDAKİ YENİ ARAYIŞ VE ŞEKİLLENME

Diğer yandan son on yılda Arap sahasında direnişler ortaya çıktı. ‘Arap Baharı’ deniliyor, birçok çevre kendi çıkarı doğrultusunda kullanmak istiyor ve bu süreç, birçok ulus-devlet diktatörlüğünün yıkılmasına götürdü. Arap sahasında yeni bir arayış ve şekillenmeyi ifade ediyor. Henüz daha netleşmemiş, sonuçlanmamış bir süreç ama eskinin yıkıldığı tartışma götürmeyen bir gerçektir. Yenisi nasıl olacak, onu önümüzdeki süreç gösterecek. Böyle bir değişim, buna yol açan bilinçlenme ve cesaret, mücadelecilik tamamen Kürdistan’daki gelişmelerden etkilenme temelinde oluyor. Doğru; kendi iç çelişkilerini de içinde barındırıyor, oradan da çıkıyor ama bir boyutuyla Kürdistan’daki direnişin yansımasıdır. Çünkü Kürtler yüzyıl önce 1. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında kendilerine dayatılanı hiçbir biçimde kabul etmedi. Bakur’da, Rojhilat’ta, Başûr’da, Rojava’da direndiler, siyasi askeri dirençleri kırıldı, ideolojik olarak direndiler, yeni bir zihniyet edindiler, toplumsal yapıda değişiklik oldu. Önder Apo’nun doğuşuyla birlikte yeni bir zihniyet, siyaset, örgüt haline geldiler ve yeniden tüm Kürdistan’ın tüm parçaları haline, dağılmış bir örgütlülük haline kendilerini getirdiler ve hızla Ortadoğu’yu etkiler bir konum kazandılar. Bu etkileme en çok Arap sahasında gelişti. Çünkü Kürdistan’ı bölen, Kürt toplumunu yok sayan ve yok eden hegemonik kapitalist modernite sistemi, Arap toplumunu da 22 parçaya bölmüştü. Arap toplumunu da ikinci, üçüncü sınıf bir halk derekesine düşürmüştü. Geçen yüzyıl içerisinde Araplar da bunu kabul etmediler. 20. Yüzyıl ortalarından itibaren radikal Arap milliyetçiliği biçiminde tepkilerini dışa vurdular. Özellikle askeri boyutta, askeri subaylar boyutunda bu ortaya çıktı. Arap milliyetçiliği o biçimde daha fazla gelişim gösterdi. Sonuçta onlarda Arap toplumunu parçalayan küresel hegemonik sistemiyle uzlaştılar. Toplum nihayet onların gerçekliğini gördü, onlardan koptu. Şimdi yaklaşık son on yıldır tepki duydu, yıkmak için direndiği hareketler bunlar oldu. Onlardan koptu ve onlara karşı başkaldırı, direniş süreci geliştirdi. Bütün bunlar Arap toplumunun iç yapısıyla, Arap toplumunun küresel hegemonik sisteminin dayatmaları ile de bağlantılıydı fakat özellikle son 7-8 yıllık ‘Arap Baharı’ denilen direnişin çok büyük ölçüde Kürdistan’da Kürt halkının özgürlük mücadelesinden etkilendiğini söylemememiz lazım. Zaten Başûr’daki gelişmeler biraz herkesi bu yönlü düşündürmüştü.

KÜRT-ARAP DEVRİMCİ İTTİFAKI

Suriye ve Rojava’daki gelişmeler ise aslında o Arap toplumundaki direnişin Kürt Özgürlük Devrimi ile nasıl birleşmesi gerektiğini ortaya çıkarttı. Böylece birbiriyle daha çok birleşen, ittifak yapan, ilişkilenen, stratejik olarak ortaklaşan bir konum kazandılar, daha fazla kazanıyorlar. Gelişme sağlayacak. Kürt, Arap devrimci, demokratik ittifakı aslında 1. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkarttığı küresel kapitalist hegemonyayı ve onun Ortadoğu’daki egemenlik sistemini yıkacak. Yeni Ortadoğu’yu yaratacak, bu kesin. Yeni Ortadoğu’nun yaratılması için mücadele eden motor güç bu iki hareket olacak. Şimdi bunlar, özellikle Suriye’de, Rojava Kürdistan’ın da çok daha bütünleşmiş bir haldedir. Bilinç, örgüt, eylem ve ittifak olarak çok ileri bir düzey kazanmış durumda. Irak’ı da bir biçimde etkiliyor. Arap sahasını ise derinden etkiliyor, yönlendirici güç oluyor. Bu gücün demokratik Ortadoğu’nun motor gücü olduğu tartışmasızdır. Aynı zamanda yeni dünyanın da kuruluşunu gerçekleştirecek gelişmelerin de yaratıcısı olacak. Yeni Ortadoğu, yeni dünyayı çok daha temsil edecek. En azında Arap sahası bakımından bu boyutu insan söyleyebilir.

TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Türkiye üzerindeki etkisi de çok daha fazladır. Bugün Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün saldırıları altında toplum satın alınsa, bastırılsa, zihniyet olarak köreltilmeye, duygu olarak saptırılmaya çalışılsa da aslında Türkiye toplumunda da derinden bir etkilenmenin yaşandığı tartışma götürmez bir gerçek. 1930’lardan bu yana TC sisteminin toplumda yarattığı Kürt’ü inkar ve imhanın ilk defa derinden kırıldığı bir süreci yaşıyoruz. Kürt gerçeğini, Kürt toplumunun haklarını herkes kabul ediyor, kabul etmek zorunda kalıyor. Bunu bütün toplumsal kesimler böyle yapıyor. Bütün siyasi hareketler böyle görüyor. Sol, sosyalist, demokratik hareketler daha açık biçimde ifade ediyorlar. Egemen güçler, AKP-MHP ittifakı temelinde faşist soykırımcı saldırıyı yürütüyorlar ama bilmedikleri, anlamadıkları için değil, faşist soykırımcı oldukları içindir, açıkça yapıyorlar. İşte geçmişte Kürtler ancak Türklerin hizmetçisi olabilir denmişse öyle olabilir, Kürt’ün varlığını kabul etmeyerek işte var olan ekonomik, siyasi, askeri güçlerine dayalı bir biçimde açıktan yok etme, imha etmesini yürütüyorlar. O bir tercih meselesi oluyor. Açıktan soykırımcılık yapıyorlar, savunuyorlar, savaşçılık yapıyorlar, vampir gibidirler. Tayyip Erdoğan’ın, Devlet Bahçeli’nin duygularına, düşüncelerine, basın karşısında söylediklerine bakın, bunu net olarak görebilirsiniz. Geçmişte bu durumları inkar ederlerdi, şimdi artık inkar etmiyorlar da. Kürt gerçeğini bilmedikleri, anlamadıkları, kabul etmedikleri için olmuyor. Biliyorlar; yok edeceğiz, diyorlar. Bizim gücümüz var, yok ederiz. Yaşam felsefeleri o, bu dünyayı böyle anlıyorlar, bu dünyada kime gücümüz yeterse yok ederiz. Başkasının da gücü yeterse bizi yok edebilir, anlamına geliyor. Bugün onların felsefeleri bu durumda, bu çok tehlikeli.

DUYGU VE ZİHNİYET DEVRİMİ GEREKLİ

Dünyayı gerçekten de orman kanunu deniliyor ya, işlerin onunla yürütüldüğü bir duruma getirdiler. Gücü olanın zayıf olanı yediği, yuttuğu, yok ettiği bir şeyi geçerli kılmaya çalışıyorlar. Dünyayı o hale getiriyorlar, insanlığın tarih boyunca tüm kazanımlarını yok etmek, dolayısıyla insanlığı yok etmek istiyorlar. Onların şahsında insanlık yok edilmiş durumda ama Türkiye toplumu öyle değil, birçoğu tavır koyamıyor, tutum koyamıyor belki ama mevcut haliyle yarı yarıya direniyor. Seçimlerde de ortaya çıkıyor, eylemlerde de görülüyor. Aslında Tayyip Erdoğan yönetiminin satın alma ve bastırması olmasa bu oranın Türkiye’de çok daha yüksek olacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Kürt varlığını kabul edecekler, ediyorlar, o duruma geldi. Kürdistan özgürlük mücadelesi bu gerçekliği ortaya çıkarttı. Bu da Türkiye’de önemli bir değişim, aslında Türkiye’de demokratik değişim bu oluyor, evet daha siyasete dönüşmedi, güçlü bir örgüt ve eyleme geçmedi ama zihniyet devrimi biçiminde yaşanıyor. O şoven, ırkçı, milliyetçi duygu zihniyeti kırıyor bu yaşanan mücadeleler. Türkiye’de siyasi, örgütsel bir demokratikleşme gelişmeden önce derin bir duygu ve zihniyet değişiminin, devriminin olması gerektiği ortaya çıkıyor. Çünkü gerçekten de Kürt düşmanı, ırkçı, şoven milliyetçilik çok tehlikeli, çok derin, zihinlere, duygulara çok fazla yedirilmiş durumda. Önder Apo, başlangıçta bunu öyle gördü ve değerlendirdi. Bunu beyinlere iyi anlatmak gerekir, dedi. Anlatılamayan beyinleri bu zehri akıtabilmek için kırmak gerekir, dedi. Kürt düşmanını, ırkçı, şoven, milliyetçi bir zehir olarak değerlendirdi. Gerçekten de bir hastalık düzeyindedir. Erdoğan- Bahçeli çifti, bir toplumsal hastalık düzeyine getiriyor. Sadece siyasi, ekonomik çıkarları için şimdi bunu yapıyorlar. Öyle görmemiz lazım. Benzer etkilenme İran cephesinde de var. Belki şu an çok yoğun değil. Belki şu an Kürt Hareketi içeride İran’ı askeri politik olarak yönlendirecek konumda değil fakat geçmişte bu tür şeyler yaşandı.

İRAN SAHASINDAKİ KÜRT ETKİNLİĞİ

Kürt etkinliği İran sahasında da var. Özellikle Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’deki gelişmeler Kürt özgürlük mücadelesinin geldiği düzey, sağladığı kazanımlar, bunların Rojhilatê Kurdistan’ı ve İran’ı derinden etkileme durumu söz konusu oluyor. İnsan bunu görebiliyor, o toplum biraz da Kürt gerçekliğine açık öyle kapalı da değil.

Kürt Özgürlük Hareketi Ortadoğu’da demokrasinin kardeşliği, demokratik bir arada yaşamanın öncü konumuna gelmiş durumdadır. Öncü olmak, yönlendirici olmak herkesi etkilemek, demektir. Bu düzeyde bütün Ortadoğu’yu, halkları derinden etkiliyor. Onları yeni ve doğru bir bilinçlenme, mücadele içerisine çekiyor, demokratik devrim ve kardeşlik içine çekiyor, etkiliyor. Önder Apo’nun savunmalarında ortaya koyduğu düşünce derinden etkiliyor. Kürdistan’da halkımızın mücadelesi derinden etkiliyor. Böylece Kürtlerin istediği çözümün Ortadoğu’daki bütün halkların kardeşçe, demokratik bir arada yaşamaları için en doğru çözüm olduğu inancı kanaati, bilinci giderek bütün Ortadoğu’da daha çok yayılıyor ve gelişiyor. Bu Ortadoğu’yu yeniden köklü değişime-dönüşüme uğratacak olan gelişme işte bu bilinç gelişimidir. Önümüzdeki süreçte bu daha fazla siyasi eyleme dönüşecek ve sonuca gidecek.

Söyleşinin ikinci bölümü yarın…