Halep’te Türkiye’nin desteklediği grupların savaşı kaybettiklerini hatırlatan Kalkan, Ankara’nın bu grupları da pazarlık konusu yaptığını ve artık tamamen güvenilmez bir konuma geldiğini vurguladı.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Suriye ve Kürdistan’daki savaş ile ayakta durmaya çalışan AKP hükümetinin çöküşünün yakın olduğunu da söyledi.
HALEP’TE TÜRKİYE’NİN GRUPLARI KAYBETTİ
Rakka operasyonu, ardından Halep’te büyüyen çatışmalar ve El Bab’ta kilitlenen bir savaş durumu var. Siz Rusya-Türkiye anlaşmasıyla iç içe konuşulan Türkiye’nin Bab’ı da işgal etme politikasını ve olası sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’deki gelişmeler kritik bir noktaya geldi. ABD’nin yönetim değişikliği sürecinden bazı güçler faydalanmaya çalıştılar. Rusya, İran ve Türkiye bu güçlerin başında geliyor. Amerika “Musul ve Rakka’da operasyon yapıyoruz, DAİŞ’e karşı mücadele ediyoruz” dedi ama bir ayı aşkın süredir savaş Halep’te ve Bab’ta oluyor. Rusya İran ve onların etkisi altındaki Esad yönetimi böyle bir süreçte Halep savaşını öne çıkardı ve Halep’i denetler noktaya geldi.
Türkiye, ABD’nin planı bozulsun diye Rusya ile ilişki-ittifak içine girmeye çalıştı. Güya Rusya ile ilişkisiyle güçlenecekti. Fakat görünen o ki, olaylar Türkiye’nin istediği gibi gitmiyor. Türkiye Rusya ve İran tarafından oyuna getirilmiş olabilir. Eğer böyle ise Türkiye açısından yürekler acısı bir durumdur. Çünkü Türkiye’nin desteğinde olan gruplar Halep’te kaybettiler. Şimdi onlara götürülecek yer aranıyor.
ABD MEVCUT AKP POLİTİKALARINI DESTEKLEMİYOR
Türkiye’nin Rusya ve Suriye yönetimiyle anlaştığı, bu anlaşma sonucunda Halep’teki grupların çekildiği de konuşuluyor. Türkiye’nin dış politikası açısından bu durum ne anlama gelir?
Evet, diğer bir ihtimal de odur. Türkiye’nin bu iki güçle Halep üzerine anlaşmayla kendine bağlı grupları bir kere daha sattığı konuşuluyor. Daha önce DAİŞ’i pazara sürmüştü, şimdi El Nusra ya da ÖSO dediği güçlerin bir bölümünü yine pazara mı sürüyor? Eğer böyle ise bu da Türkiye için yürekler acısı bir durumdur. Mevcut AKP yönetiminin ne kadar çıkarcı ve güvenilmez konumda olduğunu gösteriyor. Türkiye bu durumu dengelemek için Bab-Minbiç hattında ilerlemek istiyor. Halep’i Rusya ve İran’a vererek, onlarla anlaşıp, onları da sessiz kılarak bunun karşılığında Bab ve Cerablus’u alarak kendi etkinliğini sağlama; İran ve Rusya ile birlikte ABD’yi Suriye’de daha zor ve sıkışık bir duruma düşürmek istiyor olabilir. Çünkü Türkiye’nin mevcut politikalarını ABD desteklemiyor.
Obama yönetimi bu politikalarla bir olmadı. Trump yönetiminin ise daha fazla buna karşı olacağı değerlendiriliyor. Türkiye’nin yeni ABD yönetiminden herhangi olumlu beklentisi yok. Dolayısıyla daha yeni yönetim iş başına geçmeden Suriye’de siyasi çözümde daha çok etkinlik kurabileceği bir askeri hakimiyet oluşturma arayışı ve çabasındadır. Bu çerçevede Türkiye’nin Bab’a ve Minbiç’e dönük saldırıları var. Zaten YPG ve PYD’yi PKK ile birlikte terör örgütü olarak kabul ettirmeye çalışıyor. Son zamanlarda ise “Minbiç-Afrin-Azaz hattında bulunan güçleri PYD ve YPG olarak tanımlamıyor, “PKK ve PYD güçlerine karşı operasyon yapıyoruz” diyor. Orada bir PKK gücü icat etmiş durumda. Böylece güya PKK’ye karşı orada mücadele ediyor görülüyor. Bunların hepsi sahte ve uydurma durumlardır. Orada PKK filan yok. Rojava halkı çeşitli kurumlarda örgütlenmiş, bunlar da bellidir. Hepsi Rojava halkının özgürlük güçleridir. Türkiye Afrin’de PKK’ye karşı savaşıyorum, diyerek kimseyi inandıramaz. Yaptığı saldırılara ortak edemez.
Halep, Bab, Minbiç ve Cerablus’la birlikte karışık bir alan. O alanda öyle sonuç almak ve hakim olmak mümkün değildir. Bazı mevziler tutulabilir ama birilerinin kalıcı sonuca ulaşması çok zordur. Çeşitli gizli anlaşmaların ve birçok gizli görüşmenin yapıldığı anlaşılıyor. Buna dayanarak birçok çevre etkinliğini arttırıp, ileriki süreçte bu etkinliğe dayanmak istiyor. Fakat bu şekilde ne kadar sürer, ne kadar kalıcı olacağı belli değildir.
ESKİ SURİYE BİR DAHA KURULAMAZ
Suriye’de güç dengesinde ve bu dengeye bağlı olarak Suriye savaşında çözüme gidecek bir politika ortaya çıkabilir mi?
Elbette, Suriye’de önümüzdeki süreçte gelişmeler ve değişikler olacaktır. Bazı tutumlar bu değişikliklerde belirleyici olacaktır. Bunlardan bir tanesi ABD’nin tutumudur. Bir ay sonra ABD’nin yeni yönetimi yeni bazı politikalarla ortaya çıkabilir. Büyük olasılıkla da Rusya ile anlaşma arayabilir. Öyle olursa bu TC’nin, AKP’nin zararına olacaktır. Türkiye ve AKP yönetimi bundan çok korkuyor. İkincisi, aralarında bazen çelişkiler çıksa da İran ve Rusya’nın daha etkili oluyorlar. Anlaştıkları noktada ilerleme sağlıyorlar. Esad yönetimini güçlendirdiler. Mevcut ABD yönetimi de Esad yönetimini sadece İran ve Rusya’ya bırakmak istemeyip, bu ittifak temelinde güçlenebilecek Esad yönetimini daha çok muhatap almaya yönelebilirler. Böyle bir durumda Esad yönetiminin daha da güçlenme ihtimali vardır.
Esad yönetimi, diğer Arap ülkelerinde yıkılan yönetimler gibi olma durumunu aşmışa benziyor. Kuşkusuz bu durumu “Beşar Esad’ın kalıcılığı, bütün Suriye’ye hakim olması, eski sistemi yeniden kurması” gibi anlamamak lazım. Eski Suriye bir daha kurulamaz. Mevcut yönetim tüm Suriye’ye hakim olamaz. Eskisi gibi merkezi bir yönetim Suriye’de oluşmaz. Beşar Esad’ın uzun vadede yönetim de kalması da zor. Fakat en azından iktidar gücü dağılmayabilir. Mevcut yönetimi devam ettirecek yeni yönetimler çıkabilir ve çeşitli uzlaşılarla Suriye yönetiminin bir parçası olarak kalabilirler.
Üçüncü etken ise Türkiye’nin saldırıları karşısında özellikle Kürtlerin ve Demokratik Suriye Güçleri’nin yürüttüğü mücadele, aldığı tutumdur. Bu da önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak değişimde etkili olacaktır. Türkiye, Bab ve Minbiç hattını da tümden almak, o arayı tümüyle kendine bağlı, kendi ordusunun denetiminde tutmak istiyor. Bunu Arapların kabul etmesi mümkün değil, ABD de buna tümden onay vermiş değil. Dolayısıyla bu durum bir iç çatışma etkenidir. Buna sadece Kürtler karşı değil, başka karşı olanlar da var. eğer bir karşıtlıklar bir ittifaka dönüşebilirse aslında TC devletine ve Türk ordusuna karşı önemli bir savaş cephesi o alanda açılabilir.
Önümüzdeki süreçte sert çatışmalı bir durum gündeme gelebilir. Türk ordusu ağır darbeler yiyebilir. Bazı hayaller peşine takılarak ABD’nin, Rusya’nın göz yummasıyla Cerablus’a girip belli bir alanı hakimiyet altına aldılar ama bunun kalıcı olması ya da genişletilmesi o kadar kolay gözükmüyor. Tersine kolay girdiler, zor çıkarlar da demeyeceğim, çıkamayabilir. Türkiye Suriye sınırlarını aşmış olan tek askeri güçtür. Kendisi başka devletlerini aşar, askeri güç olarak girerse yarın başka ordular da Türkiye sınırlarına girmeye kalkabilirler. O zaman NATO da Türkiye’yi korumayabilir. Çünkü Türkiye NATO kurallarına uygun hareket etmedi. NATO’yu kabul etmeyeceği bir savaşın içine soktu. Bir NATO ordusu olarak Suriye topraklarına girdi, kendine göre bir savaş yürütüyor.
AKP-MHP FAŞİZMİNE KARŞI KÜRTLER VE ARAPLAR BİRLEŞMELİ
Değerlendirmelerinizden Türkiye’nin Suriye’deki en kırılgan güç olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz?
Türkiye, askeri gücüne ve ona bağlı çeteler o alanda etkiliymiş gibi görünüyor. Fakat bu durumun tersine dönme ihtimali çok daha fazladır. Eğer Kürtler ve buna muhalif olan güçler buna karşı direnişe yönelirlerse onların kazanma ihtimali daha fazladır. Nasıl Halep’te rejim ilerledi ve etkinlik kazandıysa Afrin-Halep arasında Demokratik Suriye Güçleri, Kürt özgürlük güçleri daha etkili hale gelebilir. Bu, Türk ordusunun doğrudan kara ve hava gücüyle girmiş olması ona karşı yasal her türlü savaş yapma durumunu ortaya çıkarıyor. Orada Türk ordusu savaşa girmiş durumda; herkes o alanda Türk ordusuna karşı savaşabilir.
AKP iktidarını ve Türk ordu gücünü çökertecek bir savaş ortaya çıkabilir. Bütün ihtimaller vardır. AKP nasıl ki, Kürtlere karşı “milli seferberlik” ilan ederek Türkiye’yi içerde bir felakete sürüklüyorsa Cerablus’tan girip şimdi de Bab’a doğru askeri olarak ilerlemeye çalışmasında da benzer ve ikinci bir felaketi oluşturuyor. Yani bir batak olabilir, oraya gömülebilir. Bunu Kürtlerin, Arapların görüp birleşerek bu AKP-MHP faşizmine karşı böyle bir durumu yaşatmaları gerekiyor. Bu da büyük bir devrimci görevdir, yurtseverlik görevidir.
Kısacası, Suriye’de Şubat ayından itibaren yeni politikalar gündeme gelecektir, ama bunlar Türkiye’nin lehine değil aleyhine olacaktır. TC bundan korktuğu için bu kadar acele ediyor ama korkunun ecele faydası yok. AKP-MHP faşist iktidarı Cerablus’ta, Bab’ta, Suriye toprakları içerisinde de büyük bir çöküşü ve çözülüşü orada da yaşayacaktır. Bu olasılık daha güçlüdür.
Bizi yok etmeye çalışanlar kendileri yok olma yolunda dolu dizgin ilerliyorlar. Bizi vurmaya çalışanlar kendisi korkudan uyuyamıyorlar. Tayyip Erdoğan ikide bir “Kandil’i şurayı-burayı vururum” diyor, kendi sarayına baksa daha iyisini yapar. Kendi sarayında kim nereden vuracak, belli değildir. Kendi sarayını koruyamayacak durumda olan başkalarını başka yerlerde “vuracağız” iddiasında olmamalı. Fakat içine düştükleri durum bu. Öyle bir duruma gelmişler ki, savaşmadan, başka yerlere saldırmadan ayakta kalamıyorlar. Bu iktidar artık bu şekilde ayakta kalamaz. Savaş ve saldırı da ilelebet birilerini ayakta tutmaz. Belki bir-iki başarı kazanırsın, ömrün uzar ama arkasından daha güçlü olan birisi vurur ve seni çökertir. Şimdi AKP de iktidarını uzatmaya oynuyor. Ne zaman iktidarının çökeceği her an gündemdedir. Aslında şimdi yaşanan da böyle bir süreç yaşanmaktadır.
Türkiye toplumu şunu iyi bilmeli ki, “Rusya, İsrail, İran’la ilişki kurduk, ilişkilerimiz genişliyor” diyerek aslında tecrit olmuş durumlarını gizlemek istiyorlar. Böyle Türkiye’ye hizmet eden bir ilişki yoktur. Suriye örneğinde görüldüğü gibi “ilişki kurduk, dost olduk” dedikleri inek sağar gibi Türkiye’yi sağıyorlar, Türkiye’nin imkanlarını sömürüyorlar. AKP-MHP iktidarı, PKK’ye-Kürtlere karşı olunması karşılığında Türkiye’nin imkanlarını herkese peşkeş çekiyor. Türkiye’nin sadece bugününü değil gelecek imkanlarını da peşkeş çekiyorlar. Herkes bunu görmeli ve iktidara kesinlikle karşı çıkmalıdır. Yoksa Türkiye toplumunun geleceği de büyük bir tehlike altına giriyor. Tayyip Erdoğan yönetimi sadece bugünü satmıyor, geleceği de satmaya çalışıyor. Kürt düşmanı faşist soykırımcı bir iktidarın başka türlü ilişki geliştirebilmesi ve kendisini ayakta tutabilmesi mümkün değildir.