Kanar: Delil ikamesi yasalara uygun değil
Kanar: Delil ikamesi yasalara uygun değil
Kanar: Delil ikamesi yasalara uygun değil
"KCK" İstanbul ana davasında savunma yapmaya devam eden BDP Bağcılar İlçe eski Eş Başkanı Eşref Yaşar, Kürt sorununun çözümünde yaşanan sürece değinerek mahkeme heyetine, "Politik iktidar bizi tutukladı. Operasyonun merkezi AKP'nin kendisidir. Mahkeme heyeti gelinen süreçte bu tiyatroya son vermelidir" diye seslendi.
"KCK" adı altında 2011 yılında düzenlenen operasyon kapsamında haklarında dava açılan 111'i tutuklu 205 Kürt siyasetçinin ve insan hakları savunucusunun yargılandığı İstanbul ana davasının 5'inci duruşmasının üçüncü oturumu, Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısında bulunan İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sona erdi.
Verilen öğlen arasının ardından ortak savunmayı yapmaya devam eden BDP Bağcılar İlçe Örgütü eski Eş Başkanı Eşref Yaşar, iddianamenin çatısının BDP İstanbul İl binasından ve kimi ilçe binalarında yapıldığı iddia edilen toplantılar ve bu toplantılarda "organize edildiği değerlendirilen" faaliyetler üzerine inşa edildiğini vurguladı. BDP'nin toplantılarının iddianamede "KCK-TM toplantıları" olarak nitelendirildiğini ve bu toplantılarda "kaos ve kargaşa oluşturma" stratejisinin planlandığını ileri sürüldüğünü ifade eden Yaşar, "İstanbul ilinde meydana gelen araç yakma, molotofkokteyli atma gibi yasadışı olayların örgüt tarafından oluşturulan bu organizasyon vasıtasıyla gerçekleştirildiği" savını da bu toplantılara dayanmaktadır. Zaten bu amaçla; ortam dinlemesi ile deşifre edildiğini ileri sürdüğü her toplantıdan sonra onlarca yürüyüş, molotoflu ve araç yakmalı eylem sıralayarak savını kanıtlamaya çalışmaktadır. İlginç olanı ise; ortam dinlemesiyle içeriği elde edilip iddianameye dahil edilmiş olan hiçbir toplantının konusu gündemi bu eylemlilikler değildir, böyle bir içerik, ilgi ve alaka yansımamaktadır. Bu toplantılarda yapılan hiçbir konuşmada böylesi yakma-yıkma eylemlerini bırakalım organize edilmesini teşvik eden, özendiren bir içerik yoktur" dedi.
Öznel ve kurgusal mantıkla "illegal örgütü" oluşturma veya var olduğunu gösterme gayreti, aynı şekilde, "tanık"lıklara da dayandırıldığını sözlerine ekleyen Yaşar, "Kimliği gizlenmeyen kimi 'tanıklar' ise gerçekte KCK faaliyetlerine değil de; BDP çalışmalarına tanıklık etmektedir. Aslında iddianamenin mantığını sorgulatır nitelikteki tanıklıklarıdır. Örneğin 'tanık' E.İ. bu dosya kapsamında yargılanan bir arkadaşımız için; 'BDP ilçe başkanıdır. Yurtsever aileleri ziyaret eder, onları basın açıklamasına davet eder. Ayrıca bu bölgede kumbara çalışması yaparak, BDP'ye yardım amaçlı para toplar' demektedir. Bunlar Zaten BDP'nin resmi faaliyetleri ve BDP İlçe Başkanı'nın yapması gereken öncelikli çalışmalarıdır. Peki iddia makamı burada neyi kanıtlamaya çalışıyor? Burada yargılananın BDP olduğu çok somut değil midir?" sorusunu yöneltti. Savunmasının devamında Kürtlerin toplumsal yapılarının yargılandığını vurgulayan Yaşar, "İddianame, resmi dille, bir 'illegal örgüt yapılanmasını' yargılama iddiasındadır. Oysa, oluşturduğu kurgu, kullandığı dil, dayandığı mantık ve ileri sürdüğü argümanlar bize, toplumsal gerçekliğimizin hedeflendiğini göstermektedir. Açıkça görülmektedir ki; düşüncelerimiz ve düşünce biçimlerimiz yargılanıyor. Türkiye Cumhuriyeti yargısının Kürtlere dönük yüzü; Cumhuriyet tarihi boyunca hep bu inkar ve imha siyasetinin tamamlayıcı mekanizması olma biçiminde yansıdı. Bu misyon son otuz yıllık çatışma sürecinde daha belirgin oynadı" dedi.
"Zira bizler sözünü ettiğimiz toplumsal gerçekliğin doğurduğu sonuçlar itibarıyla biraraya gelmiş olanlarız" diyen Yaşar, "Kadın-erkek, yaşlı-genç insanlar olarak yaş ortalamamız 47. Farklı sosyalistlere sahip işçi, işsiz, emekli, memur ve emekçileriz. Din adamı, yazar, yayıncı, esnaf, profesör, mühendis, öğrenci, iş adamı-iş kadını, avukat, öğretmen gibi mesleklerdeniz. Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Alevi-sünni yani toplumumuzun çoğul ve çeşitliliğinin iz düşümüyüz. Bu ülkenin tekçi kalıplar içerisinde başkalaştırmak istenen gerçeğiyiz. Dolayısıyla, burada sosyal bir dokudan, kültürel bir yapıdan söz ediyoruz" dedi. Mahkeme heyetine "21.yüzyıl Türkiyesi'nde siyaset sosyolojisinin yaşadığı değişimi doğru okuyamayan, Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalı sürecin yarattığı toplumsal kutuplaşmalara dayalı olarak şekillenen siyasal kültürü anlamayan, halkın sosyo-psikolojisini dikkate almayan bir yargı gerçekte ülkenin huzur ve güvenliğine mi katkı sunuyor, yoksa 'kaos ortamının' derinleşmesine mi?" sorusunu yönelten Yaşar, şunları ifade etti: "Kürt sorununun son otuz-kırk yılda bütün Kürt toplumsal kesimlerini nasıl etkilediğini; yeni siyasal ilişkiler kadar yeni toplumsal ilişkiler ve değerler bütününü oluşturduğunu anlamak hayati önemdedir. Bunu görmeyen, algılamaya çalışmayan bir yargı sistemi, bu toplumun hukuksal problemlerine cevap olabilir mi? Doğaldır ki; hayır. Bu nedenle yargı Türkiye de değişimi ve statüko arasında kuvvetler ayrılığı ve dengesinde geleceğe dönük hukuksal bir mantalite ve dil yaratamamaktadır. Kürt siyasetçiler de potansiyel tehlike ve hatta potansiyel düşman olarak görülmektedir. Dolayısıyla sınırsız ve kuralsız bir cezalandırma mantığıyla hareket ediyor. Gerçek suça dayalı gerçek suçluyu değil, politikleşmiş siyasi özne haline gelmiş Kürdü 'tehlike' veya 'tehdit' olmaktan çıkarmak için harekete geçmiş bir yapıyı arz ediyor" dedi.
Ortak savunmanın ardından Yaşar, iddianamede kendisine dönük olan iddialara dönük savunmasını yaptı. Gelinen süreçte "KCK" davalarının hiçbir hukuki dayanağının kalmadığına dikkat çeken Yaşar, "Politik iktidar bizi tutukladı. Operasyonun merkezi AKP'nin kendisidir. AKP'li yetkililerin yaptıkları açıklamalar da bunu göstermiştir. Operasyonun yapıldığı dönemdeki şartlar şuanda ortadan kalmıştır. Yeni bir süreç başlamıştır. Mahkeme de yeni sürece göre karar vererek bu tiyatroya son vermelidir" dedi.
Ardından delil ikamesine geçen mahkeme heyeti Yaşar'a "Kent Konseyi'ni açıklar mısınız? KCK yemini ettiniz mi? Ettiyseniz niçin ettiniz? Telefon tapelerinizde yer alan Emine Çaynak'ı telefonda tehdit ettiğiniz iddia ediliyor. Partinizden yasal olarak ayrılma hakkı yok mu? Ya da kişi parti dışında herhangi bir örgüte mi üye oluyor?" benzeri sorular yöneltti. Yaşar, soruların bazılarının cevabını savunmasında verdiğini belirtti. Kent konseyine ilişkin ise Yaşar, "Bütün partilerin kent konseyleri vardır. Bağcılar ilçesinde AKP Belediyesi'nde de kent konseyleri vardır. Ben bu kent konseyine üyeyim ve toplantılara katılıp partimizin görüşlerini belirttim. Kent konseyi illegal bir örgütlenme değildir. Ben parti tüzüğü dışında çalışmalarda yer almadım" dedi. İddia edilen KCK yemininin kendisinin etmediğini böyle bir toplantıya dahil olmadığını belirten Yaşar, telefon tapelerinde yer alan Emine Çaynak'ı tehdit ettiği iddiasına ilişkin ise, "Benim yaptığım konuşma bu çerçevede değildi. Kürtçeydi, çeviri yapılırken farklı bir yere çekilmiş" cevabı verdi.
Soruların ardından yargılananlar için Avukat Ercan Kanar söz aldı, Kanar, "Savunma makamı olarak şu anda yapılan delil ikamesinin yasalara uygun yapılmadığı kanaatindeyim. Tüm yasalarda delil ikamesi yapıldığında bütün delillerin tespit tutanaklarının tek tek sanığa okunması ve buna göre soru yöneltilmesi gerekiyor. Klasör numarası söylenmesiyle sanığın konuyu anlaması sağlanamaz. Yargılamanın tartışma zemininde yapılması gerekiyor. Bu haliyle kadük bir yargılama olur. Bütün delillerin ve tespit tutanaklarının tek tek yüzlerine okunmasını talep ediyoruz" dedi. Kanar'ın talebine karşı savcı, daha önce okunan iddianamenin okunmasına gerek olmadığı ve usule uygun olmaması nedeni ile talebin reddini istedi.
Mahkeme heyeti, 5 dakikalık aranın ardından, açıkladığı ara kararın da "Delil ikamesinde iddianamenin daha önce okunmasından, 2 bin sayfalık olmasından, zaman darlığından ve lüzum görülen delillerin sanığa okunmasından dolayı reddine" gerekçesiyle talebi reddederek, duruşmayı yarına erteledi.