Karasu: Şengal’in kurtuluşu demokratik özerklikle taçlanmalı
Karasu: Şengal’in kurtuluşu demokratik özerklikle taçlanmalı
Karasu: Şengal’in kurtuluşu demokratik özerklikle taçlanmalı
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “73. fermandan sonra Êzîdîler artık dünyaya eskisi gibi bakamazlar. Kendilerini eskisi gibi ele alamazlar. Dünyayı yeni bir bakışla ele almaları gerekmektedir. Büyük acılar çektiler. Binlerce kadın kaçırıldı. Yüz binlercesi göç etti. Şengal’in kurtuluşu yeni bir biçime kavuşturulmalıdır. Artık eskisi gibi yaşanamaz. O açıdan, yaşanan acıları anlamlandıracak bir de tabii yüzlerce şehidimizin anısına bağlılığın gereği olarak bir Şengal ve Êzîdî gerçeğinin ortaya çıkarılması gerekir. Bu da, Şengal halkının kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen demokratik özerkliğe kavuşmasıdır. Kesinlikle Şengal’in kurtuluşu, Şengal’in demokratik özerkliğiyle taçlanmalıdır. Bunu herkes kabul etmelidir. Êzîdîlere saygının gereği budur. Bunu kabul etmeden kimse Şengal’i özgürleştirdim, kurtardım diyemez” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Şengal’i Özgürleştirme Operasyonu’na ilişkin sorularımızı şu cevabı verdi:
‘Şengal’i özgürleştirme operasyonu’ adıyla yürütülen harekatın üçüncü günü ve Şengal'in etrafındaki köylerin yanı sıra Şengal merkezi de Kürt güçlerinin denetimi altına girdi. İnisiyatifin gerilla güçlerinde olduğu ama yer yer çatışmaların devam ettiği bilgileri geliyor. Şengal'de yürütülen operasyonun kapsamı ve elde edilen sonuçlar nelerdir?
3 Ağustos'ta DAİŞ Şengal'e saldırdıktan sonra oradaki peşmerge güçleri direnmeden çekilmişlerdi. Bunun üzerine YPG güçleri müdahale etmiş ve belirli alanları tutarak DAİŞ'in Şengal'in dağlık alanlarına girmesini engellemişti. Bu yönüyle tabi ki DAİŞ'in 3 Ağustos'ta Şengal'e girdikten sonra dağlık alanları ele geçirmesini önlemek çok çok önemliydi. Nitekim şehir ve çevre köyler DAİŞ'in eline geçti ama kesin hakimiyetin sağlanacağı alan olan Şengal dağı gerilla güçlerinin denetiminde kaldı. Gerilla güçleri DAİŞ'i Şengal Dağları'na sokmadıkları gibi on binlerce insanın güvenli bir biçimde Rojava'ya geçişini sağladılar. Aynı zamanda 10 bin civarında Êzîdî insanımız Şengal dağında kalarak yaşamlarını sürdürdü. Bu açıdan Şengal'in bu gün nasıl kurtarıldığını değerlendirirken bu gerçekliği görmek gerekir. Çünkü yaklaşık beş aylık gerilla direnişi olmasaydı ve Şengal dağı tümden bırakılmış olsaydı Şengal'e bir daha girilemezdi.
Bu bahsettiğiniz yaklaşık beş aylık direniş bugünkü operasyonun zemini mi oldu?
Gerilla, Şengal’e geçtiği ilk günden bugüne kadar Şengal ve civar köy ve kasabalarda bulunan DAİŞ’e karşı sürekli gerilla tarzıyla eylemler yaptı. DAİŞ’i hiçbir zaman rahat bırakmadı. Şengal dağında üstlenen gerillaların sürekli DAİŞ'e saldırarak çete güçlerini yıpratması aslında giderek DAİŞ'in Şengal'de tutunmasını zorlaştırdı.
Şuan Şengal’de peşmerge güçleri de var. Ortak bir operasyon söz konusu mu? Peşmergenin bu operasyondaki yeri nedir?
Hareketimiz bir ayı aşkın süredir KDP'ye ortak operasyon yapma önerisinde bulunuyor. Çünkü DAİŞ, Cezaa tarafından saldırarak Rojava’ya açılan insani koridoru kapatmıştı. Bu nedenle erzak ve çeşitli yaşam ihtiyaçlarının ulaştırılması sıkıntılı oluyordu. Bir an önce bu koridorun yeniden açılması gerekiyordu. KDP'ye defalarca başvurduk fakat KDP, 'bu gün olur, yarın olur' şeklinde sürekli oyaladı. 'Yok' demedi fakat hiçbir zaman da ortak operasyona gelmedi. Halk artık zorlanmaya başlamıştı. Bundan dolayı hareketimiz kendi imkanlarıyla bir koridor açma çabalarına girdi ve bunun planlamasını yaptı.
Sayın Karasu, KDP'nin operasyonu bilinçli geciktirdiğini söylüyorsunuz. Sizce neden? Acaba hedef, orada açlık sınırlarına getirilen 10 bini aşkın insanın dağı bırakmasını sağlamak olabilir mi?
Oyalamasının esas nedeni şuydu: KDP Şengal'de büyük itibar kaybına uğradı. Büyük bir travma yaşadı. Direnmeden çekildiler. Bu dünya ve Kürt kamuoyunda KDP'nin imajını sarstı. KDP'nin moral değeri ve ciddiyeti zayıfladı. Bu durum KDP'yi çok zor duruma düşürdü. Düştüğü yerde imajını düzeltme hesapları içerisine girdiler. Bunun için Özgürlük Hareketi'yle ortak bir operasyon yapmaya yanaşmadı. Aslında prestijini kurtarmak için kendisi bir harekât yapmak istedi. DAİŞ’in yıprandığı, zayıfladığı ve artık Şengal'de tutunamaz hale geldiği bir dönemde ise çeşitli güneyli güçlerle ilişki içine girerek bir koridor açma planlamasına gittiler. Bu yönüyle ulusal çıkarları düşünen bir yaklaşım değil, daha çok kendi çıkarları ve prestijini düşünen bir yaklaşımla hareket etti.
KDP’nin hareket tarzı operasyonun zamanlamasını belirledi diyebilir miyiz?
Eğer KDP oyalamasaydı birlikte hareket ederek çok önceden koridor açılabilirdi. Ancak KDP bir taraftan bizi oyalarken öte yandan tek başına ama sadece bulunduğu alanda bir koridor açma planı ve hareketliliği içine girince, gerilla güçlerimiz Rojava’dan hem koridor açtı hem de Şengal'de üslenmiş olan DAİŞ’in üzerine yürüdü.
Bu önemli sayın Karasu. Çünkü ilk gün bazı medya organları peşmergenin operasyon halinde olduğunu ve Şengal’e girdiğini söylüyordu. İşin aslı nedir?
Zaten Şengal'deki hakim yerler gerillanın elindeydi. Gerilla hakim yerden saldırarak Şengal'i kuşattı. Ancak gerilla Şengal'in içine girdikten ve DAİŞ Şengal merkezinden çekildikten sonra KDP peşmergeleri de motorize güçleri ve araçları karayolundan çıkarak Şengal içlerine gelmişlerdir. Durum böyle gerçekleşmiştir. Öyle söylendiği gibi Şengal'i peşmerge kurtarmamıştır. Peşmerge bu operasyona katılmamıştır. Sonradan Şengal’e gitmiştir.
DAİŞ ÇEKİLDİKTEN SONRA PEŞMERGE ŞENGAL’E GİRDİ
Yani ortak hareket etme yok mu?
Gerilla burada tam 4 ay 20 gündür ciddi bir direniş sergileyip eylem yapıyor. Kısa bir süre önce DAİŞ'in elindeki çok önemli bir vadiyi gerilla kurtardı. DAİŞ'i oradan söktü, attı. DAİŞ aslında o zaman önemli bir darbe yedi ve giderek tamamen şehre sıkışmaya başladı. Gerillanın saldırısı sonrası peşmerge de Şengal'e girdi. Gerillalar, peşmerge geldiği zaman "niye geliyorsunuz" demeyecekti her halde. Zaten hiç kimsenin böyle bir şey demeye hakkı da yoktur.
Şengal bütün Kürtlerin onuru ve namusudur. Bütün Kürtler o konuda ahlaki ve politik sorumluluğa sahiptir. Hiçbir güç, bir diğerine ‘siz gelmeyin’ diyemez. Ne biz peşmergeye ‘gelmeyin’ deriz ne de Güneyli güçler YPG'ye ‘gelmeyin’ diyebilir. Şengal'deki en ufak bir olumsuzluk, bütün Kürtlerin onurunun ve namusunun çiğnenmesidir.
Sayın Karasu, Şengal Kürtler açısından neden bu kadar önemli?
Çünkü Êzîdî Kürtler insanlığın ve tarihin Kürtlere mirasıdır. Kürtlerin içinde Sünniler, Aleviler ve farklı mezhepler var. Ama en az sayıda olanlar Êzîdi'lerdir. Êzîdîlik bir nevi Kürtlerin İslamiyet öncesi veya tarihteki ilk inançlarıdır. Êzîdiliğin köklerinin tarih öncesine kadar dayandığı söyleniyor. Ortadoğu'da ilk inançlar bu biçimde ortaya çıkmış ve daha sonra farklı inançlara bürünmüştür. Êzîdîlik de dönüşüme uğramıştır. Aleviler eski inancını yaşarken İslamiyet’le tanışınca, inançları yeni bir biçime kavuşmuştur. İşte böyle bir inanç mozaiği içinde tabi ki Êzîdilerin durumu önemlidir. Önemli bir azınlığı temsil ediyorlar. Korunmaları ve varlıklarını sürdürmeleri lazım.
Şengal katliamının bilançosu hala tam olarak bilinmiyor. Bu katliamın diğerlerinden farkı nedir?
Êzîdî toplumu daha önce 72 ferman yani katliam yaşamışlardır. Son Şengal katliamında yaşadıkları en ağır olanıdır. DAİŞ’in yaptığı katliam çok ağır sonuçları olan bir fermandır. Yüzbinlerce insan göç etti. Şengal'de neredeyse Êzîdî Kürt kalmadı. Tarihte böyle bir durum olmamıştır. Tarihte ne 100 binlercesi vatanlarını bırakmış, ne de binlerce kadın esir alınarak köle pazarında satılmıştır. Bu gerçektir. En ağır ferman hangisi denilirse bu fermandır. Bunda tabi ki KDP'nin sorumluluğu büyüktür. KDP'nin kendi siyasi ve askeri hakimiyetinin olduğu koşullarda bu ferman gerçekleşmiştir. Bu açıdan Şengal'in durumunun yeni bir biçimde ele alınması gerekiyor.
Nasıl bir ele alış gerekiyor sizce?
Bu katliamla Êzîdî toplumu bitirilmek istendi. Binlerce kadını kaçırıldı. Her türlü hakaret yapıldı. Topraklarından kopartıldılar. Yalınayak, dağ taş demeden yürüyerek canlarını kurtarmaya çalıştılar. Bu, vicdanımızı sızlatmıyor mu? Onu gören Kürt, onurlu yaşayabilir mi? Bu duruma düşmüş Êzîdî Kürt ortadayken, Kürtler namuslu olabilir mi? Bu kadar vatanı parçalanacak, binlerce kadın kaçırılacak ondan sonra Kürt "ben onurlu ve namuslu yaşıyorum" diyecek böyle olabilir mi? Bu konu, sadece KDP'nin ve Güney Kürdistan'daki siyasi güçlerin sorunu olabilir mi? Hayır. Bütün Kürtlerin sorunudur. Bütün Kürtlerin onuru ve namusu çiğnenmiştir. Bu açıdan onur ve namus sorunudur. Böyle bir onur ve namus sorunu olduğu için de bütün Kürtler sorumluluk duymak zorundadır. KDP artık "Burası benimdir, başka kimseye ait değil" iddiasında bulunamaz. Bunu herkes söyleyebilir ama KDP söyleyemez. Pratiği ortadadır. Kürtlerin onuru ve namusu olan Êzîdîler neredeyse tarihten silinecek ve yok olacaklardı çünkü.
Şengal artık bir partinin, siyasi gücün egemenliğinin olacağı bir yer değildir. Bütün Kürtlerin onur ve namusudur. Goran'ın da, Yekiti'nin de, KDP'nin de, PKK'nin de, Yekgurti'nin de, Doğu'daki örgütlerin de, PYD'nin de namus ve onur sorunudur. Şengal'in durumu böyledir. Böyle görmemek yanlıştır. Çünkü orada Êzîdîler yok olduğunda sadece KDP, YNK, PKK kaybetmeyecek bütün Kürtler kaybedecek. Bütün Kürtlerin onur ve namusu çiğnenmiş olacak. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi olarak bu kadar hassas olmamızın nedeni de budur. Bütün Kürtler ve Kürt Özgürlük Hareketi, Şengal konusunda niye bu kadar hassas? Şengal kurtarılınca bütün Kürtler neredeyse bayram yaptılar, neden mi? Çünkü Şengal ezildiği an, bütün Kürtlerin onuru ve namusu çiğnenmiştir. Artık rahat yaşayamaz ve rahat uyuyamazlar. Êzîdîlerin yok olduğu bir Kürdistan gerçeğinde bütün Kürtler bitmiş ve tükenmiştir. Bu böyle ciddi bir durumdur. Onun için Şengal'e saldırı ve boşaltılması ne kadar ağır bir durum idiyse, Şengal'in kurtarılması da o kadar onur verici büyük bir olaydır.
KOBANÊ’DEN ŞENGAL’E GERİLLA DİRENİŞİ
Peki, Şengal'in özgürleştirilmesi veya şu an devam eden operasyon DAİŞ açısından neyi ifade ediyor? Çünkü Hareketiniz daha önce DAİŞ'in Şengal saldırısını stratejik bir saldırı olarak değerlendirmişti. Maxmur, Rabia, Cezaa'da gelişen saldırılar da bu öngörünüzü doğruladı. Şengal’den sonra Rojava’ya yönelik bir saldırı gelişti. Şengal'in DAİŞ’in elinden çıkması DAİŞ'in hesaplarını nasıl etkiler?
DAİŞ'in Şengal'den atılması 5 aylık Şengal'deki mücadelenin bir sonucudur. Ama Rojava Devrimi'nin yıllardır DAİŞ çetelerine direnmesinin de DAİŞ'in Şengal'den atılmasında büyük bir etkisi olmuştur. Kobanê'de ayları bulan direniş olmasaydı ve DAİŞ Rojava'da, Maxmur'da darbelenmeseydi ve Celawla'da DAİŞ'in saldırıları boşa çıkarılmasaydı Şengal zaferi kazanılamazdı. Bu direnişler olmasaydı kimse Şengal'e giremezdi. Bırakın Şengali, Duhok ve Hewler kaybedilirdi. Eğer gerilla güçleri direnmeseydi Hewler boşalıyordu. Gerilla güçlerinin Şengal ve Maxmur'da direnişi olmasaydı, Kerkük'e gitmeselerdi halkın morali düşmüştü. Bu nedenle Şengal'in kurtuluşunda DAİŞ'e karşı yürütülen bütün mücadelelerin payı belirleyicidir. Bu görülmeden Şengal'deki başarı nasıl gerçekleşti anlaşılamaz. Kobanê'de yüzlerce şehit var. Onların direnişi görülmeden ve onların direnişinin DAİŞ'i yıprattığı ortaya koyulmadan Şengal Direnişi ve başarısı nasıl açıklanabilir. Çünkü DAİŞ bir bütündür. Kobanê'den Şengal'e, Serekaniye'den Tirbesipiye, Rabia'dan, Cezaa'ya, Celawla'dan Kerkük’e kadar Kürt Özgürlük Hareketi gerillaları DAİŞ'e karşı savaş vermektedirler. DAİŞ Kobanê'de duvara çarptı. Kobanê DAİŞ'e mezar oldu. Eğer Kobanê'de bu büyük direniş olmasaydı Şengal'e girmek mümkün müydü? Gerilla savaşının başarı kazanması için gerillanın sadece bir yerde değil, düşmanı birçok yerde yıpratma taktiği ve stratejisi vardır. Zaten Kobanê'ye saldırınca gerillalarda her tarafta DAİŞ'i yıpratmak için bir mücadele verdiler. DAİŞ'in güçleri dağıldı ve tükendi. İşte gerilla güçleri de buna dayanarak hamle gerçekleştirip Şengal'i kurtardılar.
DAİŞ’İN ROJAVA'YI KUŞATMA PLANI BOŞA ÇIKARILMIŞTIR
Şengal DAİŞ için önemliydi. Şengal'i tümüyle ele geçirseydi kesinlikle Güney Kürdistan üzerinde yoğun baskı kuracaktı ve birçok alanını ele geçirecekti. Güney Kürdistan'ı küçük bir yere hapsedecekti. Şengal'i ele geçirmekle planladığı buydu. Diğer yandan Şengal'e dayanarak cephe gerisi olarak da Musul'dan güç alarak bir taraftan Dera Zor'dan diğer taraftan Musul'dan hareket ederek Rojava Devrimi'ni boğacaktı. Ama Şengal'de daha ilk günden gerillanın stratejik alanları DAİŞ'e kaptırmaması tabi bu planlarını bozmuştu. Şimdi de DAİŞ'in Şengal'den çıkarılmasıyla birlikte DAİŞ'in Musul'a dayanarak Güney Kürdistan üzerinden Rojava'yı kuşatma planı boşa çıkarılmıştır.
Şu ana kadar ki direnişle DAİŞ’in hedeflediği İslam Devleti Projesi Kürdistan'da boşa çıkarıldı diyebilir miyiz?
İslam Devleti demeyelim. Bunlar İslam falan değil. Bunlar Önder Apo'nun da söylediği gibi karşıt İslam'dır. Yani İslam'la alakası olmayan, sapkın bir harekettir. İslam bu toprakların bir kültürüdür. Hak adalet, eşitliği ve vicdanı esas alan bir kültürüdür. İnancı ve yaşamının en doğal parçasıdır. Ortadoğu halklarının çoğunluğu Müslüman'dır. Bu açıdan bunlar gerçekten de Müslüman değillerdir. Aksine Müslüman karşıtlarıdır. Bu gün İslam’a ve Müslümanlığa en fazla karşıt olan ve zarar veren güç kimdir denilirse tabi ki bunların gösterilmesi gerekir. Nitekim dünyada bunların katliamları ve vahşeti karşısında İslam'ı farklı tanıma yoluna gidiyor. Hâlbuki Ortadoğu, halkları kültürüyle ve toplumsal değerleriyle insanlığa çok değer katmış ve bundan sonra da katacak bir coğrafyadır. Şimdi tabi ki onların öngördüğü İslam'ın iktidara alet edildiği siyasetin başarısı kırılmıştır. Bu yönüyle artık böyle bir iktidar İslam’ı böyle devletçi İslam yaratmak, İslam’ı DAİŞ pratiğinde olduğu gibi devlete alet etmek mümkün değildir. Artık sonun başlangıcını yaşamaktadır.
DAİŞ aslında Kürtler karşısında kırılmıştır. Yanlış hesap yapmıştır. Aslında bunda da etken Türk devletidir. DAİŞ'i bu kadar Kürtler üzerine süren Türk devletidir. DAİŞ'i bir yönüyle de tuzağa düşmüştür. Hem beslemiş ve desteklemiştir hem de DAİŞ'i Kürtlerin üzerine sürerek aslında DAİŞ'e kaybettirmiştir. Türk devletinin amacı PKK'yle DAİŞ'i savaştırıp Kürt sorunundan kurtulmaktı. AKP Hükümeti Kürtleri DAİŞ'le uğraştırıp güya kendi iktidarını pekiştirecekti. Sonradan da Kürt Özgürlük Hareketi'ni zayıflatıp tasfiye edecekti. Ama bu hesapları boşa çıkmıştır. DAİŞ'le Kürt Özgürlük Hareketi'ni çatıştırıp aradan sıyrılma politikaları boşa çıkmıştır. Çünkü DAİŞ'e dayanak Ortadoğu'da politika yapmak istiyor. DAİŞ'in destekleyicisi AKP'dir.
Geçen gün Cuma Arkadaş "Asıl Halife Ebubekir Bağdadi değil, Erdoğan'dır" demiş. Çok doğru söylemiş. Çünkü Türkiye arkasında olmasa ve desteklemese DAİŞ bu hale gelmemezdi. Musul'u bile ele geçirmesi AKP' nin desteğiyledir. Musul'u ele geçirmesi öncesi aslında KDP'de bu DAİŞ, AKP ve Eski Saddam yanlılarıyla ittifakının bir parçasıdır. Yani Sünni blok içerisindedir. Sünni blok içinde politika yapıyorlardı. Sonradan KDP DAİŞ'in planladıklarını kabul etmeyince DAİŞ'le KDP'nin arası açıldı. DAİŞ KDP'nin verdiği sözleri tutmadığı şeklinde bir değerlendirme yapıyordu. Artık ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır bilemeyiz ama şunu söyleyebiliriz ki KDP tabi DAİŞ'in Şengal'e, Hewler'e, şuraya buraya saldırısını hesaplamıyordu. Bu Sünni cephe içerisinde olduğu için kendisine saldırmayacağını düşünüyordu. Tabi sonradan dengeler değişti, hesapları alt üst oldu ve DAİŞ Güney Kürdistan'a saldırdı. Ama şunu söyleyebilirim ki bütün hepsinin arkasında Erdoğan vardır. Bu gün bile hala "Kobanê stratejik değildir. Niye sahip çıkıyorsunuz" diyor. Adamın kafasında insanın, toplumun, halkın katliamı yok, strateji var. "Halep stratejiktir. O zaman neden Kobanê ile ilgileniyorsunuz, Halep'le ilgilenmiyorsunuz" diyor. "Tamam Halep'le de ilgilenin. Kobanê'de, Halep'te önemlidir" diyemiyor. Böyle dese anlaşılır. Ama ne diyor? "Orası zaten Aynul Arap'tı" dedi. Yani Kobanê'nin Arapların memleketi olduğunu söyledi. Oranın Araplaştırılmak istendiğini bu nedenle Arapların oranın ismini Türkiye'de olduğu gibi değiştirdiklerini söylemiyor.
SALDIRILARIN ARKASINDA HER ZAMAN TÜRK DEVLETİ VARDIR
DAİŞ aslında AKP ile birlikte hem Rojava'yı hem de Güney Kürdistan'ı Kürtsüzleştirme ittifakı yapmıştı. Musul ve Şengal'i Kürtsüzleştirdiler. Yine bu Kürtsüzleştirme hedefinde Kerkük'te vardır. Bilmem Xaneqin vb. de vardır. Bu konuda AKP'yle ittifak içindedirler. Bu açıdan tabi ki DAİŞ çok şey kaybetti. Artık o korkutucu gücünü kaybetti. Öyle girdiği yeri silip süpürdüğüne dair ününü kaybetti ve kırıldı. Amiyane deyimle büyüsü bozuldu. Kürde çarptı ve kırıldı. Bu açıdan artık baş aşağı gidiş gerçekleşecektir. Tabi ki son çırpınışlarını yapacaktır. İşte Rojava Devrimi'ne saldıracaktır. Çünkü Rojava Devrimi'ne saldırıların arkasında her zaman Türk devleti vardır. Türk devletinin desteğiyle Rojava Devrimi'ne saldırıp onu yıkmayı deneyecektir. Ama Şengal'deki yenilgiden sonra Rojava Devrimi'ne de artık eski güçle saldırması kolay değildir. Hatta eğer KDP doğru politika izlese ve doğru bir yaklaşım içerisine girse, Telafer Türkmenleriyle, Süryanilerle, Kürt Özgürlük Hareketi'yle, yine Merkezi Hükümetle iyi ilişkiler içinde hareket etse DAİŞ Musul'da da kalamaz. Musulu da bırakmak zorunda kalır.
İleride Musul’a dönük de benzeri bir operasyon bekliyor musunuz?
Şengal kurtuldu ama ben Telafer’in kurtarılmasını da önemli görüyorum. Aslında Kürtler Kürt Özgürlük Hareketi, HPG, YPG, YBŞ ve buna peşmergeleri de katacak olursak bütün güçlerin ortak hareket etmesiyle Telafer’in de özgürleştirilmesi gerekiyor.
Siz daha önce de bir mülakatınızda Telafer vurgusu yapmıştınız. Kürt Özgürlük Hareketi neden Telafer’i bu kadar önemsiyor?
Nasıl ki Êzîdîler inançsal bir azınlıksa Türkmen Şiiler de, Sünniler içerisinde bir adacıktır. Bunun için de Telafer’i savunmak demokrasi ve özgürlük güçlerinin vicdani ve ahlaki borcudur. Hem demokrat hem de özgürlükçü olup, bir inanç topluluğunun yok edilmesine göz yummak tutarsızlık olur. Bu mümkün değildir ve böylesi bir yaklaşımı kabul edemeyiz. Bu bakımdan biz, Şengal ile Telafer’in kurtuluşunun birleştirilmesini istiyoruz.
Bu konuda bir çağrı yapıyor musunuz?
Tabii. Telafer Türkmenlerine, Şii Türkmenlere de çağrı yapıyoruz: Kürt Özgürlük Hareketi’yle ilişkilensinler. YPG, HPG, Şengal Direniş Güçleri’yle ilişkilensinler. Telafer’i de kurtararak, demokratik özerk bir yaşama kavuşmasını sağlasınlar. Biz Kürtler kendimizi kurtardık ve rahatladık diyemeyiz. Şengal’in yanı başında Telafer Türkmenleri büyük bir zulüm altındadır.
Bölge devletleri ve uluslararası güçlerin, genel anlamda da kapitalist modernist güçlerin tam da korktuğu bu yaklaşımınız mı? Çünkü dört parça Kürdistan’da da Kürtlerin özgürlüğüyle yetinmeyen bir siyaset izliyorsunuz.
Şu açık: biz demokratik sosyalist bir ideolojiye sahibiz. Özgürlükçü ve radikal demokratik bir bakışa sahibiz. Böyle bir ideolojimiz varken hiçbir halkın ve inanç grubunun kölece ve zulüm altında yaşamasını kabul edemeyiz. Yoksa ideolojimize ve inancımıza uygun davranmamış oluruz. Bu bakımdan bütün halkların özgürlüğünü savunmamız egemenler açısından tehlikeli tabii. Bütün egemenler kendileri için tehlike olarak görüyor. Egemenler diyor ki, Kürtler sadece Kürdistan’ı egemenliği altında tutan egemenlere karşı değil; bütün egemen güçlere karşı savaşıyorlar ve karşı duruyorlar. Bütün Ortadoğu’yu demokratikleştirmek istiyorlar, diyorlar. Bütün Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ne demektir? Bütün egemen güçlere karşı tutum almak demektir. Bütün egemenlere karşılar çünkü bütün Ortadoğu özgürleşmeden ve demokratikleşmeden, Kürtler varlığını ve özgürlüğünü güvenceye alamazlar.
Kürtlerin varlığını ve özgürlüğünü güvenceye alması, ABD’nin, İngiltere’nin veya başka uluslararası güçlerin destek vermesiyle olmaz. Kürtler, ancak Ortadoğu demokratikleşirse varlığını ve özgürlüğünü güvenceye alabilirler. Çünkü demokratikleşmiş bir Ortadoğu demek, şovenizmin ve gericiliğin kırıldığı, farklılıkların kabul edildiği, her türlü dinsel ve etnik kimliğin yan yana yaşayabildiği siyasal bir iklimdir. İşte biz Kürtler hem inancımız gereği hem de Kürtlerin varlığı ve özgürlüğü bunu gerektirdiği için bütün halkların özgür ve demokratik yaşamasını ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini istiyoruz. Ortadoğu’nun farklı kültür ve kimliklerinin bir arada yaşadığı demokrasiye kavuşmasını istiyoruz.
Bu kadar saldırılara maruz kalmanızın nedeni bu mu?
Tabii tabii. Bu, şu demektir: 5 bin yılık devletçilik bu topraklarda Sümer’de ve Mısır’da ortaya çıkmıştır. Ortadoğu’da 5 bin yılık sömürücü ve iktidarcı bir sistem var. Şimdi bu ideoloji ve zihniyet, bu iktidarcı sistemi ortadan kaldırıp; onun yerine halkların güç olduğu ve kendi kendisini yönettiği yeni bir dünya yaratmak istiyor. Tabii ki bu yaklaşım Ortadoğu’daki bütün egemenler tarafından tehlikeli görülüyor ve karşı çıkılıyor. En başta da Ortadoğu egemenlerinin jandarması, egemenlerin ağabeyi Türk devleti böylesi bir projeye ve ideolojiye karşı çıkıyor.
Şengal işgali, katliam ve göç başladığı zaman herkes sus pus oldu. PKK müdahale etti. Katliamları durdurdu ve Şengal’in mutlak düşmesini engelledi. Uluslararası güçlerin bu müdahale karşısındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa’nın, ABD’nin veya uluslararası güçlerin tümden PKK’ye karşı tutumunun bir iki yıl önceki gibi olduğunu söyleyemeyiz. Değişiklikler oldu. Özellikle Şengal’deki sadece Kürtlerin değil bütün insanlığın onuru ve namusuydu. Bir inanç topluluğu neredeyse yok ediliyordu. HPG, YJA STAR, YPG ve YPJ güçlerinin müdahale etmesi tabii ki dünyada büyük bir yankı uyandırdı. PKK’nin dünya halkları nezdinde itibarı çok arttı. PKK’nin farklı inanç, kimlik ve kimliklerin kurtuluşunu hedeflediği ve onları savunduğu bir kez daha görüldü ve ispatlandı. Bu, büyük bir etki ve saygınlık yarattı. Bu sempati ve saygınlık Kobanê’de gelişen direniş sonrasında 1 Kasım’ın Kobanê Günü ilan edilmesiyle de küresel bir nitelik kazandı. Toplumlarda Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik böylesi bir değişim olunca egemenler de bunu dikkate almak zorunda kaldı. Onlar da bir meşruiyete dayanıyorlar çünkü. Hiçbir egemenlik meşruiyeti olmadan yaşayamaz. PKK insanlık için bu kadar mücadele verecek, zalimlerle bu kadar savaşacak, Şengal’i kurtaracak, Kobanê’de insanlık düşmanı DAİŞ’e bu kadar darbe vuracak bir güce karşı uluslararası güçler sessiz kalabilir mi? Sessiz kalırlarsa kendi meşruiyetlerini kaybederler.
Bu yaklaşım, yani yok sayma savunduklarını iddia ettikleri evrensel değerlerle de çelişmez mi?
Tabii, bundan dolayı Kobanê’de DAİŞ’i vurdular. Yine PYD ile çeşitli uluslararası güçlerin görüşmeleri var. Hareketimize yönelik de kimi yaklaşımlarda yumuşamalar var. Tabii ki kendi hesapları vardır. Kendilerine benzetmek, kendi politikalarının içine çekmek isteyebilirler. Bunlar farklı konular. Ama tümden bir yaklaşım değişikliğinden bahsedemeyiz. Şengal’de en önemli rolü gerilla oynadığı, Şengal’e giren ilk güç gerilla olmasına rağmen çeşitli yayın kuruluşlarında, ajanslarda bu gerçeği görmeyen ve gerillayı geride tutarak peşmergeye rol atfeden yaklaşımlar var.
Son dönemlerde KDP ile YNK, ABD’nin terör örgütler listesinden çıkarılmasının sergilenen direnişle bağı var mı sizce?
O ayrı bir şey. KDP ve YNK’nin yıllardır bir terör örgütü muamelesi görmediği açıktır. Hem Talabani hem de Barzani ABD başkanları dahil herkesle görüşüyordu zaten. Bu karar, ABD’ye girişte Kürtlerin daha sıkı denetlenmesi içindi. Zaten 3. Derecede terör örgütü diyorlar. Güya o kanalla ABD’ye sızmaları engellemek için bir tedbir denebilir. Bir de aslında amaçları bu durumu her an bir şantaj olarak kullanarak KDP ve YNK’yi kontrolde tutmaktı. Yani çok önemli olduğunu düşünmüyoruz. Ya da bu direnişle listeden çıkarıldığı görüşü de yanlıştır. Zaten fiili olarak böyle bir durum yoktu, resmi olarak da bu listeden çıkardılar. Ancak, direnişimizin Kürtlere her yerde büyük bir itibar kazandırdığı açıktır. Kürtler Ortadoğu siyasetinde etkin bir rol oynadılar. Bölgede sadece Türkler, Araplar, Farslar yok, Kürtler de var. Savaşıyorlar, direniyorlar hem de en güçlü bir şekilde direniyorlar. Batı bunu gördü.
Kürtlerin varlığını yine bölge halklarına karşı bir şantaj olarak mı kullanacaklar?
Şu an Kürtler kadar savaşçı ve direnişçi bir topluluk yoktur. Özellikle bizim çizgimizde Kürtler fedaidir. Fedai savaşı yürütüyoruz. Kürtler fedaileşmiştir. Kürtlerin zaten savaşçı karakteri var ve PKK ile de fedaileşmişler. Öte yandan Türkiye, Suriye, Irak ve İran siyasetinde etkililer. Bu kadar etkili bir gücü her halde uluslararası güçler dışlayamazlar. Bir politikaları var. Ancak bu politika Kürt sorununun kalıcı çözümüne dayalı bir politika olacak mı? Bölge ülkelerini Türkiye’yi, İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi kendi politik çizgilerine getirmenin, teslim almanın aracı olarak mı Kürtleri kullanacaklar? Daha belli değil. Kürt sorununun çözümü için sağlam bir iradeye sahip olduklarını söylemek ya da Kürt sorununun çözümünü desteklediklerini söylemek hala mümkün değildir. Ama eski katı tutumlarını bıraktıkları, Kürt Özgürlük Hareketi’ne daha olumlu yaklaştıkları ve bu çerçevede Kürtlerin rolünü görerek Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını sağlamalarına engel olmayı daha gerekli görebilirler.
Evet, temkinli yaklaşıyoruz çünkü Kürtlere tavşana kaç, tazıya tut politikası uygulanmıştır. Kürtler hep bölge halklarının teslim alınmasının aracı olarak kullanılmak isteniyor. Yani, İran’a karşı olanlar Kürtleri İran ile, Türk devletiyle bir hesabı olan Kürtlerle Türklerin kavga etmesini ister. Kürtleri destekler ama kazanmasını istemezler; hem Türkleri destekler hem de kazanmalarını istemezler. Böylesi bir siyaset söz konusu. Böyle bir durumdan çıkmanın yolu, bölge devletlerinin akıllı davranıp Kürtlerle sorunlarını çözmesinden geçer. Ama bölge ülkelerinde de böyle akıllı politikacı yok. Hepsi uluslararası ve çeşitli bölgesel güçlerin politik oyuncağı haline gelmiş durumdalar. Kürt düşmanlığı bunu ifade etmektedir.
Rojava’ya, Kuzey’e ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Êzîdîler bu süreçte ne yapmalı sizce?
73. fermandan sonra Êzîdîler artık dünyaya eskisi gibi bakamazlar. Kendilerini eskisi gibi ele alamazlar. Dünyaya yeni bir bakışla ele almaları gerekmektedir. Büyük acılar çektiler. Binlerce kadın kaçırıldı. Yüz binlercesi göç etti. Şengal’in kurtuluşu yeni bir biçime kavuşturulmalıdır. Artık eskisi gibi yaşanamaz. O açıdan, yaşanan acıları anlamlandıracak bir de tabii yüzlerce şehidimizin anısına bağlılığın gereği olarak bir Şengal ve Êzîdî gerçeğinin ortaya çıkarılması gerekir. Bu da, Şengal halkının kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen demokratik özerkliğe kavuşmasıdır. Eğer 73. Fermandan sonra, bunca acı çekildikten sonra hala eskisi gibi yaşanacaksa, hala kendi iradesi ve örgütlenmesi olmayan, kendi kendisini yönetemeyen, kendi meşru savunmasını sağlamayan bir Şengal ve Êzîdîlik, gerçekten de kabul edilemez. Bu kadar acı ve zulüm yaşandı. Biliniyor, KDP bıraktı ve gitti. Eğer Şengal’in öz yönetimi ve bu öz yönetime bağlı savunma güçleri olsaydı, Şengal böyle kolayca terk edilir miydi? Hayır. Êzîdî gençleri direnirdi. Öz yönetime bağlı gençler fedaice direnirlerdi. Hepsi ölürdü ama Şengal’i bırakmazlardı. Çünkü Şengal onların kutsal vatanıdır. Ama kutsal vatanı kimse savunmadı. Kutsal olan yer savunulur. Herkes kendi kutsalını ölümüne savunur. Ama Êzîdîlerin kutsal vatanı Şengal savunulamadı. Bu, öz yönetimden yoksunluktan oldu. Öz yönetime dayalı öz savunmadan yoksunluktan oldu. Bu açıdan, bu kurtuluşun bir anlamı olmalı. Şengal kurtuldu ama ne olacak? Eskisi gibi mi olacak? Eskisi bu felaketlere yol açtı. Eğer hala eski siyasal düzen, eski sosyal yaşam ve eski zihniyet olacaksa Êzîdîler kendilerini koruyamazlar. O bakımdan kesinlikle Şengal’in kurtuluşu, Şengal’in demokratik özerkliğiyle taçlanmalıdır. Bunu herkes kabul etmelidir. Êzîdîlere saygının gereği budur. Bunu kabul etmeden kimse Şengal’i özgürleştirdim, kurtardım diyemez.
ÊZÎDÎLER VATANLARINA DÖNMELİDİRLER
Şengal’in kurtuluşu, demokratik özerk olursa mümkündür. Bunun için bütün Şengal’liler her neredeyseler derhal Şengal’e dönmelidirler. Vatanlarına dönmelidirler. Vatan toprağı üzerinde yaşandığı zaman vatandır. O topraklar için mücadele edildiği zaman vatandır. Vatan, o toprakları sen yönetiyorsan vatanındır. Öz yönetim varsa vatandır. Şengallilerin hepsi vatana dönerek öz yönetimlerini kurmalı ve öz savunmalarını yapmalıdırlar. YBŞ’yi büyütüp güçlendirerek bütün Şengal’in öz savunmasını yapacak düzeye ulaştırmalıdırlar. Bunun dışındaki her yaklaşım yanlıştır. Êzîdîlere saygısızlıktır. Şengal’i kurtarmak değil, Şengal’e egemen olma isteğidir. Şengal’e kimse egemen olmamalı. Êzîdî Kürtler üzerinde kimse hakimiyet peşinde koşmamalıdır. Şengal’i kurtarmak, Şengallilerin kendi kendilerini yönettiği bir statüye kavuşturmak demektir. Kendi kurumlaşmalarına ve öz savunmalarına kavuşmalarını sağlamaktır. Ancak böyle olursa Şengal gerçek anlamda kurtulmuş olacaktır. Êzîdîlere ve Şengal’e saygı da budur. Ancak böyle olursa vatana dönüş olabilir. Öz savunma ve öz yönetim yoksa yarın bir başka güç aynı acıları yaşatabilir. Bundan dolayı da Şengalliler dönüp vatanlarına sahip çıkmalıdırlar. Öz yönetimlerine sahip çıkmalı, örgütlülüklerini sağlamalı ve hiç kimsenin kendileri üzerinde egemenlik kurmasına izin vermemelidirler. Öz savunma örgütlü topluma dayanır. Öz yönetime dayalı öz savunmalı toplum olmazsa, örgütsüz toplumdur demektir ve gelecekte silahlı birkaç kişi bile gelip Şengal’i işgal edebilir.
Sayın Öcalan, toplumun öz savunmasının, devletlere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu söylüyor. Sizin de bahsettiğiniz öz yönetime ve öz savunmaya dayalı model, tıpkı Rojava’da olduğu gibi Güney Kürdistan’ın ve Irak’ın diğer alanlarında da uygulanabilir mi?
Devlet demek baskı ve hegemonya demektir. KDP, ben küçük bir ulus devletçik kuracağım, diyor. Ulus devletçilik Êzîdî’nin de, Kakai’nin de Şebek Kürtlerin de iradesini kabul etmez. Her yerde merkezi otorite ben olmalıyım, yerelin iradesi olmamalı der.
Yani öz savunma devletin insafına bırakılmamalı diyorsunuz. Peki, Şengal için öngördüğünüz bu model diğer benzer bölgelerde de uygulanabilir mi?
Tabii tabii. Devletin ve devletçiklerin insafına bırakılamaz. Aynı öz savunma biçim Telafer için de olmalıdır. Ninova’ya, Kakailerin yaşadığı bölgeye uyarlanmalıdır.
Peki, nasıl bir yönetim modeli olur o zaman?
Özerk bölgeler olur. Şengal özerk bölgesi. Ninova özerk bölgesi. Kerkük özerk bölgesi. Xaneqin özerk bölgesi. Özerk ve öz savunmalı toplum modeli her tarafa uygulanabilir. Hata Telafer ile Şengal ortak özerk bölge de olabilir. Ortak kantonal sistem anlayışında ortak özerklik de kurabilirler.
Özerklik modeli bu tür ortaklaşmalara açık mıdır?
Tabii. Ama onların kendi öz iradelerine bağlıdır. Kimisi kendi kantonunu kurar. Bir başka topluluk kendi öz yönetimini kurar. Bu, her grubun kendi öz iradesiyle verebileceği kararlardır.
Özerklik ile demokrasi ve bağımsızlık arasında nasıl bir bağ var?
Özerk bölge demek, özgünlüğüyle örgütlenen ve kendi kendisini yöneten toplum demektir. Toplumların kendisini yönetmesi demokrasinin gereğidir. Gerçek özgürlük, gerçek bağımsızlık böyle olur. Eğer bu bölgeler özerk olsaydı direnirlerdi, daha fazla direniş gösterirlerdi. Tıpkı Rojava kantonlarında olduğu gibi. Onun için de özerklikten ve özgürlükten kimsenin korkmaması lazım. Telafer Türkmenlerini de hareket olarak önemsiyoruz. Onlar da büyük bir zulüm altında bulunuyorlar. DAİŞ orada da büyük bir zulüm uyguluyor. Bütün Şii Türkmenleri oradan sürmüş durumda. Bu da bir nevi soykırımdır. Soykırım sadece fiziki olarak yok etmek değildir. Soykırım bir kültürü, bir inancı, bir topluluğu yerinden yurdundan koparmaktır da. Şengal’den sonra Telafer’in de özgürleştirilmesi için kafa yorulmalıdır. Buna hem biz kafa yormalıyız, hem de Şii Türkmenler, Süryaniler, Êzîdîler, Güney Kürdistanlı güçler, KDP-YNK ve Merkezi Irak Hükümeti bu konuda kafa yormalıdır.