Katliamlar AKP ve DAİŞ’in gayri meşru ilişkisinin çocuğudur...- Doğan ÇETİN

Şimdi saldırının ardından günler geçti. Saldırının sorumlularına dair kimi mırıldamalar olsa da ‘bu saldırının sorumluları şunlardır, ihmaller ise bunlardır’ denilebilecek bir açıklama yapılamadı

Ankara’da yaşananlar, her birimizin aklına ve yüreğine koca bir acı dikti. Ankara meydanında sadece barış diye haykırmak için yüzlerce kilometre öteden yollara düşen, aynı temenniyi taşıyan, yoldaşlarıyla omuz omuza halaylar çeken bu güzel yüzlü, koca yürekli insanlar yaşamayı herkes kadar hak eden barışseverlerdi. O alçakça saldırı gerçekleşinceye dek meydanda aslında birazdan gerçekleşecek olan bu katliamın sorumlularının adlarını bir bir ifşaa ediyorlardı. Katledilenler katillerini adeta son sözleriymiş gibi bize söylüyorlardı: Katil Erdoğan! Katil adeta gözler önünde halkın mahkemesinde söz almış görgü tanıklarını vurdu.    

Failinin bu kadar net olduğu, sorumlularının bu kadar anlaşılır olduğu, bu kadar tanıdık, bu kadar içimizden bir terör saldırısı belki yok gibiydi. Akıl var ise ve akıl para ve güç uğruna iktidarın uşağı olmuş yalaka bir takım yalan üreticilerinin ve senaryo mühendislerinin algı operasyonu altında ölmek üzere değilse, bu saldırının sorumlularına dair fikir sahibi olmamak da mümkün değildi. Her nedense PKK’ye ilişkilendirilebilecek en küçük bir olayda bile kısa süre içerisinde tüm Mobese kameralarından detaylı istihbarat raporlarından toplumun karşısına gişe rekoru kıracak film ve hikayeler sunan AKP’nin emniyet ve istihbarat tayfası şimdi kendilerini ‘karmaşık ve içinden çıkılamaz bir vaka’nın tam ortasında buluyordu.

Şimdi saldırının ardından günler geçti. Saldırının sorumlularına dair kimi mırıldamalar olsa da ‘bu saldırının sorumluları şunlardır, ihmaller ise bunlardır’ denilebilecek bir açıklama yapılamadı. Aslında bu sorumluların açıklanmasına dair çok büyük bir merakın olduğunu sanmıyorum. En azından mağdurlar, katledilenler, saldırının hedefindeki irade bu konunun aydınlatılmasına dair talepte bulunmuyor. Neden? Çünkü KATİL’i tanıyorlar. Tek istekleri bunun hesabını sormak.

Kaldı ki AKP’nin kendi taraftarları bile katliamın sorumlularının kim olduğuna dair fikir sahibiler. Bu yüzden ‘kendilerine özgü’ yas tutma biçimleriyle ‘’bu yas bizim yasımız değil’’ dediler. Onlar için ayağa kalmadılar, şehitliklerini sorguladılar, karanfillerine bastılar, saygı duruşlarını katliamların başlangıç düdüğü gibi işittiğimiz fanatik sloganlarıyla böldüler. Bu tablo failin de mağdurun da aklında oluşturduğu resmi açık ortaya koydu. 

Acaba saldırganların ve sorumluların kim olduğunun açığa çıkarılmasına yönelik gayret ve çabalarla mı geçti bu günler? Emin olun ki hayır. Suçlu sonu kendine ulaşan, ipin ucu kendinde biten bir soruşturma yürütür mü? Bu günler içerisinde Tayyip ve Davutoğlu yine tetikçi Yalçın Akdoğanla birlikte en iyi senaryo ve en kurnaz plan üzerine çalışıp durdular. Sonuçta vardıkları nokta ne oldu? Bir hiç… Böyle anlarda en bildik yöntemlerine sıkı sıkıya sarıldılar. Başımıza gelebilecek her türlü musibet için sulandırılmış bir terör tanımlamasıyla belli belirsiz bir düşmanı sanık masasına oturttu verdiler. Trafik kazasından tutalım, fanatizmin acı dolu o yıkıcılığına, hastalıktan tutalım ekonomik krize kadar her şeyin tek bir sözle PKK’yle ilişkilendirilmesi için uydurulmuş o kötü masala sıkı sıkıya sarıldılar. Gerçekte devlet terörünün resmen ürünü olan, devletin kirli birlikteliklerinin gayri meşru çocuğu gibi peyda olmuş trafik terörü, holigan terörü, uyuşturucu terörü, enflasyon terörü, işsizlik terörü adındaki bütün veletleri zorla PKK’nin akrabası haline getirmek istediler. Öyle ya tüm pislikler terördü, terör de PKK’ydi. İnşa edilmek istenen algının en basit matematiği buydu. Gerçekte terörün babası olan devlet toplumu masum bir kız çocuğu gibi dizleri üzerinde oturtmuş azgın bir siyasi sapıklıkla başını okşarken şefkat ve tedirginlik arası bir duygu arasında gidip gelen toplum için o ne derse oydu. Öyle olmalıydı.

Ama Ankara’daki terörü herkes tanıdı ve anladı. Ankara katliamı, Amed’in ve Suruç katliamının kardeşiydi. AKP ve DAİŞ’in kime ne zarar vereceği belli olmayan gayri meşru bir çocuğuydu ANKARA terörü.  

Artık mızrak çuvala sığmamakla kalmıyor, bu mızrakın ucu devleti dürtüyor. Buna rağmen çaresizliğin yalan söyleme konusunda saçmalık sınırında seyreden ilerleyişini Başbakan Davutoğlu şahsında izliyoruz. Hala bu olaydan nemalanmak için bir umut ışığı arayan Başbakan yalana bini bir para deyip sallıyor. Bu işte daha tecrübeli olan devlet denilen en büyük çetenin reis’i olan Tayyip de söyleyecek söz bulamayınca belli ki Ahmet’i sıkıştırıyor. Ahmet diyor ki: Bu işin içinde iki örgüt olabilirmiş. Hani şunu diyor tamam DAİŞ’in bu işin tetikçisi olduğuna dair her şey açık ortada da bari PKK’yi bu işin ortağı yapalım.

Aslında Davutoğlu tam netleşememiş gibi. Korkuyor. Bu yüzden bu senaryoyu dilinin ucunda doluyor. Bu yalanla ilgili kendini inandırmaya çalışıyor. Söylemlerinde açık kapılar bırakarak en iyi zamanı kolluyor. Karanlığın çöktüğü, akılların sisle örtüldüğü, gözlerin kamaştığı, zihinlerin durduğu o anı bekliyor.   Son yılların en büyük yalanı bu. DAİŞ ve PKK işbirliği diye piyasaya sunulacak bu yeni filmi kim izler onu düşünüyorum. PKK öncülüğünde Ortadoğu’da tüm dünyanın dizlerini titreten DAİŞ denilen katil ordusunun burnunu sürten, onu doğduğuna pişman eden PKK ile yapmış olduğu bu ortaklığa kim inanır. Hem de bu gün Şengal’de yediği ağır darbelerle PKK’ye bulaştığına bin pişman olan DAİŞ’in AKP’nin kanatları altına sığındığı bir vakitte.

Elbette bu eylemde iki örgütün ortak çalışmış olma ihtimali üzerinde durulmalı. Biri açık ortada: Tetikçi DAİŞ! Diğeri de Ankara meydanındaki gül yüzlü insanların adını haykıra haykıra dillendirdiği, kanlarıyla adını yazdıkları katil: Hırsız-Katil Tayyip ve AKP terör örgütü!