Kilis’e atılan roketlerle kamufle edilmek istenen gerçekler

Neden Kilis?/Kilis’e roketleri gerçekten kim atıyor?/Kilis’e atılan roketlerle ne elde edilmek isteniyor?/Kilis’e atılan roketlerle Şırnak, Cizre, Nusaybin’e atılan topların ilişkisi nedir? Ama hepsini “ne oluyor?” sorusunda da birleştirebiliriz.

Kilis’e düşen roketler uzun süredir Türkiye’nin gündeminde. Şimdiye kadar 21 Kilisli yaşamını yitirdi. Başta gazeteciler olmak üzere konuyla ilgili tüm çevreler AKP faşizminden duydukları korkudan dolayı konuyu ‘önemli’ gündemler arasına sokamıyor. Türk-iye basını faşizm önünde el pençe divan duruyor ve kimse bir daha ‘MİT tırlarına’ yaklaşmak istemiyor.

Kürdistan’da olduğu gibi Kilis’te de, AKP’liler ve TSK ne diyorsa haber de, gerçek de o oluyor. Türkiye toplumu sadece Kilis’e düşen roketlerin ne kadar can ve mal kaybına yol açtığını öğrenebiliyor. Tabi bir de, TSK’nın fırtına obüsleri ve çok başlı roketleri sayesinde verdiği misliyle karşılık sonucunda kaç DAİŞ’linin tam isabetli vuruşlarla etkisiz hale getirildiğini, duyabiliyor.

TSK, Kilis’teki zayiat dahi tespit edilmeden, DAİŞ’e saldırı olduğuna ve bu saldırılarda çok sayıda DAİŞ çetesinin öldürüldüğüne ilişkin bildirileriyle ‘dünyayı kurtaran adamın oğlunun ordusu’ olduğunu herkese ispatlıyor. Bu konuda gerçekleri Kürt halkı, dostları ve demokratik çevreler gerçekleri kendi yaşadığı ve yaşamakta olduğu tecrübelerden dolayı iyi biliyor.

Düşen roketler konusunda ilk kesinlik, sınırın ötesinde süren çatışmanın bir yansıması olmadığıdır. Hele hele bazı AKP’li yetkililer ve Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın söylediği gibi roketler “kazaen” de düşmemektedir. O zaman;

Neden Kilis? / Kilis’e roketleri gerçekten kim atıyor? / Kilis’e atılan roketlerle ne elde edilmek isteniyor? / Kilis’e atılan roketlerle Şırnak, Cizre, Nusaybin’e atılan topların ilişkisi nedir? Elbette bu soruları daha da arttırabiliriz. Ama hepsini “ne oluyor?” sorusunda da birleştirebiliriz.

Bu soruların cevabını gazeteciler olarak merak ediyor ve arıyoruz. Bu cevabı ararken karşılaştığım birçok bilgi ve bulgu oldu. Bunlar ilk bakışta birbirinden bağımsız gibi duruyordu. Ama alt alta getirildiğinde bütüne dair fikir oluşturduğu kanısına vardım. Bunun için göz önündeki bazı olayları, satır aralarına gizlenmiş bilgileri, açıklamaları, yerel kaynaklardan edindiğimiz kimi gelişmeleri şöyle sıralayabilirim;

1-   Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve YPG’nin Kobanê tarafından Teşrin barajına kadar olan bölgeyi DAİŞ’ten, Efrin tarafından ise Azaz çevresinin El Nusra ve diğer çete örgütlerinden temizlemesi ardından bu bölgeye Türk sınırından yoğun çete geçişleri başladı. Bu geçişler Kilis’teki kargaşa sayesinde kamufle edilmekte.

2-   Ehrar El Şam, El Nûsra ve DAÎŞ arasındaki çatışmalar MİT’in çabalarıyla bir süredir son buldu. Yine MİT’in çabasıyla bu çete örgütlerinin toplantı yaparak ortaklaştığı, YPG karşısında Cerablus-Azaz hattı konusunda anlaşıldığı, toplantıda alınan kararlardan sonra bu örgütlere bağlı bütün grupların Azaz ve çevresine gelerek DAİŞ’e katıldığı belirtiliyor.

3-   Söz konusu toplantı sonrası başta Halep, Kobanê ve Efrin olmak üzere birçok noktada tüm çete örgütleri saldırıya geçti. Türkiye’nin yeni DAİŞ’lerinden Sultan Murat isimli grubun Suriye rejim güçleriyle çatışmaları ise birden kesildi.

4-   Rusya’nın bombardımanı ve rejim güçlerinin saldırıları sonrası, sınır hattındaki (Suriye’de) kamplarda bulunan çeteler Kilis sınır hattına götürüldükten sonra Azaz’a geçirildiği-geçirilmeye devam ettiği bilgisi birçok kaynak tarafından doğrulanmakta.

5-   Altınözü’nde ve bu ilçede bulunan kampta Suriyeliler dışında Suudili, Tunuslu, Katarlı ve Bahreynli kişilerin bulunduğu, söz konusu kişilerin Suriye’ye geçişlerinin de bu ilçeden yapıldığı belirtildi.

6-   Kilis’in yanı sıra Efrin’in sınır komşusu olan Hatay’ın Kırıkhan ve Altınözü ilçelerine TSK yoğun askeri sevkiyat yaptı.

7-   Türkiye-İran arasındaki görüşmeler sonrası Qamişlo ve Hesekê’de Rojava Asayişi’ne saldırılar oldu. Bu provokasyonun arkasında İran’ın örgütlediği ve silahlandırdığı milis güçlerin olduğu açığa çıktı. Buna paralel Türkiye, İran ve Suriye istihbaratlarının Cezayir’deki gizli toplantısı basına yansıdı ki, bu da taşları iyice yerine oturttu.

8-   Ahmet Davutoğlu, Başbakanlığının son günlerinde Muş’ta yaptığı mitingde “Afrin kardeşimizdir. Bir gün o terör örgütü Afrin’den çıkacak” dedi. Davutoğlu’nun konuştuğu gün Erdoğan ise, bir kez daha ABD’nin PYD ve YPG’yi ‘terör örgütü’ olarak kabul etmemesinden veryansın ettiği cümlelerini “Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Bunun başka çaresi kalmadı!” diyerek bitirdi.

9-   Tayyip Erdoğan’ın ‘sır küpü’ ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Rojava ve Suriye’ye ilişkin gizli politikaların konuşulduğu Güvenlik Toplantısı’nın sızan ses kayıtlarında, “Sınırın ötesine geçer, Türkiye tarafına üç beş roket-havan atarız. O hiç sorun değil” demişti. Bununla Rojava müdahalesini uluslararası kamuoyunda meşru kılacaklarını söylemişti.

10- AKP, Kilis’e düşen roketlerle, dünyada Türkiye’nin sürekli DAİŞ saldırısı altında olduğu yönündeki propagandasını büyüttü. Erdoğan bir adım ileri giderek, “DAİŞ’e hiçbir güç Türkiye kadar zayiat verdirmedi!” dedi.

11- KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık konuya ilişkin soru üzerine Kilis’e roketlerin MİT tarafından atıldığını ifade etti.

12- PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan ise gelişmelere ilişkin şunları söyledi:

“Kilis’te yaşananlara ilişkin AKP yalan söylüyor. Bunları yaptırtan AKP siyaseti ve MİT’tir. Bunu Suriye’ye, Rojava’ya müdahalenin zeminini oluşturma girişimi olarak değerlendirenler var. Örneğin Efrin’e saldırı hazırlığı olabilir. Bu, ‘Rojava’ya girerim!’ tehdidiyle herkesi korkutup siyasi kazanç sağlama çabası da olabilir.

Türk devletinin, Kürdistan sınırının boşaltılması yönünde plan ve projelerinin olduğunu biliyorduk. Şemdinli’den Suruç’a kadar sınırı boşaltma planları var. Kilis’i de boşaltmak istiyorlar. Kilis’e yapılan saldırılar da sınır boşaltma planının parçası olarak sürdürülüyorsa, bu hattın Akdeniz’e kadar uzatıldığı düşünülebilir. Bu, Kürdistan’ı orta yerden bölme planıdır. Kuzey, Rojava ve Başur’dan sınır hattı boşaltılmasına dayalı ‘tampon bölge’ oluşturma projesidir ki, bu da bir soykırım projesidir.”

13- Dün Ergenekon’a, bugün ise TSK’ya ‘yakın’ Aydınlık gazetesi, 9 Mayıs günü, işaret etmek istediğim planın hedeflerinden birini manşetten duyurdu: “Cerablus Hareketi- Özel Kuvvetler Komutanlığı Cerablus’a kara hareketine hazırlanıyor. Planlanan operasyona hava kuvvetleri de destek verecek. Harekatla, PYD’nin, Türkiye’nin ‘kırmızı çizgisi’ olan Fırat’ın batısına geçişine izin verilmeyecek.”

Daha fazla uzatmaya gerek yok. Sadece Aydınlık’ın manşeti bile, Türkiye’nin mevcut iktidar aklının DAİŞ’le mücadele değil, DAİŞ kod adıyla Rojava’yla mücadele ettiğinin açık kanıtı değil mi? AKP’nin deşifre olan Çöktürme Eylem Planı, Kürt halkının yürüttüğü özyönetim direnişiyle büyük oranda boşa çıkarıldı. Bu planın güncellendiğini varsaymak gerekir. Faşizm kendini kurumsallaştırarak ömrünü uzatmak istemekte. Bunun için katliam da yapar, şehirleri de yakıp yıkabilir, milyonları yerinden de edebilir.

Erdoğan’ın suç örgütü haline gelen MİT’in Kobanê yenilgisi sonrası, Rojava’ya dönük planlamasını yenileyip yönünü Efrin’e dönmesi de anlaşılırdır. Çünkü bu faşist aklın korkulu rüyası, Efrin ve Kobanê kantonlarının birleşmesi ve Rojava’nın uluslararası bir statüye kavuşmasıdır. Kilis ve çevresindeki gelişmeler hem Rojava hem de Kuzey’deki Kürt özgürlük mücadelesini yakından ilgilendirmekte. Tabi uyutulmak istenen Türkiye’yi de.

Erdoğan öyle bir tekçi histeri kapılmış ki, Tayyip ismindeki ikinci ‘y’ harfine bile tahammülü kalmamış. Bu gelişmeler ışığında yaptığı ‘kendi göbeğimizi keseriz’ açıklamasının ne anlama geldiği de anlaşılırdır. Tayyip’in kesmek istediği göbek bağıyla, geliştirdiği katliam-soykırım saldırıları arasında kopmaz bir bağ var. Ama Kobanê’den sonra Cizre ve Sur’da temsilini bulan direnişlerinden yola çıkarak, Kürt halkı da bu yaz kendi göbeğini keseceğe benzemektedir.

Kürt halkının direniş tutumunun yanında ısrarla sürdürdüğü diğer önemli tutumu ise kendi göbeğini kendisi değil tüm Türkiye halklarıyla birlikte kesmek istemesidir. Bundan dolayı merak edilen konu, Tayip Erdoğan’ın geliştirdiği ve belki yaz ortasına bile sarkmadan büyük bir savaşa dönüşecek süreç karşısında Kilis’in, İzmir’in, İstanbul’un, Samsun’un ne yapacağı konusudur.