KNK Eşbaşkanı Koç: Ulusal Kongre zorunluluktur
KNK Eşbaşkanı Koç: Ulusal Kongre zorunluluktur
KNK Eşbaşkanı Koç: Ulusal Kongre zorunluluktur
KNK Eşbaşkanı Nilüfer Koç, Kürdistan’da ciddi anlamda bir birlik ruhunun oluştuğunu söyledi. YPG ve Peşmerge DAİŞ çetelerine karşı verdiği ortak mücadelenin birçok engelin kırdığını belirten Koç, “Ulusal Kongre artık bir zorunluktur. Koşullar Kürt halkına bunu dayatıyor” dedi.
Kongreya Neteweyî ya Kurdistanê (KNK) Eşbaşkanı Nilüfer Koç, Ortadoğu’da Kürt birliğin kaçınılmaz olduğunu belirterek, bunun da DAİŞ çetelerinin Güney Kürdistan ve Rojava’ya saldırmasıyla bir kez daha açığa çıktığını söyledi. Geçtiğimiz yıl yarım kalan Ulusal Kongre çalışmaları görüşmelerinin devam ettiğini kaydeden KNK Eşbaşkanı Koç, “Şu anda Askeri alanda olan Kürtlerin birliği siyasetten de olması gerekiyor. Uluslararası konjonktür de Kürtler lehinedir. Bu bakımdan bu bir zorunluktur ”diye konuştu. KNK Eşbaşkanı Nilüfer Koç ile Güney Kürdistan’da yaşananlar, Kürt birliği ve siyasi partilerinin tavrı üzerine konuştuk.
TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER GÖZDEN GEÇİRİLMELİDİR
Güney Kürdistan’da durum nedir?
DAİŞ, Rojava ve Güney Kürdistan parçalarını merkezine koyarak, saldırılarda bulunuyor. Tasarlanan İslam Devleti şimdilik bu iki parça üzerinde yoğunlaşmaktadır. Rojava’dan sonra DAİŞ Güney Kürdistan’ı istikrarsızlaştırarak, kalıcılaşmaya çalışmaktadır. Oysa Rojava’dan sonra DAİŞ’in buraya saldırmasının tedbirleri alınmalıydı. Saldırılarla birlikte özellikle savunma sisteminde sorunların ne kadar büyük olduğu ortaya çıktı. Çünkü uzun yıllar Güney Kürdistan'da siyaset, ticaret üzerinde şekillendirilerek, bir devletin alt yapısı oluşturulmaya çalışıldı. Bunda önemli gelişmeler kayd edilse de, DAİŞ gibi bir tehlike ortaya çıktığında tüm kazanımların kısa bir sürede riske gireceği de görüldü. DAİŞ’in saldırılarıyla birlikte Güney Kürdistan iktidarının kendisinin yeniden gözden geçirmeyle yüz yüze getirmiş bulunmakta. Tehlike ve tehditler devam etmekte, zira ülkenin birçok yerinde çatışmalar devam ediyor. Kerkük, Maxmur, Şex Sadik, Celawla, Xaneqîn, Tuzhurmatu, Zumar, Rojava ve Güney sınırı hala riskler altındadır.
DAİŞ'in bu saldırıları Güney Kürdistan'da ne gibi bir gerçeği ortaya çıkardı?
Güney Kürdistan, 1991 yılından başlayan ve 2003 yılında elde edilen federasyon ile bir statüye kavuştu. Böylece ülkemizin bir parçasında önemli bir kazanım oldu. Ancak elde edilen statüden birçok komşu güçler rahatsızdı. Her fırsatta bu yansıtıldı. Türk devleti 2003’teki statünün gelişmesini önleyemediği için Güney Kürdistan’ın gelişimini ticaret yoluyla denetlemenin yolunu aramaya girişti. Ne Sünni nede Maliki deneyiminde görüldüğü üzere Şii Arap iktidarları bu parçanın statüsünü hazmedemediler.
Durum buyken, tehdit altında olma nedeniyle diplomasi ve savunma mekanizmaların daha güçlü geliştirme ihtiyacı vardı. Yine toplumun siyaseti doğrudan etkileme araçları güçlü geliştirilmeliydi. Peşmerge ordusu olağanüstü bir riski önleme konusunda eğitilmediği DAİŞ’in saldırısıyla ortaya çıktı. Tabi burada sorumluluk siyasal iktidarındır. Yetersiz ve yanlış ittifak politikaları nedeniyle tedbir alınmadı. Bunlar üzerinde yeniden bir tartışma başlamış durumda. Peşmerge ordusu yeniden yapılandırılmaktadır. İkinci sorun ise komşu ülkelerle yaşanan sorunlar. Bunların başında ise Bağdat ile olan sıkıntılı ilişkiler geliyor. Bağdat ile restleşen politikalar sonucu, Arap-Kürt ilişkileri olumsuz etkilendi. Buda uluslararası müdahaleyle düzeltilmeye çalışılmaktadır.
Özellikle Türkiye ile olan ittifakta ne gibi tedbirlerin alınması gerekiyordu?
Her şeyden önce Kuzey Kürdistan'da yürütülen çözüm sürecine doğru okunması analiz edilmesi gerekiyordu. AKP hükümetinin Kürt inkârını başka versiyonlarla sürdürdüğünün anlaşılması lazımdı. KCK operasyonları ve çözüm tartışmalarında, oylama siyasetinde Türk devletinin anti Kürt politikası görülmeliydi. Türk devletiyle geliştirilen ittifak hem Araplarla, hem uluslararası güçlerle Güney Kürdistan iktidarının arasını bozan bir sorun oldu. Özellikle AKP’nin hem Kürdistan ve hem de Ortadoğu’da geliştirmek istediği hegemonya siyaseti görülmeliydi. AKP, dış siyasetindeki ittifak güçlerini kayıp ederek yalnızlaştı, bu nedenle Güney Kürdistan üzeri istikrarsızlaştırma siyasetine yeltendi.
Burada Türk devletinin amacı neydi?
Türk devleti, bölgede var olan kaosun ya da siyasal otoritedeki çok başlılık dolaysıyla siyasal boşluk içerisinde kendine pay çıkarmaya çalışmaktadır. Ancak zamanlama bakımdan gecikmeli aktifleşen Türk devleti, mevcut istikrarsızlığı derinleştirme siyasetiyle uluslararası güçlerin Ortadoğu siyasetine ters düşmektedir. Başta Suriye olmak üzere Irak’ta uzlaşı siyasetiyle biraz nefes almaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle uluslararası koalisyon güçleri hem Rojava ve Suriye muhalefeti ve hem de Bağdat ve Hewler arasında diyalogdan yana bir politika geliştirmeye çalışıyorlar. Şu anki trend bu. Ancak AKP tersi bir seyirde. Dünyaya kafa tutan bir Kasımpaşa siyasetini takip ediyor.
Güney Kürdistan’ın AKP ile sıcak dostluk görüntüsü, bu rejimin ömrünü uzatmaya yaradı ve Kürt karşıtı politikasını kamufle etmeye hizmet etti. AKP, Güney Kürdistan’ı Bağdat’la karşı karşıya getirdiği gibi, ABD ve AB ile ilişkilerini de zorladı. Türkiye iki yıldır Rojava'daki halkların kazanımını yok etmek için El-Nusra ve şimdi de DAİŞ'i destekleme politikaları yürüttü. Kobanê AKP hükümetini deşifre etti. Türkiye'nin Kürt karşıtı politikaları söz konusu.Türk devletinin Kürt inkarı sürdüğü müddetçe hiç bir Kürt gücü bu devletle stratejik ilişki geliştiremez. Türk devletinin inkâr siyasetini aşmak için PKK çözüm sürecinde çok büyük adımlar attığı halde, varılan sonuç Kobanê’deki anti Kürt pro DAİŞ politikasıydı. Ruhsal olarak Kuzey’deki Kürtler Türk devletinden kopuş noktasındayken, Güney halkı bu devletle geliştirilen stratejik ittifaklardan oldukça rahatsızdır. Dolasıyla Türk devletiyle demokratik bir çözüm geliştirilemeyene kadar stratejik ittifaklara gitmek çok gerçekçi olmuyor. DAİŞ Maxmur ardından Hewler’e saldırmaya hazırlanırken, AKP hükümetine çağrı yapıldığı halde Türk devleti yardım etmedi. Tersine, güneyi tıpkı Kobanê gibi DAİŞ üzeri yıkmak istedi. Hiç şüphesiz Güney Kürdistan’ın kalkınma konusunda petrolü satma ihtiyacı var. Ancak siyasetten Kuzey Kürdistan hareketine sırtını dayandırması, onu Türk devleti nezdinde daha güçlü yapardı. Yani bu pencereden de bakıldığında ulusal birlik siyaseti dış siyasette güçlendirici bir etkiye sahiptir. Yani Güney açısından stratejik ittifakın Kürt güçleriyle yapılması kaleyi hem içte hem de dışta güçlendirecektir. Güney Kürdistan’ın bundan sonra iç ve dış siyaset yanı sıra burada temel bir etken olan ticaret konusu artık meclis ve hükümet gibi ulusal mercilerde yapılması önem arz ediyor. Tek partili iktidar dönemleri zarar veriyor. Hele hele kuşatma altında olan Kürdistan gibi bir yerde. Katılımcı ve çoğulcu bir siyasetle içte ülkenin iç dengelerini güçlü tutmak, ardından diplomatik ittifaklar geliştirmek gerekir.
Meclis ve Hükümette kararlar alınmıyorsa peki kimler tarafından alınıyor?
Güney Kürdistan’ın öncelikle aşması gereken araç olan partilerin kendisini devlet yerine koyması gerçeğidir. Çok fazla parti var. Birleşmediği zaman ülke siyasetinin parçalanmasına yol açıyor. Birleşecekleri yer ise meclistir. Bu bakımdan partiler meclis üstü değil, meclisi güçlü tartışmalarla ulusal bir organ temelinde işleten araçlar konumuna gelmeli. Ancak henüz aşılmayan ve zorlayan anlayış: “benim parçam, benim partim” ve bunun içerisinde de “ben” gibi siyasi bir şekillenme var. 21. yüzyılın bizim yüzyılımız olmasını istiyorsak daha geniş, derin, kapsayıcı ve uzun vadeli düşünme kabiliyetine ihtiyacımız var. Kürdistan açısından bu yüzyıl altın çağ olma özelliğini taşımaktadır. Dar sınırlar içerinde düşünmek bize kayıp ettirecektir. Bu bakımdan siyasi parti hegemonyası esnetilerek, devletleşme eğilimde olan partileşeme anlayışını aşmamız gerek. Şimdi her parti kendisini toplum üstü bir devlet gibi ele alırsa bu ülkeyi geriletir. Bu denklem hem içte parçalanıyor, dışta ise parçalı bir politikaya yol açtığı için Kürdistan risk altına sokuyor. DAİŞ'in Şengal’e saldırmasıyla birlikte konuyla ilgili ciddi bir iç tartışma açığa çıkmıştır. Toplum artık karar mercilerin doğru işletmesini dayatıyor. Yine devleşen parti anlayışının yol açtığı sorunlar daha bariz görüldü.DAİŞ tehditti içte de yeni tartışmalar, yeniden yapılandırma, reform ihtiyaçlarını açığa çıkarttı. Güneyin bu içteki değişim-dönüşüm ve yeniden yapılandırma sorunlarını aşmak açısından da Ulusal Kongre destekleyici bir güç olabilir. Güney Kürdistan dışında olan hepimizin de bu parçanın sıkıntılarını dikkate alarak, yapıcı eleştirilerle düzeltme sorumluluğumuz bulunmaktadır. Yani dönem pozitif eleştiri dilini gerektirmektedir. Bizlerinde Güney Kürdistan’ı partiler üstü bir gözle ele almamız zorunludur.
Kobane’ye Peşmerge gönderme kararının Güney Kürdistan Meclisi tarafından alınması önemliydi. Yine iki yıldır sorunlu olan Rojava’ya yaklaşım konusunda meclis olumlu bir çerçeve koydu.
ORTAK SAVUNMA KÜRTLERDE BİR RUH YARATTI
Geçtiğimiz yıl yarım kalan Kürt Ulusal Kongre çalışması şuanda ne durumda?
Kimsenin kendisini dayatamayacak kadar bir zorunluluktur; Kürt Ulusal Kongresi. Zaten geçen yıl yürütülen 4 aylık çalışma tüm partileri kendi gerçeğiyle yüzleştirdi. Bu çalışma kamuoyunda ve halkta büyük bir moral yarattı. Bu aynı zamanda bir beklentiyi de açığa çıkardı. Bu beklenti Kürt siyasetinin üzerinde ciddi bir basınçta oluşturmaya başladı. DAİŞ'in saldırılarıyla birlikte bu basınç daha artmış durumda. Özellikle savunma alanında tek başına hareket edilemeyeceği gerçekliğinden yola çıkarak, bu aciliyetini koruyor. Şuanda zaten birçok alanda ortak hareket ediliyor. Şengal, Kerkük, Maxmur, Xaniqîn, Celawla, Rojava-Güney sınır hattı, işte en sonda Kobanê de askeri alanda bir birlik oluştu. Bu toplumda bir öz güven oluşturdu. Kürdistan’ın genelinde bir ortak ruh yarattı. Şuanda bunu siyasetten isimlendirmeye ihtiyaç var. Buda Ulusal Kongre’nin işi olacaktır. Yani ortak bir savunma stratejisini geliştirmek. Yine dünyanın gözü Kürdistan’da. Kürtlerin Ulusal Kongre’yle elde edeceği sonuçlar ve kararlar için uluslararası algı alabildiğine açıktır. Bizim bu kongreyi bu nedenle acil bir şekilde toplama ihtiyacımız var. Altın fırsatlar elimizde bulunmaktadır. Tarihimizin en avantajlı dönemini yaşıyoruz.
Peki şu anda somut bir çalışma var mı?
Kongre çalışmasını en çok zorlayan Rojava’daki yaşanan parçalanmışlıktı. Duhok antlaşmasında önemli bir diyalog zemini doğdu. Rojava üzerinden ortak hareket etme görüşü olumlu bir gelişmedir. Hem PKK’nin bunu teşvik etmesi hem de Kürdistan Bölge Başkanı sayın Mesut Barzani’nin tekrardan böylesi bir sorumluluk üstlenmesi ve YNK’nin ve diğer tüm partilerin desteklemesi önemlidir. Şuanda diyaloglar var. Geçen senenin hatalarının tekrarlanmaması için görüşmeler var. Esasında ulusal birliğe dönük çalışmalar hiç durmadı.
Diğer önemli bir şey de Şengal ve Kobanê zaferinden sonra bölge halklarının ve dünya kamuoyunun da Kürtlerden bir beklentisi var. DAİŞ Kürdistan’da merkezileşmek isteyen küresel bir tehdit olmuş durumda. Görüldü ki, bu tehdidi aşabilecek tek güç Kürtler. Şimdi Kürtlerin Ortadoğu ve küresel siyasette ulusal bir vizyonla ortak olmak durumundadırlar. Buda ulusal bir kongre ile ifade edilecektir. Dünyanın gözü Kürdistan’da. Kürdistan’i güçlerin alacağı doğru kararlar bir bütünen Ortadoğu bölgesini rahatlatacaktır. Uluslararası kamuoyunun da beklentisi bu yönden oluşuyor. Buda böyle bir baskı oluşturuyor. Geçen yılki kongre çalışmasında dış kamuoyunun negatif içe müdahaleleri yaklaşımı günümüzde tamamen değişmiştir.
Uluslararası alanda olan bu algı şuanda değişmiş mi?
Diplomasi ve siyaset açısından Kürdistan altın çağını yaşıyor. Siyaset alanında radikal bir değişim söz konusu. Şimdiye kadar Kürt birliğini tehdit unsunu olarak gören ve algılayanlar bugün diyor ki, YPG, YPJ'nin DAİŞ'e karşı zaferi bir umut yarattı. Peşmerge ve gerillanın ortaklığı yani Kürt birliği rahatlatıyor. Çünkü Ortadoğu'da DAİŞ ile mücadele eden tek güç Kürtler. Onun için hem halkımız hem de dış güçler güçlü bir Kürt birliği istiyor.
TÜRKİYE DIŞINDA HERKES KÜRTLERİN BİRLİĞİNİ İSTİYOR
Kimler tarafından isteniyor?
DAİŞ'i tehdit unsuru olarak gören bütün ülkeler istiyor. Bir tek Türkiye istemiyor. Çünkü Dünya’da DAİŞ’i dost olarak gören tek Türk devletidir.
Türkiye dışında bütün herkes Kürt birliğini mi istiyor?
Evet. Çünkü burada şuanda iki güç var. DAİŞ ve buna karşı direnen Kürtler. Denklem böyle. Kürtlerden yana olan DAİŞ'e karşı olur. DAİŞ'e yana olan Kürtlere karşı olur. Kobanê bu denklemi iyi açığa çıkardı. Kim Kürtlerin birliğini istediği Kobanê'de net bir şekilde görüldü. Yani Ulusal Kongre’yi dayatan bir yönde bu dış politikalardır.
Peşmerge ve YPG'nin DAİŞ saldırılarına karşı verdiği ortak mücadele siyasetin üzerinde ne gibi etkisi var?
DAİŞ, Hewler’e yönelik saldırı hazırlığında olduğu dönem de başta halkta olmak üzere bütün siyasi çevrelerde bir ürkme psikolojisi yarattı. Ancak YPG'nin başlattığı daha sonra Peşmergenin de katıldığı direniş bu algıyı ters-yüz etti. Halkta öz güven olgusu gelişti. Kürdistan’daki diğer halklarda da bir güven oluştu. İlk dönemlerde insanlarda kaçış psikolojisi hâkimdi. Şimdiki algı ise kalma ve ülkeyi savunma algısı var. Yine siyaseti birleştirme algısı var. Eğer askeri alanda ortak hareket etmek mümkün ise siyasette de “diyaloğu üst zirveye çıkarabiliriz” düşüncesi söz konusu. Böyle bir gerçeklik var. Diğer halklarda Kürt halkına güvenerek, onunla savunma alanında aktifleşmek istiyor. Siyaseti de etkiliyor bu anlayış, siyasi partileri de zorluyor. Açıkçası her yönüyle Kürdistan şuanda altın çağını yaşıyor. Çünkü DAİŞ'i burada yenilgiye uğratırsak, dünya küresel bir tehditten kurtulmuş olacaktır. Onun için Kürdistan’ın uluslararası bir rolü de var. Bu dönemde Kürtlere karşı ön yargılar parçalandı. PKK'ye karşı ön yargılar kalktı. Bu perdeler yıkıldı. Ortaya Kürtlerin Ortadoğu’daki mücadelesi görünmeye başlandı. Bu halkın yarattığı devasa değerler görülüyor.
YPJ BİR SEMBOL OLDU
Tüm dünyada büyük bir ilgi uyandıran YPJ'nin mücadelesi Güney Kürdistan'da nasıl karşılanıyor?
Kürtlerin direniş mücadelesiyle yeni bir sayfa açıldı. En başta kahramanca savaşan YPJ ve YJA Star kadın gerillaları görülüyor. Kürt kadınlarına artan hayranlık onları moda dergilerinin bile ana konusu yapmış durumda. Çok sayıda yabancı insanlar YPJ saflarına katılıyor. Kürt kadın gerillaların giydiği kıyafetleri artık insanlar giymek istiyor.
DAİŞ terörüne karşı YPJ'nin destansı mücadelesi Güney Kürdistan’daki kadınlardan da bir öz güven yarattı. Şuanda birçok kadın öz savunma ve topraklarını savunmak için öz savunma kurslarını talep etmektedir. Yine kadının daha çok siyasette yer almasını istiyor. Çünkü YPJ mücadelesi Kürdistan’ı da aşan bir durumdadır. İster istemez buradaki kadınları da ciddi anlamda etkiliyor. DAİŞ bölgede kadınları kaçırıyor, köle yapıyor pazarlarda satıyor. Bu yolla toplumun direncini kırarak teslim almak istiyor. Çünkü Ortadoğu toplumlarında kadın ve namus olgusu eşitlenmiş bir gerçeğe sahiptir. Oysa Kürdistan’da namusun tanımı artık özgürlükle eşleşmiştir.
Dolaysıyla YPJ ve YJ Star’ın varlığı DAİŞ’e Kürdistan tahmin ettiğin eski Kürdistan değil. Kadının eliyle nakış edilen, yıkılmaz bir Kürdistan’dır. İşte Rojava bu yüzden tüm tecrit ve saldırılara rağmen dimdik ayakta. Kürt toplumun direngen olması kadın gerillaların savaşta en ön cephede olmasındandır. Diğer parçalar ve yurtdışındaki kadınlarımız kadın gerillalarının varlığıyla öz güven kazandıkları gibi hayata daha aktif ortak olmak istemektedirler. YPJ ve YJA Star, DAİŞ çetelerine iki neden ötürü çok isabetli vuruyor. Birincisi DAİŞ Kürt düşmanıdır. İkincisi DAİŞ kadın düşmanıdır. İran’da ve Afganistan’da bile burka giyen kadınlar, yaptıkları yürüyüşlerde YPJ’li kadınların posterlerini taşıdılar. Buda gösteriyor ki YPJ artık gerici erkek egemenliğine karşı bir sembol olmuştur. Güney Kürdistan'da da durum bundan faklı değil. YPJ’nin direnişi buradaki kadının toplum ve ülke karşısındaki sorumluluğunun ve rolünü tartışılmasına yol açtı.
ULUSAL VE ULUSLARARASI BİR GÖÇ KONFERANSINA İHTİYAÇ VAR
Şu anda Şengal'de durum nedir?
Bizim gerek Güney Kürdistan'da gerek ise Rojava'da DAİŞ çetelerinin bizi daha çok yoğunlaştıracak görüşünden yola çıkarak savaşın sonuçlarına da ney yazık ki daha fazla yoğunlaşmamız gerekiyor. Savaşın en temel sonucu da göç sorunudur. Şu anda Güney Kürdistan’da bu savaştan dolayı 1,5 milyondan fazla bir iç göç var. Kuzey ve Rojava Kürdistan’ın dada ciddi bir göç sorunu var. Kürdistan’a her ne kadar uluslararası yardımlar göç konusunda sağlansa da yeterli olmuyor. İhtiyaçların karşılamada sıkıntılar var. Şengal’de şu anda 15.000 sivil insan var. Karadan yardımlar ulaştırılamıyor. Kış sürecidir. Yeteri gıda ve barınma imkânları bulunmamaktadır. Duhok’ta bulunan 200 bin fazla Rojava ve Şengal göçü var.
Hangi koşullarda yaşıyorlar?
Duhok, Zaxo gibi kamplarda ciddi sorunlar var. Hewler ve Süleymaniye gibi kentlerde bulunan kamplar daha iyi. Ama diğer yerlerde sorunlar var. Gıda, barınma, sağlık, hijyenik, gibi sorunlar var. Birde kışın gelişiyle birlikte ciddi barınma ve giyecek sorunları söz konusu. Aynı sorunlar Rojava’daki Newroz kampında da var.
DAİŞ Kobanê da zayıfladı ama tekrar Güney Kürdistan ve Rojava sınırında yoğunlaştı, buda göç demektir. Göçün açtığı sorunlar ciddi. Evet Güney Kürdistan hükümetinin çabaları var. Halkta da büyük bir dayanışma var. Ama sorunlar giderilemiyor. Çünkü alt yapı buna uygun değil. Zaten Mart ayından bu yana Güney Kürdistan’da ciddi bir ekonomik kriz var. Memurların, Peşmergelerin maaşları aylardır verilemiyor. Toplum yoksullaşmış. Orta kademe şirketler iflas ediliyor.
Göç sorununu önleme konusunda öncelikle Kuzey, Güney ve Rojava arasında bir Ulusal Göçü Sorunlarını çözebilecek bir ulusal konferansa ihtiyaç var. Bunun ardından ise uluslararası bir Kürdistan ve İç göç sorunu adlı bir konferansa ihtiyaç var.