Koçerin Amed: Halkımız komployu boşa çıkartmalı
Koçerin Amed: Halkımız komployu boşa çıkartmalı
Koçerin Amed: Halkımız komployu boşa çıkartmalı
Kürdistan Özgür Kadın Partisi (PAJK) Koordinasyon Üyesi Koçerin Amed, 9 Ekim komplosunda sayısız oyun ve kirli siyasi ilişkilerin olduğunu, Kürt halkı şahsında diğer halkları egemenlikleri altına almaya çalıştıklarını söyledi. Kürt halkının komployu boşa çıkardığını ve egemen güçlere gereken cevabı verdiğini söyleyen Amed, DAİŞ gibi çetelerin komplonun bir parçası olduğunu, komployu boşa çıkartmak gerektiğini ve Kürt halkının Önderliğine özgürlük talebini yükseltmesi gerektiğini belirtti.
Kürdistan Özgür Kadın Partisi (PAJK) Koordinasyon Üyesi Koçerin Amed ile 9 Ekim komplosunun yıldönümü ve günümüzde komplonun izdüşümü olan DAİŞ çeteleriyle mücadeleyi konuştuk.
Bölgesel bir özgürlük çıkışının kaynağı olarak değerlendirilen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan komplonun yıldönümü. Siz 9 Ekim Komplosunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başkan APO’nun Ortadoğu’dan çıkıp, Rusya, İtalya ve Yunanistan’dan sonra Kenya’ya gitmesi ve oradan Türkiye‘ye kaçırılmasına kadar olan süreç, sayısız oyun, komplo ve kirli siyasi ilişkilerin olduğu ve bunun uluslararası bağlarını bütün açıklığıyla ortaya koyan bir süreçti. Bu dönem tarihe, bir halkın kendisine biçilen kadere ve üzerinde oynanan korkunç oyuna olan isyanını dünya insanlığına tepki, eylem ve öfkesiyle ifade ettiği bir dönem olarak geçti. Bu kirli ittifak karşısında yediden yetmişe herkesin meydanları doldurması, Cezaevlerinden Avrupa'ya, metropollerden en ücra yerlere kadar Kürt halkının bu kirli ittifakı lanetlemesi uluslararası komplonun sonuçlarını değiştiremedi. Bütün bu süreçler Kürtler açısından yakıcı olduğu kadar, sayısız derslerle dolu bir dönemdir. Ne belleğimiz, ne de yüreğimiz Önderliğe ve onun şahsında halkımıza dayatılan bu ihanet ve komplolar tarihini asla unutmayacak ve kendi payına düşen sonuçları çıkaracaktır. Bazılarının beklediği gibi mücadele dağılmadı, Kürt özgürlük mücadelesi teslim alınamadı. Aksine eskisinden daha güçlü ve kararlı bir çizgide yerini aldı, alıyor. Kürtler bu uluslararası komploda yer alan güçleri daha iyi tanıdı, bilince çıkardı ve bunlara karşı öfkelerini her gün dışa vurdu. Bu komploda yer alan güçlerin bu kirli ittifakın neresinde oldukları ve bunların kimler oldukları da gayet açık bilinmektedir.
Uygulanan komploya rağmen, halkların birlikteliği, Ortadoğu’da kalıcı bir barışın sağlanması için uğraşmaktadır. Bir buçuk yıldır süren bir ateşkes süreci var. Ama bu ateşkes sürecine, çözüm geliştirmeye rağmen emperyal güçlerden herhangi bir adım atılmıyor. Siz Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu ısrarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette bu komplonun oluşmasında ya da hızla hayata geçirilmesinde Önderliğin mevcut felsefi ve ideolojik hamlelerinin, siyasi yenilenme çabalarının hedef alınması var. Bu aslında tarihsel olarak da öyledir. Önü alınamayan büyük ideolojik ve yapısal yenilenmeler, açılımlar, komplolarla engellenmeye ve tarihe gömülmeye çalışılmıştır. Önderliğimizin paradigmada değişime ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Bu süreçte yine uluslararası emperyalist güçler özgürlük hareketi karşısında bölge üzerinde kapsamlı planlar ve hesaplar içinde. Bütün bu planların Ortadoğu sahasında yaratılacak kaosla, savaşın şiddetlenmesi ve büyük kayıplar olduğunu Önderlik her defasında dile getiriyor. Bütün bu planları boşa çıkarmanın, emperyalist güçlere karşı durmanın en uygun yolunun halklar açısından yaratılmaya çalışılan savaşın önünü almak, mücadelemizin ısrarla çekilmek istendiği bu savaşı bertaraf etmek olduğu açıktır. Önderlik, alanın konjoktürel durumu ve hassasiyetlerini de hesaba katarak 1 Eylül 1998’de ateşkesle yeni bir başlangıç yapmaya çalışıyor. Bu ateşkes kararı atılacak yeni barış adımlarının, yıllardır süren savaş süreçlerinin son bulmasına dönük bir kararlılığın sonucu olarak çıkıyor ortaya. İşte böylesi bir süreçte, halklar açısından da bir geleceğin, bir iradenin yaratılmaya çalışıldığı bu ortamda emperyalist güçler, uluslararası kirli ittifaklarla Önderliği hedef alıyor. Ateşkes ilanının yapıldığı günlerde gerçekleştirilen MGK toplantısı bu ateşkese yanıt niteliğindedir. Dönemin hem Cumhurbaşkanı’nın mecliste yaptığı konuşma hem Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın Suriye'yi Önderlikten kaynaklı tehdit eden tutumları bu sürecin başlangıcı niteliğindedir. Gerillayı bölge güçleriyle savaştırıp yok etme, kalanları yıpratarak iradesizleştirme ve Önderliğe yönelik bir komplo düzenleyerek, özgürlük mücadelesini öncüsüz bırakmayı esas alan düşmanın yönelimleri giderek uluslararası ittifaklarla arttırılmıştır. Bu komplonun ilk adımı olan 9 Ekim, çıkışının temelini oluşturuyor. 9 Ekim Komplosu ve sonrasında yaşanan durum Önderliğimizin de belirttiği gibi Önderlik şahsında bir paradigmanın iflasıydı. Önderlik, yepyeni bir bakış açısıyla aslında insan gerçekliğini daha doğru biçimde tanımak ve tanımlamak istiyor.
Sizce Kürt halkı şahsında tüm halkların Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a bağlanmasının en somut ifadesi nedir?
Kürt tarihinde sayısız isyan, başkaldırı, bölgesel veya yerel düzeylerde direnişler hep var olagelmiştir. Yeteri örgütlülük ve birliklerin geliştirilemeyişi, uzun vadeli stratejiler belirleyememe veya iç ihanetler eliyle bütün bu direnişler bir biçimde bastırılmış, dağıtılmış, sisteme entegre konseptleri geliştirilmiş, değil yeni direniş ve başkaldırılar geliştirmek, ulus olarak kendini tanımlayabileceği bütün koşullar ezilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. Özünde bu sistemsel bir uygulama ve bir halkı mahkum etme biçimidir. Onu değerlerinden, geçmişinden, tarihsel bilincinden hatta toprağından uzaklaştırma biçimidir. Bu yüzden Kürtler bu kördüğümü tarihte ilk kez Önder APO ve onun geliştirdiği Kürt özgürlük mücadelesi etrafında bir güce dönüştürebilmiş, bir ulus kimliği etrafında birleşmiş, hem kendi içinde hem de sistemle hesaplaşmasını yürütebilmiştir. Önderlik, en büyük mücadelesini bu yüzden sisteme karşı vermiştir. En başta onu kendi bütünlüğü içinde çözerek geriliklerini, çirkinliklerini, insani değerlerden sapmışlığını ortaya çıkarmıştır. Bundan yola çıkarak onu aşan bir sistemi ortaya çıkarmanın mücadelesi ve azmini göstermiştir. Sistem yenilmiştir, darbe almıştır. Mevcut haliyle kapitalizmin, halkları büyük acılara ve yok oluşa süren, ulus devletin yaşam koşulları kalmamıştır. Bu sistemin kaosudur. Devletli yapılarla hiçbir zaman bütünleşemeyen Kürtler, en fazla kendilerini bu Önderlik sistemi içinde görmekte, onu sahiplenmekte, bu sistemde yeniden hayat bulmak, bu kimlik etrafında birlik ve beraberliği istemektedirler.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, toplumsal özgürlük amacının temeline kadın özgürlüğünü koyması, tarihsel kültür değerlerinin özüne ulaşmasının ifadesi olarak değerlendirebilir miyiz?
Kadınlar, Başkan APO’yu ve Kürt özgürlük mücadelesini kendi geleceklerinin ve değerlerinin de bir teminatı olarak görüyorlar aynı zamanda. Muazzam cinsiyetçi bir toplumdan kurtuluşun ve toplumun yeni inşa gücü olarak kendini her alanda yaratma mücadelesinde bir kadın gerçekliği var. Hiçbir toplumsal katman, sınıf ve ulus kadınlık kadar sistemli bir köleliğe tabi tutulmamıştır. Tarih boyunca büyüyen hiyerarşik ve devletçi iktidar olguları, toplumun her kesimini hizmetine koşturmuş ama bunu en fazla kadın cinsi üzerinde sağlama almaya çalışmıştır. Kadın üzerinde kurulan bu sınırsız kölelik ve mülkiyet bütün topluma yayılır. Bu yayılma biçimi zihniyette, davranış yapısında mülkiyetçi ve köleci duyguların ve düşüncelerin yerleşmesini sağlar. Bu devletçi ve iktidar yapılarının toplumu hazırlamaları, kendi amaçlarına uygun hale getirmeleri demektir ki sistem bununla kendini meşrulaştırıp devam ettirebilir. Bu sistemde kadın ve kadın şahsında kaybeden bir toplumsal gerçeklik çıkıyor karşımıza. Kadınının doğasıyla hiçbir biçimde örtüşmeyen, deyim yerindeyse en fazla kadın düşmanlığı üzerinden yükselen bir devletçilik var ortada. Bunun karşı kutbunda da Önderlik ve mücadele değerleri var. Bu devlet odaklı olmayan, demokratik, cins özgürlüğünü ve ekolojik toplumu hedefleyen bunun siyasi oluşumlarını yaratan ve bunun temel yürütücü gücünü kadınlar olarak belirleyen bir alan. Ve kadınlar tercihlerini bu yenilikçi ve demokratik sistemden yani Önderlikten yana belirliyorlar. Dolayısıyla iktidar dışı, devlet dışı, politik alanlarda mücadele etmek, sistem kaynaklı bütün geriliklerinde bu alanlarda kadın şahsında yıkılması demek olmaktadır. Demokratik bir kadın örgütlenmesi ve mücadelesi kadınlar için oldukça önemli. Kadınlar açısından özgürlük, ancak uygarlık sisteminden kendini kopararak, demokratik siyaset ve mücadele ile kazanılabilir. Bu hem Önderliğin paradigmasına kendini katmak hem de asıl bu paradigmaya düşmanlık üzerinden kurulan kirli ittifakların ve komplonun boşa çıkarılması anlamına gelecektir.
Son olarak ortaya çıkan ve Kürt halkına dönük pervasızca saldırıp, katliamlar yaratan DAİŞ çetesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
9 Ekim komplosunun temel amacının Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen güçlerin alanda halkları birbirine kırdırma, mevcut güçleri sürekli bir savaş halinde tutma ve yıpratma çabasında olduğunu belirtmiştik. Bu konsepti en erkenden fark eden, bu oyunları boşa çıkarmaya çalışan Önderlik üzerinde yürütülen bir tasfiye planıydı aslında. Mevcut güncel duruma baktığımızda görüyoruz ki aslında Ortadoğu’da bu komplo hala bir biçimiyle bölgeye nüfuz etmeye çalışıyor. Kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya yerleşme çabalarının faturaları şuan halklar açısından en ağır biçimiyle ödeniyor. Mevcut ulus devlet zihniyeti kaos, baskı ve zulüm dışında bölgeye hiçbir şey vermedi. Bütün dinler bu topraklarda doğmuş ve genişlemişler. Bu dinler adına savaşlar mücadeleler verilmiş ama hiçbiri bu dönemde farklı etnik azınlıklar, dinsel ve mezhepsel topluluklar üzerinde DAİŞ’in yürüttüğü katliamlar kadar pervasız olmamıştır. DAİŞ, uluslarası güçlerin ortaya çıkardığı bir çete örgütlenmesidir. Önderlik daha öncede El kaideyi ve DAİŞ’i kapitalist modernitenin gübreliğinde yetişen sapkın hareketler olarak tanımladı. Yine en son DAİŞ’i Ortadoğu’nun JİTEM’i olarak değerlendirmeye aldı. Yani bu sapkın hareketlerin dayandığı temel dinamikler hiçbir zaman Ortadoğu merkezli olmamıştır. Dolayısıyla onların bölge ve insanı için öngöreceği bir proje, sistem, demokrasi olamaz. Ortadoğu’daki demokrasi, özgürlük ve kazanımlar bu güç eliyle dağıtılmaya çalışılmakta. PKK ile Kürt halkında gelişen bilinçlenme ve öz örgütlülük sistem tarafından sürekli hedef alınmıştır. Bu örgütlülüğün ve bilinçlenmenin en somut ifadesi olan Rojava devrimi bundan dolayı hedef alınmıştır ve komploda yer alan güçler ve devletler İŞİD çetelerine tüm desteği sağlayarak özgür ve düşünen Kürdün etkisizleştirilmesi amaçlanmaktadır. Çünkü sistem Kürt halkının kendi hakkında kararlar alabilen ve bilinçlenen yapısına tahammül etmemektedir ve onlar için bu durum büyük bir tehlike olarak algılanmaktadır. Bundan dolayı bu tür çeteler üzerinden Kürtlere saldırılmaktadır. Özellikle Rojava’da ortaya çıkan kazanımlar, kendi sistemini inşa etme, alternatif olma bu güçlerin en fazla saldırılarının odağında olan bölgelerdir. Komploda DAİŞ gibi çetelerin de parmağı var. Kürtlerin temel amacı bir ulus devlet olmak değildir. Kürtler kendi özgürlüklerini her hangi bir egemenlik altında inşa etmek istememektedir. Bölgenin en eski ve kadim halkı olması gereği bunu yapmakta ve direnmektedir. Halkların kurtuluş mücadelesini veren Önderliğimize karşı uygulanan komplo boşa çıkartılmalıdır. Her yerde direnişler olmalıdır. Önderliğimizin yaratmış olduğu değerlere sahip çıkılmalıdır.