‘Kullanışlı aptal’ olmaya devam edecek misiniz? - Cahit Mervan
‘Kullanışlı aptal’ olmaya devam edecek misiniz? - Cahit Mervan
‘Kullanışlı aptal’ olmaya devam edecek misiniz? - Cahit Mervan
Taraf gazetesinin ‘özel’ bir rolü vardı. AKP-Gülen Network’un ortaklığı devam ettiği sıralarda bu gazete parladı. Gazete bir taraftan askeri vesayet rejimine karşı olduğunu iddia eden bir yayın çizgisi izledi, diğer taraftan fırsat buldukça Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı yıpratıcı algı operasyonları yaptı. Gazete Ergenekon, Balyoz gibi davalarda ‘cesaretli’ manşetler atınca, bavul dolusu belgeleri çarşaf çarşaf yayınlayınca hayli öne çıktı. Gazete ile birlikte star olan yeni ‘köşe yazarları’ ve ‘gazeteciler’ de oldu.
Örneğin Gülen Network’undan polis-istihbarat kökenli Mehmet Baransu, Önder Aytaç, Emre Uslu en çok parlayan isimler oldu. Bu gazete sayesinde daha sonra kendilerini ‘kullanışlı aptallar’ olarak tanımlayan başka bir grup daha öne çıktı.
Ancak her iki grubunun ortak özelliği Kürt ve PKK karşıtlığıydı. Taraf çöktüğü zaman, daha doğrusu bir proje olarak iç ayrılık yaşadığı zaman bu ‘kullanışlı aptalların’ aslında çokta ‘aptal’ olmadıkları görüldü.
Her birisi AKP havuzunda olan bir gazeteye köşe yazarı olarak transfer edildi. Bunların arasında ‘eski bir itirafçı’, Taraf’ta Ahmet Altan’a hayatının kazığını atan son Zübükzade olsa da, ‘entelektüel birikim’ bakımından en çok öne çıkan ve Türkiye’de ‘kullanışlı aptallar’ patentinin de sahibi Yıldıray Oğur oldu.
Oğur Taraf’taki işi bitince büyük bir gürültü kopararak Türkiye gazetesine kapağı attı. Daha doğrusu Taraf’ta üstünde olan o ‘tarafsızlık’ gömleğini çıkararak kendisini AKP’nin havuzuna bıraktı. Türkiye gazetesinin ‘yeni’ şekliyle birlikte ‘yeni yüzlerinden’ birisi oldu.
Türkiye gazetenin nasıl Kürt ve demokrasi düşmanlığı yaptığını uzun uzun yazacak değiliz. Bir tek örnek yeter buna. Çarşamba günü bu gazete HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve beraberindeki heyetin çeteler tarafından kuşatılan Kobanê’ye gidişlerini ‘Kobani şovu deşifre oldu. Çay içip dönüyorlar’ gibi gayri ahlakı bir başlıkla aktardı. Dahası Kobenê Kantonu’ndan ‘sığınmacıların bir kısmı da IŞİD’den değil, PYD’den kaçıyor’ yazacak kadar yüzsüzleşti.
İşte böylesine gazete dahi denilmeyecek, her tarafından ırkçılık akan bir gazetede köşe sahibi yapılan Yıldıray Oğur adlı ‘kullanışlı aptal’ canhıraş bir çabayla Türk devletinin ve AKP hükümetinin, Kürdistan halkının canına ve toprağına kast etmiş çetelere yardım yapmadığını, ilişkisi olmadığını ispatlamaya çalışıyor. Hayli ter döküyor.
Kürt medyasının bu konuda yaptığı haberlerle sözüm ona dalgasını geçiyor. Ne de olsa Kürtlere saldırmak, onları aşağılamak için Türkiye’de cezai ehliyet gerekmiyor. Hele bu kullanışlı bir aptal ise, hiç gerekmiyor.
Yıldıray Oğur Kobanê’ye DAIŞ çetelerinin saldırısı başladıktan bir hafta sonra “Sözde rehin tutulan” gerçekler…’’ başlıklı makalesinde DAIŞ-Türkiye ilişkilerini ortaya atanlarla dalga geçti. Hatta ağır suçlamalarda bulundu.
Kürdistan medyasında DAIŞ-TC işbirliğini gözler önüne seren bir haberden kısa bir alıntı alarak üzerinde çarpıtmalar yaptı. HDP’yi, PYD’yi suçladı. Adeta DAIŞ çetelerinin Kobanê kuşatmasına ve katliamlarına gerekçeler yaratmaya çalıştı.
Ve şöyle yazdı:
‘’Google Earth gibi bir geniş açı, cemaat polisleri kadar teknik bir donanım iki gözde buluşmuş. Tek bir eksiği var: Bir adet fotoğraf çekebilen cep telefonu! Saatlerce bu teslimatı izlemiş olmalı. Bir koşup bakkal amcanınkini kapıp gelse… Biz de onu “ismini vermek istemeyen görgü tanığı” olarak değil, Pulitzerlik bir haberin kaynağı olarak bizzat tanırdık. New York Times bu aralar böyle bir kareye epey para da verirdi.’’
Bu ’kullanışlı aptalın’ laf ebeliği yaparak ukalaca sarf ettiği sözlerin tercümesi şu:
‘’Mademki sınırda sevkiyat yapılıyor, tekniğin bu kadar geliştiği bir çağda neden fotoğrafını veya görüntüsünü çekmediniz? Çekseydiniz ve dünyada basın alanında da en saygın ödül olan Pulitzer’i kapar ve çektiğiniz görüntüleri ‘Erdoğan düşmanı’ olduğu için New York Times gazetesine satar, para kazanızdınız’’ diyor.
Şimdi saadete gelelim. Oğur’un bu yazısının yayımlandığından tam 9 gün sonra İMC TV Konabê’yi kuşatan DAIŞ çetelerinin Türk askerinin gözü önünde ve hem de denetiminde nasıl Türkiye sınırından Kürtlere karşı savaşmak için Kobanê’ye geçiş yaptıklarını canlı olarak ekrana getirdi. İMC TV çetelerin-ki görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla çetelerin geçişine Türk subay refakat ediyor- geçişini canlı olarak ekranlara getirdiği saatlerde televizyonun merkez bürosunun bulunduğu plazada garip bir şekilde elektrikler kesildi.
Ama görüntüler tüm çıplaklıyla ekrana yansıdı. Canlı olarak yansıdığı için, AKP medyasının ‘kullanışlı aptalları’ montaj falan-fistan edebiyatı da yapamazlar.
İMC TV, o görüntüleri çeken kameramanı, oradaki muhabir ve ekibiyle tarihi bir gazetecilik yaptı. Yalanın perdesini yırtıp attı. Kirli ve pis kokan bir ilişkinin üzerindeki tüm tozu âdete üfürürcesine temizledi. ‘Alın, bakın işte Kral bu, ama çırılçıplak’ dedi.
Bu nedenle İMC TV’nin bu haberine Pulitzer Ödülü verilir mi? Veya Türk medyasında ki, Oğurgillerin iddia ettiği gibi ‘Erdoğan düşmanı’ olduğu için New York Times bir torba dolusu para basıp bu görüntüleri alır mı? Bilemeyiz.
Ancak şuan bizi ilgilendiren şey şu:
Geçmişte Taraf’ta iken yıllarca yazdığı yazılardan, ortaya attığı iddialardan sadece, ama sadece Erdoğan-Gülen Network’u arasındaki ittifak çöktüğünden dolayı, ‘yanılmışım, kusura bakmayın ben kullanışlı bir aptalmışım’ diyerek çark eden bu kişi, İMC TV’nin hiçbir şüpheye yer bırakmayan bu görüntüleri karşısında DAIŞ-Türkiye ilişkileri için söylediklerinden dolayı özür dileyecek mi?
En azından okuyucusu aldattığı, Kürt medyasına dil uzattığı, demagoji yaparak HDP ve PYD’ye haksız yere saldırdığı ve gerçeğin karartılmasına hizmet ettiği için meslek onurunu kurumak adına da olsa çıkıp adam gibi özür dileyecek mi?
Yoksa zaten ‘ben kullanışlı bir aptalım, daha burada işim bitmedi, bittiği zaman, tükürdüğümü yalarım’’ mı diyecek?