Kürt Konferansı: Türkiye dönüm noktasında

Kürt Konferansı: Türkiye dönüm noktasında

AP’deki Kürt konferansında AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin içinde bulunduðu durum bir çok boyutu ile tartışıldı. AP Sol Grup Üyesi Jürgen Klüte Türkiye’nin “önemli bir dönüm noktasında” olduðunu söylerken, BDP Eşbaşkan Yardımcılarından Meral Danış Beştaş, AB’nin Türkiye’ye ilişkin raporlarının gerçekleri yansıtmadıðını ve AKP hükümetini cesaretlendirdiðini söyledi.

Avrupa Parlamentosu’na düzenlenen 9. Uluslararası Kürt Konferansı’nın 5 Aralık’ta yapılan ilk günkü oturumunda Avrupa Konseyi Eski Genel Sekreteri Walter Schwimmer, AP Kürt Dostluk Grubu Koordinatörü ve Sol Grup Üyesi Jürgen Klüte, AP Kürt Dostluk Grubu Koordinatörü ve Sol Grup Üyesi Jürgen Klüte, yazdıðı bir kitap nedeniyle tutuklu kaldıktan sonra bir süre önce serbest bırakılan gazeteci Ahmet Şık, BDP Eşbaşkan Yardımcılarından Meral Danış Beştaş, ÝHD Bölge Temsilcisi Raci Bilici, Kocaeli Üniversitesi’nden Prof. Sevtap Yokus, Roboski katliamında çok sayıda yakınını yitiren Ferhat Encü, Akademisyen Özgür Sevgi Göral birer konuşma yaptılar.

SCHWIMMER: TÜRKÝYE’NÝN ÝKNA EDÝLMESÝ LAZIM

Avrupa Konseyi Eski Genel Sekreteri Walter Schwimmer, demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için her şeyden önce Türkiye’nin ikna edilmesi gerektiðine dikkat çekerek, “Türkiye’yi ikna etmek lazım. Türkiye AB için bu reformları yapmayacak, Türkiye’deki bütün vatandaşlar için yapacak” dedi.

“Benim için Türkiye’nin ikna olması, kendi başına bu reformların gerekliliðine ikna olması gerekiyor” derken, AB’yi de bu konudaki yetersiz rolünden dolayı eleştiren Schwimmer, Türkiye cezaevlerindeki siyasi tutsaklara da deðindi. “Bir tek siyasi tutuklu bile demokratik bir ülkede fazladır” diyen Schwimmer, kaðıt üzerinde bir şeylerin yapıldıðını ancak uygulamaya yansımadıðını kaydetti. Schwimmer, “Türk yargı sistemi uygulamalarını deðiştirmeli. Türk yargı sistemi yasayı istediði gibi yorumlayabiliyor. Türk hükümeti bunun bilincinde olmalı” diye ifade etti.

KLÜTE: TÜRKÝYE BÝR DÖNÜM NOKTASINDA

AP Kürt Dostluk Grubu Koordinatörü ve Sol Grup Üyesi Jürgen Klüte, Türkiye’de yurttaşlık haklarının kısıtlandıðına işaret ederken, tutsakların açlık grevi eyleminin 68.gününde sonlanması konusuna da deðindi. “Açlık grevinde olanların Abdullah Öcalan’ın çaðrısına uyması hepimizi çok rahatlattı” diyen Klüte, “Türkiye hiç olmadıðı kadar önemli bir dönüm noktasında bulunuyor” tespitinde bulundu.

Kürtlerin haklarının tanınması doðrultusunda cesur adımların atılması gerektiðini söyleyen Klüte, Türkiye’nin Brüksel büyükelçisinin kendilerine gönderdiði mektupta Kürt konferansına tepki gösterdiðine dikkat çekti. Klüte, “Özellikle Brüksel’deki Türkiye büyükelçisinin ithamlarının aksine biz herhangi bir biçimde bu çatışmasının tırmanması, ya da bir terör tanımlamasını desteklemek için deðil, barışın gelişmesini istiyoruz. Bize yöneltilen suçlamaları kabul etmiyoruz. Biz barışçıl yolun her zaman aranması gerektiðine derin bir inanç taşımaktayız” şeklinde konuştu.

MÝRANDA: KATILIM OLMADAN DEMOKRASÝ OLMAZ

AP Yeşiller-ALE grubu üyesi Galisyalı milletvekili Ana Miranda, “Türkiye’nin günün birinde AB’ye olmasını dilerim” şeklinde sözlerine başlarken, Türk devletinin bugün kendi karşıtları hakkında kovuşturma yürüttüðü tepkisinde bulundu. “Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını Türkiye kabul etmiyor” ifadesini kullanan Miranda, ifade ve basın özgürlüðü ile azınlık hakları konusunda Türkiye’nin AB’ye üyelik müktesebatını yerine getirmediðini kaydetti.

Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükleri kabul etmesi gerektiðinin altını çizen Miranda, tutuklu gazetecilere dikkat çekerek “Ýnsanların bu temel özgürlükleri talep ettikleri için tutuklanmalarını kabul edemeyiz” diye konuştu.

“Bu siyasi özgürlükler kabul edilmedikçe kesinlik Türkiye AB üyesi olamaz” diyen Miranda, tutuklu BDP yöneticileri ve üyelerini de hatırlattı. Miranda, azınlık hakları konusunda özellikle de Kürtlerin kendilerini yönetme imkanına sahip olmaması, kendi anadillerinde eðitim görmemeleri, mahkeme önünde kendi anadillerinde savunma yapabilmeleri, özerk bir yönetime sahip olmaları gibi sorunlara işaret ederek, “Bütün bunlar yerine getirilmiyor” dedi.

“Ülke içindeki çeşitlilik kabul edilmeli” şeklinde sözlerini sürdüren Miranda, “Katılım olmadan demokrasi olamaz. Siyasi diyalog yeniden başlatılsın. Açlık grevinin sona ermesinden sonra bu talep daha büyük bir önem taşımaktadır” vurgusunu yaptı.

Miranda, “Barışçıl bir diyalogun sürdürülmesini talep ediyoruz” diyerek, “Meclis grubumuz olarak gereken her desteði saðlayacaðız. Gerileme yerine gelişme, dışlama yerine katılımın altını çizmek istiyorum. Artık bu dönüm noktasında olumlu gelişmeler olmalı” diye ekledi.

ŞIK: MEDYA HERKESÝ MAYMUN ETMEYE ÇALIŞIYOR

Gazeteci Ahmet Şık, konuşmasının başında sorunların başında “Türk sorununun” geldiðine dikkat çekerek, “Türk sorununu halledersek, bütün sorunları halledebileceðimi düşünüyorum” dedi.

Yazdıðı kitap nedeniyle hapse atıldıðını hatırlatan Şık, “Halen 70’in üzerindeki gazeteci de tıpkı benim gibi ‘teröristlikle’ suçlanıyor” diye belirtirken, “AKP hükümeti ve Gülen cemaatini zulmünden payını alanların sadece gazeteciler olmadıðını” ifade etti ve tutuklu diðer muhaliflere deðindi.

Mevcut hükümetin Türkiye’de daha öncekilerin yaptıðı gibi baskı, şiddet ve korkuyla varlıðını sürdürmeye çalıştıðını söyleyen Şık, ifade özgürlüðü konusunda Türkiye’de en karanlık dönemlerden birinin yaşandıðını kaydetti.

Şık konuşmasında Türk medyasının iktidar ile olan ilişkilerinin tarihsel olarak ortaya koyduktan sonra, bugün artık medyanın “üç maymunu olmakla kalmayıp, herkesi maymun etmekle uðraştıðını” kaydetti.

BEŞTAŞ: AB, AKP’YÝ CESARETLENDÝRÝYOR

BDP Eşbaşkan Yardımcılarından Meral Danış Beştaş, Avrupa Birliði’nin Türkiye’deki baskılar karşısındaki sessizliðini eleştirdi. “Avrupa Birliði Türkiye’ye benzemeye başladı sanki” diyen Beştaş, özetle şunları söyledi:

Kürt meselesinin temel parametlerinden biri eşit yurttaşlıktır. Türkiye’de hukuk eşit deðildir. Bir düşman ceza hukuku olanca hızıyla devam ediyor. Binlerce insan “düşman” kategorisi içinde.

Diyarbakır’da bir gösteriye verilen ceza ile Kayseri’de yapılan gösteriye verilen ceza aynı deðil. Hukuk önünde eşitlikten söz etmek çok iddialı bir kavram.

3. yargı paketi, AB uyum sürecinde çok ileri bir adım gibi takdim edildi. Bu yargı paketinde adli kontrol var. Yasayı uygulayan zihniyetin nasıl olduðu, iktidarın yaklaşımı önemli.

AKP iktidarı sürekli AB’ye, dünyaya, sürekli soðukkanlılıkla, taammüden, paketler çıkararak, ‘anadilde savunma hakkını tanıyorum’ gibi bir siyaset yürütüyor. Gerçeði öyle deðil.

AB 2012 ilerleme raporu, aslında bence, cinayeti taksire indirgeyen bir şey. Ýlerleme raporunda objektif bir deðerlendirmeye tabi tutulmuyor.

Anadilde savunma hakkı tanınması olumlu karşılanıyor. Elbette olumlu, ama kendi paran varsa kendi savunmanı yapabilirsin, duruşmada sadece iki kez konuşabilirsin.

Anaysa yapım çalışması devam ediyor. Doðru, önemli bir süreç. Kapsayıcı anayasa yapılmadan hiçbir sorun çözülmez ama tartışmalar güllük gülistanlık geçiyor denilemez. Halen vatandaşlık tanımı yazılmadı, anadilde yaşam yazılmadı, eşitlik maddesi yazılmadı.

Sayın Abullah Öcalan’a yönelik, kendi iç hukukumuza göre de asla savunulamayacak bir tecrit var. Ýnsanlık dışı. Eşitlik ve hukukla bir ilişkisi yok.

Başbakan bu konuda (avukatların Ýmralı’ya gidişinin engellenmesi konusunda) açıkça “ben hukuk tanımıyorum” diyor. AB müktesebatına da aykırı. Buna karşı net bir tutum ortaya konulmalı ama bir ölüm sessizliði var.

Avrupa Birliði’ne uyum sürecinde çıkarılan yasalar: Birincisi, yasaların kendinde bir sorun var. AB müktesebatına uygun deðil, Türkiye kendisine özgü bir şekilde özü boşaltılarak yapıyor. Uygulayıcıları elinde de neredeyse yok ediliyor.

AB raporları, uygulamada Türkiye gerçekliðini göstermiyor ve iktidarın pratiðini cesaretlendirici bir rol oynuyor.

Sayın Helene Flautre’un ‘Kürt sorununun çözümsüzlüðü Türkiye demokrasisine zarar veriyor” demişti, ben de kendi tespitimi yapıyorum: “Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de demokrasi olamaz.”

BÝLÝCÝ: 2012 TÜRKÝYE’SÝNDE TABLO SON DERECE KORKUNÇ

ÝHD Bölge Temsilcisi Raci Bilici, AKP’nin iktidara geldikten sonra geleneksel devlet politikalarını bir bir uyguladıðını ifade ederek, “tek devlet, tek millet ve tek dil yaklaşımları ustaca sergilemeye başladıðını” söyledi.

Bilici Türkiye’nin bugünkü halini hak ihlallerine ilişkin verdiði istatistiklerle anlattı. 2009’da Kürt legal partisinin yerel seçimlerde 99 belediye kazanması ardından başlatılan KCK operasyonlarını anlatan Bilici, “Bugüne kadar da bu operasyonlar hızından bir şey kaçırmadı” dedi.

2012 yılında 12 bin 600 kişi siyasi gerekçelerle gözaltına alındıðını belirten Bilici, diðer önceki yılarla kıyaslama yaparak artışa dikkat çekti. “Sadece Kasım 2012 kişi gözaltına aldı, bunların 230’u aşkını çocuk, 300 kadarı öðrenci” diyen Bilici, “2012 Türkiye’sinde tablo son derece korkunç ve vahim durumunda” vurgusunu yaptı.

Erdoðan’ın “tek”lere son yıllarda “tek din” vurgusunu da yaptıðına dikkat çeken Bilici, “Devlet aklı, hükümetin amacının Türkiye’nin geleceðine ciddi bir ipotek koymak olduðunu herkes biliyor” diye ekledi.

76 gazetecinin tutuklu olduðunu da belirten Bilici, Kürt sorununun çözümünde “adım atmak yerine idam cezasını geri getirmek isteyen bir Başbakan ile karşı karşıyayız” dedi. Bilici, 1988 yılından bu yana 567 çocuk çeşitli şekillerde katledildiðini ifade ederken, Roboski katliamına da deðinerek, “Roboski katliamı ardından Başbakan’ın çıkıp Genelkurmay Başkanı’na teşekkür ettiði bir ülkedeyiz (…) Başbakan’ının dokunulmazlıkların kaldırılması için “yargıya talimat verdim” dediði bir ülkede demokrasinin kırıntısında bahsetmek mümkün deðil” dedi.

AKP hükümetinin kendilerine oy vermeyen “öteki yüzde 50 biat etmeye zorladıðını” dile getiren Bilici, “Bu baskılar Türkiye’yi bölünmeye götürecektir” dedi ve şu talepleri sıraladı: “Öcalan’ın rolünün çok net olarak görülmesi ve Kürtlerin onu kendisine muhatap olarak kabul ettiðinin görülmesi, ve bu tecridin derhal sona erdirilmesini istiyoruz.”

YOKUŞ: ZÜBEYÝR AYDAR TÜRKÝYE’DEN GÝTTÝÐÝNDEN BERÝ ÇOK DA ŞEY DEÐÝŞMEDÝ

Kocaeli Üniversitesi’nden Prof. Sevtap Yokus, kendi gençlik yılarından anekdotlar verirken “Türkiye Ýnsan hakları konusunda nerden nereye geldi?” diye sorduktan sonra konferansa salonunda hazır bulunan KNK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar’a dönerek, “Sevgili Zübeyir Aydar sen gittiðinden beri çok da bir şey deðişmedi” dedi.

Avrupa insan hakları savunucularına seslenen Yokuş “Herkesin çözüme yöneldiði bu süreçte desteðe ihtiyacımız var” dedi. Yeni anayasa tartışmalarına deðinen Yokuş, “Yeni bir anayasa şu ana erekle oluşturulursa yeni olacak: Türkiye’de bu çatışmaya çözüm olabilecekse, ya da çözüm için bir adım olabilecekse.”

“Eðer yeni anayasadan beklenti bu deðilse, yeni olmayacaktır. Yöntem konusunda ise herkesin katılı ile olursa yeni olabilir” diye belirten Yokuş, “Anayasa konusunda durum iyi deðil. Cumhuriyetten bu yana yasalar siyasal bakış açısıyla oluşturuldu. O gün bugündür makul bir vatandaş arandı: Sünni, laik ve Türk. Bunun dışındakilerin tamamı ötekileştirilmiştir, en fazla da Kürtler. Hukuksal düzen tamamen bu çerçevede düzenlenmiş.”

12 Eylül 1980 anayasasına dikkat çeken Yokuş, “1980 anayasası ideoloji içermektedir, bu milliyetçilik ve devletçiliktir. Yani Atatürk milliyetçiliði ve devletçilik” dedi.

Yokuş, bu anayasada “aslolan birey deðil anayasada aslolan devlettir, birey onun hizmetindedir” diyerek bunun totaliter bir yaklaşım olduðunu ifade etti. En büyük sıkıntını özgürlükler konusunda yaşandıðını söyleyen Yokuş, anayasadaki Türklük tanımının “etnik tanımla bütünleştirilmiş” olduðunu belirterek bunun sayısız örneðinin anayasada yer aldıðını kaydetti.

“Bu anayasadan kurtulmak ancak barış temelli bir anayasa ile olur” diyen Yokuş, bunun için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Vatandaşlık tanımı, yerel özerliðin tanınması, anadilde eðitimin önünü kapatacak her türlü engelin aşılması.”

ENCÜ: DEVLET BOMBA OLUP ÜZERÝMÝZE YAÐDI

Roboski katliamında çok sayıda yakınını yitiren Ferhat Encü Roboski katliamını anlatırken, sınır ticaret, devletin döşediði mayınlar, ve hava saldırına ilişkin bir sunum yaptı. “Biz bu sınırları tanımıyoruz” diyen Encü’nün konuşması sırasında Roboski katliamı ve sonrasında ailelerin adalet arayışı fotoðraflarla anlatıldıðı bir sinevizyon gösterimi yapıldı

Katliam anından bahsederken “Devlet bomba olup gökten üzerimize yaðdı” diyen Encü, adalet yerini bulana kadar da devletin verdiði tazminatı almayacaklarını söyledi.

Encü, AP’den Roboski katliamının insanlık suçu olarak tanınmasını isteyerek, “Roboski’de adalet saðlanmazsa gelecek karanlık olacak” diye sözlerini tamamladı.

Akademisyen Özgür Sevgi Göral, kadınların durumunu istatistiklerle anlattı. Yılın ilk altı ayda 93 kadın öldürüldüðünü ve AKP döneminde kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttıðını söyleyen Göral, toplumdaki ataerkil yapıya dikkat çekerek, “Devlet tarafından kadınlara yönelik gereken koruma saðlanmıyor” dedi.

“Siyasi, toplumsal önlemlerin alınmadıðını” kaydeden Göral, “Kadın cinayetlerini Kürtlere mal etmek, ırkçı ve ayrımcı bir yaklaşımdır” dedi. Yaşanan mevcut savaşın şiddet olgusunu dayattıðını ifade eden Göral, uluslararası topluma dayanışma çaðrısında bulundu. Göral, “Hem ulusal hem de uluslararası çerçevede daha çok desteðe ihtiyacımız var. Ancak kadın cinayetlerinin böyle önüne geçebiliriz” dedi.