Kürt sorununun çözümde farklı deneyimler tartışılıyor
Kürt sorununun çözümde farklı deneyimler tartışılıyor
Kürt sorununun çözümde farklı deneyimler tartışılıyor
İsviçre Parlamentosu’ndaki Kürt Dostluk Grubu ve Hükümet Dışı Örgütler (ONG) tarafından organize edilen “Tarafsız ülkelerin Kürt sorununun çözümündeki rolü” konferansı Bern’deki Yahudi Menhun formunda başladı. Konferansta konuşan Sinn Fein Milletvekili Conor Terence Murphy, çözüm aşamasında geçmiş ile hesaplaşmanın önemine dikkat çekti. Murphy, o dönemde İngiliz hükümetinin çözümü hedeflemediğini de belirtti.
“Tarafsız ülkelerin Kürt sorununun çözümündeki rolü” başlıklı konferans, sabah saatlerinde düzenlenen resepsiyon ardından başladı. Konferans, İsviçre Parlamentosu Kürt Dostluk Grubu Eşbaşkanı Carlos Samaruga’nın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Samarugga, bu tür konferansların İsviçre Dışişleri Bakanlığı’na biraz daha aktif olmasını sağlayacağını söyledi.
Kürt İnsan Hakları Bürosu Temsilcisi ise, bu konferansın dünyanın farklı yerlerinde insanları bir araya getirdiğine dikkat çekti. Güney Afrikalı lider Nelson Mandela örneğinde olduğu gibi, görüşme öncesinde ön şartların barış sürecinde çok rol oynayacağının görüldüğünü de vurguladı.
Bu konferansın İsviçre’de yapılmasının öneminin altını çizen temsilci, İsviçre’nin tarafsızlık rolü gereği bu konferansın ardından İsviçre’nin nasıl bir rol oynayacağının da açığa çıkacağını söyledi.
Açılış konuşmaları ardından da panellere geçildi. Konferansın ilk panel konusu ise, “Bu tür sorunların çözümünde uluslararası deneyimler”di.
MURPHY: BARIŞ SÜRECİ ÇOK ÇALKANTILI GEÇTİ
Sinn Fein milletvekili Conor Terence Murphy şunları belirtti: İrlanda sorunun tarihçesi biliniyor, sorunun çözüm aşamasında geçmişle hesaplaşmak çok zordur. Bir İrlandalıya sorarsanız, sorun yüzyıllar önce ülkemizin İngilizler tarafından işgal edilmesiyle başladı. Biz kurtuluşumuz için elimizden geleni yaptık, güç haline geldikten sonra barış görüşmeleri başladı. Bu süreç çok çalkantılı geçti. Barış da, başarının en büyük yolu her kesimin tartışmalara katılması ve aynı zaman da kapalı kapılar arkasında bir şey kalmamasıdır.
Tabii en büyük tehlike, bu sürece karşı çıkacak grup ve devletlerdi. Bunlar barış sürecimizi baltalamamalıydı. Biz önce kendi aramızda tartışma süreçleri yaşadık, sonra İngiltere’nin dezenformasyon çabalarına karşı kendimizi anlatmaya başladık. İngilizlerin barış görüşmelerinde niyeti gerçekten barışı sağlamak değildi. Bizim en büyük destekçimiz diasporadaki İrlandalılardı. Amerika’da yaşayan İrlandalılar Amerika’nın bu sürece aktif katılımı sağladı. Zorlandığımız diğer bir nokta ise kamuoyumuzu ikna etmekti. Çünkü bizim halkımız bağımsız İrlanda’ya silahlı mücadele ile ulaşılacağına inanıyordu. Biz bunun kavgasını da verdik. İlk talebimiz oyah bişabi tutsakların serbest bırakılması konusunda uluslararası kampanya yürüttük.
Örneğin İRA İngilizlere silah teslim etmek istemiyordu, bunun için Finlandiya, Kanada ve Güney Afrika sürece dahil oldu. Sadece IRA’nın silah bırakması değil, aynı zamanda İngiliz askerlerinin varlığı sorununun da çözülmesi gerekiyodu. Bu konuda uluslararası destek çok önemliydi, sonuçta bir hükümetle görüşülüyor, hükümet değişse ne yapacaktık. Geçmişle yüzleşme içinde tarafsız bir destek vardı.
Barış sürecinde çözüm sadece iki taraf arasında sağlanır, arabulucular katkı sunar. Arabulucular her iki tarafa saygı duymalı, dayatıcı olmamalı, örneğin ben bağımsız İrlanda isteyebilirim, buna arabulucular saygı duymalı. Barış süreci kolay bir süreç değildir, kuşaklar boyu da sürebilir.
Bu süreçler zafer süreçleri değil, taraflar taviz verebilir, buna kendi yapıları karşı da çıkabilir, ancak ikna edilmeleri gerekir.
MOSSA, GÜNEY AFRİKA DENEYİMİNİ ANLATTI
Nelson Mandela’nın avukatı Essa Moosa: Güney Afrika deneyimini öz itibariyle Mandela’nın 1964’te söylediği ‘Hayatım bayunca kendimi Afrika halklarına adadım beyaz ve siyah baskıya karşı çıkıp demokratik bir Afrika yaratma çabasındayım, bu uğurda ölmeye de hazırım’ sözlerle ifade edebiliriz.
Afrika özgürlük mücadelesinde Mandela, gerilla hareketini kurarak, bizzat yürüterek mücadeleyi sürdürdü. Halkımızı savunma, geleceğimizi ve özgürlüğümüzü sağlamak için silahlı mücadeleden başka yol kalmadı. Güney Afrika hükümeti ile görüşmeler 1985’te başladı. Mandela siyasi örgütlerin tanınması, sürgünlerin geri gelmesini talep etti. 2 Şubat 1989’da Mandela görüşmelerin olumlu gittiği ve bir müzakere sürecinin başladığını ilan etti.
1990’da Mandela serbest bırakıldı. Mandela muhalefeti temsilen devletle görüşmeleri sürdürdü. Aralık 1991’de yeni anayasa için taslak hazırlandı. 1992’de devletin içindeki bazı güçler bizlere karşı suikastlar yaptı. Mandela masadan çekildi ve devlete ‘güçlerinizi kontrol altına alın’ uyarısında bulundu.
Kürtlerle banzer süreçler yaşadık. Paris’te bir yoldaşımız katledildi. Güney Afrika’da bir yöneticimiz kaltedildi. 94’te ilk defa demokratik seçimler oldu ve Mandela büyük bir çoğunlukla devlet başkanı seçildi. Müzakere sürecinde oluşturulan geçici anayasa ardından, 96’da kalıcı anayasaya gidildi.
GIESSMAN: BARIŞ İÇİN HAZIR REÇETE YOKTUR
Almanya’daki Berghof Vakfı’ndan Hans-Joachim Giessman: Kuruluşum dialaog ve arabuluculuk için katkı sunuyor. Bunu yaparken de hazır reçete sunmaktan ziyade her türlü özgürlüğün kendini ifade edebileceği ortam hazırlıyoruz. Bizim gibi birçok kuruluş var ve bunlar müzakere sürecini hazırlıyor. Benim kurumum ne yapabilir diye bir soruyu ise ‘Bütün tarafları ilgilendiren konularda herkesin kendini ifade etmesini sağlayabilir’ biçiminde yanıtlayabilirim. Sorun sadece tarafların amaçlarına ulaşması değil sorunun asıl köküne inmektir. Bu noktada ise, dört çeşit diyalog var. Birincisi üstten yapılan, ikincisi hükümet dışı örgütler, akademisyenlerin araya girip çözümleri sunması, üçüncüsü, diyalogun önceden hazırlanıp, planlandığı şekilde yürütülmesi ve dördüncüsü ise, orta düzeyde diyalogun hem toplumu, hem de güçleri ortaklaştırmaya yönelik yapılması olarak sıralayabiliriz.
Tarafara bütün bu yöntemleri kullanabilecekleri zeminleri hazırlamak gerekiyor. Sadece dialog, müzakere süreci başlatmak yeterli değil, bunu kamuoyuna da iyi deklere etmek gerekir. Güven vermek de bu çalışmada en önemli adımdır. Geçmişle hesaplaşma çok önemlidir. Tarafların birbirini affedecek bir noktaya gelmesi gerekiyor.
Yine diyalog sürecinde katılımcıların görüşünü almak, öğrenmeye açık olmak önemli bir aşamadır. Barışın bir programının olmasının yanısıra azınlıkların hükümetler gibi kaynaklara ulaşamdıklarını göz önünde bulundurup eşitliğin sağlanması önemli bir adımdır.
Konferans öğleden sonra “Kürt sorununun çözümünde İsviçre’nin rolü”, “Kürt sorununun barışçıl ve demokratik biçimde çözüm stratejisi” ve “Sorunun barışçıl çözümünde Öcalan’ın Rolü” konulu panellerle devam edecek.