Mahçupyan’ın delik kovası ve gerçekler - Cahit Mervan
Mahçupyan’ın delik kovası ve gerçekler - Cahit Mervan
Mahçupyan’ın delik kovası ve gerçekler - Cahit Mervan
Kürt tarafı sorumlu davranıyor. İmralı’da devlet heyetinin PKK lideri Abdullah Öcalan’la, HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın başbakan Ahmet Davutoğlu’yla ve HDP heyetinin Kobanê kuşatması ve ona karşı direnişin başladığı günden bu yana defalarca hükümet kanadından yetkililerle yaptıkları görüşmelerin içeriğini sızdırmıyor.
Kobanê Direnişi sonrası patlayan isyan ile birlikte hükümet kanadının ricası üzerine yapılan görüşmelere uygun olarak Kürt tarafı adım attı. Ancak hükümet hem İmralı ve hem de Ankara’daki görüşmelerde söylediklerinin tam tersini söylemeye ve verdikleri sözün tam tersini yapmaya başladılar. Her zaman olduğu gibi medya üzerinden saldırıya geçtiler. Kirli ve kara bir propaganda ile işin içinde çıkabileceklerini düşünüyorlar.
Türk cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, gazete, televizyonlar ve köşe yazarları ortak argümanlarla karşımıza çıkıyorlar. Etyen Mahçupyan ‘Akılsızlık ve hayal kırıklığı’ başlıklı yazısıyla aslında bunun bir toplamını veriyor. Mahçupyan’ın şu an Türk cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan’ın başbakan iken konuşma metinlerini yazdığı ciddi bir iddia olarak siyasi kulislerde konuşulduğu düşünülürse, ne dediğimiz daha net anlaşılmış olur.
Mahçupyan Öcalan’a, çözüm sürecine, Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne, Kobanê Direnişi’ne ve buna destek olan herkese karşı saldırı için Türk devletinin ve hükümetinin kirli politikasına, yalan-dolanına, ikiyüzlülüğüne sahip çıkmakla kalmıyor, delik kovasıyla kendi cephesinden bu yalan ve kirli havuza su taşıyor.
İşte Mahçupyan’ın AKP rejimi adına cansiperane savunduğu yalanlar, yaratmak istediği algı ve gerçekler.
TEZKERE YALANI VE GERÇEK
‘’Tezkere hükümetin Suriye ve Irak’a müdahalesine izin verdiği ölçüde, AKP’yi Kobani’yi de kapsayan bir sorumluluk altına sokmaktaydı.’’
Tezkereyi çıkaranlar amaçlarını açık açık ortaya koydular. Tezkerenin giriş bölümünde Mahçupyangillerinde anlayacağı şekilde tezkereyi PKK’ye karşı çıkarıyoruz dediler. Dünyada bunu böyle okudu. Kaldı ki, bu tezkere yıllar önce çıkarılan ve çözüm süreciyle aslında vaktini tamamlamış olması gereken işgal tezkeresinin bir devamı olarak çıkarıldı. Erdoğan işgal ve savaş tezkeresine haklılık kazandırmak için ‘IŞİD ile PKK arasında fark yok’ dedi. Her şey bu kadar açı iken tezkere ‘AKP’yi Kobani’yi de kapsayan bir sorumluluk altına sokmaktaydı’ demek laf ebeliğidir. Çünkü Türkiye’den istenen tezkere çıkararak, tankı ve topuyla, binlerce askeri ile Kobanê’ye girmesi ve orayı işgal etmesi değil. Kobanê halkının ve direnişçi güçlerin kendilerini savunmaları için gelecek olan askeri ve insani yardıma koridor açmasıdır. Gerçek budur.
ÖCALAN’IN GÜVENİRLİĞİNİ TEST ETMEK BOYUNUZU AŞAR
‘’Ne var ki Öcalan, güvenilmezliğini vurgulayanları haklı çıkartan bir şekilde kardeşinin ağzından tehdit ve şantaj mesajı verdi.’’
Bu cümleyi neresinden tutarsanız tutun her tarafı kirli ve bir o kadar da yalan kokuyor.
Bu beyefendiye ilk önce Öcalan’ın ‘güvenilmezliğini vurgulayanları’ bir açıklasa ve kamuoyu da öğrense bari… Kimdir bunlar? Kast edilenler devlet ve hükümet yetkilileri mi? İkincisi nasıl oluyor da Öcalan kardeşi aracılığıyla kuşatma ve katliamla yüz yüze kalan bir şehir için yaptığı direniş ve dayanışma çağrısı şantaj ve tehdit oluyor? DAIŞ’a karşı direniş çağrısı neden Türkiye’ye şantaj ve tehdit anlamına geliyor ki? Ucu neden Türkiye’ye, hatta Mahçupyan ve benzerlerine dokunuyor?
Bu cümledeki ‘güvenilmezliğini vurgulayanlar’ kelimeleri Mahçupyan’ında dahil olduğu Türk aydın sınıfının içine düştüğü hazin tabloyu ve rejim karşısındaki kompleksini de ortaya koyuyor. Öyle ya iktidar ve onun etrafında kümelenmiş sınıf, ezilen ve başkaldıran insanları, halkları, toplulukları ve liderleri her zaman ‘güvenilir’ testine tabi tutmalıdırlar! Ne kadar güvenilir olup olmadıkları her an, her saat test edilmelidir! Nede olsa Türkiye gibi ülkelerde katilin değil, maktulün ‘beni öldürdüler’ diye kendisini ispatlaması gerekiyor.
MAHÇUPYAN DEVLET ADINA KATİLLERİ AKLIYOR
“Aralanan kapıdan Kandil’in girmesi ve HDP üzerine kurulan baskının sonuç vermesi gecikmedi. Demirtaş malum çağrıyı yaptı ve iki gün içinde kırka yakın insan öldü.”
Mahçupyan HDP’yi Kandil’in vesayeti altına sokuyor. O da yetmiyor bizzat devlet güçleri tarafından infaz edilen 40’a yakın Kürt insanının katili olarak HDP eş başkanı Demirtaş’ı gösteriyor. Tıpkı 90’lı yıllarda Emin Çölaşan, Ertuğrul Özkök gibi devlet terörünü haklı ve meşru görüyor.
Biraz dürüst olsa en azından Kobanê için direniş çağrısını yapanın Demirtaş değil HDP Merkez Yürütüme Kurulu olduğunu bilir. Kaldı ki isyan çağrısını yapan HDP değil, Kürdistan Özgürlük Hareketi’dir. Ama burada ki dert başka. Mahçupyan Türk rejimi adına Demirtaş’ı vurmak, yargısız bir şekilde infaz etmek istiyor. Mahçupyan esas itibariyle Demirtaş’ı ve HDP’yi hedef göstererek katilleri aklıyor.
DAIŞ KATLİAMINA GEREKÇE BULMAK MAHÇUPYAN’A KALDI
‘’Rojava’dan gelen Kürt mültecilerin sayısı neredeyse iki yüz bin. Yani Kobanê’de savaşmak üzere kalanlar dışında kimse yok. Mesele o toprağın elde tutulması, orada belirli bir siyasi hakimiyetin kurulması.’’
Ha şöyle sadete gel. Ve dilinin altındaki baklayı çıkar.
Türk devlet ve hükümet yöneticileri gibi Mahçupyan’da çok kötü bir çarpıtma yaparak Kobanê’de sivillerin kalmadığını söylüyor. Halbuki, bu iddianın gerçekle alakası yok. Daha bir ay önce evinde, işçinde gücünde olan insanların DAIŞ saldırıları sonucu kendilerini ve topraklarını savunmaları için silahlanmaları onların sivil olduğu gerçeğini değiştirmez. ‘Orada siviller kalmadı’ demek DAIŞ’in Kobanê’yi ele geçirmesi durumunda yapacağı katliam ve vahşeti şimdiden onaylamak ve hoşgörü ile karşılamaktır. İkincisi Erdoğan ve Davutoğlu tarafından da dillendirilen bu yalanı dış dünyadan gelen ve giderekten artan ‘koridor aç’ baskısını hafifletmeye ve zaman kazanmaya yöneliktir.
Ha de bunları hepsini geçtik. Kobanê’de sivil falan yok! Tamam. Peki, ‘’Mesele o toprağın elde tutulması’ demek nasıl bir aymazlık ve köle ruh halidir?
Kürtler ne yapsın? Topraklarını DAIŞ’e karşı savunmasın mı? DAIŞ elini kolunu sallayarak Kürtlerin üzerinde yaşadıkları toprakları istila mı etsin? Erkek ve kadınları, çocuk ve yaşlıları topluca infaz mı etsin?
Öte yandan Mahçupyan açık bir çarpıtma yapıyor. Savaş o topraklarda başka bir hakimiyet kurulmasından patlamadı. DAIŞ çeteleri dünyanın gözleri önünde Kobanê’yi istila etmek için bir saldırı başlattı. Bu saldırı Kobanê’de halkın kendi geleceğini belirleme hakkına karşı yapılmış açık bir saldırı ve tecavüzdür. Peki, Mahçupyan DAIŞ’in savaş ve istila girişimini Kobanê’de sanki bir iç iktidar kavgası varmış gibi yansıtarak ne yapmak istiyor? Neden Kürtlerin o topraklar üzerinde kendi geleceklerini belirleme hakkına, tıpkı Türk yönetimi gibi saygı duymuyor, karşı çıkıyor? PYD’nin varlığı, özerklik neden Mahçupyan’ı bu kadar yalan atmaya ve kirli propagandanın sıradan bir tetikçisi olmaya itiyor? Yakıştı mı şimdi?
PKK ‘NİN MEŞRUİYETİ VE PRESTİJİ ARTTI
‘’İsyana davet hamlesinin stratejik bir tercih olduğunu kabul etmek durumundayız. Dolayısıyla bunun siyasi bedelini de PKK ödeyecek… Söz konusu bedelin üç veçhesi var. Birincisi bizzat kendi tabanındaki sıkışma, daralma ve militanlaşmadır. Yaşanan olayların herhalde PKK’nın Kürtler nezdindeki prestijini veya desteğini artırdığını hayal eden yoktu.’’
Burada Mahçupyan zorda olsa doğru bir cümle kurmayı becermiş. Ve isyanın ‘vandalizm’ değil, Kürtlerin özgürlüğü için ‘’stratejik bir hamle’’ olduğunu zorda olsa kabul etmiş. Ancak bunun faturasını PKK’ye kesmiş. Ve peşi sıra kendince bazı tespitlerde bulunmuş.
Birincisi stratejik bu hamle çok önemli politik sonuçlar ortaya çıkardı. Bunu Mahçupyan ve onun gibi AKP havuzundan şerbetlenenler anlarlar mı, anlamazlar mı, bu onların sorunu. Anlamadıkları görülüyor. Çünkü Mahçupyan’ın söylediklerinin aksine PKK’nin tabanında ve tavanında, yanında veya yönünde bir daralma ve küçülme söz konusu değildir. Aksine bu isyanla birlikte PKK’nin prestiji hem Kürdistan’da, hem de tüm dünya artmıştır. PKK hiç olmadığı kadar meşru ve güvenilir bir partner olduğunu göstermiştir.
Mahçupyan hangi verilerle PKK tabanında ‘sıkışma ve daralmadan’ bahsediyor, hangi bilimsel araştırmanın sonucu olarak bunu söylüyor, anlaşılmış değiliz. Eğer AKP’nin şerbet havuzundan kafasını kaldırıp Kürdistan ve dünyaya bakarsa bunun tam tersini görecektir. Sadece şu kadarını söyleyelim: Mahçupyan yazısı yayımlanmadan bir-iki gün önce Güney Kürdistan’ın Süleymaniye, Lübnan’ın başkenti Beyrut ve Afganistan’ın başkenti Kabil’de yapılan gösterilere baksın yeter. Eğer görmek ve anlamak istiyorsa.
Ama bu isyanla sıkışan, daralan ve bu nedenle saldırganlaşan, terör ve şiddet estiren var. O da Mahçupyan’ın adına tetikçik yaptığı AKP hükümetinden başkası değil.
SAFARİ GEZİSİNE ÇIKMIŞ BİR AYDIN
Mahçupyan daha bir yığın içi boş sözler sarf ettikten sonra, meseleye egzotik açıdan da bir yaklaşım göstererek ‘’Kürt siyasi hareketinin bunca yıldan sonra nihayet Türkiye’ye sunabildiği ‘gülümseyen yüzünü’ kendi elleriyle yok etmesidir’’ diye yazıyor.
Bu cümle çok sorunludur. Çünkü bu sözler sömürgeci efendisi karşısında sürekli suçluluk duyan kölenin garip ruh halini anlatıyor. Sanki Kürt hareketinin işi gücü yok, Türkiye’ye ‘gülümseyen yüz’ sunması gerekiyor. Sürekli Kürtlere kendilerini beğendirmeleri için telkinde bulunmak ve bunun çabası içinde olmak aslında sömürge bir ülkeye safari gezisine çıkmış kıta ötesi bir aydın tipi olmaktan başak ne anlama gelebilir ki?
Mahçupyan Kürtlerin ve diğer ezilen halkların hep gülümseyen yüzlerini unutarak, Türk devletinin ve onun sömürgeci sisteminin Kürdistan’daki ceberut yüzünü aklayabileceğini düşünüyorsa, yanılıyor. Kürtlerin değil, onları köle ve sömürge statüsünde tutmak isteyen devletin ne kadar güler yüzlü ve inandırıcı olduğunu ispatlaması gerekiyor.
Öte yandan AKP’nin ve ondan önce bütün hükümetlerin ret ve inkâr politikasını sürdürmek için başvurdukları bu işi muhataplarıyla değil, ‘devlet toplumla barış yapmayı hedefleyecek’ demagojisinin üzerinde durmaya dahi gerek yoktur. Bu çok söylendi. Evren, Demirel, Çiller, hepsi söyledi. Sıra şimdi Erdoğan ve Davutuğlu’nda. Buyursunlar, halk orda çözsünler.
AKIL TUTULMASI MI, YOKSA?
Mahçupyan yazınının sonu doğru Erdoğan ve onun psikolojik savaş uzmanı Akdoğan’ın sözlerine sığınıyor. PKK’yi ‘terörist’ ilan ediyor. Tıpkı Akdoğan gibi bir halkın özgürlüğü için yıllardır amansız bir mücadele içinde olan gerilla ve hareketin liderlerini Kandil’de ‘yan gelip yatmak’ gibi basit, ucuz ve sahipleri içinde bir çukura dönüşen sözler sarf ediyor. Bu araştırmacı-yazar kendini tutamıyor, günlerdir Kobanê’de insanlığın tartışmasız vicdani haline gelen direnişe ve onun öncülerine ‘Yok eğer Kobani’de iseler PKK şimdi orayı IŞİD’e teslim etmeye mi karar verdi?’ diyecek kadar akıl ve vicdan tutulması yaşıyor.
Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin Kürdistan, Türkiye ve dünyada yaptıkları en son hamle en akıllı ve en talihli hamleydi. Mahçupyan buna kafası basmıyor diye, oturup yas tutacak değiliz.
Daha bundan birkaç ay önce AKP hükümetinin finanse ettiği bir kuruluş adına Güney Kürdistan ve Avrupa’da ekibiyle birlikte Kürtlerin siyasi eğilimlerini ve ‘dönüş meselesi’ üzerine araştırma yapan birisinin, bu kadar akılsız ve bilim dışı kriterlerle meseleyi ele alması, Yalçın Akdoğan ve türevlerinin seviyesinde bir psikolojik savaşa başvurması, insanın aklına başka şeyler getirtiyor.
Müsaade ederseniz o aklımıza gelen, şimdilik bizde kalsın.