Maraş’ta katliam yetmedi araziler ve mallar da gasp edildi

Maraş’ta katliam yetmedi araziler ve mallar da gasp edildi

Maraş katliamı her yıl etkinlik ve eylemlerle protesto edilse de, hiçbir zaman vahşice katledilenlerin kim olduğu somutlaştırılmadı. Onlar birer sayı olarak kaldı. Bu sorunu aşabilmek için yola çıkan ve 11 il, 12 ilçe ve çok sayıda köy gezip 30.000 km yol kat eden araştırmacı-yazar Aziz Tunç, katledilen 88 insanın ailelerine ulaştı. Aziz Tunç, “Maraş Kıyımı” kitabının ardından kaleme aldığı “Beni Sen Öldür” adlı yeni kitabında katledilen insanları bir sayı olmaktan çıkarıp, somut, gözle görünür, elle tutulur halde karşımıza çıkarıyor. Adını, katliam sırasında saldırganların eline düşmek istemediği için eşine Beni sen öldür, onların eline bırakma” diyen Ümmühan Doğan’ın trajik sözlerinden alan kitabın yazarı Tunç, katliamın korkunç ve bilinmeyen gerçeklerini, el konulan çocukları, kayıp cenazeleri, katliama uğradıkları yetmezmiş gibi malları, mülkleri gasp edilip hala geri verilmeyenleri ANF’ye anlattı.

“Maraş Kıyımı” isimli kitabınızdan sonra “Beni Sen Öldür” kitabını yazdınız. Bu kitapta diğerine kıyasla yeni olan ne?

Maraş Kıyımı kitabını yazarken, Maraş katliamına dair hem kendimin hem de genel olarak kamuoyunun yetersiz bir bilgiye sahip olduğunu gördüm. Daha doğrusu önemli bir bilgisizlik yaşandığını gördüm. Maraş katliamının her yıl dönümünde şu kadar insan öldürüldü diye protestolar, etkinlikler yapıyoruz, anıyoruz ancak bu katliamda kimlerin hayatını kaybettiğine dair bir bilgi sahibi olmadığımızı fark ettim. Bu nedenle bu hususa dair bir çalışma yapma kararını verdim. Bu çalışmaya karar verdikten bir müddet sonra KCK adı altındaki operasyonlar sırasında tutuklandığım için ancak tahliyemden sonra işe koyuldum.

Nasıl bir yol izlediniz?

1.5 yıl boyunca katliam mağdurlarının izini aradım. 11 il, 12 ilçe ve çok sayıda köy gezdim. Katliamda yakınlarını kaybetmiş Kürt, Türk, Alevi, devrimci, solcu tüm ailelere ulaştım. 340 kişiyle görüştüm, bunlardan 64’ünü kameraya çektim. Ve ortaya elinizdeki kitap çıktı. Bu kitapla bu insanların hikayelerini öğrendik, ayrıca o insanların ilk kez resmini gördük, böylece katledilen insanlar artık bir sayı olmaktan çıkıp, somut, gözle görünür, elle tutulur halde karşımıza çıktılar. Katledilen insanların aileleriyle tanıştım, hangi koşullarda yaşadıklarına tanık oldum. Dolayısıyla 36 yıl sonra artık Maraş katliamıyla ilgili somut verilere sahibiz.

KATLEDİLEN 88 KİŞİDEN 55’İNİN FAİLİ MEÇHUL

340 insanla yaptığınız konuşmalar ışığında katliam hakkında yeni bilgilere ulaşabildiniz mi?

1990 yıllarından bu yana Maraş katliamı hakkında onca araştırma yapmama rağmen, bu insanlarla görüştükten sonra bilgilerimin ne kadar yetersiz ve eksik olduğunu fark ettim. Bir kere Maraş katliamındaki yargılama sürecinin çok üstün körü yapıldığına, hakkaniyetli bir yargılama yapılmadığına, sıkıyönetimin katliamcıları koruduğuna dair zaten genelde bir bilgi sahibiyiz, ancak bu katliamda öldürülen Kürt, Türk, Alevi, Solcu, devrimci 88 kişiden 55’inin faili meçhul olduğunu bu araştırma sonucunda gördüm. Yargılanan katillerin arasında bu 55 insanın faili bulunamamış. Bunların kimin tarafından öldürüldüğü belli değil. Dolayısıyla öldürme sürecine katılan katiller onları öldürdükleri için değil, suça iştirak ettikleri gerekçesiyle yakalanmış ve o günün koşullarında cinayetten 24 yıl almaları gerekirken, sadece 5 yıl cezayla salıverilmişler. Bir kısmının ise infaz yasası gereği cezaları düşmüş ve geriye kalan cezayı yatıp çıkmışlar. 30 insanın katilleri yakalanmış ama o katillere bu suçtan değil, ölüme sebebiyet vermek gibi muğlak hukuksal ifadelerle az cezalarla salıverilmişler. Yani 1990 yılında gelindiğinde Maraş katliamını işlemekten hiç kimse cezaevinde kalmamıştır. Bu durum da katliamın üstünün örtüldüğünü gösteren çok açık bir göstergedir.

FAİK TÜRÜN KATLİAMDAN 1 HAFTA ÖNCE MARAŞ’TAYDI

Katliam kararını alan asıl sorumlulara ise hiç dokunulmadı…

Evet, yargılanmadılar ancak bilinmez değiller. O dönemin MİT üst düzey yetkililerinden Şahap Homiş, Adana Bölge Yöneticisi Nazmi Kavanozoğlu ile MHP Milletvekili Mehmet Yusuf Özbaş katliamın sorumlularındandır. Bu isimler zaten Ecevit’in arşivinde çıkan bir belgede de mevcuttur. Ben bu çalışma esnasında daha özgün bir bilgiye ulaştım, o da Maraş katliamından bir hafta önce 12 Mart’ın işkenceci generali Faik Türün’ün Maraş’a gittiğini tespit ettim. Şimdi Faik Türün Maraş’a dondurma yemeye gitmedi herhalde.

Bu bilgiye nasıl ulaştınız?

Bu bilgi o dönemde Belçika’da çıkan bir gazetede açıkça yazıyor. Ancak o dönemin demokratik kamuoyu sıkıyönetim sonrası yaşanan bir dizi gelişmeden dolayı konuya hakim olamadığı için bu bilgi üzerinde gerekli çalışmalar yapılamamış. Bugün ortaya çıkan şudur ki, Maraş katliamından bir hafta önce Faik Türün Maraş’a gidiyor ve bu bilgiyi Belçika’daki bir gazete aktarıyor. Bu, katliamın nasıl tertiplendiğini anlamamız için önemli bir veri.

Maraş katliamı ile sizce ne amaçlanıyordu?

Bu katliamın stratejik amacı etnik arındırmadır. Devleti oluşturanların 1920’lerden başlamak üzere uyguladıkları etnik arındırma, Türkleştirme ve Sünnileştirme amaçlı bir politikanın sonucuydu. Stratejik olarak böyleydi ancak konjonktürel olarak da dönemin yükselen toplumsal mücadelesini bastırma amacıyla yapıldı. Maraş katliamını tek başına konjoktürel sebeplerle izah etmek eksik bir izahtır. Evet, Maraş katliamının böyle bir boyutu vardı ama aynı zamanda da Kürtleri ve Alevileri Maraş’tan tasfiye etmek, böylece farklı etnik yapıları tamamen ortadan kaldırmak amacı da özel olarak güdülmüştür. Çünkü orada katledilenler ve baskıya maruz bırakılanlar sadece Kürtler ve Aleviler değildi. Aynı zamanda Türk devrimcilerin yanı sıra Romanlar ve Çerkezlere de saldırılmıştı. Dolayısıyla bu katliamın sadece yükselen mücadeleyi bastırmaya yönelik olarak gerçekleştirildiğini düşünmek eksik kalır.

İKİ CENAZE KAYIP

Maraş katliamında çokça tartışılan başka bir husus ise kaç kişinin hayatını kaybettiğiydi. Siz bu rakamlara ulaşabildiniz mi? Bir de kitabınızda iki cesedin kayıp olduğunu açıklıyorsunuz, bu konuyu da açabilir misiniz ?

88 kişi katledildi. Ben saldırganlar içinde yer alıp ölenleri kayıp listesine dahil etmedim. “Maraş Kıyımı” isimli kitabımda cenazelerin kayıp olduğunu belirttiğim gibi, bu son kitapta da iki cesedin kayıp olduğu bilgisini somutlaştırdım. Kıyım sırasında Hatice Yılmaz isimli bir kadının kolu bileziklerini almak için kesiliyor, daha sonra cenazesi ilgililere teslim ediliyor ancak cenazenin kaybolduğu görülüyor. Bu benim ürettiğim bir bilgi değil, Maraş katliamıyla ilgili dosyada da var ve aynen şöyle ifade edilir: “Hatice Yılmaz’ın cesedi muhtara teslim edildikten sonra alınmaya gelindiğinde kayıp oldu”. Benzer bir şekilde Mahmut Ünal isimli Adıyamanlı Türk-Sünni bir öğretmen katledilmiş ve onun da cesedi kayıptır. Bu da hem dosyada, hem de aile tarafından teyit edilmiş bir bilgidir. Herhangi birisi devletin eşyasını aldığı takdirde devlet bütün hışmıyla çullanır ve kimin aldığını ortaya çıkartır, yargılar. Ama burada bir ceset kayboluyor ancak devlet dönüp bu ceset nasıl kaybolur diye sormuyor bile.

KATLİAMI PROTESTO AYNI ZAMANDA HAK ALMA MÜCADELESİ OLMALI

Kitabınızda aynı zamanda katledilen ve evlerinden kaçmak zorunda kalan insanların mal ve mülklerinin de gasp edildiğini açıklıyorsunuz. Bu gasp kim tarafından gerçekleştirildi?

Bu gasp doğrudan devlet tarafından değil de devletin onayıyla başkaları tarafından gerçekleştirilmiş. Şöyle ki, katliam mağdurlarının bir kısmı arsasını ve evini zor bela satar ya da takas ederken, mağdurların önemli bir kısmının aldığı arsa, yaptığı gecekondu ya da oturduğu ev başkaları tarafından gasp edilmiş. Tekrar geri döndüklerinde evlerinin başkaları tarafından kullanıldığını, arsalarının başkalarının üzerlerine geçirildiğini ve artık herhangi bir hak talep etme imkanına sahip olmadıklarını fark ediyorlar. Bu da Maraş katliamıyla ilgili mutlaka üzerinde durulması gereken çok önemli bir olgu. Maraş katliamına yönelik bugünkü tavır sadece protestodan ibaret olmamalı, aynı zamanda hak alma mücadelesi olarak da görülmelidir. Bu yoksul ve emekçi insanların alın teriyle edindikleri evlerinin, arsalarının gasp edilmesi sessiz sedasız geçiştirilecek bir durum değildir. Bunun mutlaka bir şekilde hesabı sorulması gerekir.

ÇOCUKLARA EL KONDU

Katliamdan sonra çocuklarda el konduğunu ortaya çıkarttınız, bunu açabilir misiniz?

Evet, katliam esnasında ailesinden çok sayıda kişinin öldürüldüğü iki yaşındaki O.Ü. isimli bir kız çocuğu bir subay tarafından alıkonuyor. Çocuğun katliam sırasında yaralanan babaannesi 6 ay Adana’da ve Ankara’da tedavi gördükten sonra çocuğu bulmak için tekrar Maraş’a geliyor. Subayın evinde olduğunu öğreniyor ve gidip geri istiyor. Subay çocuğu vermemek için diretiyor ancak daha sonra vermek zorunda kalıyor. Aynı şekilde, Nurhaklı bir aile için de bunu yapıyorlar. Anne-babası öldürülen ve en büyüğü 16 yaşında olan kız çocuğuna dört kardeşini almak için baskı yapıyorlar. Katliamdan sonra bir hafta boyunca devlet kurumuna yerleştirilen 16 yaşındaki kız çocuğu, kardeşlerini vermesi için sürekli baskı yapıldığını, ancak daha sonra amcasının gelip hepsini kurtardığını anlattı. Bu tamamen soykırımcı mantığın yansımasıdır.

'BENİ SEN ÖLDÜR, ONLARIN ELİNE BIRAKMA'

Kitabın başlığını bu anlatımlardan birinden aldınız. Bu anlatımı bize de aktarabilir misiniz?

Saldırılan bir evde ölümü bekleyen bir anne, baba ve çocuklar. O saldırıda kendilerine yapılacak zulmü, baskıyı ve olabilecek tecavüzü içine sindiremediği için Sünni olan Ümmühan Doğan eşine, ‘Beni sen öldür, onların eline bırakma’ diyor. Daha sonra bu saldırıdan eşiyle birlikte kurtarılıyor ancak oğlu yaşamını yitiriyor. Yatalak kalıyor ve evladını kaybetmenin hüznüyle sonunda intihar ediyor. Bu katliamdan sağ çıkanlar da daha sonraki hayatlarında bu katliamın yarattığı etkilerle yaşamışlar. Dokuz yaşındaki bir kız çocuğu katledilen babası için ağıt yaka yaka ölüyor.

KATLİAMCILIK POLİTİKASI KÜRTLER VE ALEVİLERDE TERS TEPTİ

AKP döneminde 36 yıl sonra hala Maraş katliamını anmak isteyen demokratik kitle örgütlerine yasak konuyor, Alevi açılımı deniyor boş çıkıyor, anaokullarına kadar Sünnileştirme politikası dayatılıyor, muhalefet dün olduğu gibi bastırılıyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Bütün bunlar cumhuriyetin ilk başından beri tasarlananların devamıdır. Katliamcılık bir politikadır, bunlar tesadüfler sonucunda olan şeyler değildir. Katliam egemen siyasal iktidarın, yani devletin doğrudan denetimi ve tasarımı olmadan yapılamaz. Dolayısıyla bu katliamcı politikalar başından beri bu topraklarda Türk ve Sünni olmayan herkesi yok etmeye, imha etmeye, sindirmeye, asimile etmeye dönük planlanmıştır. Bugüne kadar yürütülen bu politika Kürtlerde ve Alevilerde ters tepti. Çünkü Rumlar, Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler bir biçimde imha edilebildiler, bu topraklardan atılabildiler. Ama Kürtler ve Aleviler biraz daha farklı bir özellik arz ettiler. Bu çok kolay olmadı. Bugün de aynı politika sürdürülmeye çalışıyor ama güçleri yettiği kadar. Ancak görünen o ki Kürtlerle ilgili tasarının başarısızlığı Aleviler açısından da bir takım kazanımların doğmasına yol açacak. Alevilerin bu noktada yapması gereken Kürt demokratik siyasal hareketle ortak hareket etmektir.