Masatçı: Sanat devrimci olmak zorunda
Masatçı: Sanat devrimci olmak zorunda
Masatçı: Sanat devrimci olmak zorunda
Kobane etkinliğine destek verdiği için AKP medyası tarafından hedef gösterilen Tiyatrocu Orçun Masatçı, tehditler almaya başladığını söyledi. "Bir sanatçının kime nasıl destek vereceğine, hangi koşullarda sanatçı olabileceğine karar vermek istiyorlar" diyen Masatçı, AKP döneminde sanat faaliyetlerinin de engellendiğini belirtti. "Sanat devrimci olmak zorunda. Aksi kendini reddetmek olur. Sosyalist bir anlamda söylemiyorum ama mutlaka değiştirici, dönüştürücü olmalı. Kendi bulunduğu ortamdan izleyenini ve üretenini bir ileriye götürmeli."
Orçun Masatçı; Yenikapı Tiyatrosu'nun yönetmenlerinden. Aynı zamanda Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğü'ne atandı. Konak Belediyesi'nin destek verdiği, İzmir'deki Kobane ile dayanışma etkinliğinin ardından hükümet yanlısı medya tarafından etkinliğe karşı karalama kampanyası başlatıldı ve Masatçı da, "Militan Konak'ta" başlıklı haberle hedef gösterildi.
Masatçı ile hem tehditler almasını sağlayan süreci hem de tiyatroyu konuştuk...
ALİ İSMAİL KORKMAZ TURNUVASI
- Ali İsmail Korkmaz Futbol Turnuvası düzenliyorsunuz. Sohbete bununla başlayalım...
Yenikapı Tiyatrosu, bir kongresinde aldığı kararla, Gezi sürecinde yaşamını yitirenleri anma gibi bir yetki aldı. Bu doğrultuda Ali İsmail Korkmaz Futbol Turnuvası, Ahmet Atakan, Berkin Elvan Sanat Şenlikleri, Ethem Sarısülük Tiyatro Festivali gibi etkinlikler yaptık. Medeni Yıldırım Birlik Festivali de vardı, geçen sene üniversitede düzenleyecektik ama onu bu sene tamamlayacağız. Ali İsmail Korkmaz Furbol Turnuvası 44 takımla başladı. 60'a yakın başvuru vardı. Şimdi 48 takım oynuyor. Başvurularda, toplulukların alımında herhangi kriter koymadık. 16 gün sürüyor. 16. günün sonunda Emel Anne (Emel Korkmaz) gelecek, müzik dinletisi düzenleyecek ve onun konuşmasıyla etkinliği sonlandıracağız.
- Neden sadece erkeklerin yer alabileceği bir etkinlik olarak futbol?
Turnuvada dayanışmayı esas alıyoruz. Bu kadar kişiyi ne yazık ki futbol dışında bir sporda bir araya getirme şansımız olmuyor. Politik veya politik olmayanları bir araya getiriyoruz. Sahada küfür edenleri oyundışı bırakıyoruz. Geçen dönem kadınlar da yer almıştı. Tabii, 'kadının beyanı esastır' ilkesine dayanarak çok fazla hakeme müdahale ettikleri oluyordu! Oynayanların birbirleriyle ilişki kurmaları da önemli. İşçilerden oluşan bir takım Gündoğdu marşıyla sahaya girmişti. Diğer takım apolitikti. Onlar da bildikleri tek marş İstiklal Marşı olduğundan onu okumak istemişlerdi de, sonra vazgeçmişlerdi.
'HEM SANATA HEM DE YEREL YÖNETİMLERE SALDIRIDIR'
-Yeni Asır ve Sabah gazeteleri tarafından Kobane ile dayanışma etkinliğinin ardından hedef gösterildiniz. Sanat kimliğiniz politik muhtevaya dönüşünce böyle bir sonuçla karşılaşmanızı bir anlama yorarsak; "Yeni Türkiye"de sanatçıya dayatılan pozisyonu mu görüyoruz?
Sanata karşı saldırı, topluma dönük topyekun saldırının bir parçası. Bugün bana yapılan, Yeni Asır ve Sabah gazetelerinin saldırısı, aynı zamanda bu toplum içinde birlikte üretime dair bir şeyler yapma niyetinde olan yerel yönetimlere dönük saldırıdır. Sanatçının kendini özgürce ifade etmesine saldırıdır. Geçmişte Fatsa'da Fikri Sönmez örneğinde, Kürt kentlerinde çok daha başka örneklerle gördük. Yine İzmir Gültepe'de belediye başkanlığı yaptığı dönemde Aydın Erten örneği var. Şuna dikkat edelim; belediye başkanlarına hep aynı minvalde saldırmışlar; 'teröristi işe aldı', 'militanı işe aldı' 'bayrak yakanı çalıştırıyor' gibi... Burada Kürt meselesi de turnusol kağıdı olarak durmuş. Ulusalcıları ateşlemek için. Sonuçta Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş forumlarla, ortak üretimi esas alarak Konak'ta yerel yöneticilik yapmaya çalışan bir kadın. İzmir gibi bir kentte ortak üretimi, birlikte yaşamı sağlayacak yerdeyken, onu farklı yere itmeye çalışmış oluyorlar.
Aynı zamanda bir sanatçının kime nasıl destek vereceğine, hangi koşullarda sanatçı olabileceğine, nerede çalışabileceğine karar vermek istiyorlar. 'Ben seni böyle tariflerim, bu tarife girmezsen bu belediyede çalışamazsın' diyorlar. Belediyeler seçimden sonra partilerüstü bir kurumdur; herkesindir. Bu ilçede yaşayan herkes hizmet almak durumundadır. Ben de siyasi tercihlerimi belediyede çalışan biri olarak sormadan yapabilirim; ne başkanı, ne yönetimi ne de Yeni Asır'ı, Sabah'ı bağlar. Medeni toplumlarda bu iş böyle olur. Gazetenin manşetine koyduğu her şeyi sahipleniyorum. Aynılarını söylemeye, yazmaya da devam edeceğim. Ahmet Kaya'ya, Hrant Dink'e, Nazım Hikmet'e, Sebahattin Ali'ye de bunu yaptılar; belki onlarla aynı görünmeyebilir ama lokal ölçekte, yerel ölçekte bir başka ayağını yapıyorlar. Linç güruhuna hedef gösteriyorlar. Haberden sonra onlarca tehdit aldım. Sokağa çıkma hakkımızı, protesto hakkımızı elimizden almak isteyenlere karşı tavır koymamız gerekiyor.
'NEYE GÖRE MARJİNALİZ?'
-Nasıl sanatçılar olmanızı istiyorlar acaba?
Kobane etkinliğinden sonra bir daha gördük ki, 'sen eğer Serdar Ortaç, Ebru Gündeş, Hadise, Yalın, Mustafa Ceceli olmazsan marjinalsin' demek istiyorlar. Etkinlikte yer alan müzik grubu Praksis'den Serdar arkadaşımız gazeteyi arayıp, 'sen hangi sesimizden, notamızdan marjinal olduğumuza karar veriyorsun' diye sordu, yanıt alamadı. Biz neye göre marjinaliz, onlar neye göre normal? İzmir'de sanatçılar Gezi ile birlikte ortaklaşma çabası içinde ve bunun çok önemli ürünleri var. Bütün bunların örnek ve biçim oluşturmasından tedirginlik duyuyorlar ve başka yerlere yansımasının önünü almak için saldırıyorlar.
'AKP'YE KARŞI GELENLERE YARDIM YAPILMIYOR'
-Türkiye'de egemenlerin sanatla kötü ilişkisini son 12 yıla indirgemek istemem ama, AKP özellikle sanata biçim vermeyi dert edinen bir pratik mi izliyor?
Oyunlarımıza yönelik ciddi bir şekilde engelleme; salon vermeme, dava açma gündemde. Nazlı -kız kardeşim- bizim tiyatromuzun oyuncusu, Gogol'un Palto'sunu oynadığı için 'halkı askerlikten soğutmak'tan 5 ay ceza aldı. Ben, 1 Mayıs'ta Yenikapı ile yürüdüğümden 2 yıl ceza aldım; süreç yargıtayda.
Sanatın hükümetle kendi öznel çok fazla sorunu var. TÜSAK yasa tasarısı paçavrasının Devlet Tiyatro, Opera ve Balesini özelleştirmeye çalıştığını ve böylece salon rantlarının oluşacağını zaten Akün ve Şinasi sahneleri örneğiyle gördük. Bütün bunlara bakınca; hem salonların rant meselesine çevrileceğini hem de özelleştirme ile tiyatronun farklı bir kesime hitap etmesi için çaba harcayacaklarını anlıyoruz. Küçük bir parantez açarsak; Devlet Tiyatrosu, Balesi onlarca yanlış yapmakta ama bu, yok olmasını istemek anlamına gelmiyor. Varlığı, prodüksiyon ve amatör tiyatrolarla hiç tiyatro gelmemiş kentlerin tiyatro, bale, opera görmesi için çok önemli yerde duruyor. Formatı ayrıca tartışılabilir; devletin önerdiği format tartışmadan reddedilmeli çünkü baskı, sansür ve kendi sanatını yaratma çabası hakim.
Böyle bir sanat cephesi içinde, Gezi'den sonra özellikle Gezi'deki tiyatrolara yardımların kısılması, yine bizim tiyatromuza bir yıl önce komünist bir tiyatro olduğundan yardımın kesilmesi ve yardımların politize edilmesi ve AKP politikalarına karşı gelenlere yardımların yapılmaması söz konusu.
Ben görece genç bir sanatçıyım. Sanatçılığımın olgunluk dönemine gelmedim. 37 yaşımdayım. '97'den beri sanat üretmeye çalışıyorum ve üretimimin -acemilik dönemlerini bir kenara bırakırsak- büyük bölümü; bilince evrilme ve ortak çalışmaya evrilme dönemi maalesef AKP'ye denk geldi. Yenikapı da AKP'den sonra kuruldu.
-AKP'liler 'hükümetimiz döneminde devrimci tiyatrolar kurulabiliyor' demesinler...
Eminim ki derler! Ama tabii bu da, diğer tüm söyledikleri gibi trajikomik olur.
'MHP'Lİ BELEDİYENİN DAVETİNE GİTTİK VE...'
-Tiyatronuzun sanat organizasyonlarından ibaret bir teamülü yok. Böyle bir rol üstlenmek zorunda mısınız?
Biz özgün bir örnek yaratmaya çalışıyoruz. Sanatın kendi içinde zaten özgün olmaya çalışma gibi mücadelesi var. Özgün olmayan, farklı yöntemi denemeyen sanat toplulukları, sanatçılar yok olabilir. Biz kendimizi 'sanat örgütü' olarak görüyoruz, halkın parçası olarak. Kimi sanatçıların söylediği söz var ya; 'sanatı halka indirelim' diye. Biz o indirdikleri yerde duruyoruz işte. Gecekondulara sanat götürmeye çalıştıkları insanlarız. Gecekonduların, yoksulların, emekçilerin sanata bürünme hali olmaya çalışıyoruz.
Sanat devrimci olmak zorunda. Aksi kendini reddetmek olur. Sosyalist bir anlamda söylemiyorum ama mutlaka değiştirici, dönüştürücü olmalı. Kendi bulunduğu ortamdan izleyenini ve üretenini bir ileriye götürmeli.
-Bu, yer alacağınız projelerde de bir kriter mi?
Buna çok katı bakmıyorum. Biraz farklı bakıyorum. Yani işçi sınıfının faydasına olabilecek her birlikteliği yaşarız. Avrupa Birliği (AB) ile ilgili bir proje gelmişti. Belki bu açıklamamdan sonra gelmeyebilir! AB'yi anlatmamız istenmişti. Biz de AB'nin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmıştık! Bu şekilde yer alıyoruz!
Bir kere Fethiye Belediyesi, -faşizmin doruklarında olan bir ilçeye dönüştü son zamanlarda-o zaman da MHP'nin belediyesiydi. Bizi 'İsyan' oyunuyla çağırdı. İsyan, o dönemde Avrupa turnesi yapmış, en iyi oyun ödülü falan almış, Afrika'ya da gitmişti. Yani gayet popülerdi. Biz de 'herhalde bizi dövmek için çağırıyorlar' diye düşündük. Yine de 'tamam, geliyoruz' dedik. Çok iyi ağırladılar oyuna kadar. Oyun oynandı. İsyan oyununu seyredenler bilir; ulusların kendi kaderini tayin hakkı ile ilişkilidir. Angola'nın Portekiz'den bağımsızlığını kazanmasını anlatıyor. Oyun bitti. MHP'li kültür müdürü çıktı ve 'arkadaşlarımız Afrika'nın kanayan bir yarasına parmak bastı, teşekkür ederiz' dedi. Oyundan sonra çok ilişki kurmadılar. Herhalde bir internet sitesinden, gazeteden görüp öyle çağırmışlardı.
SANAT SEÇKİNLER İÇİN MİDİR?
-Sanatın entelektüel zeminde kaldığını düşünüyor musunuz?
Entelektüelliğe Marks'ın baktığı yerden bakıyorum. Marks, 'yaşamımızı belirleyen bilinç değil de bilincimizi belirleyen yaşadıklarımızdır' diyor. Eğitimi yadsımadan ama akademilerin egemenlerin ileri karakolu olduğunun kabulüyle, yaşadıklarımız en büyük entelektüellik zaten.
-O halde 'entelektüellik' yerine 'seçkin' veya 'burjuva' diyeyim...
Buna katılıyorum. Buraya çekmeye çalışıyorlar. Pahalı işler haline getirmeye çalışıyorlar, yaptıkları işleri. Akademiler egemenlerin ileri karakolu, derken, akademilerden çıkan insanların tiyatro ile bir şeyleri dönüştürmeyi değil; buradan para kazanmayı, televizyonda oynamayı önlerine koydukları için, onlar da hayata da 'nasıl para kazanacağım' diye bakıyorlar. Oyuncuya ücret, devlete vergi, dekora, kostüme para ve haliyle pahalı tiyatro yaratılıyor. Bunların sunumu da onu alabilecek insanlara gidiyor. Amatör tiyatro İzmir'de 20 liraya, 10 liraya oyun oynayabiliyor. Mesele; bakış açısını değiştirmek. Sefiller, Victor Hugo'yu okuyarak da anlaşılır ve gayet etkili anlaşılır ama sefilleri yaşayanlar daha iyi bilir! Mamak'ta gecekondudaki adam buz tutan musluğu görüyor. Veya bu söyleşiyi okuyanlar içinde ayağını uzatmayı çok kolay bilenler olabilir ama, Mamak'ta Mutlu Mahallesinde ayağını uzatmak lüks; ısınmak için, uyuyabilmek için cenin pozisyonuna geçmesi gerekiyor!
Tiyatro yaşadıklarımızı anlatır. O bakımdan, zaten emekçi kitlelerin çok büyük kültürel, edebiyat, hayatı anlama ve aktarma birikimi var. Bunları sadece sanat üzerinden örgütleme meselesi önemli. Sahneyi de sokak gibi algılamak lazım. Mesele; kendini sanatla örgütlemekten geçiyor. Müzikte, tiyatroda, resimde, operada ve hatta balede bile.
Pina Bausch örgütledi mesela. Yoksullar kendini dans ederek klasik müzik kavramıyla, operayla ifade etti. Bunu burada yapabilme meselesi önemli. Kendi estetiğimizi, rengimizi bulmamız önemli.
'KURTLAR VADİSİ'NDE OYNAYIP TİYATROYA HİZMET EDİLMEZ'
-Tiyatro oyuncuları, sinema veya televizyon sektöründe yer alanlardan daha mı şanssız?
Sinemada veya televizyon dizisinde oynadığım zaman çok yakın arkadaşlarım 'ya sen oyuncuymuşsun' dediler. Mesela Orhan Alkaya'yı diziye atfetmek, onu 'balıkçı' diye bilmek tiyatro sanatına hakarettir. O, Türkiye'nin en iyi yönetmenidir. Yücel Erten'i, es geçmek olmaz tabii. Barış Atay da süreci tersine evriltmiş bir arkadaştır. Gençlik dizisi kahramanıyken bir anda başka dünyanın insanı olduğunu gösterdi ve böylece geniş kitleleri etkiledi. Emre Canpolat bunun önemli örneklerinden birini oluşturdu. Orhan Alkaya çok ünlü oldu ama nereye çağırırsanız, kendi cebinden de vererek geliyor. Ragıp Yavuz bunun başka örneği. Ama şunu ekleyeyim; mesela Kurtlar Vadisi'nde oynayıp devrimci olunamaz. Çemberimde Gül Oya'da oynanabilirdi, Sevdaluk diye bir dizi vardı, o da olabilirdi. Çağan Irmak'ın yaptığı önemli projeler vardı. Demek istediğim; bir tiyatrocu dizide de oynayabilir ama gericiliğe, faşizme hizmet edip etmemesi önemli. Yoksa böyle bir işe hizmet edip sonra 'ben diziden kazandığım parayla tiyatro yaptım' demek yalan olur. Bir taraftan faşizme hizmet edip bir taraftan sanata hizmet edilmez.
-Halkı tiyatroya ilgisizlikle suçladığınız oluyor mu?
Halk suçlanamaz. Halkın ne tüketeceğine; ne giyerse hayatının daha güzel olacağına, hangi sinemaya giderse daha iyi hissedeceğine karar veren, bunu belirleyen bir sistem var. 24 saat, 7 gün televizyon, telefon, internet yoluyla halkın kafasına giren bir sistem. Böyle sistemli bir şekilde saldırıya uğrayan halkı sorumluluk sahibi olarak göremez, onun tiyatroya para vermesini de bekleyemezsin. Verse tabii iyi olur. Ama şöyle de düşünelim; arabası var, evi var ama mesela yaşam koşulu sistem tarafından öyle oluşturulmuş ki, arabası olmasa otobüse verecek parası yok! Kredi kartıyla gidip benzin alıyor ama onu ödemek için tekrar kredi çekiyor. Mutlu olmak için gidip güzel bir yerde yemek yiyor. Tiyatroyla mutlu olacağı gösterilmemiş. Halkı suçlamak, AKP'nin iktidara gelmesi üzerinden yüzde 52'yi suçlamak kadar sığ bir bakış açısı.
'SANAT SUÇSUZDUR'
-'Sanatta işlenebilecek suç yoktur' diye bir sloganınız var. Bunu yorumlarken bir ölçüye gerek var mı?
Sanat üretimi içinde suçlanabilecek hiçbir şey olduğunu düşünmüyoruz. Mesela Sivas'ta şeriatçı bir oyun oynandığı için tanklar yürümüştü. Onun da suç olmadığını düşünüyoruz. Sahneye çıkan, heykel yapan, şiir yazan birinde suç arayamazsınız çünkü o artık bir sanat eseridir. Sanata bakış açısı sıkıntılı olunca hükümet her şeyi suçtan sayıyor. Her şeyde örnek vermek gerekmez ama gerici Fransız iktidarının "Sartre'ın düşüncelerini kabul etmiyorum ama Sartre Fransa'dır" demesi önemi bir yerde duruyor. Biz ne zaman 'Cegerxwîn Türkiye'dir', 'Ahmet Kaya, Nazım Hikmet, Sebahattin Ali Türkiye'dir' diyeceğiz, o zaman sanatla işlenecek suç olmadığını daha iyi anlamış olacağız.
KİMDİR?
Yazdığı Tiyatro Oyunları: Hüznün Coşkusu, Düşlerin İntiharı, Umut, Banka
Yönettiği Oyunlar ve Rol Aldığı Oyunlar: 1992′den bu yana Denizli, Ankara, Van ve İzmir’de tiyatro yönetmenliği, senaristiliği ve oyunculuğu icra etmiştir. Son 6 yıldır İzmir’de, Yenikapı Tiyatrosu’nun kuruluşundan bu yana Yenikapı’da tiyatro adına çalışmalar yürütmektedir.
Rol Aldığı Sinema Filmleri: Denizden Gelen, Dedemin İnsanları
Rol Aldığı Televizyon Yapımları Kırık Kanatlar, Derin Sular