Mezopotamya Halk Kongresi sonuç bildirgesi açıklandı
Mezopotamya Halk Kongresi sonuç bildirgesi açıklandı
Mezopotamya Halk Kongresi sonuç bildirgesi açıklandı
29-30 Kasım 2014 tarihleri arasında Hollanda’nın Hengelo şehrinde Asuri/Süryani/Keldani halkının siyasi, sosyal kültürel kurum ve şahsiyetlerin katılımıyla Mezopotamya Halk Kongresi (MHK) ilan edildi. Eş Başkanlık sisteminin esas alındığı kongrede, eşbaşkanların da içinde olduğu 15 kişiden oluşan Yürütme Konseyi seçildi.
Asuri/Suryani/Keldani halkının siyasi parti, örgüt, kültürel kurumlar ve yurtsever bireyleri farklı kollardan yürüyen çalışmalarını ortak bir çatı altında toplamak için, Kongre Camayto di Bethnarhri’de (Mezopotamya Halk Kongresi) bir araya gelmişlerdi.
Kongreye Kürt Özgürlük Hareketi adına KCK yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, PJAK Eşbaşkanı Haci Ahmedi, KNK Eşbaşkanı Tahir Kemalizade, Türk´den Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Eşbaşkanı Tuncay Yılmaz, HDP’nin Süryani halkından Mardin Milletvekili Erol Dora ile Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Februniye Akyol ile Almanya Delbruck Kilisesi Papazı Şemun Begendi de katılmışlardı.
Kongreye ayrıca KCK Eşbaşkanları Bese Hozat ve Cemil Bayık, Kongre Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal, HDK Eşsözcüsü Ertuĝrul Kürkçü, DTK Eşbaşkanları Hatip Dicle ve Selma Irmak, Lübnan Metropoliti George Saliba ve Almanya Metropoliti Hanna Aydın mesajlarıyla katıldılar.
MHK Yürütme Konseyi adına yayınlanan sonuç bildirgesinde, “Asuri/Süryani/Keldani halkının yaşadığı, Suriye, Lübnan, Irak, İran, Türkiye ve Güney Kürdistan’da kendi sosyal yaşamını, ekonomisini dilini, kültürünü, inancını, tarihini ve siyasi kimliğini örgütlemesi, geliştirmesi ve koruması için, yaşadığı bu ülkelerde demokratik haklarını elde etmek inancıyla, diğer halkların demokratik güçleriyle birlikte mücadeleyi esas alır. Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olan Asur/Süryani/Keldaniler Mezopotamya coğrafyasında M.Ö. örgütlenen, gelişen ve kurumlaşan halkımız, Akad, Asur, Babil, Aram, Abgar ve bunların bir devamı olan Süryani ismiyle Dünya insanlığına, Bölge halklarına yaşamın her alanında kaydettiği gelişmelerle katkıları olmuş, böylece uzun bir dönem gelişmelere öncülük etmiş ve adını tarihe yazdırmıştır. M.Ö. 612 yılında merkezi iradesi kırılan halkımız, bu tarihin bir devamı olan Abgar krallığı, M.S. döneme kadar varlıklarını sürdürürler. Daha sonra Roma v.b. değişik egemen güçler tarafından yıkılırlar. Bunlardan sonra halkımızın siyasi iradesi gittikçe erimeye başlar, kendini yaşatmanın arayışına girer” denildi.
Asuri/Süryani/Keldani halkının Hristiyanlığın çıkışı ile birlikte bu dini “kendisine kurtuluş yolu seçtiği’ kaydedilen sonuç bildirgesinde, Roma, Bizans, Arap, Moğol ve Osmanlı fetihlerinden, işgallerinden ve baskılarından fazlasıyla payını aldığı hatırlatıldı. Bildirgede devamla şöyle denildi: “Halkımıza ait tarihi eserler tahrip edilir, elle yazılmış kitaplar yakılır, mabetleri yıkılır ve kendisine ait değerler gasp edilir. Bu yönelimlerin her biri halkımızı tasfiye aşamasına getirmekte, onun iradesini kırmakta, ondan bir parça koparmakta ve zayıflatmaktadır.”
‘İNANÇ FARKLILIKLARI KULLANILARAK HALKLAR KARŞI KARŞIYA GETİRİLDİ’
Osmanlının son dönemi ile cumhuriyetin kuruluş yıllarında Asuri/Süryani/Keldani halklarına uygulanan katliam ve soykırımların da hatırlatıldığı bildirgede, halkların ve inançların karşı karşıya getirilmesi politikalarına dikkat çekildi. Bildirgede şöyle denildi: “Bütün bu zülümlerin bir devamı ve en kötüsü olan: Osmanlı İmparatorluğu ve devamı olan İttihat Teraki’nin uyguladığı katliamlar, 1915 Soykırımı (Seyfo) ve devamında halkımıza uygulanan devlet, aşiret ve din baskısı sistematik olarak uygulanan bir devlet terörüdür. Bu felaket halkımızı tasfiye aşamasına getirdi, yasa boğdu ve onu siyasi ortamdan uzaklaştırdı. 1924 Hakkari alanında halkımıza yapılan katliam, siyasi iradeyi kırdı, halkımızın özgür toprakları devletin denetimine geçti. En son olarak 1933 Smele katliamı son siyasi dinamikleri bitirdi. Mezopotamya dört devlet arasında bölüşülmüş, halkımız dört devletin sınırlarıyla bölünmüş ve her devletin denetiminde esaret yaşamına tabi alınmıştır. Dolayısıyla halkımız bir birinden uzaklaşmakla, zamanla bir birine yabancılaşmış ve süreç içinde ayrı halklar gibi yaşamıştır. Halkımıza sadece sosyal yaşam imkanı bırakılmış, bu sosyal yaşam dahi devletlerin denetiminde tutulmuştur. Mezopotamya’yı işgal eden devletlerin halkımızın kendini toparlamaması için, yerel işbirlikçi ağaları halkımızın başına musallat edilmiş, birlikte yaşadığımız halklarla inanç farklılığını çelişki olarak kullanmış ve halklarımızı bu şekilde karşı, karşıya getirmiştir. En basit bir durumda devlet, birlikte yaşadığımız halklarla hemen çelişki yaratabilmiş ve bunu bir Seyfo/Soykırım tehdidine dönüştürebilmiştir.”
Asuri/Süryani/Keldanilerin katliamlar ve baskılar sonucu göçlere maruz bırakıldığının belirtildiği sonuç bildirgesinde, “Zamanla gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, beraberinde getirdiği halkların ortak demokrasi anlayışıyla, gelinen aşamada her ne kadar halkımızın Mezopotamya’da nüfusu azalmışsa da, yeniden kendine özgün bir güveni oldu, birlikte yaşadığı halklarla hangi politikalarda yürüneceğini iyice gördü” tespiti yapıldı.
“KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ İLE HALKIMIZIN KENDİNE ÖZGÜN ÖZGÜVENİİ OLDU”
Sonuç bildirgesinde şu tespitlere yer verildi: “Bütün bu baskıların bir sonucu olarak halkımız, yaşadığı her ülkede zorunlu olarak göçe zorlandı. Bütün bu olumsuz gelişmelerde, din faktörü ciddi rol oynadı diyebiliriz. Bu din faktörü, 1970´li yıllara kadar devam etti. Ne zaman devrimci, sosyalist ve özgürlükçü düşünceler Türkiye, Mezopotamya/Kürdistan’da gelişti; halkımız biraz nefes aldı, ancak bu defa nüfusu azaldı. Birlikte yaşadığı halklara, yeniden güvenmeye başlıyordu. Zamanla gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, beraberinde getirdiği halkların ortak demokrasi anlayışıyla, gelinen aşamada her ne kadar halkımızın Mezopotamya’da nüfusu azalmışsa da, yeniden kendine özgün bir güveni oldu, birlikte yaşadığı halklarla hangi politikalarda yürüneceğini iyice gördü. Halkımız tarih sürecinde yaşadığı tüm acılara baktığımızda, salt Ortadoğu halklarından zarar görmemiş, aynı zamanda Batı’nın egemenlikçi politikalarından da nasibini almıştır. Nitekim Suriye’de bulunan Rumlar, Lübnan’da bulunan Maruniler ve Süryani Ortodoks kilisesinin bir çok kiliseye bölünmesi, Batı’nın egemenlikçi çıkarcı politikaları sonucudur. Zulmün tanımında: Sorun ırk, dil veya din değil, kim sömürüyü kendine yaşam kaynağı görüyorsa, kesinlikle o halklara helak getirmiştir.
Bütün bunları değerlendirdiğimizde biz, bilimsel demokratik felsefeye dayalı hareket etmeyi kendimize rehber edindik. Bu felsefeyle hem halkın içinde bulunan sorunlarda daha çözümleyici, birleştirici ve geliştirici oluruz, hem düşmanımızı, hem dostumuzu bir birinden ayırırız. Bu yüzden halkımızın stratejik müttefikleri, ırk, din ve kültür farkı yapmadan demokrasiyi herkes için benimseyen ve savunan güçlerdir diyoruz. Mevcut durumda farklı egemen güçlerin eliyle her açıdan bir parçalanmışlığı yaşamış, bu parçalanma durumu onun gücünü kırmış, psikolojisini zayıflatmıştır. Eğer bugün halkımız, kendisiyle barışık değilse ve olmayacak iç sorunlarla kendini boğuyorsa, kesinlikle egemen güçlerin bizlere aşıladıkları zihniyetle bağlantılıdır.”
DEMOKRATİK ÖZERK KANTONLARA DESTEK
MHK’nin sonuç bildirgesinde AKP ve destek verdiği mezhepçi ve ayrımcı güçlerin halklara karşı dayattığı ‘yeni Osmanlıcılık’ siyasetine karşı Kürt Özgürlük Hareketi’nin başta Rojava’da olmak üzere sunduğu alternatif çözümlere vurgu yapıldı. Bildirgede devamla şöyle denildi:
“Ortadoğu’da tekçi sistemlerin yıkılmasıyla birlikte başlayan dalga, demokratik öncülüğe sahip olmayışından, bu boşluğu egemen güçlerin desteğiyle AKP ve benzeri, İslamcı teze sahip mezhepçi güçler doldurdu. Bu güçlerin tezinde insanlık, ahlak, farklılık, demokrasi ve hele kadın hakları olmadığından, Mısır, Libya, Suriye v.b. ülkeleri kana buladılar. AKP hükümeti bunlara dayanarak Ortadoğu’da yeni bir Osmanlı sistemine heveslenmiştir. Ateşkes sürecinden yararlanan AKP, Suriye sahasına elinden gelen kötülüğü yapmış, en son İŞİD güruhuna açıktan destek sunmuştur. Suriye sahasında yaşanan bu kaos, halkımızın tekrardan göçüne vesile olmuştur. Böylesi hassas bir dönemde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin geliştirdiği üçüncü demokratik yol, artık halklar tarafından doğru çözüm perspektifi olarak algılanmış. Bu perspektif Suriye sahasında kendini demokratik kantonlar formülünde örgütlemiştir. Bu olumlu gelişmeler, halkımızı etkilemiş ve kendisini öz iradesiyle demokratik sisteme katılmıştır. Eğer bu demokratik teze dayalı gelişmeler olmasaydı, İslamcı guruplar tarafından, farklı inanca mensup halklara tam bir vahşet yaşatılacaktı. Ve bu vahşetin asıl sorumlusu, Egemen güçlerin Ortadoğu’ya ‘ılımlı İslam’ adı altında dayattıkları yapılanmalardı ve bunların başını Türk Devleti, AKP hükümeti çekiyordu. Bütün zorlamalara rağmen, Suriye Devleti yıkılmayınca, Türkiye sınırında Rojawa/Gozarto’da gelişen halkların demokratik devrimi, bu devrimin halkların öz iradesine dayanmasını tahammül etmeyen AKP: bu devrime karşı her türlü kirli planı devreye sokmasına yol açmıştır. Türk Devleti yanı başında, Kürt, Asuri/Süryani/Keldani, Arap birlikteliğini, bunların silahlı yapılarını nasıl hazmedecekti? Artık ne rejim, ne muhalefet, sadece üçüncü alternatif çözüm vardı!”
“ŞENGAL VE KOBANE DİRENİŞLERİ HALKIMIZDA BÜYÜK ETKİ YARATTI”
“Bu demokratik alternatifin, Ortadoğu’da çözüm perspektifi olmaması mantığıyla, düşman olan güçler dahi bir yerde bunun üzerine uzlaşıyordu. Oysa 21 Asır, Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Güney Kürdistan kendi çözüm perspektifiyle buluşturuyordu. Hem de hiç bir dış desteğye dayalı olmadan, halkların iradesine yaslanarak gelişiyordu. Doğrusu Dünya’nın global gelişmeleri de, artık böylesi bir medeni, eşitlikçi ve demokratik perspektifi zorunlu kılıyordu. Oysa ne Kapitalizmin egemen güçleri, ne de diktatörlerin yerine gelen İslami teze dayalı gerici yönetimler kabul ediyordu. Bir yandan halkları yüzyıldır sömüren, anti-demokratik uygulamaları sürekli gündemde tutan, kadınları erkeğin kölesi olarak kabul eden, farklılıkları insan yerine koymayan, başka inançlara her gün saldıran ve onları katleden bir anlayış. Bunun karşısında farklılıkları zenginlik olarak gören, eşitliği cinsler arasında her alanda savunan, halkların demokratik birlikteliğini savunan, inançların birlikteliğini isteyen anlayış! Bu iki anlayış arasındaki çatışma, yüzyılların bir çatışmasıdır. Bu çatışma faşist İŞİD güruhunun Ninova, Şengal ve Kobani saldırılarıyla zirveye ulaştırmış. Bu iki güç arasında bir savaş değil, Mezopotamya/Kürdistan merkezinde tekrardan insanlığın gelişmesine demokratik anlamda öncülük etmek isteyen, bu gelişimi İŞİD eliyle boğmaya çalışan günümüzün Ortadoğu gericiliğidir. Buna karşı Kobani direnişi bir insanlık direnişi olmasından, bütün dünyada sempati kazandı ve özellikle Kürt kadının duruşu yeni bir Ortadoğu demokratik medeniyet gerçeğini ifade ediyordu. Şengal, Kobani direnişleri halkımızda da büyük bir etki yarattı, Ninova’da yaşayan halkımızın, kendi güvenliğini örgütlemesine önem verdi. Artık halklar yönetilmeyi istemiyor, kendini her yönüyle örgütleyip yönetmek istiyor. Bu gelişmelerde görülen, ırkçı, İslamcı, milliyetçi, tekçi, mezhepçi, şoven ve faşizan tezlerin tümü çürüdü.
Böylesi hassas bir süreçte halkımızın içinde bulunan değişik siyasal gurupların, kendi siyasi çıkarlarını bir tarafa bırakarak, halkın ulusal demokratik değerleri temelinde birlikte çalışmaları zorunlu hale gelmiştir. Eğer halk kendi haklarına kavuşursa, o zaman siyasi oluşumlarda kendi siyasi çalışmalarını geliştirme imkanı bulacaktır. Tersi bir durum, onları geliştirmez ve halka kaybettirir. Bizler hep birlikte, bir birimizi hazmederek ve diyalog geliştirerek bir yerlere varır, yüzyılların parçalanmışlığını da kültürümüzden atabilir ve halkın değerlerine bu şekilde layık olabiliriz. Birlikteliği temel aldığımızda, birlikte yaşadığımız halklarla daha güzel ilişki içinde olur ve birlikteliğimizi güçlendiririz. Ninova, Şengal ve Kobani; biz halklara bir gerçeği kavrattı: Birlikte bir yere varılır ve demokratik haklara ulaşılır. İlk defa bu kadar halk bütün dünyada şaha kalkmış ve Enternasyonal bir dayanışma gerçekleştirmiştir.”
‘HALKLARLA BİRLİKTE ORTAK DEMOKRATİK MÜCADELE’ VURGUSU
MHK, Asuri/Süryani/Keldani halkının özgürlük mücadelesinin Ortadoğu’da yaşayan halklar, inançlar ve kültürlerle birlikte yürütülmesinin önemine değindiği sonuç bildirgesinde, bir çatı örgütüne duyulan ihtiyaca dikkat çekildi. Sonuç bildirgesinde konuya ilişkin şu cümlelere yer verildi:
“Bu tarihi gelişmelerden yola çıkarak, halkımızın Ninova’da yaşadığı felaketi dikkate alarak, halkımızın bu duruma gösterdiği duyarlılığa anlam vererek, kiliselerin bu durumda birlik içinde hareket etmelerine değer vererek; Asuri/Süryani/Keldani halkı, Mezopotamya coğrafyasında birlikte yaşadığı Kürt, Arap, Türk ve Pers halklarıyla, İslam, Yahudi, Ezidi ve Alevi inançlarıyla, farklı dillerle, farklı kültürlerle birlikte demokratik ölçülere dayalı bir yaşamı temel alıp, farklı siyasal, kültürel kurumlar, sivil oluşumlar ve bağımsız insanlar bir araya gelerek halkımızın ulusal değerlerini, demokratik haklarını dile getirmek ve halklarla birlikte ortak demokratik mücadele içinde olmak ve kendi siyasi irademizi birleştirmek için, yapılan kapsamlı tartışmalar sonucu, herkesin kendi özgün çalışmasını yürütmesi, hepimizi bir arada toplayacak ulusal ve toplumsal demokrasi anlayışına dayalı bir çatı ihtiyacını duyduk.”
YENİ DÖNEMDE İZLENİLECEK POLİTİKA VE HEDEFLER
MHK’nin sonuç bildirgesinde son olarak, gelecekte yapılacak çalışmalar, hedefler ve izlenecek politikalara ilişkin bilgilendirme yapıldı. MHK’nin hedef ve politikaları ile halkların geleceğine dair anlayışı şu cümlelerle duyuruldu:
“MHK; Suriye’nin toprak bütünlüğünü, demokratikleşmesini ve halkların demokratik kantonlar formülünde kendini yönetmesini savunur. Lübnan’da yaşayan halkımızın, diğer halklarla demokratik ve eşit haklara sahip olmasını destekler. İran İslam Cumhuriyeti’nin, idamları durdurması, halkların üzerindeki baskıyı kaldırması, halkların kendi siyasi iradelerini örgütlemesi ve herkesin demokratik bir sistem içinde yaşamasını ister. Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürdistan’ın kendi demokratik özerkliğini sistemleştirmesini, halkımızın kararlaştıracağı bir alanda otonomisini savunur.
Güney Kürdistan bölgesinde, halkımızın demokratik ve eşit koşullarda yaşamını benimser. Irak Ninova alanında halkımıza Otonomi talebini destekler. Bunların sağlıklı bir şekilde yaşam bulması için, halkımızın kendi askeri gücünü her yerde örgütlemesini, genel demokratikleşmeyi savunan güçlerle birlikte, özgün hareket etmesini savunur. Diaspora alanında yaşayan halkımızın, kendi kimliğini koruyabilmesi, yaşadığı halklarla birlikte uyumlu olması, kendi yaşamını her yönüyle örgütlemesini ve sürekli Mezopotamya’da yaşayan insanlara karşı duyarlı olmasını sağlar. Diasporada yaşayan halkımızın siyasi, sosyal, kültürel ve bilimsel çalışmalarına büyük anlam verir ve gelişmelerini destekler.
Halkımızın yaşadığı 1915 Seyfo/Soykırım yüzüncü yılında etkinlikler düzenler, halkımızın yapacağı etkinliklere katılım sağlar.
Halkımıza ait vakıf malları, arazi ve toprakların başkaları tarafından gasp edilmesine karşı durur, bu durumları Avrupa kamuoyuna taşır.
Halkımızın haklarını savunacak lobilere destek sunar.
Halkımızın yaşadığı alanlarda seminer, toplantı ve platformlar düzenler
.Halkımıza MHK çalışmalarını, siyasi anlayışını ulaştırabilmenin aracı olan basın yayın, görsel medyaya önem verir.
Suriye’de bulunan halkımızla dayanışma içinde olur. Suriye Gozarto alanında halkımızın güvenliğini sağlayan Ağa Petros Askeri Akademisiyle, Sootoro ile ilişki içinde olur.
Ninova’da yaşayan halkımızla dayanışma içinde olur, oraya yönelik faaliyetlere katkı sunar.
PKK, Türk Devleti arasında başlayan barış sürecini destekler. AKP hükümetini müzakereye oturmasını davet eder.
Türkiye’de İmralı esaret koşullarında tutuklu bulunan Sayın Abdullah Öcalan ve diğer tüm siyasi ve basın mahkumların özgürlüğünü savunur ve serbest bırakılmalarını ister.
Halkımızın isim, mezhep, lehçe ve coğrafik ayrılıkları ret eder, halkımızın isimlerini, lehçelerini ve mezheplerini birer zenginlik görüp, bunların bir olduğunu savunur.
Her toplumun demokratik eşitlik ölçüsü olan kadınlara büyük önem verir, kadınların çalışmalarda eşit düzeyde yer almasını savunur ve kadınların pozitif ayrıcalığını öngörür.
PKK’nin terör listesinden çıkarılmasını destekler.
Toplumun dinamiği olan gençliğe önem verir, gençliğin gelişmesine yönelik çalışmalar yürütür.
İran sahasında bulunan halkımızla, siyasal oluşumlarıyla ilişkiye geçer.
Irak sahasında bulunan MHK taraftarlarıyla ilişkileri güçlendirir, halkımıza ait siyasi oluşumlarla ilişki geliştirir.
Lübnan sahasında bulunan halkımızla, siyasi oluşumlarıyla ve dini kurumlarıyla ilişkiye geçer.
Halkımızın yurtsever değerleri olan Mor Bünyamin Semun, Aşur Yusuf, Naum Faik v.b. insanlara sahip çıkar.
1 Nisan Akitu’geleneksel Kültürel Yeni Yılımızı kabul eder.
Halk davası uğrunda şehit olmuş insanları günlerinde anar. Gazi kalmış insanlara sahip çıkar.
Halklar arasındaki ilişkilere büyük önem verir ve onları korumaya çalışır.
Halkımızın her türlü hak ihlalleriyle ilgilenir, sorunları diyalogla çözmeye çalışır.
Bütün Kiliselerle eşit seviyede ilişki içinde olur, kiliselerin yurtseverlik kültürüne destek sunmalarını ve yaşanan felaketlere karşı daha duyarlı olmalarını talep eder.
Halkımıza ait Hakkari’da bulunan Mor Binyamin Şemun Patriklik Merkezinin yeniden onarılma projesine destek sunar.
Halkımızın Mezopotamya/Kürdistan coğrafyasında, kendi yönetimini, güvenliğini ve ulusal meclisini oluşturacak alanı illerde gündemleştirir