Mithat Sancar: ‘Kobanê Davası’ bir intikam davasıdır

DAİŞ'in Kobanê’de yenilmesinin aynı zamanda AKP’nin Suriye politikasının çökmesi ve tıkanması anlamına geldiğini söyleyen Sancar, "AKP’de, MHP’de ve diğer iktidar ortaklarında dipte kalmış, güçlü bir öfke var. Bunun intikamı alınıyor" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Mithat Sancar, “Kobanê Davası’na ve iktidar blokunun partisine yönelik saldırılarına ilişkin ANF’ye konuştu.

Aralarında HDP'nin rehin tutulan eski eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 108 kişi aleyhine açılan “Kobanê Davası’nın” ilk duruşması 26 Nisan’da görüldü.

18 Mayıs’a ertelenen “Kobanê Davası’nın” ilk duruşmasını değerlendiren HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar, davayı siyasi kumpas olarak nitelendirdiklerini bir kez daha yineledi ve davanın siyasi olduğu, intikam amacı taşıdığı yönündeki iddialarının nedenlerini aktardı. Sancar, Kobanê Davası’nın, iktidar blokunun HDP’yi hedef göstermesinin bir sonucu olarak açıldığının da altını çizdi.

İki boyutlu bir intikam politikası güdüldüğünü ifade eden Sancar, DAİŞ'in Kobanê yenilgisinin ve son yerel seçimlerde HDP’nin iktidara kaybettiren stratejisinin iktidar bloku tarafından hazmedilemediğini kaydetti. HDP’ye yönelik saldırı politikasının aslında bir bütün olarak Kürt siyasi iradesine yönelik olduğunu söyleyen Sancar, “Kürt siyasi iradesi tasfiye edilmek isteniyor” dedi.

'SİYASİ TASFİYE PLANININ HASSAS VE KRİTİK BİR DÖNEMECİ'

Kobanê Davası’nı neden bir siyasi kumpas davası olarak gördüklerini aktaran Mithat Sancar, şunları söyledi: “Bunu burada birkaç gerekçeyle biraz daha açabiliriz. Bu bir intikam davasıdır, hangi olayların neyin intikamı olduğuna dair de elbette sözümüz ve argümanlarımız var. Fakat bu dava, bunun da ötesinde, en az altı yıldır süren kapsamlı bir siyasi tasfiye planının yeni bir aşamasıdır; uzun süredir yürürlükte olan siyasi tasfiye planının hassas ve kritik bir dönemecidir.

Bir defa iddianame, Kobanê protestolarının üzerinden 6 yıl geçtikten sonra hazırlandı. Aradan geçen bu 6 yıl içinde pek çok olay yaşandı. Mesela; 6-8 Ekim’den sonra çözüm süreci devam etti. Hükümet ile parti heyetimiz arasındaki görüşmeler sürdürüldü. Ayrıca o dönemde İmralı ve Kandil’le de görüşmeler yürütüldü. Hükümetin merkezinde olduğu o süreç çerçevesinde bu görüşmeler devam etti. O dönemde partimize yönelik herhangi bir suçlama yoktu. Ardından daha da ileri bir noktaya gidildi; 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı söz konusuydu. Bütün bunlar olurken 6-8 Ekim protestolarında dolayı hükümetten partimizi suçlayan herhangi bir iddia bulunmuyordu.”

'SAVCILAR İKTİDARIN İŞARETİYLE HAREKETE GEÇTİ'

“Bu protestoları bize karşı kullanarak ne zaman gündeme getirmeye başladıklarını da hatırlatmak lazım” diyen Sancar, “Suçlamalar esas olarak 7 Haziran 2015 seçim sürecinde gündeme geldi. Özellikle de 1 Kasım 2015 seçimine giderken yaşanan o yoğun saldırı döneminde, bize karşı bir kara propaganda, bir psikolojik savaş yöntemi olarak kullanıldı. Bu nedenle, Kobanê Davası’nın siyasi amaçlarla harekete geçirildiği çok açık diyoruz. Eğer gerçekten hukuken, anlaşılır, ikna edici bir temeli olsaydı, hükümet, iktidar, savcılar bunca yıl beklemezdi. Savcılar iktidarın işareti üzerine harekete geçti. Siyasi kumpas davası olmasını bu temel argümanlarla açıklıyoruz, başka argümanlarımız da var elbette ama bu saydıklarım en önemlileridir” dedi.

'İKİ BOYUTLU İNTİKAM DAVASI'

Sancar, şöyle devam etti: “Bu intikam güdüsünün iki sütunu var. Birincisi; iktidarda ve devletin belli kesimlerinde Kobanê’de IŞİD’in yenilgisinin yarattığı sonuçlardan duyulan bir öfke mevcut. Bu öfke dinmiş değil, o sonuçlar hazmedilmiş değil. Bir defa IŞİD’in Suriye iç savaşında kaybetmeye başlaması iktidar için bir dönüm noktasıydı. Bu süreç, aynı zamanda AKP’nin Suriye’ye ilişkin politikasının büyük ölçüde tıkanması ve giderek çökmesi sonucunu doğurdu. Dolayısıyla AKP’de, MHP’de ve diğer iktidar ortaklarında dipte kalmış, güçlü bir öfke bulunuyor ve bunun intikamı alınmaya çalışılıyor. Kobanê’de IŞİD’e karşı kazanılan başarı, aynı zamanda Kürt halkının müttefikleriyle ve diğer halklarla birlikte başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da güçlü bir siyasi özne haline gelmesi sonucunu doğurdu. Bunu da devlet aklı ve iktidar ortakları hazmedemedi. Bu intikam güdüsünün bugün yaşananlar dahilinde önemli bir yeri olduğunu düşünüyoruz.”

'KOBANÊ DAVASI ÖNEMLİ BİR KAVŞAKTIR'

Sancar, iktidar blokunun HDP ve Kürtler aleyhine bir siyasi tasfiye planı yürüttüğünü ise şu sözlerle ifade etti: “HDP’nin, 7 Haziran’da, 31 Mart 2019 ve ardından 23 Haziran 2019 yerel seçimlerinde iktidara yaşattığı seçim yenilgilerinin biriktirdiği bir öfke de var. Bu öfke bir intikam isteğine dönüştü. Bizi buradan cezalandırmak gibi bir hesabı da devreye soktu. Bu süre içinde bu kadar yoğun baskılara rağmen, birçok arkadaşımız, eski eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz siyasi rehine olarak alınmalarına rağmen HDP’nin yürüyüşüne devam etmesi öfkeyi daha da arttırdı. Bütün çabasına rağmen iktidar HDP’ye diz çöktüremedi. Yeni rejim kurma hesaplarında da en önemli engel olarak gördükleri HDP’ye karşı bir kin ve öfke duyuyor. İşte şimdi bütün bu duyguların hepsi bu davanın içine yerleşti.

Bir siyasi tasfiye planı var. Bu siyasi tasfiye sadece HDP’yi değil bir bütün olarak Kürt siyasal iradesini kırmaktır. Yani Kürt halkını siyasi özne olmaktan çıkarmak, HDP’yi siyasi aktör olmaktan çıkarmak, demokratik siyaset alanını bütünüyle işlevsizleştirmek, bastırmak ve böylece yolu iyice açmak isteniyor. Bu siyasi tasfiye planı çok boyutlu ve çok yönlüdür. Sadece HDP için değil, pek çok başka alana da yürütülmektedir. Eğer iktidar, buradan bir başarı elde ederse; Türkiye’deki tüm demokratik muhalefeti de bir şekilde tasfiye etme imkanını elde etmiş olacak. En azından demokrasi güçlerini evcilleştirme ve kontrol altında tutma hesaplarını daha da ileriye taşıyacaktır. Kobanê Davası bütün bunların toplandığı ve billurlaştığı çok önemli bir kavşaktır.”

‘SİYASİ İKTİDAR DEVREDE’

Bu tür davaların iktidarın kontrolünde ve yönlendirmesiyle yürütüldüğünü söyleyen Sancar, tarihteki siyasi davaları hatırlattı: “Bu sadece Kobanê Davasına ilişkin bir durumda değil. Geçmiş tarihte yaşanmış bütün önemli siyasal davalarda aynı olgular yaşanmış ve ortaya çıkmıştır. Siyasi iktidarların güdümü ve kontrolü bu davaların temel özelliğidir. Türkiye’de geçmişte yaşanmış pek çok dava var; İstiklal Mahkemeleri’nden başlatalım, Dersim Mahkemeleri’ne, 27 Mayıs sonrası kurulan Yassıada Mahkemeleri, 12 Mart sonrası 12 Eylül’e kadar uzanan bir geçmişi var. Ayrıca yakın dönemin en önemli örneklerinden biri de KCK davalarıdır. Bütün bunlarda siyasi iktidar, mutlak bir şekilde devrededir. Zaten şu an, bu rejim altında, yargı çok büyük ölçüde özellikle de bu tür kritik meselelerde iktidarın tam kontrolü altında hareket ediyor. Ancak bu davaların kararının mutlak iktidar tarafından belirleneceği anlamına gelmiyor. Ancak iktidarın sonucu tek başına mutlaka belirleyeceğini düşünmek, teslimiyet duygusunu körükler.”

‘MAHKEMEDE İKTİDARIN ZİHNİYETİNİ VE POLİTİKALARINI YARGILAYACAĞIZ'

Bu tür davalarda iktidarın etkisine karşı hem mahkeme salonlarında hem de demokratik siyasetin tüm alanlarında yürütülecek siyasi ve hukuki çalışmaların aynı zamanda bu davanın gidişatını da etkileyeceğini söyleyen Sancar, şimdiye kadar gelinen mesafenin de önemli olduğu vurgusunu yaptı:

“Burada belirleyici olan sadece iktidar değildir; sanık konumunda tutulan parti ve arkadaşlarımızın bir bütün olarak yürüteceği çalışma bu davanın seyrini de etkileyecektir. Şu anda iktidar, çok zayıf durumdadır. Argümanları itibariyle de zayıf ayrıca da demokratik hukuk devleti yargılaması yaptığı konusunda da kimseyi ikna edemiyor. Kobanê Davası’nın adı da önemli bir hesaba dayanıyor. Kobanê’de IŞİD’in yenilmesinin bu davada sürekli olarak hatırlatılacağı bir platform söz konusudur. Yani dünya halklarının ve dünya demokrasi güçlerinin hafızasında da aslında Kobanê dediğinizde, IŞİD’e karşı yürütülmüş çok güçlü bir direniş söz konusu oluyor ve hafızada canlanıyor. Burada zaten arkadaşlarımız ve partimiz güçlü konumdadır. Bu dava, çöp diyebileceğimiz, tutarsız, delilsiz bir iddianameye dayanıyor. Geçmiş 6 yıllık sürece baktığınızda da iddialarını kanıtlayabilecekleri herhangi bir veriye ve delile sahip değiller. Buradan da bizler yargılayacağız; hem 6-8 Ekim’de neler yaşandığı hem ondan önce IŞİD’e karşı Kobanê’de yürütülen mücadelenin anlamı hem de bu davanın ve iddianamenin çürük olması konularını bizler sürekli gündemde tutacağız. Esas olarak yargılayan durumunda olacağız. Duruşma salonunda mahkeme heyetinin tutumunun ötesinde, iktidarın zihniyetini ve politikalarını yargılayan bir strateji ile yürüyoruz. Bu konuda da şimdiye kadar aldığımız mesafe önemlidir.

Biraz önce saydığım bütün bu gerekçeler, bilgilerle birleştiğinde durum hiç şaşırtıcı olmuyor. Böyle bir kurgu ve hazırlık olduğunu zaten tahmin ediyoruz. Bizde hazırlıklarımızı ve çalışmalarımızı buna göre kurduk ve sürdürüyoruz. Bu özel olarak hazırlanmış bir süreç; salonun dizaynından mahkeme heyetinin belirlenmesine kadar özel çalışılmış bir program çerçevesinde yürüyor. Bizde bunu hesaba katarak çalışmalarımızı aylardır sürdürüyoruz. HDP olarak, güçlü bir hukuk birimi de güçlü bir siyasi çalışma da yapıyoruz. Bu çalışmaları epeydir sürdüren güçlü bir hukuk birimi kurduk. Siyasi boyutunda da hazırlıklarımız vardı ve daha da geliştirerek bu çalışmayı da yürüteceğiz.”

‘KÜRTLERE KARŞI YÜZ YILLIK DEVLET POLİTKASI’

HDP’ye yönelik kapatma davası ve iktidarın Kürt meselesine bakış açısına ilişkin Sancar, “İktidarın kısa vadeli belli kazanımlar ve uzun vadeli hedefleri var. Kısa vadede kazanım olarak, seçimlere kadar HDP’yi sahadan çıkarmak yani kendi kısa vadeli hesapları için HDP’nin engel olmaktan çıkarılması ilk önemli hedefleri. Ama tek hedef bu değil. Esas mesele; 100 yıllık devlet aklının ve geleneğinin, her kritik dönemde Kürtlerin kazanımlarının arttığı, demokratik siyasette gücünün yükseldiği her kritik dönemde devreye soktukları ‘tedip ve tenkil’ politikasının günün şartlarına uyarlanmış bir hali söz konusudur. Yani yeniden Kürt dinamiğini, Kürt siyasal canlılığını ve Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun önemli bir gerçekliği olduğu durumunu değiştirmek istiyor. Açıkçası Kürtlerin siyasi iradesinin kırıldığı, bir tür itaat ve biata zorlandığı, teslimiyetin dayatıldığı bir noktaya gitmek istiyorlar. Ama artık bu mümkün değil. Bunu başaracaklarını kimse düşünmesin, Kürt halkı artık bu yılların birikimiyle son derece bilinçlidir. İşte HDP gibi başka kurumları da var, güçlü örgütlenme geleneği ve kültürüne sahiptir. Kendi iradesini de kendi haklarını da kendi geleceğini de savunacak güçte ve birikimdedir” şeklinde konuştu.

‘BU ÜLKENİN GELECEĞİNİ SAVUNUYORUZ’

İktidarın saldırılarının sadece HDP ile sınırlı olmadığının altını çizen Sancar, iktidarın politikalarından toplumun tüm kesimlerinin etkilendiğini şu sözlerle ifade etti: “Bu mesele sadece HDP’nin meselesi değildir. Bu sadece HDP’ye saldırı meselesi, sadece Kürtlerin meselesi değildir. İktidarın yeni rejim kurma hedefi var. Bu yeni rejim İslamcı, türkçü bir paradigmaya dayanıyor. Tekçi, otoriter bir anlayışla yürüyecek bir proje olarak ortaya çıkıyor. Bunun sonuçlarının, bütün toplumu etkileyeceği de ortada. İktidar, ekonomide talan ve rant üzerine kurulmuştur. Savaş politikaları aynı zamanda ekonomi politikalarıyla da iç içe geçmiştir. Bu ülkeye, bu topluma savaş politikalarını tek seçenek olarak sunmak aynı zamanda açlığı, yoksulluğu bir kader olarak sunmaktır. Merkez Bankası başkanı bile, ‘128 Milyar Dolar Nerede’ sorusuna cevap vermeye çalışırken; ‘SİHA’ların İHA’ların parasız mı uçtuğunu sanıyorsunuz’ demişti. Daha önce de Cumhurbaşkanı, ekmek ve aş isteyenlere cevaben; ‘Merminin kaç para olduğunun farkında mısınız’ demişti. Her alanda ekolojiden ekonomiye, toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinden halkların, inançların özgürlüğü meselesine kadar bu politikalar sonuç doğurur. Hem de tahribatlar yaratarak, önemli sonuçlar doğurur, önemli tahribatlar yaratır. Biz burada sadece kendimizi, kendi hukukumuzu, kendi irademizi, varlığımızı savunmuyoruz.

Bu saldırılara karşı bizim izlediğimiz yol; bu ülkenin geleceğini savunmaktır. Demokrasiye dayalı, barışçıl, özgürlükçü, eşit bir geleceği savunmadır. Biz bunun öncülüğünü yapıyoruz. Çeşitli çevrelere çağrı yaptığımızda da bize destek olma beklentisini dile getirmiyoruz; herkesin kendi geleceğine sahip çıkması gerektiğini hatırlatıyoruz. Demokrasiden yana azıcık derdi olan, adalet kaygısı olan, özgürlük isteği olan bütün kesimlere, kendi geleceğine sahip çıkmak için bu politikalara karşı ‘mücadele etmeniz gerekir’ durumunu hatırlatıyoruz. Ben iktidarın, yarattığı tahribatın toplumun geniş kesimleri tarafından görüldüğünü düşünüyorum. Bizim mücadelemiz, demokratik siyasetin her alanındadır ama seçimlerde önemlidir. Seçimlerde HDP, belirleyici güç olarak ağırlığını koyacaktır. Bu iktidarın ve bu gidişatın iyileşmesi için, üzerine düşen bütün sorumlulukları yerine getirecek, görevlerini de ifa edecektir.”

‘KAPANMA DEĞİL; KAPATMA’

Salgın dolayısıyla Türkiye’de 19 günlük sokağa çıkma yasağının 1 Mayıs'a denk getirilmesini de değerlendiren Sancar, son olarak şunları kaydetti: 

"Pandemi konusunda iktidarın yürüttüğü politikaların halk sağlığı ile uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığını biliyoruz. Kendi iktidarlarını sürdürecek tedbirleri esas alıyorlar. Halka ise; ölümü, açlığı reva görüyorlar. Pandeminin yönetim şekli budur. Halk sağlığına sıfır önem; sermayeye, yandaşa, iktidara, kendi konumuna bütün imkanları seferber etme… Son alınan kararlarda; bunlara kapanma demek gerçeği anlatmaya yetmiyor. Bu kapanma değil; kapatmadır. Toplumu kapatmadır çünkü kapanmanın literatürde bir karşılığı var. Güvenceli kapanma olur, sağlık ihtiyaçlarını gözeten planlı bir kapanma olur bunlar tamam. Güvenceli ve halk sağlığını esas alan bir kapanma elbette olumlu sonuçlar doğurur. Fakat bu iktidar, güvenceyi sıfırlayan bir anlayışla, halka hiçbir güvence vermeden, destek sunmadan bir kapatma rejimi uyguluyor. 1 Mayıs’a denk getirilmesi de tesadüf değil. 1 Mayıs mitingleri 30 Nisan’da yapılacaktı ve kapatmayı 29 Nisan’da başlattılar. 30 Nisan’da herhangi bir mitingin yapılmasına imkan bırakmadılar. Bizler kendi aramızda yaptığımız görüşmelerde, 1 Mayıs ile ilgili bütün etkinlikleri, emek ve demokrasi güçleriyle, meslek örgütleriyle birlikte yürütmeyi kararlaştırdık. İstişarelerimiz ve ortak planlamalarımız devam ediyor. Bugün ve yarın neler yapılacağı konusunda çıkacak ortak kararlarda biz HDP olarak, emeğin ve özgürlüğün, ekmeğin ve aşın yanında aynı zamanda da demokrasinin ve barışında bunlarla iç içe olduğunu hatırlatan bir yolda yürüyeceğiz."