Nazan Üstündağ: Gezi ve çözüm sürecinin talepleri aynı

Nazan Üstündağ: Gezi ve çözüm sürecinin talepleri aynı

‘Gezi Direnişi, Çözüm Süreci ve Türkiye’nin Demokratik Geleceği! Forumunda konuşan Dr. Nazan Üstündağ, Gezi ve çözüm sürecinin taleplerinin aynı olduğuna dikkat çekti. "Gezi'de oluşmuş olan devletsiz mücadele ve müzakere alanları ile çözüm sürecini birbiri ile ilişkilendirmek gerekiyor" dedi. 

Taksim Hill Otel'de düzenlenen "Gezi Direnişi, Çözüm Süreci ve Türkiye'nin Demokratik Geleceği" başlıklı forum başladı. Ankara'da 25-26 Mayıs'ta düzenlenen Demokrasi ve Barış Konferansı'nda 3 tane komisyon kurulmuştu. Bunlardan "Müzakere, Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Siyaset Komisyonu", Taksim Hill Otel'de "Gezi Direnişi, Çözüm Süreci ve Türkiye'nin Demokratik Geleceği" başlıklı forum düzenliyor.Taksim Hill Otel'de düzenlenen foruma İstanbul Milletvekilleri ve HDK Yürütme Kurulu üyeleri Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel ve Levent Tüzel ile diğer HDK Yürütme Kurulu üyeleri, HDP Eşbaşkanı Fatma Gök, gazeteci Nuray Mert, akademisyenler Mehmet Bekaroğlu, Nazan Üstündağ'ın da aralarında olduğu çok sayıda kişi katıldı.

Forumun açılış konuşmasını yapan HDK Yürütme Kurulu üyesi Ender İmrek, İstanbul'da Gezi direnişinin ardından, şimdi 45 mahallede forumlar geliştiğini hatırlattı. Bu forumlarda, ulusalcı, statükocu anlayışların prim yapmadığını, aksine barış, kardeşlik, eşitlikten yana güçlü bir eğilim olduğunu kaydeden İmrek, Lice halkına yönelik silahlı saldırının hemen tüm forumlarda ele alındığını, "elit, Kemalist, statükodan yana" olarak değerlendirilen Kadıköy ve Beşiktaş'ta kitlesel yürüyüşler yapıldığını söyledi. İmrek, "Bu gelişim Gezi direnişinin artık başka bir safhaya ulaştığını gösterdi" dedi.

Bu verilerden yola çıkarak bu forumu düzenlediklerini söyleyen İmrek, forumda ortaya çıkan sonuçları derleyen ve mutabakata varılan bir metin açıklanacağını da bildirdi.

Ardından BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, ilk sözü aldı. Sol hareketi değerlendiren Önder, sol hareketin durumunu "teşhis koyamayan doktor" olarak tanımladı ve böylece tedavi geliştirilemediğini söyledi. 16 yaşından beri solcu olduğunu ifade eden Önder, "Bizim kadar istikrarlı sıkıcı dünyada başka solcu yok" dedi. Önder, 16 yaşında öğrendikleriyle hala gidildiğini" ifade etti.

Sovyetlerin yıkılışı için "kendimizden başka herkesi suçladık" diyen Önder, dünyanın başka yerlerinde solcuların düşüncelerini revize ettiğini, yenilendiğini kaydetti. Önder, solun "Kürdofobik" ve "İslamofobik" olduğunu, bu iki alana hiç dokunulmadığını söyledi. Öner, kadın düşmanlığı ve LGBT bireylere dönük düşmanlığı da ekledi.

'HESAPLAŞMA VE YÜZLEŞME SÜRECİ YOK'

Kürt siyasi hareket dışında hiçbir örgütün hesaplaşma ve yüzleşme süreci yaşamadığını ve hiyerarşinin değişmediğini ileri süren Önder, sorunların büyük çoğunluğunun buradan kaynaklandığını söyledi.

Sırrı Süreyya Önder, "Bugün ihtiyaç olunan şey; tam bir tersine Leninizm. Yukarıdan aşağı bilinç götürmeyi literatürden çıkarmak gerekir" dedi. Kitleler için "apolitiklik" tanımını tercüme hatası olarak gören Önder, "antipolitik" tanımının daha uygun olduğunu söyledi. Önder, Gezi'deki insanların antipolitik olduğunu ekledi.

'SOL GEZİ'Yİ ÖNGÖREMEDİ'

Önder, direnişe öncülük edenlerin sol siyasal yapılardan gelen insanlar olduğunu ancak örgütlerin ya da HDK'nin meseleyi öngöremediğini belirtti, "Bizlerden oluşan siyasal yapılarımız niye bunu öngöremedi? Böyle bir mecra var ve biz genişleyemiyoruz. Aldığımız oy çeperi belli, biraz kan bağı hareketine dönüşmüşüz" diye konuştu.

Direnişin sahiplenilmesi yaklaşımını da eleştiren Sırrı Süreyya Önder, şöyle devam etti: "Gezi tüm bu örgütlü hiyerarşik yapılara bir reddiyeydi. Antipolitik olma politikanın kendisine ya da politik olanın kendisine değil onun sahadaki yüzlerine, temsilcilerine, uygulayıcılarına ve uygulama biçimlerine dairdi."

Önder, direnişin herhangi bir örgüte mal edilemeyeceğini de ekledi.

Önder, HDK'ye ilişkin eleştirilerini şöyle dile getirdi: "HDK'yi Gezi Parkını tarif ederek kurmuştuk. Gezi parkında bugün neler olduysa, Gezi parkına kimler geldiyse, kendileri hakkındaki algıyı kimler yer ile yeksan ettiyse, onların bir araya gelemeyiş sebepleri ne ise bütün bunları tarif eden bir yapılanmaydı HDK. En farkına varmayan HDK oldu. Bu bir körlüktür. Trajik olan da şudur, HDK'nın bütün bileşenlerinin bunun ilk 5 gündeki yükünü çekmesidir. Bu kadar çok emekle bu kadar çok hasıla etmesi buna denilmezse başka bir şeye denilmez."

AKP'nin hatayı savunmaya devam ettiğini belirterek, dayatmacı politika ve söylemlerine dikkat çeken Önder, "Kendi kendine yaptıklarıyla kendilerini sıfırlamaya doğru giden bir yönelimin içine soktular" dedi.

Önder, barış sürecinde gelinen aşamaya ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. İmralı'ya giden heyette yer alan, ancak Gezi direnişi sonrası İmralı'ya gidişi AKP Hükümeti tarafından engellenen Sırrı Süreyya Önder, Gezi direnişinin barış sürecine karşı olduğu değerlendirmelerini eleştirdi. Önder, iktidar ile söylemlerin aynı olması durumunda bir yanlışlık olacağına dikkat çekerek, "Askeri vesayet arayan, cumhuriyet mitingi arayan AKP'nin herhangi bir oluşumuna baksın yeter. Kürtler bunu anlayamadı" dedi. Ancak Kürt hareketinin tamamının bu şekilde düşünmediğini söyleyen Önder, Öcalan ve KCK'den gelen açıklamaların bakış açısını değiştirdiğini kaydetti.

Çözüm sürecinin taleplerinin Gezi Parkı'nda olduğunu söyleyen Önder, "Barışı aslında halklar sağlar. Barışı halklar sağlamamışsa yukarıdan aşağı tesis edilecek bir barışın kalıcılığı olmaz. Birbirini bütünleyecek bir sürecin ve fırsatların eşiğindeyiz. İnanıyorum ki konferasımız bu süreci de tartışarak, sentezleyerek gerçekten bütün siyasal yapılar için aydınlatıcı, yol gösterici bir pusula çıkarabilecektir" dedi.

DEVLETSİZ MÜCADELE VE MÜZAKERE ALANLARINI GÖRDÜK

Yard. Doç. Dr. Nazan Üstündağ ise, Gezi direnişi sürecinin, barış ve çözüm süreci mücadelesinde çok ciddi bir yer kapladığını söyledi. Üstündağ, ekledi: "Çözüm süreci ve Gezi'deki demokratikleşme taleplerini, devletsiz mücadele ve müzakere alanları ile çözüm sürecini birbiriyle ilişkilendirmek gerektiğini belirtti. 

Gezi'de en güzel şekilde ortaya çıkmış olan, hepimizi büyüleyen, devletsiz müzakere ve mücadele alanları kurmaktı" dedi. Gezi direnişinin bu nedenle çözüm sürecinde çok önemli bir yer kapladığını belirten Üstündağ, "Gezi'de oluşmuş olan devletsiz mücadele ve müzakere alanları ile çözüm sürecini birbiri ile ilişkilendirmek gerekiyor. Türkiye'deki pek çok kesim, barış sürecinin parçası olmak istiyorlar, Kürtlerin taleplerini kendi talepleri olarak görüyorlar" diye konuştu. Üstündağ, tartışılması gerekenin, Gezi'de açığa çıkmış toplumsal dinamiklerle, bölgede ortaya çıkmış dinamiklerin nasıl bir araya getirilebileceği olduğunu söyledi.

Türkiye'deki çok farklı kesimlerin çözüm sürecinin öznesi olmak istediğini ifade eden Üstündağ, şöyle devam etti: "Birbirleriyle konuşmak, tartışmak istiyorlar. Kürtlerin uzun zamandan beri dile getirdiği talepleri kendi talepleri olarak görüyorlar." Üstündağ, bu ilişkinin nasıl kurulacağının önemli olduğunu kaydetti.

İnsanların devlet şiddetine karşı sokağa çıktığını hatırlatan Nazan Üstündağ, demokratik insan hakları taleplerinin çözüm süreci ve Gezi'de ortak temel talep olduğuna dikkat çekti. Üstündağ, diğer başlığın ise hakikatler olduğunu belirterek, İstanbul Valisi'nin bölge illerindeki görevlerini hatırlattı. Üstündağ, hakikatlerle yüzleşme meselesinin sadece Kürtlerin meselesi olmadığını, batıda da insanların gündelik hayalarını doğrudan ilgilendirdiğini söyledi. Üstündağ, "Dün Kürtleri ezenler bugün buraları ezecek, sömürge valileri gelecek İstanbul'da vali olacak. Bu organize ilişkinin doğrudan açığa çıktığı bir mesele oldu. Hem bir talep hem bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı" diye konuştu.

Üstündağ, üçüncü başlığın ise temsili demokrasi olduğunu ifade etti. Üstündağ, Gezi'nin, merkezden yönetime, bütün bir seçim ve yönetim sisteminin merkezileştirilmesine güçlü bir itiraz olduğunu söyleyerek, "HES yapamazsın, ağacımı kesemezsin, karakol yapamazsın" denildiğini kaydetti.

Nazan Üstündağ, aynı zamanda Gezi'nin, Kürtlerin de gittikçe daha fazla tartıştığı bir mesele olarak "hayatın ve bedenin her alanının alınır ve satılır olmasına" karşı bir itiraz olduğunu söyledi. Üstündağ, ekledi: "Barış olursa ne olacak, Kürdistan'ın bütün toprakları, madenleri, suları sermayeye şartsız açılacak mı? AKP'nin barıştan anladığı bu mu diye itirazlar vardı. Aynı şey Gezi'de de karşımıza çıktı."

GEZİ CİNSİYETÇİ DÜZENİN SORGULANMASIYDI

Çözüm sürecinin öne çıkan konularından birisinin "kadınların barışın öznesi olması gerektiği, toplumun demokratikleşmesi ve barışın toplumsallaşmasında oynayacağı rol" olduğunu ifade eden Nazan Üstündağ, Gezi'de de ciddi bir kadın katılımı olduğunu kaydetti. Üstündağ, ekledi: "Gezi, cinsiyetçi düzenin sorgulanmasının aynı zamanda demokratikleşmenin olmazsa olma şartı olduğunu gösterdi."

Üstündağ, "Gezi'de açığa çıkan toplumsal dinamiklerle Kürdistan'da açığa çıkmış olan toplumsal dinamikleri birbiriyle nasıl bağdaştırabiliriz, bunu konuşmamız gerekiyor" dedi.

BEKAROĞLU: 21 MART’TA AMED’DE VE GEZİ’DE SÖYLENENLER FARKLI DEĞİL

Mehmet Bekaroğlu ise konuşmasında, "Bu sürecin iki boyutu var, birincisi Öcalan'ın mektubunda bahsettiği Kürt meselesi, diğeri de silah bırakma meselesi. Birbirine bağlı olmakla farklı şeyler. Kürt tarafının söylediklerine karşı inkarı kaldırmak gibi devlete düşen görevler var. 21 Mart'ta Amed'de söylenenlerle Gezi'de söylenenler farklı değil. 21 Mart olmasaydı Gezi olmazdı diye düşünüyorum. Gezi ruhunu daha yayabilirsek barış sürecinin garantisi bu olacak diye düşünüyorum" dedi. Öte yandan Gezi direnişi ile kutuplaşmanın çok daha sert biçimde ortaya çıktığını belirten Bekaroğlu, "Barışın toplumsallaşması meselesinde yüzde 50'yi de hesaplamak gerekiyor" dedi.