Türk Başbakan Tayyip Erdoðan'ın, “üç çocuk” yapılması ısrarı ile yaşam biçimlerine dönük direk müdahalesinin ardından başlayan süreci dikkatli okumak gerek. Zira Erdoðan'ın, “muhafazakar” kimliðinden hareketle egemen kılmaya çalıştıðı “yaşam biçiminin” bir alt yapısı olmadıðı açık. Ekonomik yaşamda serbest piyasa ekonomisinin en acımasız kurallarının egemen kılınıp, emekten yana en ufak bir politik adım atılmayıp, global sermayenin rant alanına dönüştürülen bir memlekette, “geleneksel, muhafazakar” bir yaşam önerisi ile ortaya çıkan siyasetçinin tek bir amacı olabilir. Gerçek amacı perdelemek.
Nitekim Erdoðan, herkese üç çocuk kampanyasını sınır ötesi temaslarında da gündeme getirerek yaşam biçimlerine yönelik müdahalesine meşru bir anlam kazandırmaya çabalıyor.
Oysa, Erdoðan'ın AKP'sinin geçmişte iktidar olmuş ANAP ya da DYP gibi sistem partilerinden daha farklı bir ekonomi politiði izlemediði ortada. Serbest piyasanın hem de en acımasız neo-liberal eðilimin bölgesel temsilcisi olan Erdoðan'ın, yaşam biçimlerine “muhafazakar” müdahalesi, politika üretmede dibe vuran iktidarın göz boyama operasyonu olarak da deðerlendirilebilir.
Erdoðan, dış politikada da geleneksel Türk dış politikasının momentini oluşturan, “amerikanofil” bir yol izliyor. Hatta bunu kendinden öncekileri de geride bırakarak, Büyük Ortadoðu Projesi'nin ABD ile birlikte eş başkanı olduðunu ilan edecek kadar da aleni yapıyor. Müslüman dünyaya yönelik askeri müdahale ve işgal yoluyla yeni döneme hazırlama operasyonunda ABD'nin yanında yer alan AKP'nin içerde dayattıðı “muhafazakar” yaşam bir toplumun kendi içine dönük Truva Atı'nı andırıyor.
Ekonomide ve dış politikada neo-liberalizmin uluslararası patronajının bölgesel temsilciliðine soyunmuş olan AKP'nin, iç politikada muhafazakar bir eðilimden söz etmesi manidar. Eşlerinin türban takmasının dışında bir kapitalistten hiç bir farkı olmayan yaşam biçimleri ile günden güne zenginleşen AKP'li politikacıların samimiyeti de ortada. AKP etrafında öbekleşen bir kesimin kısa bir sürede tarifi zor bir biçimde zenginleştiði de açık. Lüks tüketim konusuda kapitalist gibi yaşayan AKP cenahının-cemaatinin muhafazakar yaşam biçimi talebinin samimiyetsizliði de ortada. Hükmettikleri parayı paylaşma konusunda geniş halk kesimlerine karşı oldukça cimri davranan AKP, sadece yasakçı, denetimci “mutaassıp” yaşam biçimini ortaklaştırıyor yoksullara. Gelir daðılımı adaletsizliðini düzeltme gibi bir hedefi olmayan AKP, geniş halk kesimlerini bu muhafazakar söylemle pasifize etmeyi hesaplıyor.
Bu nedenle, hem iktidarda oldukları yerel yönetimlerde hem de hükümet politikalarında belli bir takvime yayıldıðı anlaşılan, “muhafazakar yaşam modeli” için yeni “adımlar” atılacaðı anlaşılıyor.
Bu söylemle özellikle dinsel taassup ve muhafazakarlık baskısının daha yoðun olduðu metropollerin etrafında yoðunlaşan yoksulları ve küçük şehirlerde yaşayan kitleler üzerindeki kuşatma yaygınlaştırılmak isteniyor. Bu politikaların sonucu olarak yerel “muhafazakar, ahlakçı” baskılar daha da artacaktır.
AKP'nin bir başka hesabı da bu söylemi Kürt sorunu karşısında da yoðunlaştırmaktır. Başından bu yana Zerdüşt'ü diline dolayan Erdoðan'ın önümüzdeki günlerde bunu yeniden açması mümkün. Bir sonraki aşama da giderek, PKK ve BDP gibi Kürt siyasal kurumlarındaki kadınlara yönelik “ahlakçı, dinsel” bir dil de kullanabilir. Hatta bu amaçla AKP Genel Merkezi'nde Kürdistan'da kılınan sivil Cuma Namazları'nı engellemeye dönük bir çalışmanın başlatıldıðı konuşuluyor.
Mısır'da rejim muhaliflerine, “Laikliðe baðlılık” çaðrısı ile uluslararası sermayenin sözcülüðüne soyunarak Ýslam dünyasında hayal kırıklıðı yaratan Erdoðan iç siyasette, “muhafazakar” kimliðini “kürtaj, sezaryen, içki” yasakları üzerinden inşa etmeye çalışıyor.
Kendisine oy veren muhafazakar kesimlerin desteðini ekonomi ve dış politikada uluslararası neo-liberal sistemin hizmetine sunan Erdoðan içerde “muhafazakar” kılıfına büründürdüðü yasakçı, yasaklayıcı baskı rejimini “ahlak, din, kutsal deðerler” adı altında yaşama egemen kılma hesabı yapıyor.
Erdoðan'ın uluslararası neo-liberal güçle bütünleştikçe yaşamın diðer alanlarında kendini perdeleyecek “muhafazakar” yaşam biçimini zorlayacaðı açık. Önümüzdeki dönemde sokaklarda nasıl davranılacaðına ilişkin uyarılarda bulunması da muhtemeldir.
Gençlik kamplarında grupların cinsiyete göre tasnifi ekonomi ve diş politikada uluslararası kapitalizme teslim olmuş AKP'nin, içerde sosyal ve kültürel hayata müdahalesinin daha da artacaðını gösteriyor. Erdoðan uluslararası sermaye ile bütünleştikçe, yaşam biçimlerine yönelik müdahalenin dozunu da günden güne artırıyor.
Bir diðer yaşamsal konu olan Kürt sorununda da “açılım” politikaları ile örgütlü Kürt muhalefetini tasfiyeyi hedefleyen AKP'nin, sorunda geldiði nokta kendine baðımlı bir Kürt tipi yaratmak olarak ortaya çıktı. 2002'de, “deðişim, daha çok özgürlük, eşitlik, hakça paylaşım” gibi söylemlerle iktidara gelen AKP'nin bu konuda geldiði nokta, “Diyarbakır belediyesini istiyorum” hükümdar tavrıyla Başbakan'ın gerçek yüzünü gösteriyor.
Kısa süre önce 20 milletvekilini Kürdistan'a göndererek rapor isteyen Erdoðan'ın önüne gelen rapordan da hiç hoşnut olmadıðı ortada. AKP milletvekillerinin hazırladıðı raporda dahi birinci sırada yer alan Roboski Katliamı konusunda Erdoðan'ın takındıðı duyarsız ve saldırgan tavırda bu rahatsızlıðı görmek mümkün.
Erdoðan, kürtajla, Roboski katliamını bir tutarak da aslında bu “muhafazakar” tahakkümün sınırlarını nereye kadar vardırılabileceðini gösteriyor.
[email protected]ANF NEWS AGENCY