Yaşanan katliamda eşi Hacı Abdullah Afşin’i kaybeden Meryem Afşin, o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Newroz Bayramını büyük bir coşku içerisinde kutladık. Ailece gitmiştik, akşam eve döndüğümüzde Cizre’de katliam olduğunu öğrendik. Sabah yürüyüş yapılacağını öğrendik. Ramazan orucu olduğu için eşim Hacı Abdullah’a “oruçlusun “gitme” dedim. “İnsanlarımız katledildi, buna karşı tepkimizi göstermeliyiz” diyerek evden çıktı. İki kızım da babaları ile birlikte yürüyüşe gitti. Bir ara bende sokağa çıktım, Türk devleti o gün her yere zırhlı araç, tank ve panzer yerleştirmişti. Bir katliam yaşanacağını hissettim. Bir süre sonra sokağımızdan iki kişinin koşarak geçtiğini gördüm, arkalarından seslendim. “Katliam oldu,bir sürü ölü var” dediler. Hemen sonra genç bir kadın geldi ve bana eşimin katledildiğini söyledi. İnanmadım, bir süre daha bekledim. Bir grup daha geçti ve onlarda bana aynı şeyi söyledi. Bunun üzerine yakınımızda oturan akrabalarımdan birine giderek durumu anlattım.”
“EŞİMİ AYAKKABISINDAN TANIDIM”
Olayın yaşandığı bölgeye gidemediklerini aktaran Meryem Afşin, daha sonra mahalledeki camiye birkaç kişinin cenazesinin getirildiğini haber aldığını ve camiye gittiğini kaydetti. Camide o sırada üzerleri örtülmüş üç cenaze bulunduğunu anlatan Meryem Afşin, “Eşimi ayakkabısından tanıdım. Üzerlerini açtım. Vücutlarının her tarafı ezilmişti. Polis, zırhlı araçlarla gelerek bizi camiden uzaklaştırdı. Eve geldim, kızlarım evi aradı, bir evde saklandıklarını söylediler, babalarını sordular. ‘Babanızı katlettiler’ dedim” ifadelerini kullandı.
“ÖLÜLERİMİZE HAKARET ETTİLER”
Akşam bir kez daha camiye gittiğinde ise cenazelerin kaldırıldığını gördüğünü aktaran Meryem Afşin, gözyaşlarını tutamadı ve anlatmaya devam etti: ”Devlet cenazelerimizi bizden kaçırdı, hem katletti hem de hakaret etti. Cenazelerimize saygı göstermedi. Cenazeleri götürüp defnetmişler. Diğer sabah gittik, bir kartona ismini yazarak eşimin mezarına iliştirmişlerdi.”
“KIZIM DAĞA ÇIKTI”
“Devlet bizi sebepsiz yere katletti” diyen Meryem Afşin, 9 çocuğumla ortada kaldım. Kızım Radia, babasının katledilmesine tepki olarak dağa gitti. Katliamcılara dava açamadık, korktuk, hesap sorulmasını istiyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.
“BABAMIN KATLEDİLDİĞİNİ İKİ GÜN SONRA ÖĞRENDİM”
Babası ile birlikte yürüyüşe katıldıklarını söyleyen Zehra Elgün, köprüde saldırı başlayınca köprüden atladığını belirterek, devamında şunları aktardı: “Yağışlı havanın etkisi ile dere suyu yükselmişti. Dereye düşmekten son anda kurtuldum. Köprünün altına saklandık. Daha sonra arkadaşlarımızın yardımı ile oradan çıkarak uzaklaştık. Bir eve saklandım, babamı merak ediyordum ama bir haber alamıyordum.”
Zehra Elgün, iki gün sonra eve geldiğinde ise babasının saldırıda katledildiğini öğrendiğini ifade ederek, “Çocuk yaşta babasız kaldım, dava açmak istedik ama korktuğumuz için açamadık. Her yıl babamın anısına Newroz kutlamalarına katılıyorum” dedi.
Hasan Kaya, o gün yapılmak istenen yürüyüşe kardeşi Ahmet Kaya ile birlikte katılmış. Saldırı başladığında kardeşinin köprüden kütüphaneye doğru koşan grubun içerisinde yer aldığını bu sırada polisin gruba doğru ateş açmaya başladığını anlatıyor: “Kardeşim gözlerimin önünde vuruldu. Yere düştü, onu almak istedim ama bize de ateş açıldığı için kardeşimi alamadım. O sırada başka bir yaralıyı aldım, hastaneye götürdüm. Daha sonra başka arkadaşlar kardeşimi getirdi. Olay yerinde şehit düşmüştü.”
“7 KİŞİ 11 CENAZE DEFNETTİK”
Hasan Kaya, “Alabildiğimiz cenazeleri camiye götürdük, polis camiye baskın yaptı, yakınlarının cenazesi için camiye gelenleri oradan uzaklaştırdılar. Sadece 7 kişi kalabildik; bizi de cenazeleri taşıyalım diye tuttular. Camide 11 cenaze vardı. Geceye doğru Belediye aracına yükleyerek mezarlığa götürdük. Polis gözetiminde 7 kişi 11 cenazeyi gömdük. Kartonlara isimlerini yazarak mezarlarına bıraktık” diyerek anlatımlarına devam etti.
Kardeşi için ağlamasına dahi izin verilmediğini belirten Kaya, sözlerini şöyle son verdi: “Büyük bir zulüm uyguladılar, sözlerle ifade edemeyiz. Dava açamadık. O günlerde dava açmak mümkün değildi. Olay zaten kayıtlara “terör çatışması” olarak geçti.
“HASTANELERE BAŞVURU YAPILAMIYOR”
Katliamda yaralanan yüzlerce kişinin gözaltına alınma,işkence edilme korkusu ile hastanelere başvuramadığını hatırlatan katliamın tanıklarından ve dönemin DEP Nusaybin ilçe yöneticisi Hasan Bozkurt, katliamda yaralanan ve hastanelere gidenlerin başına gelenleri,şöyle açıklıyor “Tamamına yakını gözaltına alındı, yaralı halde işkence edildi. Çoğunluğu tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bu yüzden o katliamda yaralananlara ilişkin kesin bilgiler yok.
Yakınlarını kaybeden bazı ailelerin de bunu korkudan gizlediğini anlatan dönemin DEP ilçe yöneticisi Hasan Bozkurt, “Resmi rakamlara göre 18 kişi katledildi ama bu sayının 21 olduğunu biliyoruz” bilgisini verdi.
‘’SENİ DE ÖLDÜRECEKTİK”
“Hasan Bozkurt, Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğünde dönemin İlçe Emniyet Müdürü ile yaşadığı çarpıcı diyalogu da şu sözlerle paylaşıyor: “Olaydan bir gün sonra Nusaybin Emniyetine çağırıldım. Onlara yaptıklarının açık bir katliam olduğunu söyledim. Bu sırada Emniyet Müdürü “Sen dün neredeydin, seni orada göremedik. Seni de öldürecektik ama ucuz kurtuldun dedi. Emniyet Müdürü katliam yaptıklarını itiraf etti.”
“DAVA AÇILAMIYOR”
Katliamın sorumlularından hesap sorulamadığını hatırlatan Hasan Bozkurt, insanların yaralılarını, ölülerini sahiplenemediği baskı, işkence ve katliam ortamında dava açabilmelerinin mümkün olmadığına işaret ediyor. Hasan Bozkurt, o dönemde katliama ilişkin dava açmak istediklerini ancak bu girişimlerinin engellendiğini kaydediyor.
“YAŞANAN TAM BİR KATLİAMDI”
Katliamın yaşandığı gün Nusaybin’e giden dönemin insan hakları aktivisti ve yerel Mezopotamya gazetesi sahibi Cemil Aydoğan, katliamın yaşandığı yere gittiğinde korkunç bir manzara ile karşılaştığını kaydederek: “Yaşanan tam bir katliamdı. Asker ve polis orada kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi kurşun yağmuruna tutmuş ve panzerlerle ezmişti. Kentte kuş uçurtulmuyordu; kimsenin girişine izin verilmiyordu. İnceleme yaptıktan sonra gözaltına alındım. Gözaltından sonra sahibi olduğum Mezopotamya gazetesinde yaşanan olayın bir devlet katliamı olduğunu yazdım” diye aktardı.
“JİTEMCİ KOMUTANLAR BENİ TEHDİT ETTİ”
Yazıdan hemen sonra İçişleri Bakan danışmanı tarafından telefonla aranarak adeta tehdit edildiğini paylaşan Cemil Aydoğan, devamında şunları söyledi: ”Yine dönemin JİTEM elemanlarından binbaşı Ramazan Çakmak tarafından da tehdit edildim. Ramazan Çakmak, daha sonra da Nusaybin’de yaşananlara katliam dediğim için bana dava açtı. Ancak dava Mardin yerine Midyat’ta açıldı. Davanın Midyat’ta açılmasının nedeni kırsal bir bölge olan Midyat’a gidip gelirken JİTEM elemanları tarafından infaz edilmek istenmemdi. Ramazan Çakar, o dönem bir çok JİTEM cinayetinin işlendiği merkez olan Midyat’ta beni infaz etmek istiyordu. Ancak ben tedbirli davranarak bunun önüne geçtim. Daha sonra da JİTEM Mardin sorumlusu Atilla Uğur tarafından çağırılarak tehdit edildim. Atilla Uğur, “Cemil, senin bacaklarını kırarım. Çok tehlikeli oynuyorsun” diyerek beni tehdit etti Tüm bunlardan çıkardığım sonuç, bu katliamın JİTEM ve Emniyet tarafından organize edildiği yönünde.”
“MARDİN VALİSİ UYARILDI”
“Katliamla ilgili o dönemde her türlü hukuki girişimimiz sonuçsuz kaldı. Dönemin Mardin valisi Yahya Gür ile bazı zamanlarda görüşüyorduk. Yahya Gür, iyi niyetliydi ancak JİTEM ekibi tarafından uyarılmış olmalı ki beni arayarak “Cemil bey,bir daha görüşmememiz daha iyi olur. Siz bu olayın üzerine gitmişsiniz ve bu durum bazı odakları rahatsız etmiş” dedi. Bu yaşadıklarımız Nusaybin, katliamının arkasında JİTEM yapılanmasının olduğunu açıkça ortaya koyuyor.”
Bu katliam ile ilgili açılan soruşturma sonucunda herhangi bir dava açılmadığı bilgisini de paylaşan Cemil Aydoğan, Nusaybin katliamı ile ilgili yeni bir soruşturmanın başlatılması ve katliamın sorumlularından hesap sorulmasını istedi.
“NUSAYBİN KAYMAKAMI JİTEM ELEMANI GİBİ FAALİYET YÜRTÜYORDU”
Katliamın yaşandığı tarihte DEP Mardin İl başkanı olan şimdi ki DBP İdil Belediye Eş Başkanı Mehdi Aslan, o yıllarda Kürdistan’da her gün katliamlar yaşandığını hatırlatarak ”Nusaybin katliamından bir gün önce de Cizre’de katliam yaşanmıştı. Biz henüz Cizre ile ilgili girişimlerde bulunurken bu kez de Nusaybin’den katliam haberi geldi. Nusaybin’e katliamdan bir kaç gün sonra girebildik. Burada büyük bir katliam yaşanmıştı.
Devlet yetkilileri ile konuya ilişkin görüşme taleplerinin reddedildiğini aktaran Aslan, şunları kaydetti: “Dönemin Nusaybin kaymakamı zaten JİTEM üyesi gibi faaliyet yürütüyordu. Nusaybin’de bir çok olaya kaymakam bazen polis ve askerden önce müdahale ediyordu. Katliamdan önce yaşanan bir olaya dönemin Nusaybin kaymakamının elinde uzun namlulu silahı ve spor kıyafetleri ile asker ve polisten önce müdahale ettiğini; olay yerine geldiğini biliyoruz.”
“NUSAYBİN KATLİAMI KESİNLİKLE JİTEM ORGANİZASYONUDUR”
“Nusaybin katliamı kesinlikle bir JİTEM organizasyonudur” diye devam eden Aslan, “İçerisinde Nusaybin kaymakamı, Emniyet Müdürü ve devletin güvenlik güçlerinin yer aldığı, devletin tepesinden onaylanan bir katliam. Amaçları kitleselleşen ve gittikçe Kürdistan’ın her yerine yayılan Kürt özgürlük mücadelesini katliamlarla bastırmak ve halkı sindirmekti. Ancak hedeflerine ulaşamadılar. Kürdistan halkı her türlü katliam ve baskıya rağmen mücadelesini sürdürdü ve bu günlere taşıdı” ifadelerini kullandı.
Aslan, son olarak sorumluların mutlaka yargılanması gerektiğini öne sürdü ve dönemin tanıkları olarak sorumlular hakkında açılacak herhangi bir soruşturmada ifade vermeye hazır olduklarını söyledi.
ZAMANAŞIMI UYGULANAMAZ
İHD Mardin Şube Yöneticisi avukat Hüseyin Cangir ise Nusaybin katliamının, JİTEM,Emniyet ve askeri yetkililerin ortaklığında gerçekleştirildiğini ortada olduğuna işaret ederek, işlenen suçun organize ve örgütlü bir suç olduğunu bu nedenle de bu katliamla ilgili zamanaşımı maddesinin uygulanamayacağını savundu. Av Cangir şöyle devam etti “Nusaybin katliamının tanık anlatımları olayın örgütlü olduğunu gösteriyor. O dönemde savcılık tarafından açılan soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandığı anlaşılıyor. Ancak yeni bir soruşturma açılarak sorumluların yargılanması önünde herhangi bir hukuki engel bulunmuyor. Nusaybin katliamı ile ilgili yeni bir soruşturma açılarak tanık ve mağdur ifadeleri doğrultusunda sorumluların mutlaka yargılanması gerekiyor.”