19 Aralık Cezaevi Katliamı'nı Bayrampaşa Cezaevi'nde yaşayan Fatma Yıldırım, 6 kadın tutsaðın öldürüldüðü C1 koðuşunun yakılmasına tanık oldu: Karşı koðuştan 'yanıyoruz' sesi geldi. Ondan sonra bir süre hiçbir ses duyamadık. Koðuş alev aldı, patlama oldu. Belki birkaç dakikaydı. Ama o sessizlik bir ömür gibiydi. Sonra koðuştan çıkarak yanına gelen bir kadın tutuklu, Yıldırım'a, "Yaktılar bizi Fatma" diye seslendi. Geride belleðe kazınan o görüntü kaldı: Arkadaşın ellerinin ve yüzünün derisi erip akmıştı.
1995 yılının 1 Mayıs'ında gözaltına alınarak tutuklanan Fatma Yıldırım, "TKEP/L örgütüne üye olduðu" iddiasıyla 9.5 yıl cezaevinde tutuldu. 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine aynı anda düzenlenen operasyonda, Bayrampaşa Cezaevi'nde C2 koðuşunda kalıyordu. Hücrelerden oluşan koðuşta çeşitli siyasi davalardan 12'ye yakın kadın tutsak vardı.
'KURŞUN SESLERÝYLE UYANDIK'
"Operasyon sabaha karşı 04.00 sıralarında başladı. Gece nöbetçilerimizin 'Operasyon var' sözüyle yataklarımızdan fırladık. Aynı anda çatıların delinmesi, karşı koðuşun çatılarından bizim koðuşa bombaların atılması... Kurşun sesleriyle uyandık. DHKP/C örgütü davasından yargılanan kadın tutsakların kaldıðı C1 koðuşu da karşımızdaydı. Onlar da aynı durumdaydı."
Ulucanlar, Burdur ve Bergama cezaevlerinde gerçekleştirilen katliamları hatırlatan Yıldırım, bu katliamların ardından büyük bir operasyon düzenlenmesini beklediklerini anlatıyor: "Ancak bu kez farklı olacaktı. Daha öncekilere benzemeyen çok daha büyük bir operasyon yapacaklardı. Devlet bize saldıracaktı, buna hazır olmalıydık."
Dört duvar arasında, bir koðuşta bulunan tutsaklar, tepeden tırnaða silahlı askerlerin saldırısı öncesinde nasıl bir hazırlık yapar?
Yıldırım, hazırlıðın öncelikle ruhsal ve düşünsel olduðunun altını çiziyor ve ekliyor: "Gazlardan korunacak maskeler yapmak ya da saðlık malzemesi hazırlamak. Bunları hazırladık. Ancak operasyon anında hayata geçirme şansımız da olmadı. Sadece başımızı gözümüzü kapatacaðımız maskelerimiz oldu. Ancak onun da etkisi yarım saat, bir saat kadardı."
Bir başka savunma biçimi de, koðuşların giriş kapılarına sıra ve yataklardan yapılan barikat olmuş. Ancak bu kez koðuş kapılarından deðil de, çatıları delerek, duvarları yıkarak geldikleri için bu önlemin de pek bir anlamı olmamış.
TEK DÝRENÝŞ ARACI BEDEN
"Elimizde tüp yok ki lav silahı yapalım. Aksine onlar bize ateş püskürten silahlarla saldırdılar."
Yıldırım'ın bulunduðu koðuş, daha öncesinde hastane olarak kullanılıyormuş. O nedenle, içinde hücrelerin bulunduðu bir koðuş. Bu sistem koðuştakilerin yanarak ölmesini engellemiş.
"Koðuşta yangın çıktıðında o duvarlar, yangının her tarafa yayılmasını engelledi. C-1'deki arkadaşlar, koca bir alan patladıðı ve artık korunacak yerleri kalmadıðı için yanarak öldüler. Mekan olarak avantajımız, koðuş içindeki duvarlardı. Yoksa, aynı durum bizim için de geçerliydi."
ÇATILAR DELÝNDÝ, DUVARLAR YIKILDI
Sabah saat 04.00'de başlayan operasyon sırasında ateş açmanın ve gaz bombası atmanın yanı sıra, iş makineleri ile koðuşların çatıları delindi, duvarlar yıkıldı.
"Her yerden bomba atıyorlardı. Bazı gazlar, gözleri yaşartmanın, nefes almayı zorlaştırmanın yanında bütün sinir sistemimizi alt üst eden gazlardı."
Kadın tutsaklar, koðuşun üst katında, 2-3 saat "Devrimci tutsaklar teslim alınamaz" sloganıyla saldırıya direndiler. Fatma Yıldırım, bu sırada sürekli ateş açıldıðını ve gaz bombası atıldıðını anlatıyor.
"Hedef olmamak için yerde sürünerek hareket ediyorduk."
'ALEVÝ KOÐUŞA DOÐRU FIŞKIRTTILAR'
Koðuşların baş ve son kısmında yangın çıkınca, alt kata inmek zorunda kaldılar.
"Ýş makineleriyle üst maltanın bir yerini delip, alev püskürten bir şey uzattılar. Alevi koðuşa doðru fışkırttılar. Ýlk hücrelerin bulunduðu yer alev aldı. Hücre hücre olması, yangının tüm koðuşa yayılmasını engelledi. Orada yanmamak için ateşlerin arasından alt kata indik. Bu sırada gaz bombaları atmaya devam ediyorlardı."
'YAKTILAR BÝZÝ FATMA'
Bu sırada, C1 koðuşundaki kadın tutsakları görüyorlardı. Onlar, koðuşun üst katında, yatakhane bölümündeydi.
"Onlara zafer işareti yapıyorduk. Birbirimize gülümsüyorduk. Şefinur ve Seyhan da vardı karşı koðuşun penceresindeydi. Sonra oradan 'Yanıyoruz' sesi geldi. Ondan sonra bir süre hiçbir ses duyamadık. Koðuş alev aldı, patlama oldu. Belki birkaç dakikaydı. Ama o sessizlik bir ömür gibiydi. Bitmeyen çok uzun, bir asır gibi sessizlik. Sonrasında yaralı arkadaşlar kapıyı açıp çıkmaya başladıklarında biz de kendi barikatımızı kaldırıp, onları karşılamaya gittik.
Arkadaşlardan biri yanıma geldiðinde, 'Yaktılar bizi Fatma' dedi. Elini kaldırdıðında ellerinin eridiðini gördüm. Derileri akmıştı. Yüzünün derisi akmıştı. Korkunç bir şeydi."
HALAY ÇEKEREK DÝRENDÝLER
En son havalandırmaya çıktıklarında, direnişlerinin bir biçimi de halay çekmek olmuş. Mesaj açık: Bizi teslim alamazsınız.
2.5 saat boyunca havalandırmada kaldılar. Bu süre boyunca üzerlerine hiç durmadan tazyikli su sıkıldı. Bombalar atmayı da ihmal etmediler. Bu saldırı sırasında, ölüm orucu direnişçileri de hedef konumundaydı.
"Ölüm orucundaki arkadaşları korumaya çalıştık. Üzerlerine doðru battaniye tutarak, sunun tazyikini engellemeye çalışıyorduk."
'BÝR ÇÝÇEKTEN NE ÝSTERSÝN KÝ'
Öðleden sonra, askerler koðuşlara girdi. Koðuşlarda bulunan her şeyi, camlar da dahil olmak üzere kırmayı da ihmal etmediler.
"Koðuşta çok güzel bir çiçek vardı. Murat Ördekçi hediye etmişti, 'Sizin orası daha iyi, daha güzel büyür' diyerek. Etkinliklerde istenirdi çiçek, her etkinliðe de göndermezdim. (Gülerek) Küçük bir bencillikti işte. O çiçeði bile paramparça ettiler. Bir çiçekten ne istersin ki!."
"Askerler, kendi eserleri olan C1'e doðru düzgün giremediler. Çünkü yanmış insan kokuyordu orası. Büyük bir vahşetti."
Havalandırmada kadın tutsakları kuşattılar, silahları üzerlerine doðrultularak, tek tek koparıp götürmeye başladılar. Bu da işkencenin devamından başka bir şey deðildi.
Ýlk önce cezaevinde askerlerinin yemekhanesi olarak kullanılan bir yere götürüldüler.
"Kimlik tespiti yapmak istediler. Biz de, kendi adlarımızı deðil, yakarak öldürdükleri arkadaşlarımızın isimlerini söyledik. Kelepçelemeye çalıştılar, izin vermedik. Yaralıları hastaneye götürdüler. Biz de iki koðuştan cezaevine sevk edilecek 10-15 kişi kadar kaldık."
Sonra ring aracına konulup, akşam saatlerine kadar bekletildiler.
"Ring aracındayken bomba sesleri, silah sesleri geliyordu hep. Bu sırada biz de slogan atarak sesimizi arkadaşlara duyurmaya çalıştık. Sonra erkeklerin bulunduðu koðuşlara da girince cezaevlerine sevkler başladı. Beni Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'ne götürdüler."
'SADECE ÖFKE DUYUYORUM'
Fatma Yıldırım, katliamın üzerinden 12 yıl geçmesine raðmen katliamın bazı yönlerini anlatmakta zorlanıyor.
"Özellikle yanan arkadaşları gördüðümüz an... Öncesinde hiç anlatamıyordum. Şimdi biraz daha iyiyim ama."
Fatma Yıldırım'ın katliamı her andıðında hissettiði temel duygu ise öfke...
"Sadece öfke... Devlet bizi düşman olarak görebilir ama bunu bu kadar vahşice mi yapmalıydı? Sadece öfke duyuyorum."
'GERÝDE KALMAK ÇOK ACI VERÝYOR ÝNSANA'
"Arkadaşlarım için... Hiçbir şeyle tarif edilemeyen bir duygu var. Geride kalmak çok zor. Ölüm oruçlarında bunu daha yoðun hissediyor insan. Birileri eylemin içindedir, siz gerisinde kaldıðınız zaman... Ben bunu çok yaşadım. Özellikle kalp pili takıldıktan sonra... Geride kalmak daha çok acı veriyor insana."
Fatma Yıldırım, operasyon sırasında kalp hastasıydı ve kalp pili takılıydı. Bu olumsuz durumuna raðmen o vahşetten sað çıkmayı başardı.
"Ýnsan bünyesi çok farklı. Motivasyon da önemli ancak sadece o da deðil. Ýnsan beyni, vücudu en zor anda en zor koşullara hazırlıyor kendini. Bütün vücut seni hayatta tutabilmek için çalışıyor."
Devrimcilerin, işçilerin mücadelesi, zaferle sonuçlanmadıðı sürece, katliamların devam edeceðini belirtiyor Yıldırım.
"Belki daha aðırlarını yaşayacaðız. Kürt halkı sokakta katliam yaşıyor. Sokakta eylem yaparken işkenceyi yaşıyor halk. Devrimci öncüler bu durumda daha çok bedel ödemek zorunda kalıyor."
'BÝZÝM DEVRÝMÝMÝZ ÇOK GÜZEL OLACAK'
Fatma Yıldırım'ın son sözü ise şöyle: Yüzü yanan Hacer Arıkan'ın sözü çok anlamlıydı. 'Herkes devrim için bir bedel ödedi. Ben de güzelliðimi verdim' demişti. Ben de bu söze bir ek yapayım: Bizim devrimimiz çok güzel olacak."