‘O tencereler kaynamayınca tehditler de işe yaramaz’

Döviz kurundaki ani dalgalanmalar sonucunda İstanbul ve birçok ilde insanlar sokağa çıktı. Sokağa çıkanları tehdit edenlere karşı siyasi partiler mücadelenin sokakta olacağına dikkat çekerken bıçağın kemiğe dayandığını söylüyor.

Ekonomik krizin gün geçtikçe daha da derinleşmesi belli temel gıdalara getirilen satış kotası, olası kıtlık senaryolar ile döviz kurundaki ani ve sert dalgalanmalar sonucunda başta İstanbul olmak üzere birçok il ve ilçede insanlar sokağa döküldü.

Buna karşı mafya lideri Alaattin Çakıcı halkı aleni bir dille tehdit ederken Erdoğan, “ekonomik kurtuluş savaşı” deyimini tekrarladı. AKP’li milletvekilleri ise halka, “soğan yiyip porsiyonunu küçült"mesini tavsiye etti.

Bazı muhalefet partileri ‘provokasyon’ gerekçesi ile sokağa çıkmayın, sandığı bekleyin dese de gece boyu sokakta olan ve eylemlere devam edeceklerini vurgulayan sol ve sosyalist partilerin İstanbul İl başkanları, ANF’ye sokak eylemlerini ve yaşananları değerlendirdi.

‘YOKSULLUĞUN SOKAĞA ÇIKIŞI BAMBAŞKA BİR ŞEYE DÖNEBİLİR’

HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Elif Bulut: Yoksulluk bu kadar artmışken insanların sokağa çıkma dışında başka bir adımı kalmıyor. Çok uzun süreden beri bu kriz var; insanlar geçinemiyor, açlık sınırı çok yükseldi. Şimdi bütçe görüşmeleri var ve asgari ücret belirlenecek. Ama görünen o ki bu ücretle de insanlar geçinemeyecek. Artık insanlar barınamıyor, ısınamıyor ve önümüzdeki süreçte tarım için de bir kıtlık bekleniyor. En önemlisi umut da mevcut iktidarın durumu değiştireceğine inanç da yok. Kurlar her gün yükseliyor ve sizin bir gün aldığınız şeyin fiyatı marketlerde ertesi gün değişiyor. Dolayısıyla yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar her şeyi etkiliyor, bıçak kemiğe dayandı ve başka bir yol da kalmadı. İnsanların kaybedecek bir şeyi de kalmadı, çünkü açlık ve yoksulluk ile sınanıyor. İnsanların sokağa çıkması gayet normal.

Türkiye siyasetinin sıkıştığı noktalarda ‘dış güçler bizim büyümemizi istemiyor’ demesi de Alaattin Çakıcı’nın tehdidi ya da ülkenin cumhurbaşkanının çıkıp ‘ters giden bir şey yok demesi’ ya da ‘lokmanızı küçültün’ açıklamaları da artık insanları kandırmaya yetmiyor. O tencereler kaynamayınca tehditler de işe yaramaz.

Bir şeyler sokağa çıkmadan çözülmez. Biz HDP olarak yıllardır kadınların, gençlerin, emekçilerin ve halkların sesi olduk. Çünkü sokak örgütlenmenin önemli bir ayağıdır. ‘Sokağa çıkmayın’ demek de onların politikasını yansıtıyor. Çünkü yoksulluğun sokağa çıkışı bambaşka bir şeye dönebilir. O yüzden yeni bir Gezi mi olur korkusu var. ‘Aman provokasyon olmasın’ diye temkinli şekilde olarak siyaset yürütenler var. Ama biz yıllardır sokakta olanlar olarak biliyoruz ki, provokasyon onlar tarafından yapılıyor. Dolayısıyla halkın sözünü söylemek için tüm kanallarını kapatırsanız sokağa çıkmaktan başka seçenek bırakmamış olursunuz.

‘SADECE YOKSULLAŞMADIK, BORÇLANDIK DA’

Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros: “Eylülden bu yana TL, dolar karşısında eriyor. Emekçilerin de cebindeki para sürekli eriyor. Sadece fakirleşmiyoruz, aynı zamanda sürekli borçlanıyoruz. Bugüne kadar ücretlere gelen zamlar eridi. Borç borçla kapatılır oldu. Erdoğan ‘Biz yolumuza devam edeceğiz’ derken yoksulu daha da yoksullaştırmakta, açlığa mahkum etmektedir. Başta yandaşlar olmak üzere sermaye için spekülasyon, rant ve vurgunun büyümesinin önü açılıyor.  Bu süreçte bizzat iktidar eliyle işçi ve emekçiler şikayet edince aykırı, sermaye sınıfı ise ayrıcalıklı hale getirilmekte. Üstüne üstlük emekçiler bir ‘kurtuluş savaşı’ içinde olduğuna ikna edilmeye çalışılmaktadır. Oysa açıklanan rakamların aksine halk, enflasyonu hayatının her anında hissediyor. Bu açıdan pazar yerlerinde, marketlerde, kırtasiyelerde, yurtlarda, fabrika, işyerlerinde halk kendi yoksulluğuyla, açlığıyla karşı karşıya.

Tepki kaçınılmazdır. Tek adam yönetimi sömürü, yağma ve baskı politikalarıyla bu ülkeyi yönetmektedir. Halkın tepkilerine karşı sürekli ‘büyüme ve ilerleme’ cümleleriyle savunma durumunda kalıyorlar. Oysa işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları bunu sürekli yalanlamakta. Buna karşı çıkanlarsa sürekli baskı politikalarına maruz kalıyor. Bu durumda ne ‘bekleyin, ekonomiyi düzelteceğiz’ diyenler ne de ‘seçimi bekleyin, biz gelince düzelteceğiz’ diyenler çare değil. Çünkü burada sürekli eylemleri bastırma, sokağa çıkmanın önünü kesme hali var. Bu açıdan ikisinin de seçenek olduğunu düşünmüyoruz. Ayrıca bunun dışında ortaya dökülen bütün tehditlerin halkın muhalefetini önünü kesmek, işçi ve emekçilerin birliğini bozmak, sokakta bir muhalefetin oluşmasının karşısında devlet, mafya, iktidarın iş birliğidir. Asıl olan işçi emekçilerin, halkın birlikte mücadelesidir. Halkın sırtına yıkılan yoksulluğa, açlığa, borca karşı emek, meslek örgütleri, halk kitleleri talepleri için işyerlerinde, mahallerinde, kampüslerinde birliklerini kurmalı ve birlikte mücadele etmelidir.”

O TEHDİT VE ÇAĞRILARIN BİR HÜKMÜ YOK

Roni Gören SYKP İstanbul İl Başkanı: AKP’nin 20 yıldır uyguladığı neo-liberal politikalar sonucunda kur kriziyle karşı karşıyayız. 2008 sonrası Türkiye sermayesi işçi sınıfı ile emekçiler üzerinde zaten çok ağır yaptırımlar ve politikalar uyguladı. Bunun dolaylı ve doğrudan sonuçları oldu. Bu sonuçlardan biri olan Gezi ile birlikte bu yoksullaşma ve beraberinde gelen özgürlükleri baltalayan politikalara karşı kitleler sokağa çıktı. Gezi’den sonra AKP, yapısal dönüşümüyle birlikte saray rejimi ile halkları daha ciddi baskı altına alan, işçileri ve emekçileri daha da sömürmeye devam etti. Bunu da kendine yandaş diye belirlediği şirketler aracılığı ile yaptı ama artık bu politikaların çözümsüz olduğu yaklaşık son bir yıldır ekonomik krizin derinleşmesiyle de ortaya çıktı.

İrili ufaklı yaşanan işçi eylemleri, grevler ve lokal direnişler ekonomik krizin yarattığı etki bakımından bize bir ipucu veriyordu; ancak döviz kriziyle birlikte kitlelerin daha da yoksullaşması artık bir patlama noktasına gelindiğini gösterdi. Elbette yaşanan eylemler daha da büyüyerek devam edecek. Bununla birlikte devletin paramiliter güçlerinin ve burjuva partilerin ‘sokağa çıkmayın’ çağrılarını anlayabilmek mümkün. Çünkü sokağa çıkmak demek mevcut iktidar şeklinin reddi demek. O yüzden rahatsız olmaları normal. Sosyalist ve devrimciler ilk kez bu tehditlerle de karşılaşmıyor ve her seferinde de geri adım atmadan mücadelesini sürdürüyor. Artık kitlelerin de bu tip tehdit ve çağrılara karşı daha net bir tavır aldığını düşünüyoruz. Bu açıdan o tehdit ve çağrıların bir hükmü yok, biz sokakta mücadele etmeye devam edeceğiz.

‘20 SENEDİR EVDE OTURARAK BU İŞİN DEĞİŞMEDİĞİNİ GÖRDÜK’

Cengiz Yeter TİP İstanbul İl Başkanı: “Sokak bizim için değerli bir şey. Bir yandan vekillerimizin kürsüyü kullanması var ve onu da sokağı taşıyoruz biz. Sokağa taşımadan da mücadelenin değerinin azalacağını düşünüyoruz. Bunun karşısında iki uç var; biri tehdit eden, diğeri ise ‘AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorsunuz’ deyip evde oturmayı öğütleyen taraf. Aslında 20 senedir yaptıkları şeyi öğütlüyorlar ama 20 senedir evde oturarak bu işin değişmediğini gördük. Sokak bir anda her şeyi değiştirmese de bu ciddi bir güçtür. O yüzden dün de bugün de bunu yükseltmeye devam edeceğiz.”

‘SİSTEMİN DEĞİŞMESİNE YÖNELİK TALEPLERİ OLDUKÇA ANLAMLI’

Ezgi Bahçe ESP İstanbul İl Başkanı: Salgın ve ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte zaten uzun zamandır açlık sınırı altında bıçağın kemiğe dayandığı bir hayat sürüyordu Türkiye halkları. Özellikle Erdoğan’ın ve beşli çete dediğimiz sermayesinin gözetilerek ortaya konulan bu ekonomik sistemde, döviz kuru gün geçtikçe yükseldi ve dolayısıyla bu halklar tüm ezilenler ve işçi emekçiler için yaşanılmaz bir noktaya geldi. Ankara’da başlayan ve birçok ile yayılan sokak eylemlerinde halk, artık yeter diyerek hükümeti istifaya çağırdı. AKP ve MHP İttifakı’nın doğrudan istifayı çağrılması, bir şekilde işçi ve emekçiler açısından da sorumluluğun kim olduğuna işaret eden bir nokta. Öte yandan bazı muhalefet partileri her zaman tekrarladıkları seçimi konuşmaya devam ediyor. Zaten bir süredir de erken seçim söylemleri var. Fakat biz devrimciler ve sosyalistler olarak biliyoruz ki, herhangi bir seçimin bugün ülkedeki kadınlara, ezilmişlere, işçilere, emekçilere bir katkısı olmayacak. Bizler AKP'nin iktidardan gitmesi ya da zayıflaması ile sorunun çözülemeyeceğini de söylüyoruz. Dolayısıyla ezilenlerin sokağa çıkıp bu sistemin değişmesine yönelik talepleri oldukça anlamlı.

İktidarın bugüne kadar başta da devrimcilere ve sosyalistlere karşı sokağa çıkanlara yönelik kullandığı kontra güç olarak paramiliterleri emekçiler ve ezilenlerin karşısına çıkarması, aslında tanıdık bir senaryo. Her seferinde baskı ve bu tarz yıldırma politikalarıyla insanları sokaktan çekmeye çalışıyorlar; fakat öyle bir noktaya gelindi ki artık açlık sınırının altında yaşayan çok büyük kitleler var. Bu tehditlerin artık halkta bir karşılığı yok.