Oluç: İmralı'da insanlık suçu işleniyor

İmralı’da yeni iki görüş yasağına dikkat çeken HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Bu insanlık suçuna son verin” dedi. Oluç, ekonomik çöküşe değinerek, on milyonlarca insanın aç olduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan hakkında 3 aylık aile ve 6 aylık avukat görüş yasağı kararına tepki gösteren Oluç, "İmralı’da ağır bir tecrit uygulanıyor. Son 8 aydır İmralı’da Abdullah Öcalan ve tutuklular Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan haber alınamıyor. Aileleriyle görüşme yaptırılmıyor. Avukatlarıyla görüştürülmüyor. En son 25 Mart 2020’de Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan ile telefonda görüşmüştü o da yarı da kesilmişti. O günden bugüne haber alınamıyor. Sağlığı nasıldır, herhangi bir sıkıntı var mıdır? Avukatların başvuruları her seferinde reddediliyor. Yetkililer açıklama yapmadan görüş yasağını sürdürüyor. Avukatlar dün yeni öğrendiler. Ekim ve Ağustos aylarında 3 ve 6’şar ay olmak üzere iki ayrı görüş yasağı verilmiş. Neden? Ne olmuşta bu yasaklar verilmişti. Geçen yılda Eylül ayında 6 ay görüş yasağı verilmişti. Sebebi 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderdiği savunmasına ek olarak hazırladığı yol haritası gerekçe gösterilerek, verilmişti" dedi.

 İMRALI TECRİDİ

Oluç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Keyfiyet, hukuksuzluk had safhada. Eskiden koster bozuk derlerdi, şimdi onun yerine görüş yasaklarını getirdiler. Adalet Bakanlığı’na bir kez daha sesleniyoruz. Bu ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olan tutumdan biran önce vazgeçilmelidir. Bunun aykırı olduğunu Adalet Bakanı biliyor. Devlet aklı aykırı olduğunu biliyor. Ama bu görüş yasağından medet umuyor. Böyle bir şey kabul edilemez. İnsanlık dışı ve hukuk dışı bir durumla karşı karşıyayız. AİHM’i dinlemiyor, CPT bu konuda adım atın diyor, iktidar onu da dinlemiyor. CPT raporuna karşı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi çağrı yapıyor bunu dinlemiyor. Kabul edilemez bir durumla karşı karşıyayız. Aile ve avukat görüş hakkı evrensel haklardır. Bir kez daha çağrıda bulunuyoruz, bu hukuksuzluğa son verin. Bu insanlık suçuna son verin."
İstanbul ve İzmir’de pek çok ilde fırtına ile mücadele edildiğini hatırlatan Oluç, İstanbul, Kocaeli ve Zonguldak’ta 6 kişinin yaşamını yitirdiğini belirtti. Yaşamını yitirenlerin ailelerine baş sağlığı dileklerinde bulunan Oluç, İzmir’de sabah saatlerinde gerçekleşen deprem nedeniyle geçmiş olsun dileklerinde bulundu.
Fırtına olan kentlerde motokuryelerin can güvenlikleri olmadan çalıştıklarını sanal medya üzerinden izlediklerini aktaran Oluç, “Salgınla birlikte değişen alış veriş alışkanlıklarımız nedeniyle kurye ve kargo çalışanlarının iş yükü çok büyük ölçüde arttı. Günde 14 saate kadar varan çalışma koşulları var. Meslek örgütlerinin verilerine göre pandemi öncesi yılda 19 motokurye hayatını kaybederken, pandemi döneminde yılda 190’ a ulaştı. 10 kat artmış durumda motokuryelerin çalışma koşullarının acilen düzeltilmesi gerekiyor. Tedbirler arttırılmalıdır. Motokuryeler acilen yüksek tehlikeli meslek grupları arasına alınmalıdır” dedi.

EKONOMİK ÇÖKÜŞ VE SAHTE VERİLER

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan sözde büyüme rakamlarına da değinen Oluç, “Türkiye’nin üçüncü çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7,4, GSYH bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,7 oranında artış kaydetti. İktidar bunu allayıp, pullayıp, anlatmaya başlayacaktır. Bunun üzerinden bir başarı öyküsü yazılamayacağını vurgulamak istiyoruz. Büyüyen ilk 3 alana baktığımızdan bunlardan bir tanesi mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 25,4, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 22,6, üçüncü hizmetlerdir yüzde 20, 7. Bunların üçü de üretimsiz büyüme demek oluyor. Bu büyüme yoksullaştıran verilerdir. TÜİK bile bunu saklayamamaktadır. Tarım, ormancılık ve balıkçılıkta ise yüzde 6’ya varan bir düşüş olmuştur. Yani istihdam yaratan bir büyüme söz konusu değildir. Büyüyen bir avuç ihracatçı ve kamu garantileriyle çalışan şirketlerdir. Bu son derece vahim bir durumdur” diye konuştu.
Adaletsiz bir büyüme olduğunu kaydeden Oluç, şöyle devam etti: “2021 ikinci çeyrekteki iş gücü payı yüzde 32,7, üçüncü çeyrekte iş gücüne bakıyoruz yüzde 29,8’e inmiştir. Emeğin sömürüsünü artıran bir büyümedir. Yok pahasına ihracatla sağlanan bir büyümedir. Değersizleşen Türk lirasının artan ihracatla artan bir büyümedir. Dolayısıyla adaletli bir büyümeden söz etmek mümkün değildir. Uluslararası alandaki ülke risk primine baktığımızda 500 dolayındadır Türkiye’nin risk pirimi. Yeni ekonomi rotası iddiası bu sonuçlardan kaynaklanmaktadır.
İktidarın yeni ekonomi rotası, nasıl olacak? Geçtiğimiz günlerde ‘Paranın itibarı ülkenin itibarıdır’ diyen Tayyip Erdoğan, şimdi ucuz Türk lirası ile parada da Türkiye’de de itibar bırakmayacak bir politikaya yönelmiştir. Bugünün ekonomi politikası değersiz Türk lirası oluşturmaktadır. ‘Paranın itibarı ülkenin itibarıdır’ anlayışı yerle bir edilmiştir. Ucuz Türk lirası ile ihracat attırıp, üretim ve istihdam sağlayacağını iddia eden bir ekonomi yönetimi ile karşı karşıya kaldık. Türk lirasının değeri ve itibarı sıfırlanacak, üretilen emek gücü ve üretilen malları katbekat yabancılara satacaklar. Bunun gerçekçi bir politika olmadığını çok yakında toplumda anlayacaktır. Çünkü bu anlayış aslında bütün toplumda daha fazla mülksüzleşme, daha fazla sömürü anlamından başka bir anlamına gelmeyecektir.
Çin benzeri bir kalkınma öyküsü hayal ediliyor. Çin’in ihracatına baktığımızda yüksek teknolojili ürün payı yüzde 31 civarındadır. Türkiye’de ise yüzde 3,5’tu, yüzde 2,7’ye indi. Siz öyle bir ihracat anlayışıyla Çin’e benzeyelim diyemezsiniz. İlk on ayda 34 milyar dolar ithalat rakamları ihracat rakamlarının önündedir. İhracat, ithalatın ancak yüzde 84’ü karşılamaktadır. Bu politika devam ederse mutlak ve yaygın yoksullaşma ile Türkiye halkları karşı karşıya kalacaktır. Emek ucuzlayacak, üretilen mallar ucuzlayacaktır. Bir ucuz cennet yaratılacaktır. Ekonominin kitabını yazdık diyenler yoksulluğu, talanın kitabını yazmışlardır.
Faizlerin indirilmeye başlandığı Eylül ayı ortasından bugüne kadar yaklaşık 150 milyar Türk lirası kullanılmış. O Türk lirasını dolara çevirdiğinizde Eylül ortasından bugüne kadar ortalama 10 TL’den dolara çevirdiyseniz yüzde 25 haksız kazanç elde ettiniz. Türk lirasının değersizleştirilmesi birilerini zenginleştiriyor. Döviz mevduat ülkemizdeki tüm mevduatların içerisinde yüzde 61,5’e ulaşmıştır. Bu rakama 2001 krizinde ulaşılmıştı. İşte getirilmiş olan nokta budur. Bütün bu yanlış ekonomi politikalarıyla ülkeyi bu haline getiren Erdoğan rejimi direktif vermiş. Kime Devlet Denetleme Kurumu’na. Devlet Denetleme Kurumu’nun araştırmak için gitmesi gereken ilk kurum saray olacaktır. Çünkü ne zaman Cumhurbaşkanı çıkıp konuşma yapsa döviz kurlarında yükseliş oluyor. Yani ilk soruşturulacak yer Cumhurbaşkanlığı’dır. Devlet Denetleme Kurumu’nun işine oradan başlaması gerekir.
Dış güçler deniyorsa DDK nerden bulacak. Dış güçler şehir efsanesine dair de birşeyler söylemek istiyoruz. Geçtiğimiz haftalarda bu dış güçlerin araştırılmasını istedik. Reddedildi. Cumhurbaşkanı DDK’ye araştırmasını istiyorsa, Meclis’in yapması gerekende Türk lirasının neden bu hale geldiği araştırmaktır. Dış güçlerse bunun sebebi onu araştırıp, bulmak gerekir önlem alınsın. DDK’nin bu direktif veriliyorsa Meclis tavırsız kalamaz. Bu önergeyi de indireceğiz. AKP ve MHP ortakları ne diyecekler. Meclis’te araştırmayacaksa işi DDK’ye bırakacaksak o zaman Meclis’te de yapılacak bir iş kalmamış demektir. Bu anlayışla MGK’da toplantı yapılıyor. MGK’de ekonomi ile değerlendirme yapıp, açıklama yapıyorsunuz. Güvenlikçi anlayışınız zaten sizi ekonomi de krize sürükledi. Bu çok açık zaten. MGK’ye bel bağlayan, ondan medet uman bir iktidarla karşı karşıyayız. MGK’de aklını başına toplasın ortada bir ‘Ekonomik Kurtuluş Savaşı’ yok. Ortada Erdoğan kendi rejimini ve iktidarını kurtarabilmek için bir savaş açtı. Kime savaş açtı. Toplumun tamamına savaş açtı. İktidar ve Erdoğan kendi gölgesiyle savaşıyor. Bu MGK’nin gündemi değildir. Bu askeri vesayet sistemini ülkeye geri getirmeyin.
Cumhurbaşkanlığı zam sistemi ile karşı karşıyayız. Zam üstüne zam yapılan fiyatlar ortada. En önemli şey ekmektir. Un fiyatlarına yapılan zamlar sonucunda halk ucuz ekmek için kuyruklar oluştu. Cumhurbaşkanlığı zam sisteminin bizi getirdiği nokta bu. AKP karunlaştı. Bütün yandaşları, şirketleri ve holdingleriyle karunlaştı.

'ON MİLYONLAR AÇLIK SINIRININ ALTINDA'

Orta vadeli plan yapıldı. Orta vadeli planın yılsonu takviminde dolar 9,16’ydı. Dolar kuruna baktığımızda orta vadeli plan çöktü. Bütçe çöktü. Tartışmaya başladığımızda dolar 13 lirayı geçti. Bu bütçenin revize edilmesi gerekir ama iktidar bunu revize etmeyecek. 1 Aralık’ta asgari ücret görüşmeleri başlayacak. Asgari ücret görüşmeleri konusunda sendikalar bugün açıklamalarında asgari ücret taleplerini sıraladı. Sendikaların asgari ücret taleplerinin yanındayız ve onlarla mücadelelerinde dayanışma içerisinde olacağız. Asgari ücret açlık sınırının altındadır.
Hukuk ve demokrasi ile ilgili ciddi sorunlar yaşıyoruz. Türkiye’deki demokrasizlikten, insan hakları ihlallerinden, hak ve özgürlüklerin askıya alınmasından en fazla muzdarip olan HDP’dir. Sadece HDP değil, Türkiye’deki tüm muhalifler ve Türkiye halklarıdır. Diyarbakır’da Eğitim Sen üyesi 21 kişiye ihraç edildi. Kasım 2020’de Eğitim Sen üyelerine operasyon yapıldı, serbest bırakıldılar. Dava açılan berat etti. MEB idari soruşturma başlattı. Bunun sonucunda 21 kişi ihraç edildi. Hiçbir suç yok. Keyfiyet, hukuksuzluk, KHK’lerle ihraç etmek böyle bir şey.

KOBANÊ KUMPAS DAVASI

Kobanê Davası sürüyor. Neyle karşılaştık. Bir baktık mahkeme heyetine yeni üye atandı. Üç kişilik mahkeme heyetinin ikisi değiştirildi. Bu mahkeme heyetine ne direktif verilmişti. 6 içinde cezaları verin, direktifi verilmişti. Adalet Bakanlığı size soruyoruz, neden mahkeme heyeti 8 ay sonra değiştirildi. Biz biliyoruz, siyasi baskı var. İktidar ve ortağı tarafından açık bir baskı var. Anayasa 138’inci maddenin çiğnenmesi var. Cumhur ittifakı açıkça Kobanê Davası sürdüren mahkeme heyeti üzerinde baskı ve tahakküm kurmuştur. Mahkeme heyeti tahakküm karşısında isteneni yapmadığı için değiştirilmiştir. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Hukuk yok, siyasi baskı var."