Oyumu kendime veriyorum

Kendini bulan, kendi özünü, öz kültürünü koruyacak ve bunu anayasal düzeyde savunacak olan partiye oyunu verecek olanların üç kelimelik sözü; oyumu kendime veriyorum!..

Sokakların aritmetik kalabalığında mikrofon uzattığımız, sözüne, görüşüne başvurduğumuz yurttaşların ve özellikle orta yaşlı yurttaşların uzun cümleleri var söyleyecek. Ancak korku atmosferinin yoğun yaşandığı Türkiye’de sözünü bizden esirgeyenlerin bile söyledikleri bir çift söz var:

- 24 Haziran’da oyunuzu kime vereceksiniz?

- Oyumu kendime vereceğim…

Ne uzun soluklu bir cümle. Başından tutsak, sonu tarih söyletecek cinsten. İşleri ellerinden alınanlar, anılarının kol gezdiği toprakları talan edilenler, saçları dört duvar arasında beyazlatılanlar, yaşam alanları daraltılanlar, çocuk sayısına müdahale edilenler, cinsel tercihlerinden ötürü katledilenler, ‘bu meydan kanlı meydan’ diye haykırıp barış için dil dökenler, asırlardır katledilip asimilasyona uğrayanlar ve dahaları…

Daha ne olurdu da kaybedilenlerin yanına bir tik daha atılırdı? Ne kadar uzardı liste? Can çekişen bir iktidar ve direnişi esas alanların gördüğü zulme karşı hangi lugat yaşanılanları tam olarak deşifre edebilir? Tüm bunlara cevap olan üç kelimelik cümle; Oyumu kendime veriyorum!..

Alanlara çıkmak ve alanlarda sözünü söylemekten geri durmayan ancak her fırsatta tepelerine binen bir iktidarla karşı karşıya olan Kürtler, Kürt dostları ve sosyalizme inanan halklar 24 Haziran seçimine az bir süre kala seçim çalışmalarına son hızla devam ettiriyor. Her koldan seçim yorumları ve analizler yapan insanlar seçimde kime neden oy vereceğinden o kadar eminki bu sefer evdeki hesap çarşıya uymayacak gibi. Kahvelerde, çay sohbetlerinde, çocuğu okuldan almaya giden kadınların toplandığı okul bahçelerinde, otobüs duraklarında, meydanlarda, okul sıralarında söz bahis seçim. Aldığıyla verdiğiyle 16 yıllık geçen süreçte hayatı boyunca ilk defa oy kullanacakların bile dilinde üç kelimelik cümle; Oyumu kendime veriyorum!..

Peki nedir bu cümlenin posası. Bu kadar insanın bir araya getiren ve amasıyla, fakatıyla bir arada rengarenk düşündüren şey? Kuşkusuz direniş tarihidir. Cezaevleri önünde okuma yazma bilmeyen ama örgütlenen ailelerin ve beyaz tülbentleriyle Dolmabahçe Sarayı’nın önünde aylarca oturma eylemi düzenleyen anaların umutlarıdır bu üç kelimelik cümlenin posası.

Kime oy verdiğini dolu bir ağızdan söylemekten çekinir bu insanlar. Çekinirler çünkü zulmün karanlık yüzünü, defalarca yan odada, misafirler için ayırdıkları ışığı hiç açılmayan odada çok ağırladılar. Şafağın aydınlığında Dilek Doğan’ın annesinin sesi oldu bazen, Ceylan Önkol’un umutlarını ağaç yapraklarından toplayan ailesinin bazen, bazen de Rohat Aktaş’ın objektifine takılan ‘su’ diye kaydedilen suretler ağırlandı o odada.

Bir avuç toprak bulmak bile kör ebe oynamaktan daha uzak bir tarihe gömülen İstanbul’da seçim çok konuşuluyor ama oyunun rengini dile getirmek bir yük gibi bu insanlar için. 16 yıl boyunca insanlara korkuyu empoze eden, komşusunu muhbir yapan ve ‘kıral çıplak’ derse çıplak işkencelere maruz bırakılacak insanların en büyük cevabı üç kelimelik cümle.

Emekçisi emeğinin sömürüldüğünü ve buna dur demenin yollarını yeniden öğrendi. Her gün onlarca hemcinslerinin katledildiğine şahit olan kadınlar kendi temsilcileri kendi seçti, seçecek. İnançları sömürülen ve başka bir inanca, ayrımcı ve inkarcı insanca itilen dindarlar asıl Müslümanlığın böyle temsil edilmediğine Ankara, Sur ve Cizre’yi görerek deneyimledi. Okul bittiği gibi bir borç batağına itilen ve işsiz bırakılan gençler bilime, ilime olan güvensizliklerini yeniden kazanmanın bir yolunu gördü.

Kendini bulan, kendi özünü koruyacak, kendi öz kültürünü koruyacak ve bunu anayasal düzeyde savunacak olan partiye oyunu verecek olanların üç kelimelik sözü; Oyumu kendime veriyorum!..