Peker’in anlattıklarını Baybaşin yıllar önce anlatmıştı

Türkiye Sedat Peker’in AKP-MHP hükümetindeki kirli ilişkilerini ifşasını konuşuyor. Ancak Sedat Peker bu konuda konuşan ilk kişi değil. Hollanda’da tutuklanan Hüseyin Baybaşin seneler önce Peker’den çok daha fazlasını anlatmıştı.

Çete lideri Sedat Peker’in 1990’lı yıllardan bugüne devlet-siyaset-mafya ilişkileriyle ilgili ifşaatları gündemde tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bu çarpıcı açıklamalarda Peker, Kürt iş insanlarının öldürülmesinde dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve emekli yarbay Korkut Eken'e işaret etmişti. Öldürülecek kişilerin listesinde yer alan ve bunun haberini aldıktan sonra yurt dışına giden Hüseyin Baybaşin de öldürülen iş adamlarından Adil Durmaz’ın cinayetine ilişkin Türkiye’de açılan bir soruşturma kapsamında 2012 yılında tanık olarak ifade verdi.

Durmaz ailesinin avukatı Eren Keskin’in talebi üzerine, çevirmen aracılığıyla tutuklu bulunduğu Hollanda'daki Vught Cezaevi'nde ifadesine başvurulan Hüseyin Baybaşin, Kürt iş insanlarının öldürülmesinde işaret ettiği dönemin başbakanı Süleyman Demirel o zaman emekliydi ve yaşıyordu. Ona rağmen soruşturma takipsizlik kararıyla kapatıldı.

KÜRT TOPLULUĞUNDA SÖZ SAHİBİ OLANLAR…

Utrecht Mahkemesi Ceza Davaları Soruşturma Hakimi tarafından 13.02.2012 tarihinde alınan ifadesine ulaştığımız Hüseyin Baybaşin, Adil Durmaz ve Abdülmenaf Durmaz isimlerinin kendisine bir şey ifade etmediğini beyan ediyor. Cinayetlerin işlediği dönemde Türkiye başbakanının bu listede kendi isminin de bulunduğunu bizzat kabul ettiğini söyleyen Baybaşin, “O zamanki Türkiye başbakanı, Kürt ayrılma hareketlerini destekleyen nüfuzlu Kürtleri bildiklerini ve hepsini cezalandırmak istediklerini kabul etti” dedi.

Öldürülecek Kürt iş insanlarının listesini gördüğünü doğrulayan Baybaşin, bunun hakkında da üç sene önce Türk konsolosluğundan kendisini hapishanede ziyaret edenler olduğunu ifadesinde anlattı ve onlara da işbirliği sözü verdiğini beyan etti.

TV’LERE ÇIKIP, ‘KÜRTLER YOK, KÜRT SORUNU YOK’ DEMEMİ İSTEDİ

Listeyi gördüğü dönemde bunun içeriğini otoritelerle ve medya ile paylaştığını belirten Baybaşin, ifadesinde şu bilgileri verdi: “Listeyi gördüm ve yüksek mevkili kişilerle görüştüm. Listedeki kişilerin öldürülmesi için talimat verildiğini bana anlattılar. Onlara göre bu kişiler, Kürt topluluğunda söz sahibi olan ve ayrılma hareketlerini destekleyen kişiler, politikacılar, iş adamları ve aydınlar. Bana bu listeyi veren kişi, İstanbul’daki cinayetleri icra etmekle görevli kişinin kim olduğunu anlattı. Bu cinayetleri gerçekleştirmekle görevli kişiyle konuştum. Bu kişi, İstanbul'daki cinayetleri düzenleyecek hücrelerin başıydı. Kendimi korumak için ne yapmam gerektiğini bana anlattı. Bu konuda beraber çalıştığı kişiler ile görüşecekti. Bana ortalıkta görünmememi ve normalde gittiğim yerlere gitmememi tavsiye etti.

Yüksek mevkide bulunan başka biri, ulusal devlet televizyonunda göründüğüm zaman, ‘Hepimiz Türküz, bir Kürt sorunu yoktur’ demem gerektiğini söyledi. Diyecektim ki, ‘Türkiye’de Kürtler yok, sadece teröristler var. Sadece teröristler Türkiye'de Kürtlerin olduğunu iddia ediyorlar. Hepimiz Türküz ve Kürtler ile problemimiz yok, ayrı lehçemiz var ama tek din, tek bir bayrak ve tek bir devletimiz var.’ Bu yüksek mevkili devlet görevlisi benden TV’de böyle konuşmamı istedi. Onu yapmazsam hem beni, hem onu öldüreceklerdi çünkü devlet zor durumda kalırdı. Bunu yapmak istemediğim takdirde Türkiye’yi terk etmemi tavsiye etti. Ben ona böyle bir şey neden gerekli, ne değişecek diye sordum. Benim tanınmış bir kişi olduğumu söyledi ve ben bu şekilde beyan verirsem bir sürü başka etkili kişilerin aynı şekilde beyan vereceklerini iddia etti. O durumda devlet beni düşman değil dost olarak görecekti.

Türkiye'de yasal işlerle uğraştığımı ve vergi ödediğime göre, devletin beni nasıl düşman olarak algılayabildiğini anlayamadığımı söyledim. Bir suç işlememiştim, kanunu ihlal etmemiştim. Böyle konuştuğunu duymak ve devlet tarafından öldürülecekler listesinde kendi ismimi görmek beni şaşırtmış ve kafamı karıştırmıştı. Bu konudaki görüşmelerin kendi makamından daha üst seviyede yapıldığını, kendisinin bu kararları değiştirecek güçte olmadığını anlattı. O kişi, listede bulunan insanlara yönelik İstanbul'daki cinayetlerden sorumlu, yüksek mevkili bir devlet görevlisidir. Bütün bunların bana fazla geldiğini, bunları hazmetmem ve düşünmem için zamana ihtiyacım olduğunu söyledim. O andan itibaren hazırlanmaya başladım ve ülkeyi terk ettim."

LİSTEDE YÜZDEN FAZLA İSİM VARDI

İfadesinin devamında, Adil Durmaz ve Abdülmenaf Durmaz isimlerinin listede olup olmadığını hatırlamadığını beyan eden Baybaşin, söz konusu listede yüzden fazla isim olduğuna dikkat çekerek, sadece kendisine tanıdık gelen isimleri hatırladığını söyledi. Baybaşin, kendisinde sadece İstanbul’da oturan veya oturdukları sanılan kişilerin bulunduğu liste olduğunu ve hepsinin de Kürt olduğunu ifade etti.

İfadesinin alınma nedeni konusunda önce tereddüde düşen Baybaşin, Eren Keskin’in ismini duyduğunda rahatladığını ifade ederek, “Sizden Eren Keskin’in ismini duymak beni rahatlattı. Şimdi talebin nereden kaynakladığını anladım. Ona güveniyorum” diyor ve daha ayrıntılı bilgi vermeye başlıyor. Kendisine listeyi veren kişinin söylediğine göre, kimin öldürülmesi gerektiği kararının Devlet Güvenlik Kurulu tarafından verildiğini söyleyen Baybaşin, şunları beyan ediyor: “Bu insanlar, Kürt topluluğu arasında en çok sözü geçen kişiler oldukları için seçilmişler. Bana listeyi veren kişinin söylediğine göre, bu Süleyman Demirel’in fikriydi. Karar alındığı zaman başbakandı, sonra cumhurbaşkanı oldu. Şimdi emeklidir ve hala Türkiye’dedir. Bu nüfuzlu kişilerin öldürülmesinin devlete yarayacağı kanaatindeydi. Ayrılma hareketlerinin sonu gelecekti. Bir şok etkisi yapacaktı ve artık hiç kimse onları takip etmeyecekti.”"

Listeyi 1992 yılında gördüğünü beyan eden Baybaşin, listeyi o zamanlar yakın arkadaşı olan eski general ve Yüksek Askeri Şura başkanı İlhan Şenel’den aldığını anlatarak, “Sakin bir yerde görüşebilmemiz için kırsaldaki evime geldi. Orada bana listeyi verdi ve üzerinde benim ismimin olduğunu gösterdi. ‘Seni kaybetmek istemiyorum’ dedi ve İstanbul Emniyet Müdürü olan Ümit Bağbek ile görüşmemi sağladı. Listeyi bana veren kişiye göre, İstanbul'daki cinayetlerin organizasyonundan sorumluydu. O nedenle konuştuk onunla."

KESKİN: İŞKENCE BAŞVURUSU SONRASI TANIŞTIK

ANF'ye konuşan Avukat Eren Keskin, Hüseyin Baybaşin ile 1991 yılında ailesinin İHD’ye işkence gördüğüne dair başvuru yapmasıyla tanıştığını söyledi. O dönemde İHD İstanbul Şubesi genel sekreteri olduğunu anlatan Keskin, “İşkence gördüğü bilgisi gelince, biz Baybaşin’in tutuklu bulunduğu Metris Cezaevi’ne gittik. Yanımıza kollarına girilerek getirildi çünkü gördüğü işkenceden yürüyemiyordu. İlk tanışmamız öyle oldu” dedi.

PEKER’DEN ÇOK DAHA FAZLASINI ANLATTI

Yıllar sonra Baybaşin’in yine ailesi aracılığıyla kendisine Hollanda'da tutuklu olduğu cezaevinden derin devletle ilgili çok önemli şeyler anlatacağı mesajını yolladığını aktaran Keskin, yaşananları şöyle anlattı: “2005 yılında Hollanda’da tutuklu bulunduğu cezaevine gittim ve başvurusunu aldım. Kürt işadamlarının öldürülmesi ile ilgili, Mehmet Ağar ile ilgili bugün Sedat Peker'in anlattığından çok daha fazlasını anlattı. Daha sonra 2009 yılında, 1995’te İstanbul’da öldürülen Kürt iş adamlarından Adil Durmaz’ın kızı bana başvuruda bulundu.

Aile bana Adil Durmaz öldürülmeden önce kaydedilmiş, içinde kendisini tehdit edenler arasında Mehmet Ağar’ın da isminin geçtiği bir ses kaydını verdi. Dosyaları tekrar canlandırmak üzere Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı’na Durmaz ailesi adına suç duyurusunda bulundum. O dönem Baybaşin’in bana anlattıklarını gerekçe göstererek, delil olarak savcılıktan Baybaşin’in tutuklu bulunduğu Hollanda’da tanık olarak ifadesine başvurulmasını talep ettim. O da dosyaya bu ifadeyi verdi. Ama maalesef devletin fail olduğu birçok soruşturma gibi burada da takipsizlik kararı verildi.”

‘CANTÜRK’ÜN AVUKATI DA DERİN DEVLETİ İŞARET ETMİŞTİ’

O karanlık dönemin aynı zamanda tanığı ve mağduru olan Keskin, 1990'lı yıllarda çok hak ihlalleri yaşandığını, insan hakları savunucularının, gazetecilerin öldürüldüğünü ve silahlı saldırılara uğradıklarını, cezaevine girdiklerini vurguladı. Keskin, Kürt iş insanları öldürülmeye başladığında Behçet Cantürk’ün avukatı Medet Serhat’ın, kendisine açıkça bunun arkasında derin devletin olduğunu söylediğine işaret etti. Kürt sorununun çok yoğun ortaya çıktığı o dönemde Med TV ve Özgür Gündem gazetesinin kuruluşlarında söz konusu iş insanlarının maddi katkıları olduğunun da bilindiğini anlatan Keskin, “Bence esas öldürülme nedenleri buydu. Çünkü uyuşturucu işini zaten devletten habersiz yapmaları mümkün değil. Ki Sedat Peker'in anlatımları da buna işaret ediyor” diye konuştu.

YÜKSEK TALEP OLMASI GEREK!

Kürt iş insanlarının ve bütün faili meçhul cinayetlerin arkasında Mehmet Ağar’ın da içinde bulunduğu derin devlet, kontrgerilla, Özel Harp Dairesi olduğunu belirten Keskin, bütün bunlardan devletin sorumlu olduğunu kaydetti. Bu faili meçhul cinayetlerin bizzat devlet politikası olduğu için bugün soruşturulmadığını vurgulayan Keskin, şöyle konuştu: “Devlet kendi suçunu ortaya çıkarır mı? Çıkartabilmesi için yüksek sesle talep olması gerekiyor. Bu coğrafyada gereken yüksek sesle talep de maalesef sadece insan hakları savunucuları, Kürt halkı, aydınları, siyasetçileri ile bazı ötekileştirilen halklar, kadınlar, LGBTİ+’lardan geliyor.

 Onun dışında gerçek bir muhalefet yok bu coğrafyada. Sorun da burada. İtalya'daki Temiz Eller operasyonu halk desteğiyle oldu. Burada bu destek yeterli değil. Sorun iç kamuoyunun talep eksikliğinde. Demokratik bir ülkede olsa, Sedat Peker’in anlattığı şeylerle yer yerinden oynar. Herkes sokağa çıkar ve temizlik ister. Burada neden olmuyor? Sadece korku değil neden, iktidar ve muhalefet aynı kaynaktan beslendiği için böyle oluyor.”

Sedat Peker'in ifşaatları ışığında, takipsizlik kararı verilen dosyalarda tekrar soruşturma açılabileceğini ekleyen Keskin, öldürülen iş adamı Adil Durmaz’ın aile avukatı olarak tekrar savcılığa başvuracağını iletti.