Prof. Dr. Önder: İktidar kadroları birbirlerine rüşvetle bağlı olur

Prof. Dr. Önder: İktidar kadroları birbirlerine rüşvetle bağlı olur

Ekonomi Profesörü İzzettin Önder, kapitalist politika yürüten iktidardaki kadroların, ülke ve halka hizmetle değil, rüşvet ve yolsuzluk ile birbirlerine bağlı olduklarını belirtti. Önder Cemaat'in de kesinlikle çıkar ilişkisinin dışında olmadığını belirterek, "O nedenle, çatışma daha sürecek. İşin dibi henüz görülmedi" dedi. 

Türkiye günlerdir rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu daha doğrusu AKP-Fethullah Gülen örgütünün çatışmasını konuşuyor. İşin daha çok siyasi nedenleri ve sonuçları üzerine tartışılsa da, ekonomiyle bağı çok konuşulmuyor.

Ekonomi Profesörü İzzettin Önder, son anayasa referandumundaki “yargı budaması”nın bugünlere bir hazırlık olduğunu söylerken, “yetmez ama evet”çilerin de sorumluluğu olduğunu belirtiyor. Kapitalist politika yürüten iktidar kadrolarının ‘rüşvet ve yolsuzluk’ ile birbirine bağlı olduklarını, dolayısıyla Cemaat’in de bu çıkar ilişkisi dışında olmadığının altını çiziyor.

Prof. Dr. İzzettin Önder ile Türkiye'deki rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu, ekonomik ilişkisi ve olası sonuçları bağlamında konuştuk...

İlkin, 2013'teki Türkiye ekonomisine değinelim... Başarı ya da başarısızlık nasıl seyretti?

AKP’nin on yılı aşkın süredir götürdüğü siyasi yönetim dış kaynaklı para girişi, bunun desteklediği düşük kur ve bu sürecin gölgesinde güçlenen borsa kazançlarının çevresel etkisi, özellikle AKP belediyeleri eliyle yapılan ihalelerde çevreye saçılan bazı kırıntılar, genellikle dış konsorsiyumlarla yürütülen bazı ihale ve inşaat işçileri yanında Cumhuriyet dönemi Kamu İktisadî Teşebbüsü (KİT) birikimlerinin haraç-mezat satılması ekonomiyi canlı gösteren işlemlerdir.

Bu arada 200 IMF-Derviş programı ile hizaya sokulan ekonomi aynı zamanda sıkışan dış sermaye için de önemli el atma yeri haline getirilmiş oldu. Ülkeye gelen yabancı sermaye henüz kâr transferlerine başlamadığı ilk dönemde zenginlik parıltısı oluşturdu. Kriz ertesinde, krizle ölümü gören halk, geçici olacağını düşündüğü, ekonomik sömürüye boyun eğme zorunda kaldı. Halbuki bu süreç, emperyalizme hızla ve dokusal olarak giren Türkiye'nin el ve ayaklarının bağlanması süreci idi ve bu süreçten dönüş yoktu. Halkın bunu anlayamaması bir yandan muhalefet zayıflığı, diğer yandan cemaat hareketinin AKP desteğine yönelik halkı dinciliğe ve gericiliğe boğması ve nihayet, hem kendi zafiyeti hem de halka yönelik hassasiyeti açılarından, sol hareketin yetersizliği ve başarısızlığına bağlanabilir. Bu arada, AKP'nin dış görevleri arasında Kürt açılımı ve sair konulardaki tamamıyla görüntüsel senaryo ile zamanını uzatmaya çalışması ise maalesef can suyu işlevi görmüştür.

TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN 2014 PARLAK OLMAYACAK

2014 ekonomisi için beklentileriniz neler?

Öncelikle şunu belirteyim; AKP tabiatı ile halk yanlısı değildi, sadece işi götürerek emperyalizme hizmete yönelikti. Cemaatin rolü ve beraberliği de burada devreye girdi. Batı'nın 'ılımlı İslam' tezini, halka görüntüde modern-özde sömürücü ve gerici politikasıyla yutturma operasyonu cemaatin dini kullanarak halka yaptığı hainliktir! Cemaat ABD'nin yayılma hevesi ve çıkarı peşinde olmayıp halka hizmete yönelik olsa idi, orada burada halkı uyuşturucu okullar açıp, modern görüntülü kölelerine oralarda görev vermeyip, Kürt illerindeki halkın temel dertleri ile uğraşmayı yeğlerdi. Çünkü emperyalizmin derdi Türkiye'de bölgesel kalkınma ve insan hakkı değil, yeryüzünde giderek geniş alanı kültür-ekonomi hakimiyeti altına almaktır. Cemaat buna hizmet etmiştir. Bu bağlamda 2014 tablosu çok nettir. Artık dünya krizinin nimetleri tükenme aşamasında, dış para aksamaya başladı. Türkiye yavaş bir tempoda kendi krizine doğru sürükleniyor ve döviz şoku hem sıcak parayı kaçırıyor hem de reel sermayeyi ürkütüyor. İnşaat işleri de doyma noktasına geldi. Komşu ülkelerdeki siyasi bunalımlar Türkiye'yi sıkıntıya sokarken, garip şekilde, siyasi kadroya avantaj ve taban sağlamaya başladı. 2014 pek parlak geçeceğe benzemiyor. Cari açık riski yüksek, bütçe sağlam temellerde gelişemiyor. Sermaye bastırması kıdem tazminatı ve ücret zamlarını frenliyor. Emekçiler ayağa kalkma aşamasında.

YARGININ BUDANMASI BUGÜNLERE HAZIRLIK İDİ

Türkiye'nin ana gündemi, rüşvet ve yolsuzluk krizine gelirsek.. Galiba bu gündemin bir süre değişmeyeceği söylenebilir. Esasta doğrudan ekonomiyle ilgili bir krizden söz edilse de, şimdilik bu minvalde çok konuşulmuyor. Kapitalizmle ittifak ya da temsil eden siyasal iktidarlarda böylesine usulsüzlükler kaçınılmaz mı?

Rüşvet, gelir dağılımının bozulduğu ve işlerin riske girdiği her kapitalist dokuda vardır. İktidardaki kadrolar, ülke ve halka hizmetle değil, rüşvet ve yolsuzluk birliği ile birbirine bağlanırlar. Bu şekilde kuyruklar altta olunca, kimse 'adam gibi' istifa da edemez. Örneğin, bakanlarla ilgili olaylar ortaya çıkıp, oğulları sorguya alındığında başbakanın ilgili bakanları görevden almaması manidardır. Zira, biraz kırgın olarak kadrodan atılan birindeki bilgi etrafa saçılabilir. O nedenle, böyle şaibeli iktidarlar birbirlerinden de ayrılamazlar, haysiyetli şekilde iktidarı da bırakamazlar. Son anayasa referandumu ile yargının budanması bugünlere, hatta olası muhalefete geçme durumlarına hazırlık idi.

‘YETMEZ AMA EVET’ÇİLER DE SORUMLU

Basitleştirirsek; referandumda hükümet lehine oy kullanmanın da bugünlerde payı mı var?

Evet. Zaten aydın gibi geçinen avanelerin anlamadığı, anlamak istemediği buydu. Bugünkü durumdan sadece birinci derecede siyasiler değil, 'yetmez ama evet'çi tüm fırsat düşkünleri de sorumludur. Son seçimler bir aşama idi. Halk tercihi, bilinen nedenlerle, yanlış ortaya çıkınca hem ülke, hem de bugünün pespayeleşmiş dokuların önü açıldı ve hem ülke hem de kendileri kepaze edildiler. Bilinçsiz iyiliklerin ya da hırslı avaneliğin ortaya koyduğu toplumsal faciadır, bugün yaşananlar. Belki ileri bir zamanda ele alınması gereken nokta da şudur: kapitalizm hem rant üretir, hem de onun yararlanıcısı ya da hırsızını. Ne yazık ki, dünya düzeyinde gelinen bu noktada henüz kapitalizm ömrünü tamamlamamış olduğu gibi, halkların uyanmasına da daha çok var! Çünkü medya, hukuk, üniversiteler vs. tüm üst yapı kurumları güçlü başat kesimlerin emri ve hakimiyetindedir. Bunu da halklara 'demokrasi' olarak yutturmakta, maalesef, çok maharetliler.

CEMAAT KESİNLİKLE ÇIKAR İLİŞKİSİNİN DIŞINDA DEĞİL

Soruşturmanın, operasyonun başı olarak Gülen Cemaati işaret ediliyor. Rüşvet, yolsuzluk, genellersek 'kirli para' Cemaatin içinde de işlemiyor mu?

Rüşvet ve çıkar ilişkisinde Cemaat kesinlikle dışarıda değildir, böyle bir şey işin doğası gereği düşünülemez. O nedenle, çatışma daha sürecek ve yaygınlaşıyor olabilir. Ancak, Cemaatin alt kademesi ile çok ince tabakadan oluşan üst kademesi farklı gibi ve elde edilen çıkarları Cemaat daha çok Cemaati yaygınlaştırmak gibi cemaatçi toplumsalcı amaçla kullanmış. AKP yanlıları ise şahsi veya ailevi varlıklarını genişletici şekilde, belki de gelecek seçimlerde rüşvet payı olarak kullanmış olabilirler. Cemaatin tüm küre çapındaki işleri bol para olmadan başka şekilde görülemezdi. Bu kaynakların menşei usulsüz veya kaçaktır, ama Cemaat kanadında kullanımı AKP yanlılarından farklı olabilir. Bu konuda işin dibi henüz görülmedi, görülebileceği de biraz kuşkulu gibi!

ABD’YE DAYALI DIŞ POLİTİKA ZARAR VERDİ

Bu kriz, Erdoğan'ın dış politikadaki başarısızlığıyla birleştiğinde ciddi ekonomik sonuçlar getirir mi?

AKP dış politikasını son başarısızlıkları ile tartışmak asıl olayı geri plana çekmek olabilir. AKP'nin affedilmez dış politika stratejisi, ABD ile BOP-eş başkanlığını alması ve sürdürmeye çalışmasıdır. Bu bir politika değil, bir kölelik hizmeti, bir hizmetkarlıktır. ABD tek ya da birkaç dünya gücünden biri veya en önde olanıdır. Ortaklıklar eş durumunda olanlar arasında olur, farklı durumlarda ortaklığın anlamı, emir-komuta altında olmaktır. Hal böyle olunca, Dubai'den ya da başka yörelerden sevk edilen ve Merkez Bankası hesaplarına 'hata ve noksan' olarak kaydedilen bilinmeyen paralar iktidara rüşvet olarak gelirken, Ortadoğu bölgesinde patronun emelleri gerçekleştirilmeye soyunulur. Bu da tabii ki, komşuları, özellikle de İran'ı haklı olarak kızdırır. Suriye olayı, İsrail olayı hem bu tür saçmalıklarla ilgilidir. Ne hazin ki, halk da bu süreçleri büyüyen ve bölgenin hakimi Türkiye olma olarak algıladı. Bu bir gaflet, hatta delilikti.

Dış politika tabii ki Türkiye'ye zarar verdi. Bu zarar ileri döneme de sıçrama eğilimi taşımaktadır. AKP bu yolu açmıştır. Ne hazin ki, AKP silinirse, sonraki iktidarlar da ABD'ye bu vaatle iktidara gelmek durumundadır. Bu nedenle sol partiler önemlidir. Ama o konuda henüz çok ciddi halkla uyum ve meseleleri ele alma sorunları bulunmaktadır. 

2001'deki MGK toplantısında da anayasa krizi yaşanmış ve bunun da iktisadi neticeleri olmuştu... 

2001 anayasa krizinde yaşanan olay, birikmiş bankacılık, sıcak para ve açık pozisyon durumunu taşıran damla olmuştur. Şimdi yaşanan krizde banka sorunları o boyutta değil, ama dış borç önemli. Döviz ve faizin yükselmesi ekonomiye zararlı, bunun bedeli düşük gelirli halkımıza ve emekçiye yansır. Zaten işsizlik büyük, belki daha yükselir. Doğal olarak her siyasi kriz ekonomik kriz veya dalgalanma yaratır ve bunun bedeli düşük ve dar gelirlilere yıkılır. Bundan da önemlisi, halkın siyasi tercihlerinin böylesi siyasi ve ekonomik olaylara bağlı olmaktan çok, takım tutar gibi siyasi parti tutma ve kesimler arası inatlaşmalardır. AKP'nin sahte olarak halkın bir kesiminin mağdur edildiği ve din sömürüsü üzerine oturttuğu sahtecilik ve gerici siyaset çok zararlı olduğu gibi, bundan bir süre de devam edeceğe benziyor. Eğitimde yapılan çok ciddi ideolojik gericilik bir nesil yetiştirmeyi hedeflemektedir.