Robert Hannah: Türkiye soykırımıyla yüzleşmeli

Robert Hannah: Türkiye soykırımıyla yüzleşmeli

Soykırımının 100. yılı dolayısıyla  yaraların sarılmasınave uzlaşmaya katkıda bulunmak amacıyla İsveç Parlamenotosu’nda bir anma yapılmasını ve soykırım sergisi açılmasını öneren Halk Partisi’nin yeni seçilen genç Milletvekili Robert Hannah ile Avrupa Birliği ve Demokrasi eski Bakanı Brigitta Ohlsson AKP’nin lobi örgütü UETD’den ırkçı ve ulusalcı çevrelere kadar tüm gerici çevrelerin hedefinde.

Bir yandan önergelerin kabul edilmemesi için parlamento nezdinde girişimde bulunurken aynı zamanda Robert Hannah’ın cinsel tercihinden ötürü nefret içeren ve O’nu itibarsızlaştırmaya çalışan sevyesiz bir tartışma yürütmekte.

Önergeyi kaleme alan Robert Hannah’la önergesi ile neyi amaçladığını ve soykırımın inkar edilmesinin soykırım kurbanlarının yakınları üzerindeki  etkilerini konuştuk.

Hannah, 1915 yılında gerçekleşen soykırımının  diğerlerinden farklılığının modern zamanda gerçekleşmiş olmasına rağmen Osmanlı Devleti’nin devamı durumundaki Türkiye’nin yapılan soykırımını inkar etmesi olduğunu söyledi.

Soykırım kurbanlarının yakınlarının aradan 100 yıl geçmesine rağmen soykırımın neden olduğu travmaları atlatamadıklarını gibi Türk devletinin de soykırımını kabul etmeden ileriye doğru yol alamayacağını ve ülkenin gerçek anlamda demokratikleşemeyeceğinin altını çizdi.

Barış ve uzlaşmanın tek taraflı olamayacağını ve iki taraf arasında olacağına dikkat çeken Hannah, “Soykırımını gerçekleştiren tarafın bu uzlaşmaya yaklaşmaması, olanları inkar etmesi durumunda başkalarının devreye girmesi ve sorunu dünya kamuoyu gündemine getirmesi gerekir” dedi.

TÜRKİYE SOYKIRIMI KABUL ETMEDİĞİ İÇİN AZINLIKLAR ÜZERİNDEKİ BASKILAR SÜRÜYOR

Türk devletinin soykırımı kabul etmediği ve geçmişiyle yüzleşmediği için hala Kürt, Süryani, Ermeni ve diğer azınlık haklar üzerindeki baskı ve saldırılarına devam ettiğini, topraklarına el koyduğunu ve en temel insan haklarını ihlal ettiğine dikkat çeken Hannah, “Tüm bunlar Türkiye’nin geçmişte işlediği soykırım suçunu kabul etmemesinden kaynaklanıyor. Gazeteci ve yazarlar iktidarı eleştirdikleri için cezaevlerinde tutulabiliyor” şeklinde konuştu.

Hannah, inkar ile insan hakları suçunun işlenmeye devam edilmesi arasında doğrudan bir ilişki bulunduğuna dikkat çektikten sonra “Bugün azınlıkların haklarının tanınması oldukça önemli, Türk devleti Kürt, Süryani ve Ermeni ve diğer azınlık hakların dil ve kültürlerini geliştirme, kendi kaderlerini tayin etme haklarına saygı göstermeli” dedi.

TÜRKİYE İKİ YÜZLÜ BİR POLİTİKA YÜRÜTÜYOR

Türkiye’nin iki yüzlü bir siyaset izlediğini örnekler vererek anlatan Hannah, Türkiye’nin bir yandan İsrail’e yönelik eleştirilerde bulunurken aynı zamanda kendi halkına terör uygulamasını örnek olarak gösterdi.

2010 yılında İsveç Parlamentosu’nda soykırımın oylandığı oturumda mensubu bulunduğu Halk Partisi’nin soykırımının kabul edilmemesi için oy kullandığını hatırlattığımızda Hannah, “O sıralar milletvekili olmadığı için neler olduğunu tam olarak bilmiyorum. Ama daha sonraları partinin kongresi Seyfo’nun kabul edilmesi için karar aldı. Parlamentonun aldığı soykırım kararını geçmiş hükümet uygulamadı. O zamanlar Sosyal Demokratlar hükümet kurarlarsa parlamento kararını yürürlüğe koyacaklarını söylemişlerdi. Şimdi hükümetteler ve ben verdikleri sözü tutmalarını ve soykırım kararını yürürlüğe koymalarını talep etti.

Ben Türkiye soykırımı kabul etmeye yanaşmadığı için böyle bir önergeyi verdim. Soykırım bir insanlık suçudur. Bundan dolayı bizim Türkiye dışında başka ülkelerde yaşasak da soruna müdahale etme, konuyu kamuoyunun gündemine getirme ve halka bilgi verme sorumluluğumuz var.

Almanlar Yahudilere karşı soykırım gerçekleştirdiler ama yaptıklarını kabul ettiler ve özür dilediler” şeklinde konuştu.

Türkiye’de soykırımını kabul etme ve uzlaşma sürecini başlatılacağı yönünde en ufak bir belirti olmadığını söyleyen Hannah, “Tam tersi şeyler var. Hala soykırım olduğunu söylemek suç olarak görülebiliyor ve soykırımı olduğunu söyleyenler adli kovuşturmalara uğrayabiliyor. Bu bir suçtur. İşlenen soykırımının gizlenmesi ve bunu gündeme getirenlerin cezalandırılmasını hiç bir biçimde kabul edemeyiz. Bunun için İsveç ve diğer demokratik ülkelerin bu sorunları gündeme getirme sorumlulukları var” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE GEÇMİŞİYLE YÜZLEŞSEYDİ DAİŞ’I DESTEKLEMEZDİ

Geçmişiyle yüzleşmeyen Türkiye’nin günümüzde Irak ve Suriye’de soykırım yapan DAİŞ çetelerine karşı tutum almadığını ve Türkiye üzerinden geçmelerine izin verdiğini söyleyen Hannah, “Eğer Türkiye geçmişte yapılan soykırımıyla yüzleşmiş olsaydı bugün böylesi bir tavır takınmazdı” dedi.

Bundan bir kaç yıl önce Türkiye’nin Orta-Doğu ülkelerine örnek olarak gösterildiği resmin artık tamamıyla yok olduğunu söyleyen Hannah, “AKP giderek Müslüman Kardeşler benzeri bir örgüte dönüştü. Bu tehlikeli bir gelişme. Avrupa Birliği Erdoğan’ın temsil ettiği anlayışı ve çizgiyi kabul etmesi  ve bünyesine alması mümkün değil” dedi.

Birgitta Ohlsson ile birlikte verdikleri önergenin parlamentoda tartışılmasını ve bu konuda karar alınacağını ümit ettiğini söyleyen Hannah, “Bugün parlamentoda nasıl Raoul Wallenberg’nin anısını yaşatmak için bir sanat eseri varsa aynı şey Ermeni, Asuri-Süryani soykırım kurbanları için de yapılabilir. Ama ben herşeyden önce Türkiye’nin böyle bir şeyi soykırımın yapıldığı topraklarda yapmasını tercih ederdim ama ne yazık ki bu mümkün görülmüyor” şeklinde konuştu.

LOBİCİ TÜRK HEYETİNE HOŞ GELDİN DERİZ AMA TEPKİYLE KARŞILAŞACAKLARINI BİLMELERİNİ İSTERİZ

Türkiye’nin bunu gerçekleştirmek bir yana soykırım karşıtı lobicilik yapmak için İtalya ve İsveç’e milletvekillerinden oluşan bir heyet gönderme kararı hatırlatmamız üzerine Hannah, “Türkiye’nin bir devlet olarak bu yapma hakları var. İsveç’te ifade özgürlüğü var. İstedikleri gibi propaganda yapabilirler. Ama bugüne kadar yapılan tüm araştırmalarda ibre soykırımın yapıldığını gösteriyor. Benim ailem de soykırım kurbanı. Türkiye lobiciler yollayarak bu gerçeği değiştiremez. Ama gelmeleri iyi olur. Bu konu İsveç ve dünya kamuoyunun gündemine daha fazla gelir” şeklinde yanıtladı.

Şu anda Asuri-Süryani örgütlerinin soykırımdan daha çok Irak ve Suriye’de DAİŞ’ın Asuri, Ezidi ve Kürtlere yönelik saldırılar konusunda yoğunlaştıklarını ve çalışmalarını daha çok bu alan kaydırdıklarını belirten Hannah, “Ama buna rağmen Türk heyetine İsveç’e hoş geldin deriz ama aynı zamanda yoğun bir direniş ve tepki ile karşılanacaklarını da bilmelerini isteriz” dedi.

TÜRİYE AZINLIKLARI YOK ETTİ

“İsveç’e gelip de yakınlarını soykırımda kaybeden insanlara ne diyecekler?  Üzgün olduklarını mı söyleyecekler? Bu yaşanan travmanın atlatılması ve yaraların sarılması için yeterli mi? Türk devleti Ermeni ve Asurilere karşı planlı bir soykırım gerçekleştirdi” diyen Hannah konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye azınlıkları yok etti. Bir zamanlar milyonlarca Süryaninin yaşadığı topraklarda şu anda 20-30 bin Asuri-Süryani yaşıyor. 100 yıl önce olduğu gibi bugün de bize ait olan toprakları gasp etmeyi sürdürüyorlar. Ben de Ortadoğulu olduğum için bölge insanı ve devletlerinin yaptıkları hataları kolay kolay kabul etmediğini bilirim. Kendimizi dışa karşı iyi göstermeye çalışırız ve bunun böyle kabul edilmesi için elimizden geleni yaparız.”

Türkiye’nin neden soykırımı kabul etmek istemediği sorumuzu ise “Soykırım yaptım özür diliyorum demekle bu işin kapanmayacağını Türk devleti biliyor. Soykırım kurbanlarının yakınlarının toprak ve mallarını istemelerinden, tazminat talep etmelerinden korkuyor. Türk devletinin ününe zarar geleceğini de düşünüyorlar” diyerek yanıtladı.

İSVEÇ SOYKIRIM KARARINI UYGULAYANA KADAR KONUYU GÜNDEME GETİRECEĞİM

Hannah, 2010 yılında parlamentonun aldığı soykırım kararını İsveç Hükümeti uygulamaya koyana kadar her ay konuyu parlamento gündemine getirmeye devam edeceğini belirtikten sonra, “İsveç Türkiye ile yaptığı işbirliğini Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan gelişmeleri gözönüne alarak yeniden gözden geçirmeli. Ben Türk hükümeti ile ilişkiye ve onlarla tartışılmasına karşı değilim ama insan hakları söz konusu olduğunda taviz veremeyeceğimiz ilkelerimiz var. Bunlar iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerden daha önemli” dedi.

Hannah, “Azınlıklarına baskı uygulayan, DAİŞ gibi terörist örgütlere kolaylıklar sağlayan Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün önünde ciddi engeller var. Basın ve gazeteci örgütleri tarafından yayımlanan tüm raporlar Türkiye’nin basın özgürlüğü ihlallerinde ön sırada olduğunu gösteriyor. Kürt belediye başkanları ve politikacılarının bir kesimi hala cezaevlerinde” dedikten sonra Davudoğlu’nun Paris’te yapılan gösteriye katılmasını da iki yüzlülük olarak gördüğünü söyledi.

Şengal, Kobanê ve Ninova’da yaşananların Ortadoğu’da azınlık halkların nasıl baskı altında olduklarını ve katliamlara uğradıklarını gösterdiğini belirten Hannah, “Birinci Dünya Savaşı’ndan önce soykırımı olmadan Ortadoğu’da yaşayan halkın % 20’si Hıristiyandı. Şimdi bu % 5’e düştü ve giderek azalmaya devam ediyor. İnsanlar topraklarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Son 100 yıl içinde Kürtler, Ezidiler, Ermeniler ve tüm azınlıklar değişik biçimde saldırı ve katliamlara uğradılar. Bu bir zamanlar dünyanın çok kültürlü ve çok inançlı bir bölgesi için utanç vericidir. Son 100 yıl içinde neredeyse kültür ve inançların çoğunu bölgeden sildiler. Bazı halk ve inançlar yok oldu” dedi.

ROJAVA’DA HALKLARIN ORTAK BİR YÖNETİM OLUŞTURMALARI ÖNEMLİ

Rojava ve Kobanê’de Kürt, Asuri, Arap ve diğer halkların bir arada barış içinde yaşamalarını ve ortak bir yönetim oluşturmalarını önemsediğini belirten Hannah, “Baskı altındaki halkların işbirliği yapmaları oldukça iyi ama ne yazık ki bu büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıktan sonra gerçekleşiyor. Ama ben bir liberal politikacı olarak etnik ve dini inançlarından bağımsız olarak tüm insanların haklarına saygı gösterilmesini istiyor, şimdi karanlık görünse de aydınlık günlerin ve daha iyi bir dünyanın yakın olduğuna inanıyorum” diyerek konuşmasını sonlandırdı.