Rus Büyükelçi'yi vuran bir zihniyettir
Eğer bu zihniyet değişmezse, tekçilikten demokratik bir kültüre doğru bir akış olmazsa, her zaman -hem de hiç kimsenin beklemediği bir anda, beklenmeyen kişiliklerde- katletmeler, katiller hep çıkacaktır.
Eğer bu zihniyet değişmezse, tekçilikten demokratik bir kültüre doğru bir akış olmazsa, her zaman -hem de hiç kimsenin beklemediği bir anda, beklenmeyen kişiliklerde- katletmeler, katiller hep çıkacaktır.
Birkaç gün önce Rus Büyükelçisi, Ankara’nın en güvenlikli olan alanlarının birisinde herkesin gözü önünde bir polis tarafından katledildi.
Dış devletlerin resmi -elçilik gibi- üyelerini koruma görevi varken, bunu yapmayan bir devlet, Rus Büyükelçisi'ni vuran polisin nasıl bir Fetöcü olduğunu anlatıyor; bunun için ailesini, yengesini derken yakın çevresinde birçok insanı tutuklayarak cevap veriyor. Öyle bir devlet ki, -ne yaşanırsa yaşansın, ne olup biterse bitsin- cebinde gerekçeleri hazırdır. Gerekçesi cebinde hazır bir devlet ve yetkilileri. En meşhur gerekçeleri, kokteyl terör örgütleridir. Diğer önemli bir gerekçeleri, dış güçlerdir. Başka bir gerekçeleri, Türkiye’nin önünü almak isteyen emperyal güçlerdir. Yine Erdoğan ve AKP’yi çekemeyenlerdir. Onların iyiliğini ve Türkiye’nin gelişmesini istemeyenlerdir.
Halbuki kendilerini bir devlet olarak tanımlayanlar -hem de burnundan kıl aldırmayan- yapmaları gereken ilk iş, bir eylemin önünü alamamışlarsa, önce öz eleştiri vermeleridir. Ardından ise olup bitenleri gözeterek olayın olduğu yer ile bağlantılı olarak söz konusu yetkililerden hesap istemeleridir. Yani görevden almalarıdır. Nerede hatta yapılmış, ne eksik bırakılmış sorularına ciddi bir izahat getirerek, yanlış ve eksik kalanları büyük bir yüreklilikle dile getirmeleridir.
Ancak biz biliyoruz ki, bu devletin sözde hükümet yetkilileri öz eleştiri, hesap verme diye bir mekanizmayı duymamışlardır, duymadıkları gibi tanımamaktadırlar. Her zaman her şart altında, hiçbir güvenlik eksikliği yaşanmamıştır, hata yapılmamıştır ama işte bu olaylar ve eylemler ise vuku bulmuştur...
Unutulmasın ki, devlet aygıtlarının görevi, -biz kendimiz buna inanmasak ve hatta tersini düşünsek de- onların sorumluluğunda bulunan insanların can güvenliğini sağlamaktır. Güvenliklerini almaktır. Bir eylem olacaksa önceden bunun önüne geçmektir.
Devlet olmanın tüm avantajlarını kullanacak ancak gereklerini de yerine getiremeyecekse; bir kurum, bir yapı, bir parti, bir hükümet, bir kişi o zaman bu işten el etek çekecek, yani istifa edecek, bir daha bu sahaya yaklaşmayacaktır. Bunu yapmıyorsa da bunların yaşanmamasını sağlayacaktır.
Türk devleti ve onun hükümeti ve başındaki kişiliklerde böyle bir kültür yoktur. Daha doğrusu kültürsüzlük diz boyudur. Türkiye’de her gün onlarca insan yaşamını yitirmektedir ancak sözde İçişleri Bakanı olacak olan kişilik ortalarda pişkin pişkin dolaşmaya devam edebilmektedir. Yine her gün bir yerde bir işçi yaşamını yitirmektedir ancak sözde Çalışma Bakanı dedikleri kişilikler de ortalarda hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarını sürdürebilmektedir. Dahası sözde Kadın ve Aile Bakanı olacak bir bakan ise günlük olarak birçok kadına el atılmasına, taciz ve tecavüz edilmesine rağmen "Bir kere olmuş” diyerek olup bitenlere bir de arka çıkabiliyorsa, orada ahlak diye bir şey kalmamıştır. Birinci husus budur.
İkinci önemli bir husus ise tekçilik üzerine kurulmuş olan Türk devletinin sürekli bir şekilde sorunlu insanlar üretmesidir. Daha doğrusu katil üretmesidir.
Örneğin en son katledilen Rus Büyükelçisi olayını ele alacak olursak... Katleden bir polistir. Bu polis üstelik tekbir getirerek katletmiştir. Sadece bu olayı mercek altına alarak bakacak olsak bile tekçi devlet zihniyetinin ne menem faşist ve katil kişilikler ürettiği görülecektir.
Türklerin en büyük sloganı herhalde, “Tek devlet, tek vatan, tek millet, tek din, tek dil”dir. “Ne mutlu Türküm diyene” kendi başına katil üretir. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” da sadece katil üretmez, katillerin en alasını üretir.
Tekçi zihniyet öncelikli olarak başka renkleri reddetmektir. İnkar etmektir. Farklılıkları kabul etmemektedir. Ve de bu tekçi zihniyetli kişilikler düşüncelerini iktidara taşıdıklarında, ortaya çıkacak olan kesinlikle katliamlardır.
Bir kere şunu söyleyelim; Kemalizm zamanında milliyetçilikle hep bir şekilde Türk halkını diğer halklara ve renklere karşı kışkırtarak hep potansiyel katiller ürettiği için, Türkiye’de hep azınlıklara karşı katiller üremiştir. Şimdi ise bu koyu milliyetçiliğin yanına bir de dincilik eklenmiştir. Yani Türkçü yeşil faşistler bu kez milliyetçilik ve mezhepçilikle farklı duranlara, farklı düşünenlere, farklı yaşayanlara saldırıyor. Böyle yetiştirilen bir toplumun evlatları doğası gereği hoşgörüsüzlükten uzak olacaklar, başka renklere karşı hep tetikte olacaklar ve birilerinin onlara bir şekilde mesaj vermesi durumunda harekete geçip, hiç tanımadıkları insanları katletmeye kadar gidebileceklerdir.
Milliyetçi ve mezhepçi yapıların bu tekçiliklerine bir de kadınlara karşı erkek egemenlikli zihniyetini de eklediğimizde, göreceğiz ki, bu zihniyet eril olan bu kişileri korkunç bir şekilde harekete geçirerek, her gün bir yerde kadına taciz, tecavüz derken şiddet uygulayan 'maçolar' oluşacaktır.
Sözü uzatmadan belirtelim ki; Rus Büyükelçiliğini katleden bir zihniyettir. Faşist zihniyettir. Kimin yaptığı bu bağlamda önemli değildir. Katleden şu olmaz bu olur, o olmaz diğeri olacaktır. Zihniyet katil ürettiği için, onlar gibi düşünmeyenler her zaman bir şekilde bu katillerin hedefi olacaklardır.
Dikkat edersek, şimdilerde Kürtlere ve onların legal demokratik siyasetini yürütenlere karşı tümden bir linç kampanyası yürümektedir. Nedeni, dile getirilen zihniyettir. Kürt bir kızı Kürdistan dediği için önce katledilen, ardından da parçalayan bir zihniyet, bu zihniyettir. Bir kadın gezmeye çıktığında tekme yemesi bundandır. Başka bir elbise giydiğinde tekme tokat ile karşılaşıyorsa bundandır.
Özcesi, görülmesi gerekli olan gerçeklik şudur; bu sistem katil üretiyor. Sorun şu ya da bu kişiler değildir. Sorun bir devlet yapısının günlük olarak böyle ruhen hasta kişilikler üretmesidir. Ve eğer bu zihniyet değişmezse, tekçilikten demokratik bir kültüre doğru bir akış olmazsa, her zaman -hem de hiç kimsenin beklemediği bir anda, beklenmeyen kişiliklerde- katletmeler, katiller hep çıkacaktır.
Evvela bu zihniyete karşı mücadele edilmelidir ki, katillerin önü alınabilsin.