Rusya-Türkiye iş birliğinin tarihsel arka planı…

Rusya, DAİŞ, Nusra işbirlikçisi olan RTE’ye henüz çok açıklanmamış olsa da sınırsız tavizler alarak, Efrîn’e saldırı sahasını açtı.

RTE ile Rusya arasında yapılan bu anlaşma son günlerde yapılan anlaşma değil; Güney Kürdistan’da gerçekleşen referandum öncesine dayanan bir plan olduğu ortaya çıkıyor.

RUSYA'NIN BARZANİ İLE 'PETROL ANLAŞMASI' OYUNU

DAİŞ ve Nusra işbirlikçisi RTE, Rusya’dan Suriye’deki hava sahasını açma onayı aldıktan sonra, 20 Ocak'tan beri işgalci ordularını, savaş uçakları ile birlikte Efrîn’i işgal etmek için harekete geçirdi. Başta Kürtler olmak üzere uluslararası tüm güçler de bu işgal girişiminin onayının Rusya tarafından verildiğini biliyor. ABD başta olmak üzere diğer ülkelerin de bu işgal girişimine onay verdikleri ayrı ve önemli bir konu. Zira ABD, Fransa, İngiltere, Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri ve şu ana kadar ciddi bir tepkinin gelmediği Arap ülkeleri, bir biçimde bu işgale onay vermeselerdi, öyle kolay başlamazdı. Ayrıca 10 günden bu yana çoğu çocuk, kadın, yaşlı olmak üzere onlarca sivil de yaşamını yitirmezdi.

RTE’nin Kürt düşmanlığını bilen Rusya ‘ülke çıkarları’ dediği kirli çıkarları için RTE’nin uygulamak istediği planlardan nasıl faydalanacağını; ne tür tavizler alıp ABD karşıtlığına da dönüştüreceğini uzun süre düşündü. Bunun için bir yıl içinde RTE ile Putin beş kez bir araya geldi. İki lider görüşürken bunun paralelinde İran’ı da ortak ettikleri Astana toplantıları sürüyordu.

İki lider arasındaki görüşme trafiği ve Astana toplantılarının devam ettiği dönemde Güney Kürdistan’da referandumun yapılması çalışmaları sürüyordu. Rusya, RTE’nin planının Güney Kürdistan’dan başlaması adına tüm dünyanın karşı çıktığı referandumun yapılması için Barzaniler'le taktik bir petrol anlaşma yaptı. Rusya bu anlaşmayı yapmasaydı belki de Barzaniler bu referandumu yapmaz; ABD, İngiltere, BM’nin kendilerine sundukları alternatif doğrultusunda bir karara giderlerdi. Ancak Rusya ile petrol anlaşmasını yapmasından sonra referandumdan geri adım atmadı.

Referandum Xurmatu, Xaneqin, Dakuk, Kerkük başta olmak üzere Güney Kürdistan’ın tartışmalı bölgeler olarak geçen topraklarının büyük bir bölümünün kaybedilmesine neden oldu. Bu süreç sadece toprak kaybı ile kalmadı; sınırlar, gümrük kapıları, havaalanları ve daha birçok ekonomik kaybı beraberinde getirdi.

Bunun yanı sıra son dönemlerde kaybedilen bu şehir, ilçeleri Kürtsüzleştirme politikaları başlatıldı. Tüm bu kayıplar Rusya’nın referandumun yapılması için Barzaniler'le yaptıkları ancak gerçekte ise hiçbir geçerliliği olmayan petrol anlaşması sonucu olduğunu söylemek Efrîn’e yönelik işgal girişiminin başlatılmasının onayını vermesi ile anlaşılıyor.

Zira Xaneqin, Xurmatu, Kerkük için Irak merkezi hükûmeti adına hareket eden, işgalden sonra atanan yöneticilerin başlattıkları Kürtsüzleştirerek yerine diğer halkları yerleştirme çalışmaları, RTE ve tayfasının "Efrîn’i alıp, Suriye halklarına teslim edeceğiz" şeklindeki açıklamaları, Rusya ile RTE arasında varılan bu planı doğruluyor. Çünkü RTE, Dışişleri Bakanı başta olmak üzere çeşitli bakanların "Efrîn’i ‘temizleyip Suriye halkına teslim edeceğiz" açıklamaları, Efrîn’in Kürtsüzleştirilmesinden başka bir şey değil. Bu da Xaneqin, Xurmatu, Kerkük’te atılan adımların bir benzerinin Efrîn’de atılmak istendiğini işaret ediyor.

Xaneqin, Xurmatu ve Kerkük’te de bu adımlar, bu bölgelerin Irak merkezi hükûmeti tarafından işgal edilmesinden sonra; Türk MİT’i ve RTE’ye bağlı Irak Türkmen Cephesi'nin (ITC) etkin kılınması, son dönemlerde bir MİT heyetinin Kerkük’e giderek, ITC ve Kerkük geçici valisi Rakan Ali Cuburi ile görüşmesinden sonra hızlandırıldı. Bu adımların RTE’nin Efrîn’i işgal etme tehditlerinin başladığı bir dönemde atılması planın paralel bir şekilde sürdürülmeye karar verildiğini de kanıtlıyor.

KARS'A KARŞILIK ACARYA, İDLİB'E KARŞILIK EFRÎN!

Putin’in bugün RTE ile Kürtler üzerine yaptığı pazarlıklar gibi, Sovyetler Birliği döneminde de Kürtler üzerine benzer pazarlıkların yapıldığı örnekleri var. Putin KGB geleneğinden gelen biri olduğu için Sovyetler Birliği'nin arşivlerinden bilgi sahibi olan biri ve bu bilgileri sözde ülkenin çıkarları için plan olarak uyguladığı, Efrîn üzerine yaptığı anlaşma ile ortaya çıkıyor.

Sovyetler Birliği İkinci Dünya Savaşı arifesinde 1938 yılında henüz savaş patlak vermeden önce Ermenistan ve Azerbaycan’ın sınır hatlarında yer alan Kürtleri Orta Asya ülkeleri olan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’a sürdü. Bu ülkelere sürdüğü Kürtlerin toprakları, evleri ve iş yerlerine el koyarak oradaki halklara dağıttı. Halklara dağıtmanın nedeni de Kürtlerle halklar arasında bir husumet yaratmak içindi.

1944 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın Sovyetler'in zaferi ile sonuçlanmasına çok az kalan bir dönemde bu sefer Gürcistan’ın Acarya Özerk Cumhuriyet’indeki Kürtleri Orta Asya ülkelerine sürdü. Acarya Özerk Cumhuriyeti Türkiye’nin hemen kuzeyedoğusunda, Artvin ve Ardahan illeri sınırında yer alır. Acarya Özerk Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi Batum. Artvin'in Hopa ilçesinde bulunan Sarp Sınır Kapısı Batum’a açılır. Bir süre Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde kalmış olan Acara Özerk Cumhuriyeti, 1921'de Acara Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla kurulmuş, Sovyetler Birliği'nin dağılıp Gürcistan'ın bağımsız olmasından sonra bugünkü adını aldı. Gürcistan'ın merkezi yönetimine tabi olan Acara Özerk Cumhuriyeti, Türkiye ile tarihi, dini ve kültürel yakınlığa sahip. 1921 Kars Antlaşması metninde "Garantör" terimi geçmemekle birlikte 6. maddesine dayandırılarak, özerkliğinin Türkiye'nin garantörlüğünden bahsedilmektedir.

Kürtlerin Acarya’dan sürülmesinin nedeni işte 1921 yılında Sovyetler Birliği ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan ve daha sonra Türkiye’nin garantörlüğü eklenerek düzenlenen Kars Antlaşması'dır. Bu anlaşmada, Kars’ta yaşayan Acarların Batum ve çevresine yerleşmesi yer alır. Sovyetler Birliği anlaşmaya göre Kürtleri Acarya’dan Orta Asya ülkelerine sürerek; evleri, toprakları ve iş yerlerine el koyması ve bunları Kars’tan geçirilecek Acarlara bırakılması planlanıyor. O yüzden 1944 yılında İkinci Dünya Savaşı bitmek üzere iken Kürtler Batum ve çevresinden sürgün edilir. Evleri, toprakları, iş yerleri Kars ve Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşayan ve Batum’a dönen Acarlara verilir. Stalin’in ölümünden sonra Batum’daki evlerine dönmek isteyen Kürtler, Batum’a dönerken, evlerinin Acarlara verildiğini görürler. Günlerce hükûmet nezdinde girişimde bulunmasına rağmen bir şey elde edemeyerek sürgün edildikleri Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’a geri dönerler.

Putin Sovyetler'in bu politikasından çıkardığı derslerle şimdi yine Türkiye ile bir anlaşma ile bu kez Kürdistan topraklarının en kadim kentlerinden biri olan Efrîn’i, RTE’nin çetelerinden İdlib’i almak için Türkiye’nin işgal etmesine onay veriyor. RTE ise Efrîn’e yönelik Kürtsüzleştirme politikasını açıklayarak, oradan çıkarılan Kürtlerin yerine MİT’e bağlı Türkmenler ile kendisine bağlı Müslüman Kardeşler’in aile ve çetelerini yerleştireceğini söylüyor. Putin'in, Efrîn karşılığında RTE’nin çetelerinden alacağı İdlib’e kimleri yerleştireceği ise bilinmiyor. Bütün bunlar Putin ile DAİŞ-Nusra iş birlikçisi RTE arasında Osmanlılar ile Sovyetler arasında 20. yüzyılda yapılan bir anlaşmanın benzerinin yeniden güncellenmek istendiğini gösteriyor. Ancak bu planın günümüzde tutmayacağını bilmeleri gerekiyor. Zira Kürtler 20. yüzyılın Kürtleri değil. Özellikle de Kuzey Suriye Demokratik Halklar Devrimi ile tüm bölgeye model yaratma iddiasında ve örgütlülüğünde olduğunu artık herkes görüyor. Ayrıca Kuzey Suriye halkları, oyun, entrikalara inanarak fark etmeyen Güney Kürdistan’daki Barzaniler'den de farklı olduklarını son on gün içinde Efrîn’de Çağın Direnişini sergileyerek kanıtlıyorlar. Bundan dolayı Rusya, işgal girişiminin ilk beş gününden sonra yeniden çark etme, çark ederek Kürtlerle arayı bulma arayışına girdi.