Sancar: Ortaklaşmazsak suçlular ittifakı azgınlaşacak

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, "Ortak bir irade ve mücadele birlikteliği kuramazsak bu suçlular ittifakı daha da azgınlaşacak" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, haftalık Meclis Grup toplantısındda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

 Sancar'ın konuşmasının öne çıkan bölümleri şöyle:

"Kapatma davasıyla ilgili ön savunmamızı Anayasa Mahkemesi'ne sunduk. Savunmamızda bu davanın siyasi saiklerle açıldığının altını çizdik. Bu aslında çok çıplak bir durum. Bunu ayrıca anlatmaya da gerek yok, çünkü hepimizin tanıklığında yaşandı. İktidarın küçük ortağı,  işte ortak mı değil mi bilmiyoruz ama minik bir şey var, bir parti var. O da bir kampanya yürüttü. İktidar da buna sessiz kalarak en azından yolu açtı ve yoğun kampanya sonucu açılan bu dava açıkça siyasi nitelik taşıyor. Bizim bunu uzun uzun anlatmamız gerekmiyor desek de tarihe not düşmemiz lazım. Bizim halkların vicdanına bunu göstermemiz lazım.
Kapatma davası demokrasi güçlerini sindirme amacı taşıyan bir darbe hamlesidir.
Ön savunmamız umut ve inancın manifestosudur
AYM’nin esasa girmeden hemen şimdi kapatma davasını reddetmesini bekliyoruz. AYM bu tehlikeli oyunu bugünden bozma imkanına sahiptir.  
Elbette biz de mücadelemizi sürdüreceğiz. Elbette hukuken ve siyaseten her alanda bu karanlık oyunu bozmak için çabalarımızı yürütmeye devam edeceğiz. Türkiye'nin geleceğinin ve demokratik temellerde ortak yaşam düzeninin inşasında kullanabilecek gücümüz olduğunu biliyoruz. Bu gücü de yine Türkiye'nin vicdanlı demokrat insanlarının elbirliğiyle hayata geçireceğimize inanıyoruz.

 EYMÜR'ÜN İTİRAFLARI

Geçtiğimiz hafta MİT eski yöneticisi Mehmet Eymür'ün bir röportajı yayımlandı. Söyledikleri yeni değil, daha önce de benzer şeyler söylemişti. 'Cinayetlere ilişkin tanıklıklarım ciddiye alınmıyor' diyor. Devletin aleni şekilde insanları nasıl öldürdüğünü, nasıl işkence yaptığını, Gladyo denen kontra birimin nasıl var edildiğini ve çokça MİT mensubunun basın ve medya alanına nasıl yerleştirildiğini örnekleriyle anlatıyor. Kısacası son derece ağır suçlar işlendiğini itiraf ediyor. Evet, itiraf ediyor ama yazdığı raporların, sunduğu belgelerin işleme alınmadığından yakınıyor. Aslında burada önemli bir sorunun karşımıza bir kez daha çıktığını söylemek lazım. Yani mesele itiraflardan ibaret değildir. Benzer itiraflar çok yapıldı. Bu tür belgeler, bilgiler yıllardır ortalıkta dolaşıyor. Son olarak Sedat Peker'in açıklamaları da buna örnektir. Esas mesele bu suçlarla, bu karanlık geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma yapılmamış olmasıdır. Bizim de bu konuda mücadelede eksikliğimiz olduğunu kabul ederiz. Eğer daha kararlı, daha kapsamlı, daha geniş tabanlı bir hesaplaşma bloku oluşturabilseydik bu suçlar bugün tekrar etmeyecekti. Ama bunu beceremediğimiz için daha da beteri oldu. Bugün devlet o gün itiraf edilen suçların çok ötesinde bir yere taşınmıştır ve neredeyse artık bütün alanı saran bir suç imparatorluğu oluşturulmuştur.
İşkence insanlık suçudur ve bununla mücadele etmeye devam edeceğiz.

'ÜLKEYİ HALK İÇİN CEHENNEME DÖNÜŞTÜRDÜLER'

Çetelerle ve mafyayla iş tutmayı, ilişki içinde olmayı marifet olarak sunan bir iktidar anlayışı var karşımızda. Amaç belli; amaç topluma korku salmak, muhaliflere gözdağı vermek. Hukukun uygulanmasını sağlamakla, gözetmekle görevli bakanlığın başındaki zat, İçişleri Bakanı açıkça hukuksuzluğu teşvik etmekte beis görmüyor. Onunla ilgili iddialara dair bir cevabını henüz görmedik. Sayısız suç isnadı içeren iddialar var. Bunlarla ilgili açıklamalar görmüyoruz. Ama her alanda hukukun çiğnenebileceğine dair mesajlar vermeyi çok kolay yapabiliyor. Devletten hukuku çıkarma arayışının en üst noktasına doğru ilerleyen bir iktidar anlayışı var. Eğer devletten hukuku çıkarırsanız geriye devasa bir çete kalır. Şimdiye kadar çetelerin iktidar eliyle ve iktidarla ilişkiler yoluyla kullanılması söz konusuydu. Şimdi yapılmak istenen bizatihi devletin bir çete haline getirilmesidir. Bu kadar büyük imkanlara, böylesine güçlü silahlı aygıtlara ve bürokratik yapıya sahip bir kuruluşun, bir birimin çeteleşmesinin yaratacağı sonuçları ise tahayyül etmek bile ürkütücüdür.
Ülkeyi suçlular, hırsızlar ve arsızlar için bir cennet, halk için cehennem haline getirdiler.

ORTAKLAŞMA VURGUSU

Devleti çeteleştirme çabasında olan bu güçlere karşı bütün ezilenler, bütün emekçiler, mazlumlar, mağdurlar olarak hep birlikte karşı durma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde bir avuç oligarkın bu ülkede sözü de nefesi de gasp edeceğini görmemiz lazım. İşlenen suçların üstü örtüldükçe ileride daha beterlerinin işlenebileceğini de akıldan çıkarmamak lazım. Eğer bugün bu suçların hesabını soracak bir irade göstermezsek, eğer bu suç düzeninin işleyişini durduracak bir mücadele ortaklığı sergileyemezsek gelecek daha kötü olabilir. Buna izin vermeyeceğiz. Karamsarlık yaratmak değildir derdim, sadece gerçeklere işaret ediyorum. Biz mücadelemizle umudun kaynağı olmaya devam ediyoruz. Umudun gerçek kaynağı kararlı bir mücadeledir, umut mücadeleden beslenir. HDP mücadelenin ve umudun adresidir. Bu gidişatı durduracağımıza herkes inansın. Biz de bunun her türlü mücadelesini yürüteceğimize bir kez daha buradan söz vermiş olalım.

 'KORKU ÇÜRÜTÜR'

Bugün gidişattan rahatsız olduğunu söyleyen herkese seslenmek istiyorum: Korkmuyoruz, zira korku ruhları kemirir, bizi biz olmaktan çıkarır. Cesur ve dürüst olalım, zira riyakarlık, kolaycılık ve fırsatçılık sadece çürümüş ruhları kemirmekle kalmaz, ruhları çürütür, bünyeyi de bitirir. Bunu görmemiz lazım. O nedenle fırsatçılığa, kolaycılığa kimse tevessül etmesin. Bu ülkede demokrasi, hukuk devleti, adalet ve barış olmadan mutluluk ve refahın gelmeyeceğini herkes görsün. Bu iktidarın çizdiği oyun sahasının içine kimse girmesin. Asıl oyun sahası halkın çizdiği yerdir. Halkın durduğu yerdir. Halkın içine girelim, iktidarın çizdiği oyun sahasının içine değil. Buradaki korkuyu aşalım, korkuyu yenelim, dürüst ve cesur olalım. Göreceksiniz o zaman bu iktidarın elinde başvurabileceği bir yöntem, kullanabileceği bir manevra kalmayacaktır. Çünkü halk bıkmıştır.
Önemli olan halkın tepkisini ve öfkesini bir gelecek programına dönüştürmektir.

İŞ CİNAYETLERİ

Devletin işlediği suçlar sadece Eymür'ün itirafları ve diğerlerinin ifşaatlarından ibaret değil. Bunların yanında işlenmesine göz yumduğu ve işlenmesinin önüne geçmeyerek sorumlu olduğu daha doğrusu, suça ortak olduğu çok çok büyük bir alan var. İş cinayetleri. Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü sırada. Halkımızın tabiriyle üç kuruş parayı kazanmak ve evine ekmek götürmek isteyen emekçiler adeta kölelik düzeninde çalışmak zorunda kalıyor ve bu düzen yetmiyormuş gibi üstüne bir de iş cinayetlerinde yaşamlarını kaybetmekle karşı karşıya kalıyorlar. İşçi cinayetleri de çeteleşme ve yargısız infaz anlayışının dayandığı iktidar zihniyetinden bağımsız değildir. Bakın rakamlar ne diyor? 2021 yılında yılının ilk 9 ayında 1674 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Bu kayıtlara geçenler, bir de kayıtsız olanları düşünürseniz rakamın nasıl korkunç boyutlara varacağını görebilirsiniz. Yıllık ölüm sayısı 2500'lere çıkmış durumda. Bir de kayıtsızları hesaba katarsak gerçekten büyük bir katliam var ortada.
Her yıl neredeyse bir beldenin nüfusu kadar işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor.

CEZAEVLERİNDE İŞKENCE

Bir diğer ağır sorun ağı cezaevlerindeki hak ihlalleri ve işkencelerdir. Bunlar da dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. O kadar örnek var ki son günlerde basına daha fazla yansır oldu. Bütün engellemelere rağmen, bunların kamuoyuna yansımasını önleme çabalarına rağmen her gün yeni bir bilgi geliyor. Bu hak ihlalleri belki de faşizmin çıplak yüzünün en iyi görüleceği alandır. Eğer faşizmin gerçek yüzünü görmek istiyorsanız, cezaevinde uyguladığı düzene bakacaksınız önce. İşte 12 Eylül darbesinin yaptıkları ortada. Cezaevlerine baktığınızda o düzen kendini orada inşa etti. 82 Anayasası denen ucubeyi, sonraki neoliberal, dizginsiz soygun düzenini tam da cezaevlerinde pişirdi ve sonra bu ülkenin her tarafına yaydı. O nedenle cezaevlerindeki hak ihlallerine, işkencelere karşı duyarlılığı artırmak zorundayız. Tekrar sesleniyorum herkese; cezaevlerinde pişen düzenin Türkiye'nin tamamına faşizmi daha da ağır bir şekilde kurumsallaştırarak yerleştirme provaları olduğunu unutmayın. Geçmişi bu gözle bir kez daha tarayın, inceleyin; göreceksiniz.

 'BARIŞ AKADEMİSYENLERİ ONURUMUZDUR'

OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu 20 Temmuz’da başlayan darbe sürecini meşrulaştırmak için kuruldu.
Dolayısıyla kendisine verilen görevi yapıyor. Ama kendisine verilen görevi yerine getirmesine karşı sessiz kalma imkanımız elbette yok. 16 Barış Akademisyenine işlerinize dönemeyeceksiniz demiş. Yani sivil ölüme devam karar vermiş. Üstelik bu kararları da 2019 yılında Anayasa Mahkemesinin “barış bildirisi ifade özgürlüğü kapsamındadır” şeklindeki kararı varken vermiş. Yani Anayasa Mahkemesi diyor ki barış bildirisi ifade özgürlüğüdür. Şimdi hangi gerekçeyle siz bu akademisyenlerin ihraç durumunu devam ettireceksiniz, neden başvurularını kabul etmiyorsunuz? Yani bu komisyon Anayasa Mahkemesi kararlarını da tanımıyor. Aslında pek çok konuda da rastladığımız bir durumdur bu. Yargı artık iktidarın bir aygıtı olarak işletiliyor. Yargı topluma korku salma, muhalifleri süründürme aracı haline getirildi. Aralarında benim çok sayıda öğrencim ve meslektaşımın da bulunduğu Barış Akademisyenlerinin uğradığı bu haksızlığı açıkça kanıyoruz. Tekrar ve tekrar söylüyoruz; Barış Akademisyenleri onurumuzdur ve mücadeleleri mücadelemizdir. Tüm adaletsizlikler ve hukuksuzlar karşısında dik duruşlarını bir kez daha huzurlarınızda selamlıyorum. O gün "bu suça ortak olmayacağız" diyenler bugün nasıl haklı olduklarını bir kez daha ortaya koymuş oldular. Şimdi Barış Akademisyenlerinin o günkü haykırışını toplumun bütün vicdanlı, demokrat, adaletten yana insanları yapmalıdır. OHAL'e karşı duruş şudur: Bu suça ortak olmayacağız. Bu düzenin yarattığı suç bataklığına girmeyi reddedeceğiz. O bataklığı mutlaka kurutacağız!

 'KÜRDİSTAN DEMEK SUÇ OLAMAZ'

Biliyorsunuz, akademide de hukuksuzluklar devam ediyor. Fırat Üniversitesi'nde Hifzullah Kutum isimli genç bir akademisyen "Şoreşa Îlonê li hemû kurdan pîroz be, bijî Kurdistan/ Eylül devrimi tüm Kürtlere kutlu olsun, yaşasın Kürdistan” diye bir tweet attığı için önce açığa alındı. 'Terör propagandası yapmak suretiyle üniversitemizde ve şehrimizde infial yaratma' şeklinde bir gerekçeyle disiplin soruşturması başlatıldı hakkında. Şimdi bunu neresinden tutacaksınız, böyle bir gerekçe ile tutuklama kararı veriliyor. Oysa Kürdistan kavramının bu ülkede suç olmadığı biliniyor. Ta cumhuriyetin, devletin kuruluş yıllarına gitmeye gerek yok. Sadece iki aktüel örnek yeterlidir. Bunlardan biri 2013'te Erdoğan'ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma. İlk meclis zabıtlarında Kürdistan ifadesinin olduğunu belirtiyor. Kürdistan ifadesine karşı çıkan MHP ve CHP eleştiriyor. Erdoğan ne diyor, “Kürdistan kelimesini o meclis zabıtlarında görecekler” diyor. AKP grubu acayip bir şekilde alkışlıyor. Daha sonra başka bir konuşmasında, 'Korkuyla büyük devlet olunmaz. Kelimelerden kavramlardan korkanlar, kendi icat ettiği tabulardan kendi imal ettiği kabuslardan korkanlar büyük devlet inşa edemezler. Küçük düşünerek büyük işler yapılamaz' diyor. Bunu söyleyen şimdinin cumhurbaşkanını o zaman kendi basını da kendi yandaşları da acayip alkışlıyorlardı. Çok değil daha iki sene önce, iki buçuk sene önce yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, Diyarbakır ziyaretinde hemen hemen aynı sözleri tekrar ediyor. Bir de geçen gün Batman'daki toplantıyı biliyorsunuz. Şimdi bu arada Batman’da Batmanê Batmanê türküsü söylenirken Erdoğan alkışlıyor ve o şarkıda neler geçtiğini bir kez daha dinlesinler bakalım. Batmanê’den sonra ne geliyor onu da söylüyorlar. Tabii oradaki sanatçılar onu da alkışlıyor ve bunlara hiçbir söz yok.
Hani inkar bitmişti, hani yargı adaleti işliyordu!

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Pek çok konu var ama daha fazla uzatma niyetinde değilim, sadece birkaç veriyi başka bir alandan aktarayım. Tabii ekonomi yangın yeri, marketlere gidenler zaten biliyor, pazara çarşıya uğrayanlar biliyor. Bizler bütün çalışanlarımızla, yöneticilerimizle, vekillerimizle her gün halkın içindeyiz. Bu yangını bizzat yerinde görüyoruz. Ülkenin % 99'u yoksullaşıyor. Diğer tarafta da % 1'in sürekli daha fazla zenginleşmesi vardır. Böyle bir düzen yürüyemez, yürümemelidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı güya hani bununla mücadele ediyor diye rakamlar yayınlamış. Son bir yılda devlet yardımlarına muhtaç hale gelen aile sayısı ikiye katlanarak 3.3 milyondan 6.6 milyona çıkmış. Bunun adı yoksulluğun katlanmasıdır, açlığın katlanmasıdır. Biz diyoruz ki; sosyal yardım değil sosyal hak, lütuf değil, sosyal adalet. Ancak bunlarla yoksulluğu da açlığı da talanı da sömürüyü de önleyebiliriz.
Bugün bütçe görüşmeleri devam ediyor. Bazı temel sorunları 10 adımda nasıl çözebileceğimizi çok kısa başlıkla anlatayım. Biz asgari ücret vergiden muaf net 5000 TL yapılmalı diyoruz. En düşük emekli maaşı 4000 TL olsun diyoruz. Küçük esnafa 50.000 TL hibe desteği sunmalı diyoruz. EYT’lilerin sorunları çözülsün. Çocuk Bakanlığı kurulsun ve kamu bütçesinden devasa hale gelmiş çocuk sorunlarını çözelim diyoruz. Kamu bütçesinden çözelim kaynakları oradan alalım. Kamuda engelli istihdamı kotası en az % 10’a yükselsin. Çiftçinin borçlarının ilk etapta 50.000 TL'ye kadar olanı hemen silinsin. 3600 ek gösterge hakkı hemen sağlasın. 200.000 öğretmenin ataması hemen yapılsın. KHK’lerle işinden edilen kamu emekçileri işlerine derhal iade edilsin. Nerede kaynak? Çok kolay. Biri demokrasiye dönüş, biri hukuk. Savaşa ayrılan kaynakları kesmek. Savaş tezkeresine ana muhalefetin hayır demesini sindirememelerinin nedeni bu. Oradan oyunu kurmaya çalışmalarının nedeni bu. Tuzaklar, hamaset üzerinden kuruluyor, tuzaklar kan üzerinden kuruluyor. Bu tuzağa kimsenin düşmeyeceği zamanlardayız artık. Çünkü halkın gerçekliği bizi -siyasi partileri kastetmiyorum- bütün demokrasi güçlerini bir araya gelmeye mecbur edecektir. Ve savaş politikalarına karşı mücadele büyüyecektir. Büyük Barış Hareketi bunun üzerine inşa edilecektir, edilmelidir. Öte yandan demokrasi de adalet de bunlarla beraber mutlaka gelecektir.

 'KAZANACAĞIMIZDAN ŞÜPHENİZ OLMASIN'

Biz 27 Eylül'de açıkladık deklarasyonumuzu. Bu deklarasyonumuzun yol haritasını her bir adımda yine halklarımızla buluşarak somutlaştırmaya çalışıyoruz. Bunun etrafında büyük bir mücadele ortaklığı örmek için elimizden gelen her türlü çabayı harcıyoruz. Bu çabayı harcamaya devam edeceğiz. Burada kimsenin üzümün çöpü armudun sapı deme hakkı yok. HDP nasıl her alanda demokrasiyi ve adaleti savunuyorsa, demokrasi blokunda da bir araya gelmeyi tam bunun üzerine inşa edecektir. İç işleyişi de bunun üzerine inşa etmek için her türlü fedakarlığa değil her türlü emek sarf etmeye hazırdır. Biz buna fedakarlık demiyoruz. Biz bunu Türkiye halklarının barış, demokrasi, özgürlük, adalet mücadelesinin bize yüklediği bir görev olarak görüyoruz. Gücümüzü de halklar arasına nefret tohumu ekmek isteyen yüz yıllık siyasete karşı eşit ortak yaşam, onurlu bir gelecek ve demokratik bir düzen özleminden alıyoruz. Haklarımızın bu özleminin her gün daha da güçlendiğini ve açığa vurduğunu görüyoruz. Bu güçle kazanacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Yolumuz açıktır. Hak yardımcımız, Hızır yoldaşımızdır."