Sarıca: Öcalan fikirleriyle duvarları çoktan aştı

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, 15 Şubat uluslararası komplosunun amacına ulaşmadığını vurgulayarak, müvekkilleri Öcalan’ın İmralı tecridini altüst ettiğini, fikirleriyle, duruşuyla, umuduyla duvarları çoktan aştığını vurguladı.

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, müvekkilleri Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun 21’inci yıldönümünü ANF’ye değerlendirdi. Komplonun amacını en iyi okuyan kişinin yine müvekkilleri Öcalan olduğunu belirten Sarıca, “Biz bugün geriye dönüp yaşananlara baktığımızda, Sayın Öcalan’ın tespitlerinde ne kadar haklı olduğunu bir kere daha anlıyoruz” dedi.

‘ÖCALAN’IN ŞAHSINDA ÖZGÜR GELECEK HEDEF ALINDI!’

Öcalan’ın devletlerarası bir komplo ile hedef alınmasının siyasal, ekonomik, toplumsal birçok yönle açıklanabileceğini ifade eden Sarıca, Öcalan’ın şahsında başta Kürt halkı olmak üzere tüm halkların özgür geleceğinin hedef alındığını vurguladı.

Sarıca, Öcalan’ın halklara empoze edilen sahte resmi tarih şablonlarını kendi fikirleriyle teker teker yıkarak, özellikle Ortadoğu halklarına hep yeni perspektifler ve çözüm yolları sunduğunu ifade etti.

Hayatını halkların hakikatlerin farkına varmasına ve özgürleşmesine adayan Öcalan’ın bu misyonunu devam ettirdiğini kaydeden Sarıca, şunları ifade etti: “Sayın Öcalan hegemonik güçlerin Ortadoğu’da kurmak istediği sömürü düzenini çok iyi biliyordu ve buradan çıkış yolu olarak yeni alternatifler ile perspektiflerin üzerinde durdu. Ulus-devletlerin tekçi rejim ve asimilasyon kıskacında olan Kürt halkı başta olmak üzere Ortadoğu’daki halkların kendi kimliklerinin, kültürlerinin farkına vararak özgürleşmesi için hep uğraştı. Önce Ortadoğu’da dört parçaya bölünen Kürt halkının bulunduğu pozisyonu çok iyi çözdü. Oluşturulan ulus-devletlerin dizayn etmek istedikleri tektipçi kimlik dışında hiçbir toplumun, kesimin tarihi kabul görmüyordu. Bu çarpık düzende farklı kültürler, kimlikler de yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı ve bunların başında da Kürtler geliyordu. Sayın Öcalan da resmi tarihle dayatılan bu zihniyete karşı yıllarca mücadele etti ve ediyor.”

‘TEMEL STRATEJİ BARIŞ VE DEMOKRATİK SİYASET’

Sarıca, temeldeki özgürlüğe adanmışlığıyla Öcalan’ın Kürtlerin son yüzyılda yaşadığı inkar, imha, asimilasyon politikaları üzerinden coğrafyadaki tüm halklara yönelik bir perspektif ve teoriyi ortaya koyduğunu söyledi.

Öcalan’ın Kürtlerle başlayıp tüm hakları kapsayan teorisinin milyonlarca insanı bir araya getirdiğine ve farklı kültürlerin kaynaşması konusunda ilham kaynağı olduğuna işaret eden Sarıca, Öcalan’ın bu perspektifteki temel stratejisinin hep barış ve demokratik siyaset olduğunu vurguladı.

Sarıca, özgür ve eşit bir toplum inşasını öngören bu stratejinin anayasal bir perspektifte çözümü kapsadığını belirtti. Sarıca, bu perspektifin de savaştan beslenen hegemonik güçleri rahatsız ettiği ve bölgedeki oyunlarını bozduğu için Öcalan’ın devletlerarası bir komploya maruz kaldığını kaydetti.

Sarıca, komplo ile Öcalan’ın esaret altına alınmasının sonraki 20 yılda Ortadoğu’da yaşanacak olanların da habercisi olduğunu söyledi. Dün Türkler ve Kürtler arasında uzun süreli bir çatışmayı amaçlayan komplonun bugün farklı söylem ve politikalarla devam ettiğine işaret eden Sarıca, iktidarın ülke dışında Rojava’ya, ülke içinde ise HDP’ye ve Kürt kimliğine yönelik saldırgan yaklaşımlarını örnek olarak gösterdi.

‘İMRALI TECRİDİ TÜRKİYE’NİN BÜYÜK RESMİ!’

Komplonun en önemli ayağının 21 yıldır devam eden İmralı tecridi olduğunu hatırlatan Sarıca, sistemin bekçisi konumundaki yargıyla meşruiyet kazandırılmak istenilen bu mutlak izolasyonun amacının da Öcalan’ı yalnızlaştırıp, düşüncelerinin toplumla buluşmasını engellemek olduğunu belirtti.

Bu hukuksuzluğun bir ayağını kendini demokrasi beşiği olarak tanımlayan Batı ülkelerinin, diğer bir ayağını ise Türkiye’nin oluşturduğunu belirten Sarıca, “Özellikle Türkiye’de bütün girişimlerimize rağmen yıllardır yaşananlar ülkedeki hukuk garabetini ortaya koyuyor. Sadece hukuka uymamak bir yana, hukuku da bu hukuksuzluğun bir aracı haline getiriyorlar. Sayın Öcalan İmralı’daki tecrit sistemini Proto-Guatanamo’ya benzetirken, tam da bu gerçeğe işaret ediyordu” dedi.

Sarıca, İmralı’daki tecridin aslında Türkiye’nin yönetim şeklinin büyük resmi olduğunu vurguladı.

‘İÇERİDE OLAN O DEĞİL, BİZDİK’

Uluslararası komplonun amacına ulaşmadığını vurgulayan Sarıca, Öcalan’ın İmralı tecridini fikirleri ve duruşuyla altüst ettiğini kaydetti. Sarıca, DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde cezaevlerinde yapılan açlık grevi ve ölüm oruçları sonrası, 8 yılın ardından Öcalan ile ilk karşılaşmasını örnek gösterdi.

Sarıca, Öcalan ile ilk karşılaşmasını şöyle anlattı: “Sayın Öcalan’ın motivasyonu ve enerjisi çok yüksekti. Yıllarca süren tecridin düşünceleri üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını gördük. Fikirleri, duruşu ve umudu adeta duvarları aşmış gibiydi. Bizi ayakta karşıladı, sohbet etti ve görüşmeye başladık. Hiç kimsenin bir ay bile kaldıramayacağı bir tecrit sisteminde 21 yılını geride bırakmasına rağmen, bunun düşüncelerinde ve duruşunda hiçbir etkisi yoktu. Tersine düşüncelerini çok daha ileriye aşamaya taşımıştı ve politik sürece olan hakimiyeti inanılmazdı. Sanki içeride olan o değil, biz dışardakilerdik. Toplumda oluşan prangalardan, kişilik ve siyasal sorunlara kadar her şeye değindi. Toplumun bütün değerlerinin metalaştırılmaya çalışıldığından söz etti ve bir dönüşümün de şart olduğunu vurguladı.

‘KÜRT HALKI KÜLTÜRÜNÜ BİLMELİ, DİLİNİ ÇOCUKLARINA ÖĞRETMELİ’

Konuşmaların hiçbirinde karamsarlık yoktu, hatta bize umut aşılamaya çalışıyordu. Zaten kendisi var olduğu sürece, Hallac-ı Mansur gibi adalet, özgürlük ve hakikat arayışında hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini, sonuna kadar götüreceğini bize bizzat söyledi. Umudunun ve inancının büyük olduğunu, bunu koruduğunu ifade etti. Topluma ve siyasetçilere ne yapılabileceğine dair çok sayıda öneri sundu. Özellikle Kürt halkının kendi kültürünü iyi bilmesi ve Kürt dilini çocuklarına mutlaka öğretmeleri gerektiğini söyledi. Tarihini unutan bir toplumun geleceğini öremeyeceği gibi, önündeki sorunları da aşamayacağını ifade etti. Toplumun herkesten bağımsız demokratik yaşamı bizzat örebileceğini vurguladı. Siyasette de demokratik anayasal ittifak hareketinin olabileceğini söyledi. Toplumsal kesimler ve siyasi yapılar arasında oluşabilecek bir mutabakattan söz etti. Öyle bir motivasyonla çıktım ki İmralı Cezaevi’nden, Sayın Öcalan’ın duruşunu ve düşüncelerini tüm dünyaya anlatmak istedim. Çünkü saklanan, kapatılmaya çalışılan, yokmuş gibi davranılmaya çalışılan koca bir tarihi gerçeklik var İmralı’da.”

KAPİTALİST MODERNİTENİN KRİZİ

Bugün kapitalist modernitenin derin bir kriz yaşadığını ve giderek saldırganlaşmasının da tıkanmışlığının göstergesi olduğunu vurgulayan Sarıca, bu anlamda Öcalan’ın sunduğu özgür birey, özgür toplum ve demokratik gelecek perspektifi umudunun daha da somut bir gerçeğe dönüştüğünü vurguladı. Böyle bir ortamda Öcalan’ın paradigmasının daha da önem kazandığına işaret eden Sarıca, halkların geleceğinin hegemonik güçlerin tekelinde olmadığını ve mutlaka bu düğümün çözüleceğini ifade etti.