Savaş hali sürüyor, mütareke tehlikede-Veysi Sarısözen

Savaş hali sürüyor, mütareke tehlikede-Veysi Sarısözen

KCK yöneticileri ne zaman bir açıklama yapsalar, bizim siyasetçi yerinden zıplıyor ve bağırıyor:  Bizi tehdit ediyor…

Cemil Bayık geçen gün şöyle dedi: “Eğer AKP hükümeti kısa sürede çözüm iradesi ortaya koymazsa Kürt tarafının tek taraflı iradesi ve adımları karşılık bulmamış olacaktır. Bu da 8 aydır süren çatışmasızlık sürecinin sonu anlamına gelecektir.”

Bu tehdit mi?

Gelin yanıtını birlikte arayalım. Bu arayışımızda, Hükümetle PKK arasında kullanılan terimleri biraz değiştirmek gerekecek. Yani burada, “müzakere” dilinden farklı olarak, “eşya adıyla” anılacak. Bu yazının özeti başlığa çıkarılmıştır: “Savaş hali sürüyor, mütareke tehlikede”…

İmralı’da Öcalan’ın başlattığı barış ve çözüm süreci “aşamalardan” meydana geliyor. Bu sürecin tümünün hedefi, “normalleşme”. Yani “normal” olmayan “savaş” durumunun kesin olarak sona ermesi.

Savaş “iki devlet” arasında olmadığından ve Kürt tarafı da Türkiye’den ayrılmak yerine aynı devlet çatısı altında, Kürdistan’ın özerkliği temelinde birlikte yaşamaktan yana olduğu için ve PKK’nin “silahlı” olarak “özerk Kürdistan’da” var olması “normal” olmadığından, PKK’nin “silahsızlanarak” durumun “normalleşmesi”…

Yani, “üç aşama”lı süreç tamamlandığında ortaya şu tablo çıkacak:

Birincisi, iki “hasım” güç olarak devlet ve PKK savaşı son bulacak.

İkincisi, savaşın bütün nedenleri ve savaş sırasında ortaya çıkmış bütün sonuçlar (mahkumiyetler ve kısıtlar) kalkacak. Yani, Kürterin kimliği, dili, o kimlik ve dilde toplumsal yaşamın bütün alanlarına katılımı, çoğunlukta bulundukları yerlerde demokratik özerklik temelinde kendi kendilerini yönetmeleri ya tamamen sağlanmış olacak ya da bunların sağlanmasının önündeki bütün engeller temizlenmiş ve Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu yerlerde “referandum” hakkı temelinde, Kürtlerin legal, silahsız örgütlenme ve siyaset yapması tastamam garanti altına alınmış olacak…

Üçüncüsü, bunlar sağlandıktan ve bölgenin asayiş işleri yerel yönetimlere devredildikten sonra, PKK silahsızlanacak, sivil bir hareket olarak siyasi yaşama katılacak…Yani durum “normalleşecek”…

Aşağı yukarı böyle…”Aşağı yukarı” diyorum, çünkü sorun “müzakere” sorunu. Bu sayılanların bir kısmında “uzlaşma” sağlanabilir, bir kısmında sağlanamayabilir. Sonuçta taraflar arasında bir anlaşmaya varılır. Ama ana çerçeve böyle tanımlanabilir.

Buraya kadar tamam.

Şimdi soralım.

Türkiye bu sürecin neresinde?

Yani “savaşın sona ermesi ve normalleşmenin sağlanması” bakımından durum ne?

Durum çıplak şekilde şudur: Savaş hali devam ediyor. Bu bir…

İkincisi, savaşan taraflar arasında “mütareke”, yani “çatışmasızlık” durumu ilan edilmiştir. Yani “savaş devam ediyor”, fakat muhasım güçler birbirlerine “ateş etmiyor.”

Üçüncüsü, taraflardan biri yani KCK, tek taraflı olarak,  “mütarekeyi” garanti altına almak yani çatışmaya neden olabilecek “temasları” önlemek için, TSK birlikleriyle arasına “mesafe” koyuyor ve devletin kendi “Anayasasına” göre, sınırları içindeki silahlı güçlerle savaşma “mecburiyeti”ni, sınır dışına çekilerek  “ortadan kaldırıyor.”

Şu anda somut durum sadece ve sadece budur.

Tekrar tane tane konuşalım: Savaş hali devam ediyor; taraflardan TSK sınırın Türkiye tarafında, HPG ise sınırın öte tarafında, karşılıklı “mevzilenmiş” durumda, fakat “müsademe” yok. Ama "barış" da yok. 

 Şimdi gelelim ikinci soruya: Mütareke nedir? Neden yapılır?

Mütareke her şeyden önce “barış” değildir.

Mütareke “Barış” için yapılır. Bu savaş iki devlet arasında değil de, devletle, o devletin “hakları elinden alınmış”  bir kısım yurttaşları arasında bir savaş. Demek ki, tarafların arasında “toprak ilhakı” ya da “sınırların” yeniden belirlenmesi gibi sorunlar yok. Ne var? Haklarla ilgili sorunlar var.

Savaşan devletlerden birisi, karşı tarafın “topraklarından bir bölümünü ilhak”tan ya da “sınırların yeniden çizilmesi” talebinden vazgeçmediği zaman, nasıl “mütareke” ya da “çatışmasızlık” anlaşması bozulur ve savaş yeniden başlarsa, burada da hakların tanınmaması ya da “kabul edilemez haklar talep edilmesi” söz konusu olursa, benzer bir durum ortaya çıkar: Mütareke bozulur.

Örneğin HPG, Türk devletiyle “bağımsızlık” talebinde bulunmayacağı, “bağımsızlık” anlamına gelebilecek, “ayrı ordusu, yargısı, yürütmesi” olan bir “Konfederal” sistem talebinde de bulunmayacağı taahhüdünden sonra, bu taahhüdü çiğnediği zaman, Türk tarafı açısından “mütareke” bozulur.

Aynı şekilde Türk devleti, HPG’yle Kürtlerin temel haklarının tanınması temelinde anlaşmışken, bu hakları tanımaktan “vazgeçtiği” zaman da Kürt tarafı açısından “mütareke” bozulur.

Ben Cemil Bayık’ın yukarıdaki sözlerini bu açıdan yorumluyorum.

Tehdide gelince…

Ne demiştik? “Savaş hali devam ediyor” demiştik. Buna kimse itiraz edemez. “Mütareke” savaşla barış arasında “geçici” bir dönemdir. Anlaşma olursa “barış”, anlaşmazlık olursa “savaş” olur.

Şimdi soralım; “savaş halinde olan muhasım güçler”in karşılıklı durumu nedir?

Şudur: Muhasım güçler birbirlerini imha etmek üzere savaşmıyorlar, ama, karşılıklı olarak birbirlerini “imha” etme potansiyelini koruyorlar. Yani ne demek bu?

Bu karşılıklı olarak birbirini “tehdit” etmektir. Barış olmadığı sürece HPG ordu için, TSK da HPG için birer “tehdit” unsurudur.

Şimdi zırhlı birlikleri, sahra topları, uçak filoları ile bir milyonluk ordu bir tarafta, Kürdistan’daki mevzilerini büyük ölçüde terk ederek savaş potansiyelini zayıflatmış on bin gerilla diğer tarafta…

Ve adam bağırıyor; “PKK bizi tehdit ediyor!” Adalet Bakanının süreç çökerse, "sekiz ay önceye döneriz" lafı ile KCK Eşbaşkanı’nın demeci arasında "tehdit" açısından hiç bir fark yok. "Mütarekenin" kendisi "çatışmama", buna karşılık "karşılıklı tehdit" durumunda beklemektir. 

Mütarekenin kendisi "karşılıklı tehdit"tir. Müzakere bu "karşılıklı tehdidi" kaldırmak, yani barışı sağlamak için yapılmaktadır. 

Bu açıdan bakılırsa, taraflar verdikleri "demeçlerle" birbirlerini tehdit etmiyorlar. Bayık da etmiyor:

Size “mütarekeyi bozmak üzeresiniz” diye uyarıda bulunuyor. 

Siz hiç savaş tarihi filan okumadınız mı? 

Okudunuz elbette, o halde boş verin “tehdidi”…Mütarekenin bozulmasını ve savaşın yeniden başlamasını önlemek için elinizi çabuk tutun…

Eylül ayı “mütarekenin” kaderini belirleyecek bir aydır.