Savaş mağduru aileye sömürü
Savaş mağduru aileye sömürü
Savaş mağduru aileye sömürü
Suriye’de Esad güçleri ve muhalifler arasında kalan bir Kürt ailesi de Cuma ailesi. İç savaşın vurduğu Halep’ten kaçan 20 kişilik aile, en küçüğü henüz 1 yaşında olan çocuklarıyla yürüyerek sınırları geçip, önce Antep’in Birecik kampına oradan da İstanbul’a geldi. Akrabalarının tavsiyesiyle Unkapanı’na gelen aile bu kez de sömürünün pençesine takıldı. Devletin de kendilerine yardım eli uzatmadığını belirten Cuma ailesi, Unkapanı’nda isminin açıklanmasını istemedikleri bir otelin harabeye dönmüş deposunda yaşıyor ve otel sahibinin enkaz için istediği aylık 1.200 TL kirayı ödeyebilmek için sokaklarda dileniyorlar.
18 yaşındaki Abdullah Cuma ve ailesi iç savaşa Halep’te yakalandılar. Doğup büyüdüğü Halep’in Tarikelbab (Kapıyolu) mahallesinde savaş kapısına dayandığında henüz 1 yıllık evliydi. Oradaki tüm gençler gibi 16 yaşında evlenen Abdullah, araba tamirciliğiyle geçimini sağlıyordu, ama 2012’de savaş Halep’e de ulaştı.
ÖLÜM ENSEMİZDE YAŞIYORDUK
Unkapanı’ndaki otele girip Cuma ailesinin yaşadığı depoya inince karşılaştığım manzara karşısında şaşırdım. Rutubet içinde, kapısız, tek pencereli, havasız, eşyasız, nemli depoda 15 küçük çocuk, oyun alanı olarak seçtikleri su içindeki ıslak bir odada koşturuyordu. Beni Abdullah karşıladı. Bana bir şey ikram edemeyeceğini söylediğinde ikimiz de gülümsedik. Etrafta çocuklar koştururken oturduğumuz nemli halının üzerinde Abdullah Cuma yaşadıkları dramı şöyle anlattı: “Halep‘te her gün ölüm ensemizde yaşıyorduk. Kente yerleşen keskin nişancıların hedefiydik. Ölüm haberleriyle yatıp kalkıyorduk. Keskin nişancılar tam bir insan avı başlatmıştı. Her an nereden geldiği belli olmayan bir kör kurşun tarafından öldürülme tehlikesiyle karşı karşıyaydık. Artık sokakta bile yürüyemez hale gelmiştik. Mahallelerde alışık olduğumuz çocuk sesleri ve koşturmalardan artık eser kalmamıştı. Kimse evinden çıkmaya cesaret edemiyordu. Her an ölüm haberleri, patlayan bombaların sesiyle sarsılıyorduk. 1 yıllık evliydim ancak bu evlilik savaşın Halep’e dayanmasıyla her şey gibi sona erdi. Annem, babam, babamın ikinci eşi, kardeşlerim, 3 ablam ve çocuklarıyla Halep’ten kaçmak zorunda kaldık. Çoluk çocuk kollarımızda önce Kobani‘deki bir Kürt köyüne sığındık. Orada tam 1 yıl 2 ay kaldık. Akrabalarımızın çoğu Türkiye’ye gittiği için biz de daha iyi bir yaşam umuduyla tekrar yola koyulduk.
TAM BİR ESİR KAMPIYDI !
Antep’in Karkamış sınır kapısını geçtik. Çoluk çocuk, yaşlı 20 kişiydik. Antep’te Suriye mültecilerinin yerleştirildiği Birecik kampına gittik. Türk devletinin oradaki mültecilere iyi baktığı söylense de orada tam bir sefalet yaşanıyordu. Tam bir esir kampı gibiydi. Bir öğün yemek yiyor, bazen ise aç yatıyorduk. Ne iş imkanı vardı, ne başka bir şey. Çadırlar soğuk alıyordu. Tam bir sefalet içindeydik. İnsanlar oradan gitmek için can atıyordu ama gidecekleri hiçbir yer yoktu. Bizden önce gelen akrabalarımızın çoğu ailelerini doyurmak için İstanbul’a, Unkapanı’na gitmişti. Ben de üzerimde kalan biraz birikimimle yaşlı anne babam, kardeşlerim,3 ablam ve yeğenlerimle İstanbul’un yolunu tuttum. Ama burası da kamptan farksız.”
İSTEMEDİĞİMİZ BİR SAVAŞIN KURBANI OLDUK
Abdullah’ın 3 ablasından biri olan Verda Cuma Şerif ise Halep’teki hayatını özlüyor. “Bu savaş bizi bitirdi” diyen Verda’nın tek umudu bir an önce savaşın durması ve Halep’e geri dönmek. 3 çocuk annesi olan 27 yaşındaki Verda, İstanbul’da bu kadar büyük bir yoksullukla karşı karşıya kalacaklarını bilmediğini söylüyor. Eşinin Suriye’de asker olduğunu anlatan Verda Cuma Şerif, “Savaş başlamadan önce eşim Suriye’de mecburi askerliğe alındığında ben 2 aylık hamileydim. Kızımız doğduktan sonra onu sadece bir kere izine geldiğinde görebildi. Sonra savaş patladı. Halep’ten apar topar gitmek zorunda kaldık. Normalde orada askerlik 1 yıl 9 ay olmasına rağmen, savaş nedeniyle eşimi bırakmadılar. Şu anda ne Esad’ı ne de muhalifleri tutmadığı halde hala zorunlu askerliği devam ediyor. İstemediğimiz bir savaşın kurbanı olduk” diyor. En büyük kızı Afra 9, ortanca kızı Gemra 7, en küçük kızı Arda ise 3 yaşında. Çocuklarının günde 1 öğünle yaşadıklarını belirten Verda, “ Sabah uyanıyorlar, ekmek, çay istiyorlar. Gece kalkıyorlar, açlar. Yaşadığımız yoksulluk nedeniyle onlara bir parça ekmek bile veremiyorum. Ancak kardeşlerimin su satarak veya dilenerek getirdiği parayla yaşam mücadelesi veriyoruz” diye anlatıyor.
ÇOCUKLAR PERİŞAN
Abdullah’ın diğer ablası Faride 16 yaşındayken evlendiği eşini savaşta kaybetti. Dayatılan mecburi askerlik nedeniyle eşinin Şam’da savaşa dahil edildiğini belirten Faride, 3 senedir zorla askerlik yaptırılan eşinin öldüğünü 1 ay önce Antep Birecik kampında öğrendiğini aktardı. 3 çocukla bir başına kalan Faride, 1.5 yaşındaki küçük kızı Meryem’i savaşın ortasında doğurmuş. Çocuklarının rutubetten hasta olduğunu belirten Faride, “ Çocuklar 10 gündür yıkanamıyor. Perişan durumdalar. Ne erzağımız var ne de elbisemiz. Bize acilen iş lazım. En kısa zamanda durumumuzu düzeltip ülkemize dönmek istiyoruz” diyor.
Abdullah Cuma’nın en ufak kardeşleri Usame ve Fatma ise en çok Halep’teki okullarını özlüyorlar. Savaş başlayınca okulların da kapandığını belirten Usame, “6. sınıftaydım. Okulu çok seviyordum. En çok okulu ve arkadaşlarımı özledim. Burada tek bir arkadaşım bile yok” diyor.
DEVLET HİÇ YARDIM ELİ UZATMADI
Dilenerek geçimlerini sağladıklarını aktaran Abdullah Cuma, kimsenin kendilerine yardım eli uzatmadığını vurguladı. Cuma, “Devlet bize hiç yardım eli uzatmadı. Bırakın yardım etmeyi, burada bu durumumuzdan bile faydalanıyorlar. Bu kaldığımız depo için tam 1.200 TL ödememiz isteniyor. Yoksa kapı gösteriliyor. Kardeşlerim bir ekmek getirebilmek için dışarda dileniyor” dedi. Görüştüğüm otel sahibi ise tehditkar bir biçimde bunun tenzilatlı fiyat olduğunu, ailenin şikayetçiyse gidebileceğini söyledi.