Sıra sıra lümpenleşen siyasetçiler
Ananı al da git” tipik bir lümpen dildir. “Ucube” benzetmesi tipik bir lümpen dildir. “Tıksırıncaya kadar için” sözleri aynı ölçüde lümpenlik içerir.
Ananı al da git” tipik bir lümpen dildir. “Ucube” benzetmesi tipik bir lümpen dildir. “Tıksırıncaya kadar için” sözleri aynı ölçüde lümpenlik içerir.
Türkiye siyasetinde her zaman hamaset önde olmuştur. Her zaman duygulara hitap ederek insanların akıllarını manipüle etme de önde olmuştur. Bu bağlamda siyaset ağırlıklı olarak hep içe dönüktür. Duyguları kabartmaya, yönlendirmeye, manipüle etmeye derken dar bir kısır içerisinde insanların hareket etmesine dönüktür. Bu siyaset tarzına genelde kasaba politikacılığı denilmektedir.
Kasaba bilindiği gibi dar bir sahadır. Dar sahalarda insanların akılları da düşünme biçimleri de dar olmaktadır. Sadece kendileriyle sınırlı olan, sınırlı kalan bu bağlamda kendine dönük olanların düşünce güçleri geniş olmamaktadır. Bırakalım geniş olmayı kişilikleri de dar olmaktadır. Dar kişilikler doğası gereği- baskıyla da karşılaşmış iseler, sömürülmüş iseler- sert kafalı da olurlar. Böyleleri Sinirlidirler. Tepkiseldirler. Agresiftirler. Dilleri ve mizaçları da sert olurlar.
Dahası böyleleri ailecidir. Kabilecidir. Aşiretçidir. Bölgecidirler. Söz konusu millet ise milliyetçidirler. Ve hatta böyleleri kafa yapıları olarak- içe dönük oldukları ve kendilerine sevdalı oldukları için ırkçılığa da yatkındırlar. Söylendiği gibi böyleleri hoşgörülü değildirler. Tam tersine hoşgörüleri hep geçicidir. Yeter ki kişiliklerinin açığa çıkma zemini sunulsun bunların neme nem ırkçı, milliyetçi ve hatta gaddar oldukları da sır değildir.
Burada işlenen husus birilerini küçük düşürmek ya da hakaret etmek için söylenmiyor. Sosyolojik olarak dile gelen gerçekler böyledir. Ve bu sosyolojik gerçekler bilinmeden, bu gerçekleri aşmak için de özel bir çaba ve çalışma yürütülmeden bu tür kişilikler her türlü politikanın ham maddesi olmaya yatkın olurlar. Söz gelimi böyle yapılar belki de en çok faşizmin iyi ham maddesi olurlar. Faşizm ise lümpenliğin en ileri düzeydeki siyasal temsilidir.
Lump yani lümpene emeğinin değerini bilmeyen, emek karşısında saygısı olmayan, har vurup harman savurmak gibi, haydan gelir huya gider misali insana ve onun emeğine saygısı az, bu bağlamda kendisine saygısı az olan kişi mi diyelim? Lümpenliği bir yere kadar böyle tanımlamak belki yanlış olmaz. Ancak yetersiz kalacağı muhakkaktır.
Toplumumuzda lümpen derken ilk akla gelen ahlaki manada toplumun değer yargılarını tanımayan, bu değer yargılarını çiğneyen, alay eden, ciddiye almayan, hatta kollarına alarak gırgırını ve şamatasını geçene de deniliyor.
Başka bir manası ise toplumun örf adetlerini, örf adabını takmayan, kendi şişirilmiş egosuyla toplumun bu değerlerine tepeden bakan, dediğimiz gibi alay eden kişi içinde kullanılıyor.
Ve birde toplumumuz lümpen kavramını en çokta sokak kültürünü yaşayan tipler için kullanıyor. Sokak kültürüne amiyane tabirle kabadayılık diyoruz. Nedir bu kabadayılık dedikleri kültür? Hödleyen, naralar atarak karşısındakilerini ürküten, kestiği kestik olan, herkese posta atan, “dediğim dedik çaldığım düdük” misali. Sokak kabadayısı ismi üzerinde kaba olan, toplumun nezaket kurallarında ya da toplumsallığında bir şey almayan, tam tersine toplumsallığı çiğneyen kişilik oluyor.”
Ancak Türkiye’de olup bitene baktığımızda lümpenlik kavramını artık eskisi gibi bireysel bazdan ele alınamaz. Örneğin geçmişte yaşanmış bir kaç hususu ifade edecek olursak: “Ananı al da git” tipik bir lümpen dildir. “Ucube” benzetmesi tipik bir lümpen dildir. “Tıksırıncaya kadar için” sözleri aynı ölçüde lümpenlik içerir. “Kadın mıdır, kız mıdır bilemem” sözünü bir protestocu eylemci için kullanma lümpenliğin daniskasıdır. “Tükürdüklerini yalayacaklar” sözleri de aynı ölçüde lümpenlik kokan sözlerdir.
Evet, böyle lümpenlik kokan, lümpenlik içeren sözleri burada sıralayacak olursak sayfalar yetmez. Nedeni ise Türkiye’de giderek siyaset diline lümpenliğin hakim kılınmış olmasıdır.
Daha önceleri ise Erdoğan’ın tıpa tıp aynısı olan eski bir iç işleri bakanı da kendisini karşılamaya gelen 60 yaşındaki bir yaşlının: “Sayın Bakanım senin geldiğine çok sevindim” sözlerine: “Yok ya... Nereden bileyim sevindiğini? Hadi bir takla at ya da oyna göreyim” diyerek yaşlı olan amcaya göbek attırmıştı. “Yok ya... Nereden bileyim sevindiğini? Hadi bir takla at ya da oyna göreyim” sözleri tümden bir lümpenin kullanacağı bir dil olmanın ötesinde bir anlam ifade eder mi?
Maalesef Türkiye siyasetinde bu tür lümpen dil kullanımları istisna olmaktan çıkarak giderek kaide haline gelmiştir.
“Toplumumuzda adeta değer tanımayan, başkalarına değerlerine saldıran, küçümseyen, horlayan, hödleyen, dediğim dedik ve kestiğim kestik diyen, sokak kabadayısı gibi herkese saldıran, toplumun nezdinde insanların haysiyetiyle alay eden, onurlarını rencide eden, bir soytarı gibi el alemin taklidini yaparak küçük düşüren, bunu yaparken adeta etrafında onu dinleyen tüm insanları bu yozlaşmaya ortak eden, alaycı, tepeden inmeci” bu siyaset tarzı maalesef dediğimiz gibi giderek esas siyaset tarzı haline gelmiştir.
Siyasete lümpenlik ilk kez bu düzeyde bulaştırılmıştır. Bu lümpenlik; “Uyuşturucu satanların ayaklarını kırın, suçu bana atın” düzeyine tırmandırılarak, mafyalaşmıştır. Biliniyor, topuklara mermi sıkma, ayak kırma kültürü mafyaya aittir.
En son olarak ise, “Vurduk mu oturturuz” sözleri de bir siyasetçiden ziyade tam lümpen olan bir mafya baronunun sözlerinden öteye sözler olmadığı da açıktır.
Özcesi; Türkiye’de artık siyaset iyi işleri bulmak ve yapmak olmaktan çıkartılmıştır. Siyaset, lümpenlerin kendilerini konuşturttukları bir mecraya taşınmıştır. Bu durumu bilerek yeni dönemde mücadele geliştirilmelidir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika