Soysüren: Güvenlik politikaları adı altında özgürlükler kısıtlanıyor
Sosyolog İbrahim Soysüren, Paris katliamı sonrasında Fransa başta olmak üzere Avrupa’da özgürlüklerimizden ne kadar vazgeçersek o kadar çok güvende oluruz mantığının yaratılmak istendiğini söyledi.
SERKAN DEMİREL
NEUCHATEL / ANF
Cumartesi, 5 Aralık 2015, 07:01
Sosyolog İbrahim Soysüren, Paris katliamı sonrasında Fransa başta olmak üzere Avrupa’da özgürlüklerimizden ne kadar vazgeçersek o kadar çok güvende oluruz mantığının yaratılmak istendiğini söyledi. Soysüren, “Sanki DAİŞ Suriye’den geldi evimizde bize saldırdı algısı yaratılıyor, hâlbuki bu insanlar bu toplumların ‘ürünleri’. Katlettikleri insanlarla aynı mekânları paylaşan insanlardı. Nasıl oldu da bu insanlar bu hale geldi, sorusuna yanıt aramak önemli” dedi.
“Katliam sonrasında ortaya konan güvenlikçi politikalar adı altında pekçok hak ve özgürlük budanmaya başlandı” dedi.
İsviçre Neuchatel Üniversitesi’nden Sosyolog İbrahim Soysüren, Paris Katliamının Avrupa’daki etkilerini, katliamın bu toplumlar için ne anlama geldiğini, Fransa başta olmak üzere birçok ülkenin uzun zamandan beridir göçmenlere yönelik politikaların ne anlam ifade ettiğini ANF’ye değerlendirdi.
‘PARİS KATLİAMI AVRUPALILAR İÇİN BİR DARBE OLDU’
Paris katliamı sonrasında, 11 Eylül saldırıları ile paralellik kurulacak gelişmelerin yaşandığını ifade eden Soysüren, Paris katliamının, Avrupalıların bilinçaltında varolan “Bu tarz şeylerburada olmaz” şeklindeki düşünceye büyük bir darbe olduğunu söyledi.
“Avrupa uygarlığının sembollerinden bir yerde böyle bir katliamın yaşanması herkes için olağanüstü bir durumdur” diyen Soysüren, yaşanan katliamın Avrupa’da yaşayan pekçok kişiye, kendilerinin de böyle bir olayın kurbanı olabileceğini düşündürdüğünü dile getirdi.
Katliamın ardından Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın tutumu ile 11 Eylül saldırısının ardından dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un tutumunun benzerlikler taşıdığını söyleyen Soysüren, “Her iki başkan da farklı tarihlerde yaşanan iki olaya aynı tepkiyi vererek uluslararası alanda savaş başlattığını ilan etti. İçeride ise güvenlik gerekçesiyle temel hak ve özgürlükleri kısıtlamaya gitti. Öyle bir hava yaratıldı ki eğer güvenlik içerisinde yaşamak istiyorsak haklarımızdan belli oranda feragat etmeliyiz mantığı dayatıldı. Başka bir anlamda, burada çok özgür yaşıyoruz bundan kaynaklı bu durum yaşandı düşüncesi empoze edilmeye çalışıldı” şeklinde konuştu.
‘ÖZGÜRLÜĞÜMÜZDEN NE KADAR VAZGECERSEK O KADAR GÜVENDE OLURUZ’
“Paris saldırısının ardından ne yapacağını bilemeyen Fransız hükümeti, Batı uygarlığının Magna Carta’dan beri gelen, güce ve devlete karşı bireyin korunması için pek çoğu mücadeleyle kazanılan bazı temel hak ve özgürlüklerin kısıtlamasına gitti” diyen Soysüren, “Başka bir şekilde ifade edersek uzun vadeli mücadeleler sonucunda kazanılan bazı temel hakların güvenlik gerekçesiyle ve hak sahiplerinin ‘rızasıyla’ kısıtlanmasına gidiliyor” diye konuştu.
Daha önce 11 Eylül’den sonra dayatılan bu güvenlikçi mantığı sorgulamak yerine, Paris katliamının ardından ‘haddinden fazla özgür yaşadığımız için mi bu olaylar oldu’ tartışmalarının yaşandığını söyleyen Soysüren, özgürlüklerimizden ne kadar vazgeçersek o kadar çok güvenlik içinde yaşarız mantığı dayatıldığını vurguladı.
‘DEMOKRATİK HAKLAR AÇISINDAN KORKUNÇ BİR DURUM YAŞANIYOR’
Soysüren, “Avrupa’da insan haklarının beşiği olmakla övünen bir ülkede 3 aylık olağanüstü hal ilan ediliyor, bu demokratik haklar ve özgürlükler bakımından korkunç bir durumdur” diyerek şunları kaydetti: “Bunları yapanın Sosyalist bir hükümet olmasını ayrıca değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü olağanüstü hal rejiminde pek çok demokratik hakkın kullanılması polisin insafına bırakılıyor. İnsanların sahip olduğu yargısal güvenceler sınırlanıyor. Özelde polisin ve genelde idarenin işlemlerini denetleme olanakları büyük oranda kısıtlanıyor. İnsanların keyfi bir şekilde gözaltına alınmasının, yabancının ise sınır dışı edilmesinin çok kolay olduğu bir durumdan bahsediyoruz.”
‘SOSYALİST LİDER SAĞ POLİTİKA İLE AYAKTA KALMAYA ÇALIŞIYOR’
Bu yaratılan atmosferin sıradan insanlar tarafından en azından şimdilik kabullenildiğini, Fransa’nın sosyalist hükümetinin ise bundan güç alarak sağın önerdiği güvenlikçi politikaları kolayca hayata geçirdiğini söyleyen Soysüren, katliamın ardından, çıkmazda olan Hollande’ın uzun süredir kaybettiği halk desteğini sağ partilerin yıllardan beridir öne çıkardığı politikaları hayata geçirerek geri kazanmak istediğinin altını çizdi.
Hollande’ın bu durumu bir çıkış kapısı olarak gördüğü anlaşılıyor. Zaten katliam öncesi süreçte de Fransa’daki sosyalistlerin alternatif olarak nitelendirilebilecek politikalar uygulamadığını belirten Soysüren, Hollande’nin başa geldiği süreçteki söylemlerinden artık eser kalmadığını, bugün tamamen sağ bir politikaya sarıldığını söyledi.
Politikacıların kim daha iyi bir şekilde güvenlikçi ve göçmen karşıtı sert politikaları hayata geçirebilir yarışa girdiklerini söyleyen Soysüren, 11 Eylül sonrası yaşananlardan ders çıkarmak yerine yine aynı hata içerisine düşülğünü ve iflas eden politikalardan medet umulduğunu belirtti.
“Paris katliamı Fransa’da yaşanan ekonomik krizden kaynaklı olarak dışa kapanma eğilimlerinin gözlendiği bir sürecin üzerine geldi ve katliam sonrasında bu eğilimleri daha da güçlendi” diyen Soysüren, özellikle göçmenlere düşmanlık temelinde kendini var eden aşırı sağın güçlenmesinin, hatta iktidara gelmesinin yaratabileceği olumsuz sorunlara işaret etti.
‘KATLİAMA VERİLEN CEVAP 11 EYLÜL’Ü HATIRLATIYOR’
Paris katliamı saldırganlarının göçmen kökenli olması ve bazılarının kullandığı güzergâhın, göçmen karşıtı çevreler tarafından kullanıldığını ve medyada çok işlendiğini söyleyen Soysüren, bu sürecin aşırı sağın güçlenmesine hizmet edecek duruma geldiğini belirtti. Soysüren “Paris katliamı toplumda göçmenlere ilişkin korkuları daha da artırdı. Avrupa’da bugüne kadar DAİŞ’in ne olduğu gerçek anlamda tartışılmadı. ‘Uzaklarda bir yerlerdeki’ bu insanlık dışı örgütün birgün Avrupalıları Avrupa’yı da vurabileceğinin pekçok kişi tarafından düşünülmediğini gördük” dedi.
Katliamın ardından özellikle göçmenleri hedef alarak yapılan açıklamaları değerlendiren Soysüren, göçmenlere yönelik sert önlemler alınmasının çözümden çok çözümsüzlük üreteceğini belirtti. Bunların İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki en büyük göçmen ve mülteci dalgasına cevap olamayacağını ifade etti.
‘GÖÇMENLER NE OLACAĞIZ KORKUSU İCERİSİNDE’
Ortaya konan güvenlikçi politikaların Avrupa’da yaşayan pekçok göçmende ne olacağız korkusunu uyandırdığını aktaran Soysüren, “Bu süreçten daha çok etkilenecek olanlar, statüleri en kırılgan olan ve güvenceleri en az olan göçmenler. Bunun ötesinde göçmenlere ilişkin sosyal ve ekonomik planda pekçok kısıtlı hak daha da kısıtlanacak. Avrupa’ya yeni yaşam umuduyla gelen göçmenler, yaşadıkları zorluklar karşısında daha çok dışlanma hissine kapılacak, Göç kaynaklı topluluklarda da bundan dolayı daha çok içe kapanma yaşanması muhtemel” şeklinde konuştu.
Tartışmayı katliamı yapanların göçmen kökenli olmaları üzerinden yürütmek yerine, bu kişilerin ”Avrupalı” olmaları ve katlettikleri kişilerle aynı toplumun parçaları olmalarını unutmadan yürütmek gerekir diyen Soysüren, “Sorulması gereken soru bu insanların ne kadar entegre oldukları değil, acaba hangi politikalar ve toplumsal dinamikler bu tarz sonuçların yaşanmasına katkıda bulundu şeklinde olmalı. Sanki DAİŞ Suriye’den geldi evimizde bize saldırdı algısı yaratılıyor, hâlbuki bu insanlar bu toplumların ‘ürünleri’. Katlettikleri insanlarla aynı mekanları paylaşan insanlardı. Nasıl oldu da bu insanlar bu hale geldi, sorusuna yanıt aramak önemli. Ayrıca Avrupa’dan DAİŞ’e katılımların hepsinin göçmen kökenli olmadığını hatırlatmak gerekiyor. İçlerinde Avrupalı kökenliler de var; bu durum üzerine iyi düşünülmeli. Avrupa’daki toplumsal süreçler sağlıklı bir şekilde ilerlemiş olsaydı, gerçekten DAİŞ gibi insanlık dışı bir terörist örgüt bu insanları katliam yaptıracak şekilde etkileyebilir miydi?”
Yaşananlarda Avrupa’daki sol politikanın inandırıcılığını yitirmiş olmasının da etkisinin olduğunu söyleyen Soysüren, “Boşlukta ve kendini ifade etmeye çalışıp da kendilerine yer bulamayan gençlerin bazıları hayatlarına anlam katmak için, DAİŞ gibi korkunç bir terör örgütüne katılıyor. Avrupa’da, batı uygarlığının merkezinde, sınırlı sayıda da olsa birilerinin bu örgüte katılması, sorgulanması ve üzerine düşünülmesi gereken önemli bir noktadır. Neoliberal ve dışlayıcı göçmen politikalarına rağmen, Avrupa’da kendilerini ifade edebilecekleri bir sol politikanın olmaması burada önemli bir etken olarak hesaba katılmalıdır. DAİŞ içinde bulundukları toplumlarda kendine yer bulamayan, kendilerini ifade edecek kanallar bulumayan pekçok genç için bir kaçış alanı haline gelebiliyor” dedi.
Soysüren, “Daha önceleri gençler bir ütopya uğruna birçok yerde yapılan sosyalist ve ulusal mücadelelere katılıyordu. Bugün ise DAİŞ gibi bir yapıya katılmalarında dünyanın birçok merkezinde gerileyen sol ve sosyalist politikanın etkisinin önemli olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu. Bazı medya organlarının yaptığı İslam karşıtlığını öne çıkaran ve Paris katliamını yapanların hayatlarını didikleyen yayınların istemeden de DAİŞ’i bazı gençlerim gözümde çekici hale getiriyor” diyen Soysüren, Avrupa’dan Kobanê veya Rojava’ya da gidip savaşanlar olduğunu da unutmamak gerektiğini belirtti.
Yarın: Avrupa ve Türkiye’nin göçmen politikası, AB tarafından Türkiye’ye aktarılan 3 Milyar Euro ile ne amaçlanıyor, tüm bunlar yaşanırken göçmenler hangi şartlarda yaşıyor.