STÖ'ler insan hakları ihlallerini ve tecridi protesto etti

Amed'deki STÖ'ler, insan hakları ihlalleri ve demokrasi sorununun en büyük halkasının Kürt sorunu olduğunu belirtti, İmralı tecridini kınadı.

İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Amed Barosu ve Tabip Odası, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ve Demokrasi Haftası dolayısıyla ortak açıklama yaptı. Koşuyolu Parkı'nda bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde yapılan eylemde İHD Amed Şube Başkanı Av. Abdullah Zeytun, Amed Barosu Başkanı Av. Nahit Eren, TİHV İl Temsilcisi Av. Murat Aba ve Tabip Odası Başkanı Elif Turan yer aldı. HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanları Gülistan Atasoy ve Zeyyat Ceylan ile Barış Anneleri Meclisi üyeleri de açıklamaya destek verdi. Hazırlanan “İnsan Haklarıyla İnsandır” başlıklı açıklamayı Abdullah Zeytun okudu.

'SORUNLARIN EN BÜYÜK HALKASI KÜRT SORUNUDUR'

Zeytun, “Son 6 yılı kapsayan silahlı çatışma ortamında tablo çok ağır hak ihlalleri içermektedir. Bu ağır hak ihlalleri gerçeği karşısında çözüm, yeniden bir barış sürecinin inşasıdır. Bu vesile ile insan hakları savunucuları olarak Kürt sorununun gerçek bir çatışma çözümü eksenli, demokratik müzakere ve diyalog mekanizmaları ile çözülmesi yönündeki çabamızda ısrar ediyor, barış hakkını savunmaya devam ediyoruz. Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununun en büyük halkası olan Kürt meselesi geniş katılımlı, toplumsal uzlaşı ve barış arzusuna dayanan bir çözüm sağlanmalı ve toplumun barış hakkı sağlanmalıdır. Kürt meselesi, yalnızca Kürt halkının haklarının tanınması ve özgürlüklerinin korunmasının yanı sıra; Türkiye’deki tüm insanların doğrudan veya dolaylı sosyopolitik, kültürel, ekonomik ve birçok diğer temel hakkını da etkilemektedir. Bu sebeple toplumun tüm kesimleri tarafından da sahiplenilmeli, hak ve özgürlükleri tanıyan, adalet temelli yeni bir toplumsal sözleşme kurulmalıdır” dedi.

Fiili olarak devam ettirilen OHAL uygulamalarının etkileri ve ağır sonuçlarının toplumsal hayatta derinlemesine hissedildiğini dile getiren Zeytun, temel hak ve özgürlüklerin iktidarın otoriter politikaları ve siyasi vesayet altına girmiş yargının kararlarıyla adeta yok edilmeye çalışıldığını belirtti. Şiddet ve baskıya dayalı yöntemler ve politikalar uygulandıkça birçok alanda ihlallerin arttığının gözlemlendiğini söyleyen Zeytun, muhalif kesimlere yönelik, Kürt siyasetçi ve hak savunucularına yönelik baskı politikalarının hız kesmeden devam ettiğinin altını çizdi.

HASTA TUTSAKLAR

“Sağlık hakkı”nın ise en temel hak olan yaşama hakkının güvencesi olduğunu belirten Zeytıun, cezaevlerindeki en az 604’ü ağır olmak üzere 1605 hasta tutsağın bu haktan yoksun bırakıldığına işaret etti. Zeytun, “Hasta mahpusların nitelikli sağlık hizmetine erişim hakları devlet tarafında ihlal edilmekte ve hapishane süreci mahpuslar açısından sürekli bir işkenceye dönmektedir. Hasta mahpuslar hapishaneye konulma gerekçeleri ve yargılandıkları kanun maddelerine bakılmaksızın derhal serbest bırakılmalı; tedavileri bir an önce gerçekleştirilmelidir. Son günlerde kamuoyuna yansıdığı üzere, sağlık durumu endişe verici seviyeye gelen Kandıra Kadın Kapalı Hapishanesi’nde kalan Aysel Tuğluk şahsında tüm hasta mahpusların serbest bırakılarak tedavilerinin gerçekleştirilmesini talep ediyoruz” dedi.

İMRALI TECRİDİ

 Açıklamada, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ve İmralı'daki 3 siyasi tutsağa yönelik tecride de tepki gösterildi. Hapishanelerde tecrit başta olmak üzere meydana gelen kategorik hak ihlallerinin BM Mandela Kuralarına, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na aykırı olduğunun altını çizen Zeytun, şunları söyledi: “Hapishanelerde kişiye özgü uygulamaların, insan hakları anlayışı ve insancıl hukukla bağdaşmayan bir durum olduğunu, tecrit ve izolasyonun ulusal ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu belirterek bir an önce yasal olmayan bu uygulamaya son verilmeli, gerek avukat gerekse aile görüşleri yaptırılmalıdır. Artarak devam eden hapishanelerdeki hak ihlalleri 2021 yılı başında çıkarılan yönetmelikle ve idari uygulamalar neticesinde artış gösteren başta sürgünler ve işkence olmak üzere, pek çok konuda meydana gelmektedir. Çıkarılan yönetmeliklerle ile süregelen infazdaki adaletsizlik derinleştirilmiş, idari gözlem kurulu raporuna istinaden cezasının infazını tamamlamış mahpuslar keyfi idari kararları ile cezaevinde tutulmaya devam edilmektedir. Bu durumun anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğunu kişi özgürlüğü ve güvenliğe hakkının ağır ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz. Hakların eşit ve ayrımsız bir şekilde yerine getirilme sorumluluğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.”

Zeytun, gözaltında zorla kaybedilmeler ve faili meçhul cinayet vakaları gibi insanlığa karşı suçlar yönünden de geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma gerçekleşmediğini de ekledi.

MUHALİFLERE YÖNELİK SALDIRILAR

Adil yargılanma hakkının ise aleyhe kanunların geriye yürümemesi, işkence yasağı gibi temel insan haklarının birçoğunun ceza yargısı alanında kaldığını dile getiren Zeytun, şöyle devam etti: “Günümüz Türkiye’sinde bunlar muhalifleri baskılamak için bir araç haline getirilmiştir. AİHM’in Demirtaş ve Kavala kararlarının gereği halen de uygulanmamıştır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Aralık 2021 tarihinde açıkladığı Türkiye ile ilgili karar ve tavsiyeleri mutlaka uygulanmalıdır. Hukukun üstünlüğünü esas alan, insanlık onurunun öncelediği genel bir adil yargı mekanizması işletilmelidir.

Kürt meselesinin legal siyaset bağlamındaki temel muhataplarından Halkların Demokratik Partisi (HDP) üzerindeki siyasi ve yargısal baskılar kaldırılmalı, siyasi faaliyette bulunma ve örgütlenme hakkının gereği olarak, HDP çatısında siyaset yaptığı için hapsedilen tüm kişiler serbest bırakılmalıdır. Özellikle Anayasa Mahkemesinin adeta Demokles’in kılıcı gibi her an kapatma kararı vereceği izleniminin giderilmesi adına mevcut kapatma davası reddedilmelidir. İnsanların kendilerini özgür hissetmedikleri bir ülkede siyasetin, halk iradesinin ülke yönetimine yansıma işlevinden uzaklaşarak bir grubun başka grupları yıldırmaya dönüşeceği açıktır, nitekim öyle de olmuştur. Bu sebeple HDP’nin siyaset alanının genişletilmesi yalnızca parti mensupları veya oy verenleri değil, aynı zamanda tüm vatandaşların siyasete katılma, yönetimde söz sahibi olma gibi temel demokratik ilkelerin gereğidir.”

ANA DİL HAKKI

Açıklamanın devamında “Dil Hakkı’nın temel bir insan hakkı olduğunu belirterek, insanların doğdukları veya sonradan edinmiş olsalar bile önceki nesillerden miras kalan dillerine sahip çıkması, onları yaşatması ve hayatın her alanında kullanması haklarının engellenemeyeceğini söyleyen Zeytun, çocukların eğitim hakkından tam olarak yararlanması için ana dili temelli çok dilli eğitime geçilmesi gerektiğini kaydetti.

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Zeytun, son yıllarda etkisini artıran ekonomik kriz üzerinde de durdu. Krizin kişiler açısından en temel ihtiyaçların bile karşılanamayacağı bir seviyeye gelip barınma, beslenme, sağlığa erişimin insani koşulların altına düştüğünü ifade eden Zeytun, bu kötü gidişatın yanlış ekonomi politikaları sebebiyle artarak devam ettiğine işaret etti. Zeytun, “Devletin acilen makul, bilimsel, şeffaf ve ekonomi ilkelerine dayanan bir çözüm paketi ile bu ekonomik bunalımdan insanları koruması ve refah düzeyini insani koşullara çıkarması gerekmektedir” diye konuştu.

Türkiye’de yaşanan ihlallerin bir basın açıklamasına sığdırılamayacak kadar geniş bir yelpazede cereyan ettiğini söyleyen Zeytun, sözlerini şöyle noktalandırdı: "Çünkü ihlaller yaygın ve sistematik bir hal almış durumdadır ve önlemeye yönelik siyasi bir irade görülmemektedir. Sonuç olarak diyoruz ki: Her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan BM Evrensel Beyannamesine taraf ülkelerin, yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyor, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunarak özgürlüklerle dolu, insan onuruna uygun bir yaşam temenni ediyoruz."