Stockholm'de Êzidîler konulu panel
İsveç'in başkenti Stockholm'de Avrupa Binası'nda düzenlenen bir panelde Ortadoğu'da yaşayan Êzidîlerin yaşam koşulları ve karşı karşıya kaldıkları tehlikeler tartışıldı.
İsveç'in başkenti Stockholm'de Avrupa Binası'nda düzenlenen bir panelde Ortadoğu'da yaşayan Êzidîlerin yaşam koşulları ve karşı karşıya kaldıkları tehlikeler tartışıldı.
Avrupa Birliği'nin örgütlediği panele Hıristiyan Demokrat Parti Avrupa Parlamenteri Lars Adaktusson, Sosyal Demokrat İşçi Partisi Avrupa Parlamenteri Jytte Guteland, Kadından Kadına adlı kadın örgütünün Genel Sekreteri Lena Ag, Liberal Kadınlar Başkanı Gülan Avcı, Gazeteci Nuri Kino ve Gazeteci Joakim Medin konuşmacı olarak katıldı.
Êzidî kadınları Nadia Murad ve Lamiya Başar'a Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü verilmesi dolayısıyla düzenlenen ”İslam Devleti'nde tutsaklıktan Sakharov Ödülü'ne” temalı panel iki bölüm halinde yapıldı.
ŞENGAL KATLİAMI'NIn DUYURULMAMASI GAZETECİLİĞİN BİR BAŞARISIZLIĞI
Nuri Kino, Lena Ag ve Joakim Medin'in yer aldığı panelin ilk bölümünde Kino, Êzidîlerin Şengal'de katliama uğrayana kadar dünya kamuoyunun gündemine gelmemelerini gazeteciliğin bir başarısızlığı olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Kamuoyu ve gazetecilerde Êzidîlerin “şeytana taptıkları” ve bu nedenle de bölgede yaşayan Sunni Müslümanları tahrik ettikleri yanlış kanısının olduğunu söyleyen Kino, “Êzidîler şeytana tapmıyorlar ve o topraklarda binlerce yıldır yaşıyorlar. Êzidîlik batıda İslam ve Hristiyanlığın bir karışımı olarak görülüyor ama bu anlayış doğru değil. Êzidîlik Hıristiyanlık ve İslamiyet’ten çok daha önce vardı” şeklinde konuştu.
Irak'ın Şengal bölgesinde yaşayan Êzidîlerin iktidarlardan bağımsız olarak her zaman üçüncü sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulduklarını ve DAİŞ çetelerinin saldırılarından sonra Êzidî ve bölgede yaşayan diğer azınlık halkların topraklarını terk ederek ilticacı konumuna düştüklerini söyledi.
ÖDÜL ÖNEMLİ AMA ADALETİN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN YETERSİZ
Êzidî kadınlarına Sakharov Ödülü verilmesini önemli ancak adaletin gerçekleşmesi için yetersiz bulduğunu söyleyen Kino, “En önemlisi halkı katleden, kadınları köle gibi kullanan bu çetelerin yargı karşısına çıkarılıp cezalandırılmalarıdır” dedi.
Lena Ag, Ortadoğu'da ataerkil değer yargılarının hakim olduğunu ve kadınların erkeklerin ve sistemin baskısı altında bulunduğunu söyledikten sonra DAİŞ çeteleri tarafından kaçırılan ve daha sonra serbest kalan kadınlara Êzidî din insanlarının sahip çıkmasını çok olumlu bulduğunu söyledi.
Avrupa Birliği'nin DAİŞ çetelerinden kurtulduktan sonra yaşadıklarını anlatan Nadia Murad ve Lamiya Başar'a Sakharov Ödülü'nü vermesini patriyarkal sisteme ve DAİŞ çetelerine karşı kadınlara bir destek olduğu değerlendirmesini yaptı.
YPG/YPJ 50 BİN ÊZİDÎYİ KURTARDI
Şengal'deki katliam sırasında bölgede bulunan Gazeteci Joakim Medin, DAİŞ çetelerinin Şengal'e girdikten sonra binlerce kişiyi katlettiklerini ve katliamdan kurtulmayı başaranların dağa sığındığını ve bir kaç gün sonra YPG/YPJ'nin açtığı koridor sayesinde 50 bin civarında Êzidînin Suriye'ye geçtiğini söyledi.
DAİŞ saldırısından önce Kuzey Irak'ta Êzidî ve Hıristiyan halklara yönelik bir etnik temizlik sürmesine rağmen dış dünyanın olanlara kayıtsız kaldığını söyleyen Medin, kendisi ve bölgede bulunan diğer gazetecilerin gönderdiği haberlere medyanın yer vermediğini ve böylelikle olanların dünya kamuoyu tarafından bilinmesinin engellendiğini dile getirdi.
'DAİŞ ÊZİDÎ ÇOCUKLARI KALKAN OLARAK KULLANIYOR’
Panelin ikinci bölümünde, Hıristiyan Demokrat Parti Avrupa Parlamenteri Lars Adaktusson, bölgede ortaya çıkan DAİŞ ve benzeri Cihatçı yapılanmaların ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin bir sonucu olduğu değerlendirmesini yaptıktan sonra şunları kaydetti.
“Irak işgali oldukça yanlıştı ama işgalden önce Êzidîlerin koruma altında oldukları da söylenemez. Cihatçılar Êzidî ve Asuri-Süryanileri yok etmek ve ortadan kaldırmak istediler. Pek çok kişinin Arap Baharı, benim utanç baharı olarak adlandırdığım gelişmeler sırasında özellikle kadınların durumu kötüleşti. Bu gün kaçırılan kadınlardan 3 bin 500'i hala IŞİD'ın elinde tutsak. IŞİD Êzidî çocukları kendilerine karşı savaşan güçlere karşı kalkan olarak kullanıyor. “
Avrupa Parlamentosu'nun bölgede yaşayan Êzidî ve diğer Hıristiyan halklara yönelik saldırıları göz önüne alarak korunmaları için güvenli bölge oluşturulması kararı aldığını ve bu yılın şubat ayında da Êzidîlere yönelik bir soykırım yapıldığını kabul ettiğini söyledi.
Avrupa Parlamentosu'nun tarihinde ilk kez devam eden bir soykırımı kabul ettiğine dikkat çeken Adaktusson, “Bu hem baskı altındaki Êzidî ve Hıristiyanlara yapılanların kabulü ve hem de haklarının korunacağına dair güçlü bir sinyaldir” dedi.
ÖZERK BÖLGE OLMALI
Avrupa'nın bölgede yaşayan Êzidî ve diğer azınlık halklara yardım etmesinin oldukça önemli olduğunu belirttikten sonra da “Bu halkların kendi kendilerini savunabilmeleri oldukça önemli. Ama aynı zamanda bu halkların yaşadığı bölge ve Ninova özerk bölge olmalı. Iran Anayasasına göre nasıl Kürt Bölgesel Yönetimi varsa bu halklar için de aynı hak tanınmalı. Ben Asuri-Süryani ve Êzidî yöneticileriyle konuştuğumda bunun güvenliklerini sağlayacak tek çözüm olduğunu söylüyorlar. Ancak bu sağlanırsa yüzyıllardır yaşadıkları topraklara dönebilirler” ifadelerini kullandı.
Gülan Avcı, Irak'ta Sunni ve Şiiler arasında uzlaşmanın sağlanması için girişimler yapılırken Êzidî ve Süryanilerin unutulduklarını belirtti ve günümüzde Êzidî ve Süryanilere yapılan etnik temizliğe karşı politikalar geliştirilmesinin önemine değindi.
AVRUPA PARLAMENTOSU TÜRKİYE'YE ÇOK AÇIK TUTUM ALDI
Bir dönem DAİŞ çetelerinin sınırlarından geçmesine göz yuman Türkiye'nin şimdi Suriye'ye girerek Kürtlerin kazanımlarını yok etme girişimine karşı bölgede barışın sağlanması için Avrupa Birliği'nin tek ağızdan tutum alması gerektiğini söylemesi üzerine Adaktusson şunları söyledi:
“Biz bu hafta Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin dondurulması kararını aldık. Ülkede çok ağır insan hakları, tutuklamalar yaşanıyor. Bir ülkeyle müzakere şansı olmadığında doğal olarak gelişmeler farklı yönde oluyor. Avrupa Parlamentosu Türkiye'de süren insan haklarına bu biçimde çok açık bir tutum aldı.”