Stockholm Sosyalist Forum'da Türkiye ve demokratik özerklik tartışıldı

Her yıl Stockholm'de düzenlenen Sosyalist Forum'da bu yıl ırkçılık, yabancı düşmanlığı, işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı sorunların yanı sıra Türkiye ve Kürdistan'daki gelişmeler ve demokratik özerklik de tartışıldı.

Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AvEG-Kon) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Kongresi Avrupa Koordinasyon Üyesi Baki Selçuk, Türkiye AKP rejiminin işçi, emekçi, Kürt ve azınlıklara yönelik baskı ve saldırılarını ele alan bir konferans verirken, Göteborg Üniversitesi'nde Kürt Özgürlük Hareketi üzerinde doktorasını yapan Norveçli Minoo Koefoed, demokratik özerkliği konu alan bir seminer verdi.

‘KUZEY KÜRDİSTAN'DA DEMOKRATİK ÖZERKLİK’ İSVEÇÇEYE ÇEVRİLDİ

Sosyalist Forum'da ayrıca Alman aktivist gurubu Tatort Kurdistan'ın yazdığı ve İsveçceye çevrilen “Kuzey Kürdistan'da demokratik özerklik” kitabının tanıtımı yapıldı. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan kitabın çevirisini Rojava Komiteleri, basımı da Heval Yayınevi yaptı.

Bakur Komitesi'nin düzenlediği konferans, dün yaşamını yitiren Küba Devriminin lideri Fidel Castro ve devrim şehitleri için düzenlenen bir dakikalık saygı duruşuyla başladı.

AvEG-Kon Eşbaşkanı Baki Selçuk, 26 Kasım'ın Avrupa Birliği'nin PKK'yi terör örgütleri listesine almasının yıldönümü olduğunu hatırlatarak ve PKK'yi kriminalize etmeye yönelik bu kararı kınadığını söyleyerek konuşmasına başladı.

7 Haziran 2015 yılında yapılan seçimlerde Kürtler ve diğer azınlık haklarla birlikte, sosyalist grupların oluşturduğu HDP'nin büyük başarı elde ederek 80 sandalye kazandığını, ancak halkın iradesini hiçe sayan Recep Tayyip Erdoğan'ın koalisyon hükümetinin kurulmasını engelleyerek milliyetçi ve şoven çevrelerin oylarını alabilmek için Kürt Halkına yönelik savaşı başlattığını söyledi.

ERDOĞAN'IN HEDEFİ HDP'Yİ ORTADAN KALDIRMAK

Erdoğan'ın Anayasaya uymayıp tüm yetkileri kendinde topladığını ve yasaları değiştirerek fiili durumu meşrulaştırmaya çalıştığını söyleyen Selçuk, Erdoğan'ın asıl hedefinin Türkiye'de AKP Hükümeti'ne karşı kararlı bir mücadele eden tek muhalefet partisi HDP'yi ortadan kaldırmak olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Türk devletinin aynı zamanda Kürt Halkının demokratik özerklik talebini bastırmak için tank ve toplarıyla saldırarak Kürdistan'ın ilçelerini yakıp yıktığını ve yüzlerce Kürt gencini ve sivili katlettiğini söyledi.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan'ın eski ortağı Fethullah Gülen taraftarlarını etkisizleştirme bahanesiyle demokratik hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldırdığını, Kürt Özgürlük Hareketi, sosyalist ve aydınlara yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığına dikkat çeken Selçuk, olağan üstü hal uygulamalarını şu cümlelerle dile getirdi.

OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKSUZLUK DÖNEMİDİR

“Bu olağanüstü hal başka ülkelerdekilere benzemiyor. Anayasa ve yasaların ortadan kaldırıldığı, Erdoğan'ın talimatlarının Kanun Hükmünde Kararname adı altında uygulandığı bir hukuksuzluk dönemidir. 35 gazete, 15 dergi, 18 televizyon, 3 haber ajansı, 29 yayınevi ve 23 radyo kanalı kapatıldı. Şu anda 142 gazeteci ve yazar tutuklu. 2 bin 500 gazeteci işsiz kaldı. Yüzlerce gazetecinin basın kartı iptal edildi ve gazetecilik yapmaları yasaklandı. Özgürlük, barış ve Kürt Halkının mücadelesinden bahseden tüm medya kuruluşları kapatıldı.”

TÜRKİYE'DEKİ FAŞİZM HİTLER'İN METODLARINI KULLANIYOR

Türkiye'de dernekleri, medyayı kapatan bir faşizmin geliştiğine ve kurumsallaştırdığına ve ülke dışında da başka ülkelerin toraklarını işgal ederek yayılmacı bir politika izlediğine dikkat çeken Selçuk, “Bu faşizm kendini Hitler ile kıyaslayan ve Hitler'le aynı metotları kullanan bir faşizmdir. Eğer bu faşizmi durduramazsak sadece Türkiye ve Ortadoğu halkları için değil tüm dünya halkları için bir tehlike haline gelecektir” şeklinde konuştu.

Türkiye'de gelişen faşizme karşı hem ülkede hem de Avrupa'da bir direniş olduğunu ve bu nedenle tüm muhalif kesimleri bir araya getiren platformlar oluşturdukları ve bunun merkezinde de HDP'nin bulunduğunu söyledi.

Tüm baskı ve saldırılara rağmen Türkiye ve Kürdistan'da faşizme karşı gösterilen direnişin umut verdiğini söyleyen Selçuk, diasporada bu mücadeleye destek vermek için HDK'yi örgütlediklerini ve Avrupa'daki sosyalist ve ilerici çevrelerden de dayanışma beklediklerini dile getirdi.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK BASKI VE ASİMİLASYON POLİTİKASININ ALTERNATİFİ

Göteborg Üniversitesi'nde doktorasını yapan Minoo Koefoed de, Kuzey Kürdistan'daki demokratik özerkliği konu alan bir seminer verdi.

Demokratik özerkliği yerinde görmek ve araştırmak için Kuzey Kürdistan'da 10 ay kaldığını ve bu süre zarfında DBP, sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve halkla görüşmeler yaptığını söyledi.

Kürdistan'da Kürt halkı üzerindeki baskı ve saldırıların artmasından dolayı durumun oldukça değişken olduğunu ve olanlardan tüm kurum, kuruluş ve halkın etkilendiği gibi demokratik özerkliğin de etkilendiğinin göz önüne alınması gerektiğini belirtti.

Kuzey Kürdistan'daki demokratik özerkliğin Türk devletinin baskı ve saldırılarına, asimilasyon politikasına karşı Kürt halkının geliştirdiği bir cevap ve alternatif olduğu değerlendirmesini yaptı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra kurulan Türk devletinin ilk anayasasında Kürtlerin varlıklarının ve kimliklerinin reddedildiğini, Kürtlere dağlı Türkler denildiğini ve Kürtçenin Türkçenin bir lehçesi olduğunun iddia edildiğini söyleyen Koefoed, Kürt partilerinin kurulmasının yasaklandığını ve Kürtlerin ana dillerinde eğitim hakkının tanınmadığını söyledi.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK UYGULAMASI BAŞARILI

Demokratik Konfederalizm'in tüm bu baskı ve saldırılara karşı Kürtlerin haklarını korumak için bir alternatif olduğunu söyleyen Koefoed, Kürt Halkının demokratik özerkliği gerçekleştirmek için aşağıdan yukarıya doğru kendi kurum ve kuruluşlarını oluşturduğunu belirtti. Halkın en alttan başlayarak oluşturdukları demokratik örgütlenmelerde halkın veya oluşturulan yönetimlerin tartışarak kararları kendilerinin verdiklerini, anlaşmazlık durumunda sorunun üst kurumlarda iletildiğini söyledi.

Sivil toplum örgütlenmelerinin çalışmaları ve işleyişi hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunan Koefoed, Kuzey Kürdistan'da kültürel, toplumsal ve siyasi olarak çalışma yürüten kurumların çok başarılı oldukları ancak ekonomik örgütlenmede zayıf kaldıkları değerlendirmesini yaptı.

Demokratik özerkliğin yeni bir deneyim olmasına rağmen oldukça başarılı olduğunu ancak devletin belediye yöneticilerini tutuklayarak, Kürtçe eğitim veren okulları kapatarak ve sivil toplum örgütlerinin kapılarına mühür vurarak çalışmaları engellemeye çalıştığına dikkat çekti.