Suriye yeniden nasıl var olabilir?

Çok açık ki, Demokratik Suriye Birliğini isteyen Efrîn direnişi gerçek anlamda Suriye’nin varlığını ve geleceğini istemekte ve onun mücadelesini vermektedir.

TC devletinin 20 Ocak’ta başlattığı Efrîn’i işgal saldırısı Suriye’nin geleceğinin ne olacağı sorusunu iyice gündeme getirmiş bulunuyor. Gerçi bu soru 2011 yılında iç çatışmaların ilk başlatıldığı andan itibaren gündeme gelmişti. Önce ÖSO’nun, daha sonra ise DAİŞ’in sağladığı bazı başarılara bakarak çeşitli gözlemciler “Suriye’nin artık parçalandığı ve birleşemeyeceği” kanaatine varmıştı. Fakat içlerinde yabancı ögeleri çok bulundursalar ve tamamen dış teşvik ve destekle hareket etseler de, söz konusu örgütler yine de yerli olarak görülüyordu. Bir de baştan itibaren Suriye devleti olan Esad Yönetimi bu güçlere karşı hiç tereddüt etmeden savaş başlatmıştı. Bütün bunlar, amansız iç savaşa ve parçalanmaya karşı yine de birlik etkenleri olarak değerlendiriliyorlardı.

TC devletinin işgal saldırısına gelince, kuşkusuz bu durum ilk olarak Efrîn’i işgal saldırısı ile başlamıyor. TC devleti daha önce de Cerablus ve Bab’ı işgal etti. Yine İdlib’e askeri güç göndererek ve kendine bağlı çeteleri yerleştirerek bu alanı da hemen hemen işgal eder hale geldi. Bu açıdan Türk ordusunun Suriye sınırını aşarak yeni topraklar işgal etmesi Efrîn’i işgal saldırısı ile başlamıyor. Fakat Cerablus ve Bab işgali ile Efrîn’in işgali arasında çok ciddi farklılıklar bulunuyor. Kısaca Cerablus ve Bab işgalleri göstermelik de olsa yine de DAİŞ’e karşı yapılmıştı. Ayrıca AKP Hükümeti söz konusu işgalleri YPG’nin Akdeniz’e ilerlemesini engellemek için yaptığını belirtiyordu. Buralar sınırlı birer toprak parçaları idi ki, kendi başlarına fazla anlam ifade etmiyorlardı. Ciddi bir tutum olmasa da, Esad Yönetimi Halep’ten Kuzey’e ilerleyerek TC’nin önünü kesme eğiliminde olduğunu ortaya koymuştu.

Şimdi 20 Ocak’ta başlatılan Efrîn’i işgal girişimi tüm bu bakımlardan farklılıklar arz etmektedir. Efrîn işgalinde TC ordusu DAİŞ’e karşı değil, Efrîn halkına karşı saldırı yürütmektedir. Efrîn’deki Kürt, Türkmen, Arap halklarını sürerek, Efrîn’e kendi çetelerini yerleştirmek istemektedir. Efrîn’i işgal edip Cerablus, Bab ve İdlib ile birleştirerek, adeta üzerinde yeni devletçik kuracak düzeyde bir toprak parçası elde etmeye çalışmaktadır. Ve iyice açığa çıkmış bulunuyor ki, bunu Rusya, İran ve Esad Yönetimi ile aldığı ortak karar sonucunda yapmaktadır. ABD ile AB devletlerinin ise bu işgal planını onaylamış oldukları görülmektedir. Yani bu işgal girişimi, “Ben Suriye devletiyim” diyen Esad Yönetimi de dahil, tüm bölgesel ve küresel güçlerin desteği ve katılımı ile olmaktadır.

Tayyip Erdoğan Yönetiminin Efrîn’i işgal saldırısı için öne sürdüğü tek gerekçe “Teröre karşı mücadele” olmaktadır. TC Devletinin bekasının Efrîn’den tehdit edildiği yalanı öne sürülmektedir. Söz konusu gerekçe ile nüfusu 8 yüz bin olduğu söylenen Efrîn toplumu tank, top, kobra ve uçak saldırıları ile evinden, köyünden, yerinden sürülmeye çalışılmaktadır. Ve bütün bunlar, 2018 yılında tüm dünyanın ve insanlığın gözü önünde yapılmaktadır. Söylenenlerin gerçeği ifade etmediği ve yalan olduğu biline biline mevcut devlet sistemlerinden hiçbir ses çıkmamaktadır. Adeta başlarını öne eğmiş, söz konusu işgal girişiminin ne zaman gerçekleşeceğini beklemektedirler. Bir şeyler söylemek için ağzını açanlar ise “TC’nin kendini savunma hakkı vardır” demektedir. Peki Efrîn halkının topraklarında yaşama ve kendini savunma hakkı yok mudur?

TC’nin 20 Ocak’ta başlattığı Efrîn’i işgal saldırıları 35 günü aşmış bulunmaktadır. Efrîn halkı faşist Türk ordusunun işgalci saldırılarına karşı 35 gündür gerçekten de tarihin en büyük varlık ve özgürlük direnişini yürütmektedir. Çağın direnişi olarak gerçekten de büyük kahramanlık destanları yazmaktadır. Efrîn halkının direnişi sadece kendi varlığı ve özgürlüğü için değildir; aynı zamanda yüzyıllık faşizme karşı geliştirilen bir direniş olarak, tüm Türkiye ve Ortadoğu halklarının faşizmden kurtuluşu, insanlığın özgürlüğe ve demokrasiye yürüyüşü için yapılmaktadır. Yani bütün zorluğu ve acıyı Efrîn halkı çekerek insanlığı faşizm belasından kurtarmak istemektedir. Böylesi bir direniş sadece kutsanır ve selamlanır. Bu tarihi kutsal direnişi yürütenlerin sadece önünde eğilinir ve ayaklarından öpülür!

Hak, adalet ve demokrasi karşıtı olan Efrîn’i işgal saldırısı karşısında tüm devletlerin mevcut tutumu son tahlilde yine de anlaşılabilir ve çıkarları gereği böyle yapıyorlar denebilir. Ancak “Ben Suriye devletiyim” diyen Esad Yönetiminin mevcut tutumunu ifade ve izah edebilecek hiçbir kavram yoktur. Türk ordusu sınırı geçip “Topraklarım” dediği coğrafyayı işgal ederken, Esad Yönetimi tamamen susmakta ve adeta başını kuma sokmuş durmaktadır. Peki bu yönetim nasıl devlet olacaktır? Peki bu yönetim yarın Efrîn ve tüm Suriye halklarına “Beni dinleyin” diye nasıl diyecektir? Efrîn halkı kahramanca direnirken ona destek çıkmayan bir yönetim, yarın kendinin devlet olduğunu nasıl söyleyecektir?

Evet YPG, YPJ ve QSD güçlerine karşı öfkeli olunabilir; TC devleti ile çeşitli çıkar ilişkisi içine girilebilir. Ancak bunların hiç birisi TC ordusunun Efrîn’i işgaline karşı seyirci kalmayı ve hatta destek vermeyi gerektirmez ve de haklı çıkarmaz. Çok açık ki, Rusya, İran ve Esad Yönetiminin mevcut politikalarından yararlanarak TC devleti Efrîn’i işgal etmek ve burayı Cerablus, Bab ve İdlib ile birleştirerek burada Kıbrıs gibi kendine bağlı bir devlet kurmak istemektedir. TC devletinin Efrîn işgalinin hedefi kesinlikle budur. Eğer Efrîn’i işgal etmeyi başarırsa, ondan sonra başka bir güç tarafından zorla çıkartılmadıkça kesinlikle oradan çıkmayacaktır. Bu da Suriye’nin en az üç parça olmak üzere parçalanması ve artık mevcut Suriye’nin yok olup tarihe karışması olacaktır. Tayyip Erdoğan Yönetimi Suriye’yi parçalayıp yok etmek istemektedir. Bu anlaşılabilir bir durumdur, ancak “Ben Suriye devletiyim” diyen bir yönetimin buna destek vermesi anlaşılır bir durum elbette değildir. Herhalde tarihte böyle bir durumun başka örneği yoktur.

Peki Suriye’nin yeniden var oluşu nasıl sağlanacaktır? Çok açık ki, bunun iki temel yolu vardır. Birincisi TC’nin Efrîn’i işgal girişiminin önlenmesi ve yenilgiye uğratılmasıdır. TC’nin Efrîn’i işgal saldırısı başarıya ulaşırsa, o zaman Suriye kesinlikle yok olmuş demektir. İkincisi ise, Suriye’nin ulus-devlet milliyetçiliğini aşarak kesinlikle demokratikleşmesi gerekir. Ancak tüm halkların ve kimliklerin kendilerini özgürce örgütleyebildikleri demokratik özerklik sistemi ile Suriye’nin birliği ve dolayısıyla varlığı korunabilir. Yani Suriye eskisi gibi var olamaz, artık ancak Demokratik Suriye olarak var olabilir. 

Çok açık ki, Demokratik Suriye Birliğini isteyen Efrîn direnişi gerçek anlamda Suriye’nin varlığını ve geleceğini istemekte ve onun mücadelesini vermektedir. Tüm Kürt halkının ve demokratik güçlerin desteği de bunun içindir. Demek ki TC işgaline karşı Efrîn’i savunan tüm güçler, demokrasi ve birlik temelinde Suriye’nin geleceğini isteyen ve savunan güçler olmaktadır. Son zamanlarda Esad Yönetiminin de bazı kuvvetlerini Efrîn savunması için gönderdiğine dair haberler basında çıkmaktadır. Çok yavaş ve utangaçça söylenip yazıldığı için ne kadar doğru olduğunu bilemediğimiz bu haberler eğer doğruysa, bu ancak Esad Yönetiminin olması gerekene doğru adım atmaya başladığı anlamına gelir. Ancak bunu böyle yavaş ve utangaçça yapmanın bir anlamı yoktur. Eğer Esad Yönetimi kendi varlığını korumak ve Suriye’nin geleceğini sağlamak istiyorsa, bunu ancak TC saldırılarına karşı Efrîn’i savunarak yapabilir. Başka da bir yol yoktur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika