Taraf Gazetesinin kurucuları Ahmet Altan ve Yasemin Çongar, yazarlardan Murat Belge, Neşe Düzel geçtiðimiz gün istifa ettiler. Daha önce de 1 Mayıs 1977 katliamı ile ilgili tartışma nedeniyle bir grup yazar gazeteden ayrılmıştı. Bu son ayrılıkla birlikte Taraf Gazetesi, gelecekte yayınını sürdürecek olsa bile, artık Taraf gazetesi olmayacak.
Türkiye medyasında kendine özgü bir misyona sahip olan ve yakın dönem siyasal gelişmelerinde çok önemli bir rol oynayan gazete, fiilen tarihe karıştı.
Gelişmeleri yakından izlemeyenler için şaşırtıcı bir gelişme gibi görünen bu final, aslında beklenen ve hatta gecikmiş bir final. Gazetenin kuruluş misyonu çoktan tamamlanmıştı.
PLAN VE MÝSYON
Tarafın misyonu neydi?
Tarafın misyonunu anlamak için, Amerikan-Türk ortak planına kısaca bakmak gerekir. O dönemde ortaya konan bu plan özetle şöyleydi: Artık dönemini doldurmuş olan askeri vesayet rejimine son vermek, Türkiyeyi Afganistan, Kuzey Afrika ve Ortadoðuda öngörülen gelişmelere (şimdi anlaşılıyor ki, Arap Baharına ve Ýrana karşı savaşa)hazırlamak, bu amaçla Ýhvan muadili AKPnin Türk-Ýslam sentezine dayalı egemenliðini güçlendirmek ve aynı zamanda yine bu öngörüyle baðlı olarak, ılımlı-işbirlikçi Kürt alternatifini bölgede desteklemek amacıyla, Kuzey Kürdistandaki radikal Kürt hareketini tasfiye etmekti.
Taraf Gazetesinin doðrudan bu planın bir gereði olarak kurulduðunu söylemek için yeterli somut veriler elimizde olmamakla birlikte, bu gazete hangi niyetle kurulmuş olursa olsun, bu planın sahipleri Taraf Gazetesini, ona özgün bir misyon yükleyerek, bu misyon sona erene kadar büyük bir destek verdiler. Ve büyük olasılıkla Ahmet Altan gibi demokrat insanlar, geçici olarak bu misyona hizmet eder duruma getirildiler.
Sözünü ettiðimiz Amerikan-Türk planında Fethullah Gülen cemaatinin büyük bir rolü olduðu çok açık. Amerikan servisleriyle içli dışlı olan ve dünya çapında muazzam bir istihbarat volan kayışı rolü oynayan bu cemaate yakın unsurlar, Taraf gazetesine yerleştirildi. Onlar, gazeteyi adım adım bu planın militan medya dayanaðı haline getirmeyi başardılar.
EKLEMLENMEYE YOL AÇAN HATA
Gerçekte Ahmet Altan, Murat Belge gibi isimler, Taraf Gazetesinde, AKPnin Avrupa Birliðine üye olma ve askeri vesayete son verme programına samimi olarak güvenerek çalıştılar. Nitekim onların AKPyi destekledikleri ilk dönemde, AB yönünde kimi olumlu reformlar yapılmıştı ve AKP özellikle 27 Nisan muhtırasına karşı takındıðı tutumla ve 27 Nisan muhtırasından birkaç gün sonra Ümraniyede ele geçen bombalarla ilgili tutuklamalarla askeri vesayeti sona erdiren süreci başlatmıştı.
Bugün istifa eden aydınların asıl hatası AKPyi AB hedefi ve askeri veyasete son verme amacı nedeniyle desteklemek deðildi. Eðer onlar, bu desteði, Kürt sorununda demokratik çözüm koşuluna baðlamış olsaydılar, elbette devrimci bir çizgi izlemiş olmazlardı, ama kesinlikle demokrat ve adına layık liberal bir yönelim almış olurlardı.
Böyle olmadı. Ahmet Altanı ve onunla dayanışma içinde olanları ABD-Türkiye, AKP-Cemaat planlarına eklemleyen ve onları bugün AKPnin izlediði muhafazakar otoriter siyasette pay sahibi yapan hata, gazetedeki planın gerçek uygulayıcılarının dayattıðı çizgiye teslim olmalarıydı. Bu çizgi, askeri vesayete son verme hedefini, Kürt sorununda çözümsüzlük hedefinden kopartmaları ve adım adım gazeteyi militan bir PKK düşmanı yayın organı haline getirmeleriydi.
Ýşte bu büyük yanlış, bugün yaşanan istifaları, daha o günden kaçınılmaz kılmıştır.
Onlar, askeri vesayete son verme hedefinin kendiliðinden demokrasiye yol açacaðını sandılar. Buna o kadar inandılar ki, askeri vesayete son verildiðinde demokrasi gelecek diye, AKPnin Kürt özgürlük hareketine karşı yürüttüðü imha ve inkar siyasetine açıkça destek verdiler. Öyle ki, Taraf Gazetesi bir süre sonra, vesayete son verme mücadelesini, çözümsüzlüðe son verme mücadelesiyle birleştirmek yerine, tam tersini yaptı. Ergenekona karşı mücadeleyi PKKye karşı mücadeleyle birleştirdi. Bu gazete, kirli bir propagandaya yöneldi ve Ergenekon ile PKK arasında bað icat eden yazılarla dolup taştı. "Alternatif Kürt hareketi" yaratmak için en kirli isimler gazetenin sayfalarında yer aldı. Gazete PKK iki halkın düşmanıdır manşetini attıðı zaman, Taraf Gazetesinin askeri vaseyete karşı mücadelesinin hiçbir demokratik içeriði kalmamış oldu. Bu aynı zamanda Ahmet Altan ve arkadaşlarını nesnel olarak Amerikan-Türk, AKP-Cemaat planlarının bir parçası haline getirdi.
"DARBEYÝ" KÝM ÖNLEMÝŞTÝ?
Neden askeri vesayete son verme hedefi, bu hedef gerçekleştiðinde kendiliðinden demokratik bir sonuç veremezdi? Bugün artık bu sorunun yanıtı, Ahmet Altan ve arkadaşlarının da aðır biçimde eleştirdikleri AKP uygulamalarından kolayca anlaşılıyor. Ama o dönemlerde konu bu kadar aydınlık deðildi.
Kürt sorununda çözümsüzlüðe radikal bir şekilde son verme hedefiyle birleştirilmedikçe, askeri vesayete son verme mücadelesi, bütün anti-militarist ve anti-bürokratik içeriðinden boşalmış oluyordu. Çünkü askeri vesayet rejimi aslında ömrünü doldurmuş, işlevini ve misyonunu tamamlamıştı. Çünkü uluslar arası durum deðişmiş, soðuk savaş sona ermiş, Avrupanın bütün ülkelerinde gladio tipi örgütlenmeler tasfiye edilmiş, askeri vesayetin vurucu gücü Ergenekona ise, PKKye karşı yürütülen savaş yüzünden göz yumulmuştu
Kürt halkının yere serdiði Türk Gladiosunun cenaze namazını, ABD AKP'ye kıldırma kararı almıştı.
Ne var ki, Türk gladiosu, dolayısı ile vesayet güçleri, yalnız misyonlarını doldurmakla kalmamıştı, onlara göz yummak da giderek imkansız hale gelmişti. Ergenekona PKK ile 1990 başındaki kirli savaş yüzünden göz yumanlar, sonuçta bu gücün Kürt özgürlük hareketi karşısında tam bir başarısızlıða uðradıðını gördüler. Göz yummanın anlamı yoktu. Yalnız başarısızlıða da uðramakla kalmamıştı. Bu güç savaş boyunca dejenere olmuş, suça bulaşmış, uyuşturucu, kaçakçılık, fuhuş alanında mafyayla iç içe geçmişti.
ABD, Ergenekoncuları, onların kışkırttıðı darbecileri asıl 2002 yılında cezalandırma kararı verdi. ABDnin Irakı işgal planı gereði 1 Mart tezkeresiyle ilgili gelişmelerden söz ediyorum. Ordu, aslında 1 Mart tezkeresinin meclisten geçmesini istiyordu. Çünkü ABD ile birlikte Iraka girecek olan ordu, orada Kürtlerin fiilen var olan federal kazanımlarını yok edecekti. Buna karşılık ordu, bir Müslüman ülkeye, ABD ile birlikte girme sorumluluðunu kendi üstüne almamak, bunu AKPye yıkarak, Hükümeti daha işbaşına geldiði günlerde zayıf düşürmek, Ýslami cephede bölünme yaratmak amacıyla, Meclisin toplanmasından bir gün önce yapılan MGK toplantısında Genelkurmay Başkanı Hilmi Özköke raðmen generaller bu konuda Hükümete yazılı bir destek vermeyi kabul etmemişlerdi. Ordunun bu oyununa karşı, AKP içinde bir grup vekil 1 Mart tezkeresinin geçmesini önlemişti. Bütün bunlar olurken, ABDnin binlerce askeri Ýskenderun açıklarında birkaç ay beklemişti. ABD, ordunun cezalandırılmasına bu nedenle karar verdi
(Şimdi bu ordu, ABD, Almanya ve Hollandanın beşer yüz kişilik askerleri eşliðinde Türkiyede konuşlanacak olan Patriot rampalarının önünde ceza nöbeti tutacak
)
Türk Silahlı Kuvvetlerini, bölgede büyük hedefler için güçlü bir dayanak olarak kullanmak isteyen ABD ve NATO açısından ordunun bu durumu kabul edilemez hale gelmişti. Böyle bir orduyla Amerikan savaş planları birbirine ters düşüyordu. Ýşte ABD ve NATO çevrelerinde Ergenekon tasfiyesi bu nedenle karar altına alındı. Hükümete gerekli güvenceler verildi.
NATO "KOMUTANININ" ÝHBARI
Ne var ki, Ergenekon tasfiye edileceðini anlayınca, milyarlarca dolarlık maddi çıkarlarını ve varlıklarını korumak amacıyla, ordu içinde AKPye karşı darbe kışkırtmasına girişti. Öyle ki, o ana kadar NATOnun ve ABDnin emir komutası altında, Sovyet tehlikesine karşı örgütlenen bu güç birden bire anti-Amerikan sloganlarla harekete geçti. Böylece, ordunun Ergenekonla özdeş olmayan kesimleri de, hızla bunların dümen suyunda darbe hazırlıðına başladı.
Ýşte bu durumda, ABD düðmeye bastı. Ordu darbe yapamayacaðını kısa zamanda anladı. O nedenle, şimdi yargı önünde olan darbe planları hayata geçirilmeden çöpe atıldı. AKP herhangi bir darbe girişimini önlememişti. Ortada plan dışında hiçbir girişim ya da teşebbüs, hatta teşebbüse hazırlık bile yoktu. Yapılan planlar yıllar öncesinde kadük olmuştu. Büyükanıt, ordunun aðzına bal çalan 27 Nisan muhtırasını verdikten hemen sonra, iyi bir NATO komutanı olarak, Dolmabahçede darbe olmayacaðını Başbakana temin etmiş ve bunun kanıtı olarak da, muhtemelen Hükümetin Ergenekona karşı harekete geçmesini saðlayan bilgileri Başbakanla paylaşmıştı. Ve bu görüşmeden on gün kadar sonra Ümraniyedeki bombaların ele geçmesiyle birlikte, darbecilerin ve Ergenekoncuların tasfiye süreci de başlamıştı.
Eðer bu tasfiye süreci, o yıllarda Kürt sorununda çözümsüzlüðe son verme mücadelesiyle birleştirilseydi, bu gerçek bir demokrasiye yol açacaktı. Ama planda, askeri vesayete son vermek varken, Kürt sorununda çözümsüzlüðe son vermek yoktu.
VESAYETLE SAVAŞTA TARAF
Bu tasfiyede Tarafın rolü şuydu: Ergenekon ve darbe hazırlıkları ile ilgili kamuoyunun hazırlanmasında yeni bir yayın organına ihtiyaç vardı. Çünkü AKP yanlısı Ýslamcı medyanın, daha sonra Tarafta yayınlanan belgeleri yayınlaması kamuoyunda hiçbir inandırıcılık taşımayacaktı. Hatta böyle yapılsaydı, bu belgelerin yayınlanması tam tersine orduda büyük infiale neden olacak, böylece Ergenekon ve darbenin tasfiyesi için var olan zemini bile daraltacaktı. Orduya karşı operasyonları merkez medya, örneðin Hürriyet grubu ve Cumhuriyet gibi gazetelerin desteklemesi de düşünülemezdi. Çünkü onlar darbeyi desteklemekteydi. Geriye yeni bir yayın organına ihtiyaç vardı; bu öyle bir yayın olmalıydı ki, laik çevreleri de, solu da etkilemeliydi. En azından onları demokrasi adına nötralize edebilmeli, onların karşısında inandırıcı olabilmeliydi. Ýşte Ahmet Altan, Murat Belge gibi ve pek çok sosyalist isim böyle bir işlev gördü. Laik cephe kısa zamanda Tarafın yayınlarıyla birlikte paralize oldu.
Bunun bir başka sonucu da, demokrat, sol ve sol liberal geniş çevrelerin hızla Kürt özgürlük hareketiyle dayanışma yerine, ona karşı tutum almasıydı. Aralarında Avrupa Birliði çevreleriyle yakın ilişki içinde olan aydınların Taraf çizgisine gelmesi, AB ülkelerindeki sol ve yeşil çevrelerinin zorluk çekmeden PKKye karşı, AKPden yana tutum almasına da yardım etmişti. Böylece en başta yazdıðımız planın bütün hedefleri Taraf Gazetesi tarafından başarıyla savunuldu ve bu hedeflere katkıda bulundu.
Gazete, Ergenekoncular ve darbeciler tutuklandıktan ve BDPye karşı üç yıl önce başlayan kitlesel KCK tutuklamalarından sonra AKP ve Cemaat açısından misyonunu tamamladı. Hüseyin Gülercenin Artık AKPnin liberallere ihtiyacı kalmadı fetvasından sonra Taraf gazetesinin de sonu görünmüştü.
BÜYÜK HAYAL KIRIKLIÐI VE SONUÇ
Ahmet Altan ve arkadaşları, AKPnin gerçek yüzünü gördükten sonra, gazetede büyük bir öfkeyle AKP karşıtı kampanya başlatıp ve Kürt sorununda giderek eski çizgilerinin yerine daha makul bir yönelim almaya kalkınca, bu isimlere karşı hem AKP yanlısı medyada, hem de bizzat gazetenin içinde yıkıcı bir karşı kampanya örgütlendi. Bu kampanyanın Orhan Miroðlu ile başlaması, gazetede alternatif Kürt yaratma hayallerinin yıkımı oldu. Sonuçta Cemaate yakın Yıldıray Oður ve benzerleri Ahmet Altan ve arkadaşlarını tasfiye ederek gazeteye el koyma tertiplerinde başarılı oldular. Şimdiki istifalar yaşandı.
Taraf Gazetesinin kısa tarihi, Türk demokrat aydınının hayal kırıklıðı tarihi oldu.
Bu kısa tarihten çıkan biricik ders şudur: Türkiyenin somut tarihsel koşullarında, Kürt sorununda doðru tutum almadıkça, hiçbir demokratik hedefe ulaşılamaz.
Zaten Ahmet Altan ve arkadaşları bu tarihsel dersin farkına vardıkları için Taraf macerasına son vermiş olmalıdırlar. Hiç deðilse ben böyle sanıyorum
Zaman zaman kırıcı olma pahasına bu sonucun kaçınılmazlıðı hakkında uyardıðım bütün bu deðerli insanların, Türkiyenin demokrasi mücadelesine bundan sonra, asıl katkıyı yapacaklarını düşünüyorum.