Temelli: Ülkeyi değiştirecek bir örgütlülüğün zamanı

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, ülkeyi değiştirecek bir örgütlülüğe ihtiyaç olduğunu belirterek, demokrasi güçlerine de ittifak çağrısında bulundu.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin düzenlediği Çukurova Bölge Konferansı'nın açılışında konuştu.

'ÜLKEYİ DEĞİŞTİRECEK ÖRGÜTLÜLÜĞÜN ZAMANI'

Temelli'nin konuşmasından satır başları şöyle:
"Bir örgütlülüğümüz tabii ki var ama hem içinde bulunduğumuz süreci hem de önümüzdeki süreci daha iyi, daha etkin yönetebilecek siyasi konjonktürün bütün dinamiklerine vakıf ama bunlardan da öte Türkiye’yi değiştirecek bir örgütlülüğü var etme zamanıdır. 'Ne yapmalı' sorusunun yanıtını verme zamanıdır. 
HDP’nin, HDK’nin bir fikriyatı var. Bu fikriyat, çok güçlü bir fikriyat, çok iddialı bir fikriyat. Bu fikriyat, eğer basitçe tanımlarsak, radikal demokrasidir. Şimdi bu fikriyatı örgütleme zamanıdır.

'BEDELİ ORTADOĞU HALKLARI ÖDÜYOR'

Dünya kapitalizminin içine sıkıştığı ve bir türlü çözüm üretemediği, çözüm üretemedikçe de baskı ve zulüm politikalarıyla halklara zulmetmeye, savaşı dayatmaya devam ettiği bir son çeyreği yaşıyoruz. Bu çeyrekte bütün bu sıkışmışlığın en ağır bedelini Ortadoğu halkları ödüyor. 

ÖCALAN SELAMLANDI

Ortadoğu’ya dönüp baktığımızda da tabii ki Kürt meselesini, Kürt halkının katlanmak zorunda kaldığı mağduriyetler zincirini ve düşmanlık, savaş politikalarını görüyoruz. Bugün Suriye, Irak, İran’ın içinde bulunduğu bu açmaz bununla açıklanıyor. Ama tüm bunlara karşı siyaset üretecek, bu gidişata dur diyebilecek fikriyata baktığımızda da bir çözümü görebiliyoruz. O yüzden de tüm konuşmalarımda tabii ki hem Kürt meselesinin çözümü hem Ortadoğu halklarının sorunlarının çözümü hem de Türkiye’deki demokrasi sorununun çözümü açısından bu yolu açan ve bu fikriyatın referans noktası olan Sayın Öcalan’ı selamlayarak başlıyorum. 

'TECRİDİN KIRILMASI ÖNEMLİ BİR İZ BIRAKTI'

Dönüp baktığımızda Türkiye’de son 4 yıl boyunca mutlak tecrit koşulu yaşandı. Yani İmralı’ya, Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit. Peki, neden 4 yıl boyunca bu ülke tecritle yaşadı? İşte en temel mesele; çözümsüzlüğe mahkum olmuş, çözüm üretemeyen iktidarların başvurduğu en önemli yöntemlerden biri siyaseti tasfiye etmektir. Toplumu siyasetsiz kılmaktır ve bunu yapmanın bir yöntemi de tecrittir. Tecrit politikalarının kırılması siyasetin önünü açacak en önemli hamleydi. Mutlak tecridin kırılması konusunda emeği geçen, 200 gün boyunca açlık grevinde olan, cezaevinde olan tüm yoldaşlarımı, tüm mahkumları, anneleri, tüm örgütümüzü bir kez daha kutluyorum. Siyaseti toplumsallaştırmak, toplumu siyasallaştırmak istiyorsanız siyasetin önündeki engelleri kaldırmak zorundasınız. Siyasetin önündeki engeller bugün tecrit diye tanımladığımız aslında sadece İmralı karasuları ile sınırlı kalmayan, tüm Türkiye’yi kuşatan, bütün Ortadoğu’yu kuşatan bir tecrit politikasıydı. Bunun kırılması kıymetliydi, önemliydi. Bu süreç önümüzdeki dönem hem Türkiye hem Ortadoğu hatta dünya siyaseti açısından önemli bir iz bırakmıştır.
Türkiye’nin en temel meselesi Kürt meselesidir. Kürt meselesi çözülmeden bu siyasetsizliği aşmanın yolu yoktur. Türkiye’yi demokratikleştirmenin yolu yoktur. 
Türkiye’nin bütün sorunlarını çözme konusunda aynı iddiayı taşımalıyız.

'TÜRKİYE EMEK CEHENNEMİ'

Son bir haftaya bile baksanız nasıl bir kabusun içinde olduğumuzu görebilirsiniz. En basitinden emek alanına bakalım. Daha birkaç gün önce Kocaeli'de 5 mülteci kadın, kaçak işçi olarak yanarak can verdi. Emek alanında çarpık yaklaşımın bir sonucuydu. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü. Türkiye’de AKP döneminde çocuk işçiliği ikiye katlanmış. Geldiklerinde oran yüzde 10 iken şimdi yüzde 21’e çıkmış. Emek alanının hangi kısmına bakarsanız aynı sömürü, baskı düzenini görürsünüz. Sendikal haklar yoktur, grev hakkı yoktur. Ve bugün, baktığınızda birçok işyerinde, inşaatlarda, turizm tesislerinde insanlar asgari ücret bile alamaz durumdadırlar. Kaldı ki asgari ücret bugün açlık sınırının altındadır. Yani başlı başına bir emek cehennemidir Türkiye. Sömürü had safhadadır. Dünyada en kötü çalışma koşullarına sahip 10 ülke arasına Türkiye giriyor. 
Emek meselesinin çözümü de demokrasi meselesinin çözümüdür. Bir sömürü düzenine karşı mücadele etmek aynı zamanda savaş politikalarına karşı çıkmaktır. Emekçileri bu denli sömürmelerinin nedeni ısrarla sürdürmeye çalıştıkları savaş politikasıdır. Bütçeden emekçiye pay ayırmak yerine mermi üretmeyi, savaş uçağı, helikopter üretmeyi önceleyen ve bu savaşı sürdürebilmek için de düşmanlık siyasetini var eden bir iktidarla karşı karşıyayız. O yüzden demokrasi mücadelesi önemlidir. 

'AKP KADIN VE İŞÇİ MEZARLIĞI YARATTI'

AKP 17 yıllık iktidarı boyunca çok büyük bir mezarlık yarattı; 'işçi cinayetleri mezarlığı.' Neredeyse 22 bin emekçi, o da resmi kayıtlara göre, çalışırken yaşamını yitirdi. Çok daha ötesi var. Yine AKP 17 yıllık iktidarlığı boyunca 'kadın cinayetlerinde hayatını kaybetmişler mezarlığı' yarattı. Günde ortalama en az 1 olmak üzere 2 kadın, kadın cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. 

'GELECEK KUŞAKLARIN HAKLARINI DA GASP ETTİLER'

Yine 17 yıl bu ortak vatanımızı doğa tahribatında ilk sıralara yerleştirdi. Kömüre dayalı enerji üretiminden tutun her yeri betonlaştırma zihniyetiyle Yeşil Yol’dan, güvenlik barajlarına kadar, Dersim’de ormanları yakmaya kadar bütün bir ülkeyi adeta yangın yerine çevirdi. Doğa tahribatı hiçbir ülkede olmadığı kadar, 17 yıl boyunca Türkiye’de yaşandı. Çünkü bütün kaynakları arsızca kullanma duygusuna sahipler. Yaşamı kendi iktidarlarıyla, kendi ömürleriyle eşleyip ne var ne yoksa her şeyi tüketme peşindeler. Gelecek kuşakların hakkını bu denli gasp eden başka bir iktidara rastlamadık. 

SURİYE

Stratejik derinlik diye ortaya çıkıp sonra büyük bir sığlığa herkesi mahkum eden, dünya siyasetinde eşi benzeri görülmemiş bir itibarsızlığa Türkiye’yi sürükleyen bu iktidar bugün Suriye meselesini çözümsüzlüğe mahkum etme peşinde. Suriye halklarının taleplerini görmezden gelerek Suriye’ye de kendi tekçi anlayışını dayatma peşindedir. Yani orada yaşayan halkları, başta Kürt halkı, Süryanileri, Arapları, Alevileri yok sayma peşindedir. Afrin’de uyguladığı anlayışı tüm Suriye’ye dayatma peşindedir. Oysa bugün Suriye barışa muhtaç. Suriye barışının önünü açmak için Demokratik Suriye Anayasası üzerinde ortaklaşacak bir zemini var etmek, ona katkı sunmak gerekiyor. 

'SEÇİM BAŞLAYINCA OPERASYONA ÇIKIYORLAR!'

Bütün ülkelerin hassasiyetlerinden bahsediyor Sayın Öcalan. Evet, bütün ülkelerin hassasiyetleri önemlidir. Bunu gözeterek bir dış politika yürütülmelidir. Cumhuriyet tarihinde buna benzer bir politika ile uzun süreli bir yönetim anlayışı zaten şekillenmişti. Bu kritiktir. Ama AKP’nin Suriye üzerine kurguladığı siyaset, bölgeyi içinden çıkılmaz bir yere sürüklemiştir. DAİŞ terör örgütüyle mücadele etmek yerine tam tersine bu örgütün yarattığı istikrarsızlıktan ve terör ortamından yararlanacak bir dış politikayla kendini var etmeye çalışan bir iktidar var. Aynı şeyi bugün Pençe Harekatı ile Irak'ta görüyoruz. Ne zaman bir seçim yaklaşsa hemen bir harekat başlatıyorlar ve ona da uyduruk isim vererek bunun kamuoyunda adeta PR çalışmasını yapıyorlar. 
Pençe Harekatı'nın yapılma gerekçesi İstanbul seçimidir.
Ülke insanı ölmüş, umurlarında değil, yeter ki iktidarda kalsınlar.

'31 MART'TA ÖNEMLİ BİR ADIM ATTIK'

Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu şey demokrasidir, barıştır. Nasıl bir demokrasi ve nasıl bir barış istediğimiz konusunda sözümüzü güçlü bir şekilde ortaya koymalıyız. Öyle de yapıyoruz. 31 Mart yerel seçimlerine giderken bir strateji ortaya koyduk. İddiamız Türkiye'nin demokratikleşmesi iddiasıydı. 3-5 belediye kazanma meselesi değildi. Belediye meclis üyeliklerinde sandalye hesabı değildi. Mesele çok netti. Türkiye'de demokrasi meselesi, Kürt meselesi vardır, Türkiye'de barış meselesi vardır. Bunlara dair çözüm üretmeliyiz. Bunu da kim yapacak? Kuşkusuz HDP yapacak. Öyle de oldu. Ortaya koyduğumuz strateji ile Türkiye demokrasisi açısından önemli bir adım attık. Yeni bir siyasi kulvarın yolunu açtık. 

'GELİN, OMUZ OMUZA OLALIM'

Şimdi İstanbul seçimlerine giderken çağrımız aynı minvaldedir. Gelin, yan yana, omuz omuza verelim. Demokrasi, barış mücadelesini yükseltelim. Bu meseleyi ancak hep birlikte çözebiliriz. 'Bunu yapmanın yolu Demokrasi İttifakıdır' dedik. Bu ittifak çerçevesinde tüm demokrasi güçlerine, toplumsal muhalefete, muhalefet partilerine, sivil toplum örgütlerine, Türkiye'de demokrasiden yana siyaset yapacak kim varsa herkese çağrı yapıyoruz. Şimdi bunun zamanıdır. Tüm bu meselelere yanıt üretme zamanıdır. 

'ACİLEN DEMOKRATİK ANAYASAYA İHTİYAÇ VAR'

Konuşmamın başında tecritten bahsettim. 2015'te mutlak tecrit başlamadan önce bir mutabakat metni Türkiye'de dolaşıyordu. Dolmabahçe Mutabakat Metni. 10 madde, çok nettir, temiz. Aslında Türkiye'yi bir şeye davet ediyor. "Gelin anayasanızı yapın"a davet ediyordu. Demokratik bir anayasa sürecine davet ediyordu. Eşit yurttaşlık temelinde bir araya gelecek, kendi anayasasını yapacak, kendini içinde var edecek ve bulacak bir anayasa davetiydi bu. Evet bugün biz de bunu yapıyoruz. Türkiye'nin acil bir demokratik anayasaya ihtiyacı var. Bu demokratik anayasa Türkiye toplumunda uzun süredir iktidar tarafından mayalandırılan kamplaşmaya, kutuplaşmaya son verebilecek bir ruhu taşımalıdır. Bunu var etmeliyiz. 
Bize yargı reformu strateji belgesi sunuyorlar. Bir strateji belgesini ne zaman hazırlarsınız? İktidara geldiğiniz zaman hazırlarsınız. 17 yıl geçmiş, strateji belgesi yazıyorlar. Belgeyi okuyorsunuz, 'memleket demokrasi ile mi faşizmle mi yönetiliyor' sorusunun yanıtını bizzat belge size anlatıyor. 

'FAŞİZMİ YIKMANIN YOLU...'

Evet, bu ülkede faşizm var. O yüzden de faşizmi yıkmalıyız. Faşizmi yıkmanın yolu da işte bu demokrasi mücadelesidir. Yıkabilmenin yolu her şeyden önce yargıda atılması gereken adımları atmaktan geçiyor. Öyle strateji belgeleriyle, paketlerle vakit harcamaya gerek yok. Bakın Meclis hala açık, gecikmeksizin Türkiye'de yargıyı tarafsızlaştıracak adımlar atılmalı. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) gibi 'Türkiye'nin paralel Anayasası' olarak nitelendirdiğimiz bir kanun var. Binlerce arkadaşımızı tutsak etmiş fikir, ifade ve basın özgürlüğünü terör kapsamı içine alarak değerlendiren bir kanun. Acilen bu kanun kaldırılmalıdır. 'Propaganda, terör örgütü propagandası' gibi kavramlara sıkıştırılarak Türkiye siyasetini kuraklaştıran bu anlayıştan Türkiye kurtarılmalıdır. 
Cezaevlerinde siyasetçiler var. Figen var, Selma var, Sebahat var, Selahattin var. Tam 5 bin HDP'li var. Bu arkadaşlarımızın bir suçu yok. Bu arkadaşlarımız demokrasi mücadelesi verdikleri için bu iktidar tarafından alıkonulmaktadır. Özgürlüklerine bir an önce kavuşmalıdırlar. 

'YARGI, KAYYUM SUÇLARINA SESSİZ'

Belediyelerimize kayyım atandı. OHAL zihniyeti bu ülkede 30 aydan fazla hüküm sürdü. Kayyumların yarattığı tahribat ortada. Yargı hâlâ sessiz. Kayyumlar açık suç işlemiş ama yargı tarafsız ve bağımsız olmadığı için bu suçların üzerine gidemiyor. O yüzden de yargıda atılacak adımlar gerçek anlamda demokrasi mücadelesinde büyük önem taşımaktadır. 

'GERÇEK BİR YARGI REFORMU MECLİS'E GELMELİ'

Bu konuda üzerimize düşeni kararlılıkla yerine getireceğimizi söyledik. Öyle de yapacağız. Ama yeter ki gerçek anlamda bir yargı reformu olsun. Bir an önce bunun Meclis'e gelmesini istiyoruz. 

'ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARIMIZA ÖNEM VERMELİYİZ'

Şimdi önümüzdeki bu süreci içinde bulunduğumuz siyasi ahval içinden okuyarak eğer kararlı bir müdahale yapmak istiyorsak örgütlenme çalışmalarımıza önem vermek zorundayız. 'Ne yapmalı' sorusunun yanıtını, en küçük örgütümüzden en merkezi örgütümüze kadar hep birlikte üretmeliyiz. Hiyerarşiler kurarak değil, ağlar kurarak. Mahallerimizden iş yerlerimizden ilçeye, ilçeden ile, ilden genel merkeze  birbirini besleyen ağlar kurarak bir örgütsel şemayı hayata geçirmeliyiz. Çünkü bu biziz. Çünkü biz taban örgütlülüğüne dayanan, halkımızla birlikte mücadele eden onlarla birlikte eyleyen bir zihniyetiz. O yüzden de bunun taban örgütlülüğünü bir an önce hayata geçirmeliyiz. Mahalle komisyonlarımızla il ilçe teşkilatlarımızla birlikte radikal demokrasi anlayışımızı inşa edebiliriz. Radikal demokrasi meclisler hukukudur. Gelin bu meclisleri inşa edecek adımları hep birlikte atalım. 
Söz, yetki, kararın halkta olduğu yerel demokrasiyi inşa edeceğiz. Radikal demokrasi yolculuğumuz başat bir konumdadır. Önümüzdeki dönem çok daha güçlü, çok daha kararlı bir yolculuğa devam edeceğiz."