TİHV: Türkiye hasta tutsaklar konusunda işkence yasağını ihlal ediyor

TİHV: Türkiye hasta tutsaklar konusunda işkence yasağını ihlal ediyor

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin özgürlüklerinden alıkonulmaya devam edilmesinin "işkence yasağının ihlali" olduğunu açıkladı. Açıklamada, AİHM'in tutuklu iken yakalandığı kanser sonucunda 2011 yılında ölen eski SGK müfettişi Gülay Çetin’in hastalığa rağmen tahliye edilmemesini ihlal saydığı da hatırlatıldı. TİHV, en az 309 hasta tutsağın cezaevinde bulunduğuna dikkat çekerek, bu kişilerin serbest bırakılmasını istedi.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), hasta tutsaklarla ilgili bir açıklama yayınlayarak, Türk devletinin "işkence yasağını ihlal ettiğini" kaydetti.

'AİHM'İN KARARI YOL GÖSTERİCİ'

TİHV, 5 Mart 2013 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), Türkiye'yi, sevgilisini öldürdüğü gerekçesiyle tutuklu iken yakalandığı kanser sonucunda 2011 yılında ölen eski SGK müfettişi Gülay Çetin’i hastalığa rağmen tahliye etmemesiyle ilgili kararından ötürü "insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ile ayrımcılık yasağından mahkûm ettiğini" belirtti. AİHM’nin, "Türkiye’yi, tutuklu iken yakalandığı kanser sonucu cezaevinde yaşamını yitiren Gülay Çetin’in hükümlülerin ağır hastalık nedeniyle serbest bırakabileceğine ilişkin hükümlerden, tutuklu olduğu için yararlandırılmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 3. (işkence yasağı) ve 14. (ayrımcılık yasağı) maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etmiştir" tespitine de açıklamada yer verildi.

AİHM kararını değerlendiren TİHV, kararın insan hakları örgütlerince de uzun süredir ifade edilen sorunların altını çizmekte ve tutuklu ve hükümlü hastaların durumlarının tayini açısından yol gösterici bir öneme sahip olduğunu kaydetti. "Nitekim AHİM Kararında, ağır hastalığı olan tutukluların korunmasına yönelik mevcut düzenlemelerin yeterince açık, öngörülebilir ve etkili olmadığı hüküm altına almakta; Adli Tıp Kurumu’nun tutuklu ve hükümlüleri heyet raporlarına rağmen muayene etmesi, dahası geç muayene etmesi eleştirilmektedir" denilen açıklamada, "Yanı sıra infazın geri bırakılmasına yönelik düzenlemenin tutuklu hastalar söz konusu olduğunda uygulanmaması ayrımcı bir muamele olarak tespit edilmektedir" ifadeleri yer aldı.

AİHM'İN TAVSİYELERİ

Ayrıca AİHM'in, kararında Türkiye’ye çok önemli tavsiyelerde bulunduğuna dikkat çeken TİHV, bu tavsiyeleri şöyle sıraladı:

"Yargıçlar, tutukluluk koşullarına ilişkin düzenlemelerde kişilerin sağlık durumları ile ilgili her türlü insani önlemi almakla yetkili kılınmalı;.

Yargıtay’a yaşamının sonuna yaklaşanları serbest bırakmak konusunda yetki tanınmalı;

Hükümlülere sağlık nedenleriyle tanınan infazın ertelenmesi ve af koşulları, tutuklular için de eşit bir şekilde sağlayacak düzenlemeler yapılmalı;

Resmi adli tıp muayeneleri usulü sadeleştirilmeli ve hastalar gecikmelere ya da hatalı yargılamalara terk edilmemelidir."

TİHV'in açıklamasında, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un, 16. maddesinde sadece hükümlüler açısından düzenleme yapmakta ve hapis cezalarının infazının hükümlünün hastalığı nedeniyle ertelenebileceğini hüküm altına almakta olduğuna değinilerek, "Ancak,  bu geri bırakma kararı, hükümlünün 'hastalığının hayatı için kesin tehlike teşkil ettiğinin Adli Tıp Kurumunca belirlenmesi yahut tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip, Adli Tıp Kurumunca onaylanması' halinde alınmaktadır" denildi.

'2012'DE CEZAEVLERİNDE 13 KİŞİ HASTALIK NEDENİYLE YAŞAMINI YİTİRDİ'

24 Ocak 2013 tarihinde kabul edilen 6411 Sayılı Kanun'un, infazın geri bırakılma koşullarını genişletmiş olduğunun belirtildiği açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: "Buna göre; hükümlünün cezasının infazı, 'maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettirememesi ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi' halinde geri bırakılabilecektir. Görüldüğü üzere, geri bırakma kararı koşulları arttırılmakla birlikte, 'toplum güvenliğini tehlikeye düşürmemek' olarak ifade edilen belirsiz, öngörülebilirlikten uzak, kesin olmayan nitelikte kavram dizinleri ile aslında düzenlemenin uygulanması da güçleştirilmiştir."

Kurum olarak tespit edebildikleri kadarıyla 2012 yılında hastalık nedeniyle cezaevinde 13 kişinin yaşamını yitirdiği bilgisini veren TİHV, Türk devletine uyması gereken hususları hatırlattı:

"Gelinen noktada Türkiye, 09.12.2003 tarihinde onaylanan 'Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi'nin gereklerini yerine getirmek ve tüm tutuklu ve hükümlülere uygun nitelikte, adil bir şekilde sağlık hizmeti vermek ve serbest bırakılma dâhil olmak üzere, tüm hak ve özgürlüklerine saygı göstermek zorundadır. Bu bağlamda Gülay Çetin/Türkiye kararında da ifade edildiği üzere tutuklu hükümlü ayrımı sona erdirilmeli, ‘toplum güvenliğini tehlikeye düşürmek’ gibi belirsiz şartlardan vazgeçilmeli, hasta tutuklu ve hükümlülerin sağlık hakları güvence altına alınmalıdır. 6411 sayılı Kanun ile getirilen ek düzenleme tüm kesimlere yaygınlaştırılmalıdır. Adalet Bakanlığı, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı arasındaki Üçlü ve İkili Protokoller 5275 sayılı Kanunun 71. maddesi ile uluslararası kurallara ve etik ilkelere uygun hale getirilmeli, Adalet Bakanlığı’nın bir an önce hapishanelere hastane ve revir yaparak nitelikli personel ihtiyacını karşılaması gerekmektedir. Kısacası; AİHM kararı gereği de hasta tutuklu ve hükümlülerin, yaşam standartları ve sağlıkları açısından alıkonulmaya devam edilmesinin işkence yasağının ihlali olduğunu hatırlatıyoruz."

'309 HASTA TUTSAK SERBEST BIRAKILSIN'

2013 yılı itibarıyla, en az 309 hasta tutuklu ve hükümlü cezaevinde alıkonulduğunu bildiren Türkiye İnsan Hakları Vakfı, bu kişilerin derhal serbest bırakılmasını talep etti.

TİHV ayrıca, hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde yaşamını yitirmesinde sorumluluğu bulunan Adli Tıp Kurumu yetkilileri ve ilgili kişiler hakkında soruşturma açılmasını; 6411 sayılı Kanunla getirilen 'toplum güvenliğini tehlikeye düşürmemek' gibi kayıtlardan vazgeçilmesini; hasta tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmasında bağımsız hekim raporlarının yeterli görülmesini ve Adli Tıp Kurumunun özerk yapıya kavuşturulmasını istedi.