Türkiye, Kuzey Suriye'de ne yapmak istiyor?
Demokratik Suriye Meslisi Eşbaşkanı İlham Ehmed, Reqqa’nın özgürleşmesini engellemek istediğini ve Şehba bölgesinde de kalıcılaşmak istediğini belirtti.
Demokratik Suriye Meslisi Eşbaşkanı İlham Ehmed, Reqqa’nın özgürleşmesini engellemek istediğini ve Şehba bölgesinde de kalıcılaşmak istediğini belirtti.
Türk devletinin Şehba, Minbic ve Rakka’daki planlarını yorumlayan İlham Ehmed, uluslararası güçlerin de Türkiye’nin işgal planlarına karşı sessiz kaldıklarını vurguladı.
Demokratik Suriye Meclisi Eşbaşkanı İlham Ehmed, Özgürlükçü Demokrasi gazetesine yazdığı ‘Şehba’da neler oluyor’ başlıklı makalede, Türkiye’nin planlarını değerlendirdi.
Makalenin tümü şöyle:
Rakka’yı özgürleştirme hamlesinin başarılı bir şekilde sürdüğü ve kentin sokak sokak çetelerden temizlenmesine eş zamanlı olarak Şehba bölgesinde Arap ve Kürtlere karşı etnik temizlik projesi hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bölgede bulunan önemli yerleşim birimlerinden Bab ve Cerablus için Türkiye ile DAİŞ arasında derin pazarlıklar yapıldı. Pazarlıklar sonucunda DAİŞ buralardan çekilerek Türkiye ve bağlı gruplara teslim etti. O günden beri burada bulunan halklara yönelik sistematik bir şekilde etnik ve kültürel soykırım uygulanmaya devam ediliyor. Türkiye tarihte İskenderun için uyguladığı işgal politikaların aynısını şu an Şehba için uygulamaktadır. Zira buralardaki okullarda Türkçe eğitim verilmekte ve çocuklara Türk tarihi öğretilmektedir. Polis gücü olarak yetiştirilen kişiler Erdoğan’a bağlılık sloganlarıyla eğitilmektedir. Bölge halkı topraklarından sürülerek buralara dışarıdan getirilen Türkmenler iskan edilirken, her gün yeni bir katliam yaşanıyor. Suriye’nin başka bölgelerinde sıkışan Sünni çeteler buralara konumlandırılıyor. Bunların hepsi bölgenin demografisinin değiştirilmesi projesi kapsamında ifa edilmektedir.
Suriye’de bulunan güçler şu an kendi projelerine odaklandığında kimse “Madem buralar kurtarılmış bölgeler ise neden bu kadar katliam yaşanıyor?”, “Neden insanlar toplu bir şekilde göç ediyor?” sorularını sormuyor. Trajik bir durum var ortada. Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere sessiz kalması için Şehba’daki uygulamalara göz yumulmakta. Ancak Türkiye ne kadar sessiz kalabilir? Rakka’ya uzanmak için kendini İran’ın ve onun Şii projesinin en büyük düşmanı olarak sunmakta, Kürtleri İran’ın Şia projesine hizmet etmekle suçlamaktadır.
Bab işgalini, bir yandan Kürt koridorunu engelleme için yaptığını belirterek İran ve Suriye rejimine, öte yandan Şia projesini engellemek için yaptığını belirterek bölgesel ve uluslararası bazı güçlere pazarlıyor. Böylece herkesi rıza etmeye çalışarak, bölgede kalıcılaşmaya çabalıyor.
Şehba’da bulunan gruplar doğrudan Türk istihbaratı olan MİT’e bağlıdır. Türk işgal planının gerekleri neyse onu yerine getiriyorlar. Buraların Türkleştirilmesi için ele geçen bir fırsat olarak değerlendirilerek, Mınbiç üzerinden de benzer bir tazyik uyguluyor. Saldırıların şiddetlenmesi ile Rakka’yı özgürleştirme hamlesini akamete uğratmak istiyor. Zira Rakka’nın özgürleştirilmesi Suriye halklarına büyük kazançları olacağı gibi, insanlık için de terörizmin sonunun gelebileceğinin garantisi ve ispatı olacaktır. Bu gerçeklik DAİŞ’ten faydalanan ve bitmesini istemeyen güçleri oldukça rahatsız etmektedir.
Türk devletinin saldırıları ve Bab, Cerablus, Azaz’taki politikaları bu korkularının yansımasıdır. Bu bölgedeki istikrarsızlığın temel sebebi olan Türk devleti, aynı zamanda bölgeyi Suriye’nin demokratikleştirilmesi için verilen mücadeleyi boşa çıkarmak için kullanmaktadır.
Türk devletinin buralardaki politikalarına karşı uluslararası insan hakları örgütlerinin de ciddi bir sessizliği mevcuttur. Türkiye ve bağlı gruplar bu sessizlikten güç almaktadır. İnsan hakları örgütleri sahaya inip durumu kamuoyuyla paylaşmayınca, Türk devleti fırsattan istifade sürekli Rojava’da ‘etnik temizlik’ olduğu iddiasıyla raporlar düzenlemektedir. Böylece uyguladığı etnik temizliği gizleme ve perdelemeye çalışıyor.
Uluslararası insan hakları kuruluşlarının kesinlikle bölgeye gelmesi ve araştırma yapması gerekmektedir. Kimin etnik temizlik uyguladığı gerçeğini açığa çıkarmalıdır. Bu, insan hakları kuruluşlarının ahlaki bir sorumluluğudur aynı zamanda. Şehba’da yaşanan katliamlara sessiz kalmak, aynı zamanda bu katliam ve etnik temizliğe ortak olmaktır.
BM şimdiye kadar sadece Baas rejimi üzerinden mültecilere insani yardımda bulundu. Uluslararası kuruluşlar ise muhalefet grupları üzerinden. Bu iki taraftan olmayan insanlara insani yardım dahi ulaştırılamadı. Bu hem devletlerin hem de uluslararası yardım kuruluşlarının temel yaklaşımı olmuştur. Bölgede yaşananlardan uzak ve habersizdirler. Kültürlerin ve halkların yok oluşuna dayanan iki yüzlü ve sahtekar politikalara dur deme vakti geldi artık. Şehba’da süren etnik temizliğe karşı çıkmak bunun ilk adımı olmalıdır.