‘Türkiye ve Kürdistanlı devrimcilerin kaderi birbirine bağlı'
MLKP Rojava yönetiminden Baran Serhad, Türkiye ve Kürdistanlı devrimcilerin kaderinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu söyledi.
MLKP Rojava yönetiminden Baran Serhad, Türkiye ve Kürdistanlı devrimcilerin kaderinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu söyledi.
1971 yılındaki devrimci çıkışın geride kalan dönemin sosyal şoven ve milliyetçi çizgisine bir eleştiri olduğunu ifade eden Serhad, bugün bu çizginin Rojava ve Şengal’de AKP devletinin saldırısı altında olduğunu belirtti. Serhad, kendilerinin Rojava Devriminin bir parçası olduğunu dayanışmacı olarak görmediklerin belirterek MLKP’nin aynı zamanda Kürdistani bir hareket olduğunu belirtti.
Baran Serhad, Denizlerin idamının yıldönümü, Rojava ve Şengal’e yönelik saldırılar, Rojava devrimi ile Türkiye devrimi arasındaki bağ konularındaki sorularımızı yanıtladı.
1971 DEVRİMCİ ÇIKIŞI SOSYAL ŞOVEN VE MİLLİYETÇİ YAKLAŞIMA ELEŞTİRİDİR
6 Mayıs'ın yıldönümündeyiz. Bir yanda darağacında “yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” diye haykıran Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'lar var, diğer yanda, Kürt halkını yok etmek için her türlü saldırıyı yapan Tayyip Erdoğan'ın diktatörlüğü var. Bu durum hakkında neler söylemek istersiniz?
Öncelikle Mayıs ayında ölümsüzleşen Deniz, Yusuf, Hüseyin, İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer, Dörtler, Mehmet Karasungur, Sinan Cemgil ve yoldaşları şahsında tüm devrim şehitlerini saygı ve bağlılıkla anarak sözlerime başlamak isterim. Onlar, bu zorlu zamanlarda yolumuzu aydınlatan kutup yıldızlarımız olmaya devam ediyorlar.
Deniz Gezmiş'in idam sehpasında haykırdığı “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” şiarı 71 devrimci çıkışında, Denizlerden Mahir Çayanlara ve daha güçlü ve vurgulu bir şekilde İbrahim Kaypakkayalara uzanan çizgide somutlaşan Kürt halkının varlığı ve mücadelesinin meşruluğu bilincinin yansımasıdır. 71 devrimci çıkışı, geride kalan dönemin siyasetinde var olan sosyal şoven ya da milliyetçi çizgiye bir eleştiridir aynı zamanda. Elbette, hepsi bir ve aynı zeminde değildi, içinden geldikleri hareketin izlerini taşıyorlardı ama nihayetinde, bu devrimci mirasın bir kısmı Şarkışla'da, Dersim, Amed ve Nurhaklarda, yani Kürdistan'da tamamlanmış ya da yeni bir evreye geçmiştir.
TÜRKİYELİ DEVRİMCİLER İLE KÜRDİSTAN’DAKİ DEVRİMCİLERİN KADER BİRBİRİNE SIKICA BAĞLIDIR
O günden bugüne hayatın bize gösterip, öğrettiği şudur: Türkiyeli devrimcilerin kaderiyle Kürdistanınkiler birbirine sıkıca bağlıdır. Bu nedenle, Haki Karerlerin ya da Kemal Pirlerin Kürt özgürlük hareketinde kendilerini var etmeleri de, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın biz Mahirlerin, Denizlerin izlerindeyiz sözleri de bu bağlamda anlamlandırılabilir.
İdam edilmelerinin 45. yıldönümünde Denizler şahsında temsil olunan eşitlik ve kardeşlik çizgisinin karşısında bugün Tayyip Erdoğan ve temsil ettiklerinin faşist sömürgeci, tekçi, katliamcı çizgisi duruyor. Türk halkı onuruna sahip çıkmak için, tercihini halkların kardeşliği ve eşitliği zemininde duran devrimcilerden yana yapmak zorundadır. Aksi durumda, bu kanlı sömürgeci çizgi, halkları kıyıcı bir iç savaşla karşı karşıya bırakacaktır ve sesini çıkarmayan herkes bu suça ortak olacaktır.
ROJAVA VE ŞENGAL’E SALDIRILAR TÜRK DEVLETİNİN SON ÇIRPINIŞLARIDIR
Türk devletinin Şengal ve Rojava'ya yönelik tehdit ve saldırıları sürekli vardı. Bu saldırılarını Şengal ve Qereçox'a hava saldırısı yaparak bir üst aşamaya çıkarmasındaki amaç nedir? Bununla hedeflenen nedir? Bunu, devam eden Rakka operasyonu ile ve ayrıca TC'de yapılan son referandum sonuçlarıyla bağlantılandırabilir miyiz?
Şengal ve Qereçox saldırıları faşist Türk devletinin 1915'lerde gerçekleştirdiği, Ermeni ve Süryani katliamlarının yıldönümlerinde yapıldı. Bunun bilinçli bir tercih olduğu kuşkusuz. Onlar, direnen ve özgürleşen halkların düşmanı olduklarını, soykırımcıların kanlı tarihsel mirasını sahiplendiklerini ilan etmiş oldular bir kez daha. Osmanlıcılıkları, biat ve aslını inkar eden Kürde bir yere kadar tahammül edebilir. Ama direnen, özgür Kürt, sömürgecilik için baş düşmandır. Ve bugün Rojava, özgür Kürdün ve özgürleşen halkların yurdudur. Kudurgan bir saldırganlığın hedefi olması bundandır. Aynı şey Şengal için de geçerlidir. Şengal ve oradaki Êzidîler, yüzlerini KDP gibi bir gericilik odağından özgür Kürde çevirdikleri, kendi iradelerini YBŞ gibi askeri kurumlarda, kitlelerini meclislerde örgütledikleri için hedeftedir. Sömürgecilik, Kürdün bu şekilde, Rojava misali, özgür-eşit ve statülü varlığında kendi yokluğunu görüyor. Haksız sayılmazlar. Kürdün özgür, eşit ve statülü bir şekilde var olduğu bir coğrafyada sömürgeci faşist rejim yoktur.
Qereçox, özgürleşen Rojava'nın simge yerlerinden biridir. YPG'nin resmi ana karargahı ve YPJ karargahı, yani özgür kadın ordusunun temsiliyeti oradadır. Kürdün silahlı iradesi ve varlığı Qereçox'da sembolleşmiştir. Keza, özgürleşen Rojava'nın sesi, radyolarımız da oradadır. Sömürgecilik Kürdün mütevazı ama özgür dağını bombalayarak, hem bütün bunlara düşman olduğunu hem de Rojava'nın Kuzey Suriye'yi özgürleştiren, Ortadoğu'ya yeni bir soluk getiren çizgisini sabote etmek istediğini göstermiştir.
BARZANİ’YE YOL AÇMAYA ÇALIŞIYORLAR
Dikkat edin, Şengal'de de bombalanan yerler Amud tepesi, Çıra radyosu, Kaye'deki lojistik ve Kesre'deki Önderlik Bahçesi'dir. Hepsinde bir temsil, mesaj amacı vardır. Önderlik Bahçesi, şehit gerillaların resimleriyle bezenmiş, ideolojik ve simgesel değeri yüksek bir mekandı. Şengal dağına girişte, özgürlüğü ve bunun öncülerini temsil ediyordu. Mesut Barzani ve KDP gericiliğinin oradan çok rahatsız olduklarını biliyoruz. Koordinatlarını bizzat verdiğini duysam, şaşırmam. Zaten bombalanan tüm kurumlar ve mekanlar aynı hat üstündedir. Sanki KDP ve Mesut Barzanigiller için yol açma amacı taşır gibidir.
Bu saldırılar sömürgeci Türk burjuva devletinin, faşist AKP ve Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün son hamleleridir. Artık kartlar daha açık oynanmaktadır. Süreç daha açık bir savaş zemininde ilerleyecektir. İşbirlikçileri, provokasyonları, çeteleri eliyle sonuç alamadıklarının itirafıdır. Güçlülüklerinden değil, zayıflıklarından beslenmektedir. Kalleşçe, tekniğe dayalı bu saldırılarla sonuç almaları mümkün değildir. Ne Kürtler eski Kürtlerdir ne de dünya eski dünyadır. “Sırça köşklerde oturanlar komşusuna taş atmamalıdır” diye eskilerin bir sözünü hatırlatmak isterim. Saray diktatörünün ve işbirlikçilerinin bunu unutmamasında fayda var. Onların bu ahlaksız ve katliamcı saldırılarını onaylayan ve bunu bahane ederek PKK'nin Şengal'den çıkmasını isteyen Mesut Barzani ve işbirlikçileri, bu tarihi suça ortaklık etmektedir. Aqlê sivik barê giran e diye bir Kürt atasözümüz var. Aklı hafif olanın yükü ağır olur gibi çevrilebilir. Hakikaten de, basit çıkar ilişkileri ve küçük hesapları sebebiyle Tayyip Erdoğangillerle işbirliği yapan Barzani ailesi, Kürt toplumunu ağır bir yükün altında bıraktıklarını göremeyecek kadar körelmiş durumdadır.
Şengal ve özellikle de Qereçox saldırısı özgür Kürdistan ve demokratik Ortadoğu yolunda önemli bir kazanım olan Rojava'nın ve ona yön veren özgürlükçü çizginin gelişimini engellemeye dönüktür. Faşist DAİŞ çetelerinin sıkıştığı, Tapka'nın kuşatıldığı bir dönemde Erdoğan, onların yardımına koşmuş oldu. Çetelerin bir süre daha direnmesini sağlamaya çalıştı.
Bu saldırıların referandum öncesi yapılacağı beklentisi vardı. Belki “Hayır” diyenlerin oranındaki fazlalık ve böyle bir saldırının bunu daha da artıracağı düşüncesi, biraz da uluslararası koşullar Erdoğan ve çetelerini planlarını ertelemeye zorladı. Şengal-Xanesor'da KDP ve Rojava kaçkınları eliyle bir deneme yapıp istedikleri sonucu alamamaları da, gecikmede rol oynamış olabilir. Daha önce Cerablus işgaline dair partimiz adına yapılan bir değerlendirmede, bunun “sondan önceki hamle” olduğu söylenmişti. Şimdi sıra son hamlede. Erdoğan ve faşist sömürgecilik büyük oynuyor, büyük kaybedecekler!
Son saldırıların ardından, faşist TC güçlerine hak ettikleri cevaplar verildi. Güçleri mevzilerinde kafalarını kaldıramaz hale geldiler. Artık sınırlar kalkmış, Rojava ve Bakur devrimi iç içe geçmiştir. Erdoğan kliğinin saldırıları bunun başka türden bir ilanıdır. Rojava umudun, özgürlüğün ve eşitliğin olduğu kadar, devrim ateşinin etrafa yayıldığı bir mevzi olmak zorundadır.
ERDOĞAN DAİŞ’E NEFED ALDIRMAK İSTİYOR
Rojava ve Kuzey Suriye'de DAİŞ'e karşı savaşta büyük başarılar elde edildi. Bu kapsamda başlayan Rakka operasyonu sürüyor, Tapqa şehrinde yine sona doğru geliniyor. Rakka DAİŞ'in başkenti olarak biliniyor. Bu anlamda sizce Rakka'nın özgürleştirilmesi hem genel Suriye'deki gidişatı, hem Rojava ve Suriye'de yaşayan halklar açısından, ayrıca Ortadoğu'da nasıl sonuçlar getirir?
Kobanê savaşından beri DAİŞ çeteleri gerileme sürecinde. Hesekê'de, Hol'de, Tişrin'de, Minbiç'te toprak kaybettiler. Adım adım Rojavamızı onlardan temizledik. Ancak, dar bir alana sıkışmış, etrafı düşmanlarla dolu bir devrimin yaşama şansı azdır. Keza, Rojava'da olmakta olan dar ulusalcı bir devrim değil zaten. Bu nedenle, önce Kuzey Suriye'yi, sonra tüm alanları hem DAİŞ çetelerinden hem de, türevlerinden temizlememiz, civarı demokratik mevzilerle güçlendirmemiz gerektiği açık. Bu açıdan er geç Rakka önlerine gitmek durumunda olacaktık. Uluslararası koşulları, bölgede varlık ve nüfuz alanları yaratmak isteyen emperyalist güçlerin ve gerici bölge devletlerinin planlarını gözetmemiz ve boşa çıkarmamız gereken bir süreçteyiz. Taktik manevralar, ilişkiler ve adımlar atmak, bölgede politika yapmanın olmazsa olmazlarındandır. 15 Temmuz ve faşist Erdoğan darbesinin ardından, Türk devletinin Cerablus işgali, Rusya ile anlaşmaları, Minbiç'e, Grê Spi'ye ve genel olarak Rojava'ya dönük planları Rakka hamlesini biraz daha öne çekmeyi gerektirdi.
DAİŞ’TEN ÖZGÜRLEŞTİRİLMİŞ BİR SURİYE HALKLAR İÇİN ZORUNLU
DAİŞ'ten özgürleştirilmiş bir Suriye, hem beraber yaşadığımız halklar için hem de, gelecekteki birlikteliklerimiz için gerekli ve zorunlu. Bu nedenle YPG/YPJ güçlerimizin öncülük ettiği bu hamle, Suriye, Ortadoğu ve bölge için yepyeni imkanları açığa çıkartacak. Tam da bu yüzden faşist Türk devleti, hamlemizi sabote etmeye, güçlerimizi arkadan vurmaya kalktı.
Buna rağmen hamle ilerliyor ve adım adım Rakka kuşatılıyor. Tabka, DAİŞ için Rakka kadar önemli bir alandır. Bir ara DAİŞ'lilerin “Tabka'yı alana biz Rakka'yı kendi ellerimizle teslim ederiz” mealinde iddialı lafları dolaşıyordu. O güne çok az kaldı. Şehir hemen hemen bitti, şehirle barajın bağlantısını sağlayan bir alanda, küçük bir grubu kuşatmış durumdayız. Barajın güvenliği için ağır ilerlemek kaçınılmaz oluyor. Onun da sonu geldi sayılır. Ardından Rakka kenti kuşatılacak ve Kuzey Suriye açısından bir dönem kapanacak. Faşist Tayyip Erdoğan yönetiminin son saldırıları ve sürmekte olan tehditleri bunu geciktirmeye dönüktür. Çünkü Rakka'dan sonra, hem Suriye açısından hem de, genel olarak Ortadoğu açısından yeni politikalar, yeni ittifak ve arayışlar var herkesin gündeminde. Kürtleri ve beraber hareket ettiği halkları bu sürece güçlü bir irade ile değil de, emperyalist güçlere bağımlı olarak katmak istedikleri için, DAİŞ'e destek temelli içeriden yeni saldırılar, komplolar ve çeşitli kesimlere dönük bir takım suikastlar bu dönemde gündeme gelebilir. Gerek askeri gerekse siyasi birliğin bozulmasına dönük emperyalistlerin ve gerici bölge devletlerinin var olan arayış ve çabaları daha da artabilir. Bağımsız çizginin korunması, ordu ve meclislerde sağlanan birlikteliklerin pekiştirilmesi, devrimin ve bölgedeki demokratik ittifakların güçlendirilmesi temelinde hareketi sürdürmek ve dikkatli olmak zorundayız. Devrimimiz kendini bağımsız çizgisiyle geliştirdi, öyle de savunacaktır. Bugüne kadar bu başarıldı, bundan sonra da başarılacaktır.
ROJAVA DEVRİMİ KENDİ ÇİZGİSİNDE YÜRÜYECEK GÜÇTEDİR
Yıllardır DAİŞ'e karşı nerdeyse savaşan ve direnen tek güç YPG olmasına rağmen uluslararası güçlerin bu saldırılara karşı bu kadar sesiz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunun altını çizmemiz lazım; Qereçox'tan Şengal'e kadar, tüm özgürlük alanlarımız kanla, canla, bedel ödenerek ve bağımsız bir çizgiyle, emperyalist ve bölgesel güçlere rağmen kazanıldı. Bu Rojava devriminin en önemli özelliği ve de güzelliğidir. Ancak, bu zorlu yolda zaman zaman kimi taktik ittifaklar yapmak kaçınılmazdı. Şimdi olan da budur. Fakat emperyalistler Kürtlerin kaşına gözüne hayranlıklarından yapmıyorlar bu ittifak ya da taktik birlikleri. Çıkarları var ve bu süreçte izledikleri politikalarla Rojava'yı, buradaki öncüleri kendilerine bağımlı hale getirmek istiyorlar. Onlara bağımlı, onların çizgisinde bir varlık sürdürmeyi dayatıyorlar. Türkleri, İran'ı, Suriye rejimini ve DAİŞ'i bu amaçla birer silah gibi kullanıyorlar. Örneğin, Şengal ve Qereçox saldırılarından hem Amerika hem de Rusya haberdardı. Bunun kaç saat önce, kaç saat sonra olduğunun bir önemi yok. İsteselerdi Türk uçaklarını engelleyebilirlerdi mevcut hava savunma sistemleriyle. Ama yapmadılar.
İçerikleri farklı olsa da, meseleye taraf olanların her biri ayrı ayrı mesajlar verdiler. Emperyalistler, özelde de Amerika, Kürtlere ama daha çok da, bölge Araplarına “biz olmazsak, Türkiye, DAİŞ, Esad sizi yok eder” mesajı veriyor, gelişmelerin kendi çizgilerinde olmasını istiyor. Rusya, “sahada sadece Amerika yok, bu nedenle beni hesaba katmazsanız, örneğin Tabqa'ya ABD ile giderseniz, biz de, Türkleri engellemeyiz” demiş oldu. Diğer ülkeler ise, meseleye çıkarları zemininden baktıkları için, kayda değer bir tavır geliştirmediler. Herkesin bin türlü hesabı var yani.
Üzerinden atlanmaması gereken şu. Sanıldığı gibi siyaset sadece bu aktörler arasındaki çelişki ya da ilişkilerden gelişmiyor. Kürtler ve bölgede ittifak yaptıkları diğer halklar, beraber savaştıkları siper yoldaşları, kanla-canla bir irade olmayı başardılar. Bu iradeyi hesaba katmayan hiç bir planın başarı şansı yoktur. Herkes bu realitenin farkında ve üzüntüsünde. Mecburen YPG ile ittifak ve politika yapmak zorunda kalıyor, çakışmaların ve bundan beslenen kimi imkanların devrimin lehine gelişmesine seslerini çıkaramıyorlar. Rojava devrimi kendi yolundan yürüyecek güçtedir. Bu ağır bedellerle elde edilmiş bir düzeydir ve taktik ilişkiler ya da ittifaklarla yok olmayacak kadar güçlü ve derindir.
Erdoğan ve emrindeki ordusu, gözlerini kararttıklarını, zıvanadan çıktıklarını göstermiş oldular bu saldırıyla. Tehdit de, tehlike de ciddidir elbette. Bu nedenle, tüm güçlerin kendisini savaş sürecine göre düzenlemesi gerektiği açıktır. Burada yapılan da odur. Kimi klavye solcularının zannettiğinin aksine, burada Amerika ya da Rusya'yla el ele kol kola ilerletilen bir süreç yok. Kıyasıya bir mücadele, taktik manevralar ve gerçek bir savaş var. Kürt özgürlük hareketinin önderlik ettiği bir irade ve bunun arkasında sıralanmış halklar, faşist çetelere karşı can bedeli bir mücadele yürüten onur ve özgürlük savaşçıları kendi yolundan yürümeye devam edecektir.
BASIN KURUMLARINA YÖNELMELERİ TESADÜFİ DEĞİL
AKP ve Erdoğan hükümetinin sürekli olarak özellikle özgür basın üzerindeki saldırı ve baskıları biliniyor. Özellikle bugün Türkiye zindanlarında onlarca özgür basın çalışanı var. Yüzlerce tv, gazete, dergi, radyo kapatıldı. Şimdi de üç Kürt televizyonun kapatılması gündemde. Bunların içinde Rojava televizyonu Ronahi Tv de var. Özgür basın karşısındaki bu korku ve tahammülsüzlüğü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faşist Türk ordusunun Rojava ve Şengal'e yaptığı saldırıların hedefinde askeri kurumların yanı sıra, radyoların da olması şaşırtıcı değil. Askeri kurumlar kolektif silahlı iradenin temsilidir, radyo ve televizyonlar ise kolektif kültür, duygu ve bilinç örgütleyen kurumlardır bizim cenahta. Haber ajanslarıyla birlikte, gerçeğin sesidir. Yalanlarla örülü kapitalist barbarlığın ve sömürgecilik gerçeğinin ortaya konulması imkanlarına sahiptir. Kürdün kolektif kimliğine ve varlığına tahammül edemeyenlerin bombalarını askeri yapılarla beraber, bu kolektif akıl kurumlarına yöneltmeleri tesadüfi değil.
Buralarda radyolarımızı bombalayanlar Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da özgür basın çalışanlarını katlediyor, tutukluyor, çalışmalarını engelliyorlar. Ellerinden gelse, basınımızın tüm kurumlarına da kayyum atayacak ve sesimizi kısmaya çalışacaklar. Sadece o da değil, tıpkı oradaki belediyelerde yaptıkları gibi bizim imkanlarımızı, bizim değerlerimize hakaret etmek için kullanacaklar.
Özgür basından, gerçeğin sesinden o kadar çok korkuyorlar ki, buralarda müdahale edemedikleri kimi televizyon ve radyoların kapatılması için, Eutelsat gibi kurumlara milyonlarca dolar/euro akıtıyorlar. Ronahi, Sterk ve News Channel gibi televizyonlarımıza dönük son kapatma saldırısı, bombalanan radyolardan bağımsız değil. Oraya uçak gönderemedikleri için, bomba niyetine bavullar dolusu para gönderip, uyduruk gerekçelerle televizyonlarımızı kapattırmaya çalışıyorlar.
Kürt basını özgür basın geleneğinde öncü bir rol oynuyor. Tüm baskı ve katliamlara rağmen, gerçeğin sesi olmayı başarıyor. Tüm ezilenlerin, işçi ve emekçilerin mevzisi ve güç kaynağı oluyor. Kürt toplumu açısından, televizyonlarımız, emperyalist ve sömürgeciler tarafından parçalanan sınırları aşıyor, ortak bir ruh, ortak bir kültür ve bilinç inşa ediyor.
Ronahi televizyonu, Rojava devriminin sesidir. Kapatma saldırısı bu sesi boğmaya dönüktür. News Channel halkların, ezilenlerin, işçi ve emekçilerin, gençlerin ve kadınların özgürce kendilerini ifade ettikleri bir platform olduğu, Sterk de, Kürt ve Kürdistan gerçeğini doğrudan halklara ulaştırdığı için hedef oluyor.
Bugün uyduruk yasalar ve kurallarla televizyonlarımızı kapatmaya çalışan Avrupa şirketleri açısından esas olan çıkarlarıdır. Gerek devletler düzeyinde, gerekse doğrudan şirket nezdinde mücadeleyi kesintisiz yürütmek gerekiyor. Kararı kabullenmek, “olsun yenisini açarız” deyip ilgisizleşmek yanlıştır. Kapatamazsınız, gerçeğin sesini karartamazsınız deyip, onlara geri adım attırmak gerekiyor.
BİZ BU DEVRİMİN PARÇASIYIZ; DAYANIŞMACI DEĞİLİ
Enternasyonalist bir devrimci hareket olarak siz de yıllardır, Rojava'daki mücadele de yer aldınız. Hala da mücadeleniz devam ediyor. Gerek AKP ve Erdoğan diktatörlüğüne karşı, gerekse var olan tüm dikta ve kapitalist sistemlere karşı yürütülecek olan ortak mücadelede sizin halklara, sosyalistlere ve enternasyonalist çevrelere nasıl bir çağrınız var?
Partimiz kendisini Rojava devriminin bir parçası olarak görüyor. Çünkü biz aynı zamanda Kürdistani bir partiyiz. Bu açıdan “dayanışmacı” zemininde değiliz, devrimin içinde olmaktan gelen bir duruşumuz ve mevzilenmemiz var. Şehitlerimiz, yaralılarımız, taburlarımız, kurumlarımız ve kurucularından olduğumuz Enternasyonal Taburumuzla parçası olduğumuz Rojava devrimi, bölgemiz ve halklarımız için büyük bir şans ve umuttur. Bu nedenle, onun sahiplenilmesi, geliştirilmesi ve büyütülmesi gerekiyor. Faşist Tayyip Erdoğan Türkiyesinin ve diğer gerici bölge devletlerinin Rojava'ya bunca kinle saldırmalarının, onu boğmak için uğraşmalarının altında, Rojava devriminin kadın özgürlükçü, halklar için eşitlikçi ve ezilenler için demokratik bir felsefe ve programa sahip olması gerçeği yatıyor. Bu gerçeği görerek, kendisine devrimci, demokrat, özgürlükçü, feminist ya da onurlu insanım diyen herkesin Rojava devriminin yanında, faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün karşısında yer alması gerektiğine inanıyoruz. Rojava devrimi dünya halkları için de bir umut kaynağıdır. Bu nedenle, dünyanın dört bir yanındaki enternasyonalistlere de, dayanışma, katılım ve saldırılara karşı eylemli bir duruş görevi yüklüyor. Rojavada yükselen onur ve özgürlük bayrağını dünyanın dört bir yanında dalgalandırmak görevi omuzlarımızda bulunuyor. Bu, şehitlere ve halkların değerlerine bağlılığın da gereğidir.